Danıştay Kararı 4. Daire 1998/2971 E. 1999/2273 K. 27.05.1999 T.

4. Daire         1998/2971 E.  ,  1999/2273 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 1998/2971
Karar No: 1999/2273

Temyiz Eden : …
Vekili : …
Karşı Taraf : Hocapaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü-İSTANBUL
İstemin Özeti : Davacılar, Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 116 ncı maddesi ve geçici 35 inci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla 1996 yılı gelir vergisi beyannamelerini ihtirazi kayıtla vermiş ve tahakkuk fişlerinin iptali için dava açılmıştır. … Vergi Mahkemesi … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Anayasa’nın geçici 15 inci maddesi uyarınca 12 Eylül 1980 tarihiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının oluşturulduğu 7.12.1983 tarihi arasında çıkarılan kanunların Anayasa’ya aykırılığı iddia edilemeyeceğinden Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 116 ncı maddesinin yargı denetimine tabi tutulmasına imkan olmadığı ayrıca 1996 dönemi için davacıların aldıkları emekli aylıkları dikkate alınarak yapılan tahakkuk işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacılar usul ve yasaya aykırı tahakkuku işleminin Anayasa’ya aykırı olduğun ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir. Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Dava dilekçesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5/2 nci maddesine uygun düzenlenmediğinden dilekçenin reddine karar verilmesi gerekirken dava esastan karara bağlandığından mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek işin esası incelendi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Halleri düzenleyen 5/2 nci maddesinde; Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak ve menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeblerin aynı olması gerekeceği, Dilekçeler Üzerine İlk İnceleme başlıklı 14 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının g bendinden dilekçelerin; Danıştay’da daire ve kurul başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından, 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönünden inceleneceği, ilk inceleme üzerine verilecek karar başlıklı 15/d maddesinde, 3/g bendinde yazılı halde otuz gün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçenin reddine karar verileceği düzenlenmiştir.
Birden çok şahsın tek dilekçe ile aynı idari işlem ve karara karşı dava açabilmesi için “hak ve menfaatte iştirak ile maddi ve hukuki sebeblerde birlik” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Aynı eylem yada işlemden zarar görenlerin birlikte dava açabilmeleri için aynı maddi ve hukuki nedenlere dayanmaları yeterli değildir, ayrıca “hak ve menfaat” yönünden de bir ilişkinin olması zorunludur. Bu koşullara uymayan dava dilekçeleri yargı yerlerince reddedilir.
Olayda, davacılar tarafından 1996 yılı gelir vergisi beyannameleri ihtirazi kayıtla ayrı ayrı verilmiş ancak tahakkuk eden vergilerin kaldırılması için Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 116 ncı maddesi ile geçici 35 inci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla tek dilekçe ile dava açılmıştır. Davacıların aynı işlemden zarar görmeleri nedeniyle aralarında maddi ve hukuki nedenler yönünden bir iştirak bulunmasına ve birlikte serbest avukat olarak çalışmalarına rağmen, gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğundan ve mükellefler bu kazanç ve iratların tamamı üzerinden ayrı ayrı vergilendirildiklerinden hak ve menfaat yönünden bir ilişkinin varlığından söz edilemez. Bu durumda, mahkemece dilekçenin 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek üzere reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esastan karara bağlanmasında isabet bulunmamaktadır.
Ancak, dilekçenin reddi üzerine açılacak davalarda ileri sürülecek iddialar karşısında mahkemece aynı hukuki gerekçe ile karar verileceğinden ve öne sürülen diğer temyiz sebepleri de yerinde olmadığından, bu aşamada davacıların aynı dilekçe ile dava açmalarının bozma sebebi olarak kabulünde, hukuki bir yarar görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin reddine, 27.5.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.