Danıştay Kararı 4. Daire 1998/2591 E. 1999/854 K. 05.03.1999 T.

4. Daire         1998/2591 E.  ,  1999/854 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 1998/2591
Karar No: 1999/854

Temyiz Eden : …
Karşı Taraf : Babaeski Vergi Dairesi Müdürlüğü-EDİRNE
İstemin Özeti : Davacının nakliyecilik ve kömür satışı faaliyetiolduğu halde hayat standardı bildiriminde tek bir işyeri için beyanda bulunulduğundan söz edilerek hayat standardı temel gösterge tutarının % 50 arttırılarak uygulanması sonucu davacı adına 1996 yılı için ikmalen gelir vergisi ve geçici vergi salınmış, fon hesaplanmış,kusur cezaları kesilmiştir. … Vergi Mahkemesi … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacının ilgili yıl defter ve belgelerinin incelenmesinden davacının adına kayıtlı araçla ücret karşılığı kömür satışı yaptığı, satışı yapılan kömürlerin ücretlerinin faturaya dahil edildiği, ayrıca nakliyecilik faaliyetinde de bulunulduğu, kömür satışı ile nakliyeciliğin iki ayrı ticari faaliyet olduğu, aynı işyerinin farklı amaçlarla kullanıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı, bir tek araçla hem nakliyecilik hem kömür satışı yapıldığını, dolayısıyla tek bir işyerinin söz konusu olduğunu, ikmalen, re’sen yapılan tarhiyatlarda geçici vergi ve fon payı alınamayacağını, hayat standardına göre belirlenen matrah farkları için ceza kesilemeyeceğini ileri sürmekte ve kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi : İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan vergi mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
Davacının vergi aslına ilişkin olarak ileri sürdüğü iddialar kararı kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 120 nci maddesinin 1 inci
fıkrasında, “Gerçek usulde gelir vergisine tabi ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabı, cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, geçici vergi öderler.” denildikten sonra ikinci fıkrasında, geçici vergi tutarı, içinde bulunulan yılda verilen “yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinin”, ticari ve mesleki kazanca isabet eden kısmının yüzde ellisi olarak belirlenmiştir. Fıkrada ayrıca, “Geçici vergi, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilir ve yıllık gelir vergisi ile birlikte tarh ve tahakkuk ettirilir.” denilmektedir.
Bu hükümlerden, “cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere” “yıllık gelir vergisi beyannamesi ile” beyan edilecek olan geçici verginin, “yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinin” yüzde ellisi oranında olacağı anlaşılmakta olup, yıllık beyannamede gösterilen dönem matrahı dışında herhangi bir tutar üzerinden hesaplanıp istenmesi olanağının bulunmadığı görülmektedir. Yıllık beyanname ile bildirilmesi gereken dönem gelirinin hiç beyan edilmemesi yada noksan beyanı nedeniyle ikmalen yada re’sen tarh edilen vergi, “yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisi” olarak nitelendirilemeyeceğinden, ikmalen yada re’sen tarh olunan yıllık gelir vergisi üzerinden ayrıca geçici vergi hesaplanıp istenmesine, sözü edilen hükümler karşısında olanak bulunmamaktadır.
Bununla beraber, mükerrer 120 nci maddeye, 3946 sayılı Kanunla eklenen dördüncü fıkrada, “Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarhedilir. Ancak, yıllık beyanname verme süresi geçtikten sonra geçici verginin aslı aranmaz, bu vergiye gecikme faizi ve ceza uygulanır.” denilmektedir. 3946 sayılı Kanunla maddenin birinci ve ikinci fıkralarında bir değişiklik yapılmamış, geçici verginin “yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisi” üzerinden hesaplanacağı kuralı değiştirilmemiştir. Bu haliyle yeni dördüncü fıkra hükmünü, ikmalen veya re’sen salınacak gelir vergisiyle birlikte geçici vergi de tarhedileceği biçiminde anlamak mümkün değildir.
Re’sen veya ikmalen geçici vergi tarhı ancak, yine 3946 sayılı Kanunla, mükerrer 120 nci maddeye eklenen 3 üncü fıkra uygulamasında sözkonusu olabilir. Sözü edilen üçüncü fıkrada aynen, “Kurumlar da dahil olmak üzere, mükellefler dilerlerse, ilgili hesap döneminde üçer aylık bilanço ve gelir tablosuna göre hesaplanan kazançlarının % 25 ini geçici vergi olarak öderler. Bu usulde hesaplanan geçici vergi, üçer aylık dönemleri takip eden ayın 20 nci günü akşamına kadar gelir veya kurumlar vergisi bakımından bağlı olunan vergi dairesine beyan edilir ve aynı süre içinde ödenir. Bu usulü seçen mükellefler hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu usulü seçen mükellefler iki yıl geçmeden bu usulden dönemezler.” denilmektedir. Bu usulü seçen mükelleflerin, üç aylık beyannameyi vermemeleri yada beyanlarının bilanço ve gelir tablolarına yada gerçeğe uygun olmaması halinde, re’sen veya ikmalen geçici vergi tarhı ve vergi ziyaına sebebiyet vermeleri nedeniyle cezaya muhatap tutulmaları gerektiğinden dördüncü fıkra hükmünün de haklarında uygulanması mümkün bulunmaktadır.
Sonuç olarak, bir vergilendirme dönemi için ikmalen veya re’sen vergi tarhı halinde, bu vergi tutarı üzerinden, takip eden vergi dönemi için, geçici vergi hesaplanması mümkün bulunmadığından, vergi ziyaına yol açıldığından söz edilerek geçici vergi için ceza kesilmesi de söz konusu olamaz.
3824 sayılı Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un “Gelir ve Kurumlar Vergileri Üzerinden Alınan Fonların Birleştirilmesine İlişkin Hükümler” başlıklı altıncı bölümünde yer alan 18 inci maddenin a/bendinde kazanç ve iratlarını yıllık beyanname ile beyan eden gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin gelir ve kurumlar vergilerinin % 10 oranında ayrıca fon payı ödeyecekleri, 19 uncu maddenin 2 nci fıkrasında ise yıllık, münferit ve özel beyanname veren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, beyannamelerinde hesaplayacakları fon payının ilgili gelir veya kurumlar vergilerinin ödeme süreleri içinde ödeneceği öngörülmüştür.
Bu durumda yükümlülerin beyannamelerinde hesapladıkları vergi üzerinden fon payı ödemeleri gerektiğinden, ikmalen ve re’sen yapılacak tarhiyatlarda ayrıca fon hesaplanmasına olanak yoktur. İkmalen salınan gelir vergisi üzerinden hesaplanan fonlar ile bu fonlar üzerinden kesilen kusur cezasının kaldırılması istemini reddeden mahkeme kararında kanuna uygunluk yoktur.
Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 341 inci maddesinde vergi ziyaı mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yönünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi olarak tanımlanmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 116 ncı maddesinde düzenlenen hayat standardı esasında, mükellefler tarafından madde metninde yazılı temel gösterge tutarının altında beyanda bulunulduğu görüldüğünde vergi dairesince vergi tarhı, temel gösterge tutarı üzerinden yapılacağından süresinde beyannamesini vermekle birlikte hayat standardı yönünden noksan kazanç beyan eden mükelleflerin, Vergi Usul Kanunu’nun 341 inci maddesinde sözü edilen tarzda vergi ziyaına neden olduklarından söz etmek mümkün değildir. Bu itibarla kusur cezasının kaldırılması talebinin reddi yolundaki mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davacı temyiz isteminin kısmen kabulüyle, … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararının vergi aslına bağlı kusur cezası ile fon payı, geçici vergi ve bunlara bağlı kusur cezalarıyla ilgili hüküm fıkrasının bozulmasına, davacının diğer temyiz iddialarının reddine 5.3.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.