Danıştay Kararı 4. Daire 1995/6183 E. 1996/2698 K. 20.06.1996 T.

4. Daire         1995/6183 E.  ,  1996/2698 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 1995/6183
Karar No: 1996/2698

Temyiz Eden : …
Vekili : …
Karşı Taraf : Dinar Vergi Dairesi Müdürlüğü DİNAR
İstemin Özeti : 1994 yılında müstahsilden yaptığı zirai ürün alımları için vergi tevkifatı yapmadığı,bu alımları gerçeği yansıtmayan faturalarla belgelediği belirtilerek düzenlenen inceleme raporuna göre davacı adına gelir (stopaj) vergisi salınmış, kaçakçılık cezası kesilmiştir. … Vergi Mahkemesi … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla, dosyanın incelenmesinden, vergi ve ceza ihbarnamesinin 10.9.1995 tarihinde tebliğ edilmesine karşın otuz günlük dava açma süresi geçirildikten sonra 18.10.1995 tarihinde verilen dilekçe ile dava açıldığının anlaşıldığı, İdari Yargılama Usulü Kanununda deprem ve benzeri afetler nedeniyle dava açma süresinin duracağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu durumda 30.9.1995 tarihinde Dinar’daki depremin dava açma süresini durdurmayacağı gerekçesiyla davanın süreaşımı yönünden reddine karar vermiştir.
Davacı Vekili, deprem gibi olağanüstü bir durumda Vergi Usul Kanununda öngörülen mücbir sebeplerin dikkate alınarak dava açma süresinin durduğunun kabulü gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti :Yasal dayanağı bulunmayan istemin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi :Davacının kaçakçılık cezalı gelir vergisi tarhiyatına karşı açtığı davada Vergi Mahkemesinin vermiş olduğu süre ret kararı, dava açma süresinin Dinar depremi nedeniyle geçirildiği, tabi afetin dava açma süresini keseceği iddiasıyla temyiz edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden davacının Afyon-Dinar’da zahirecilik işi yaptığı, cezalı tarhiyatla ilgili tebligatı 11.9.1995 tarihinde aldığı, henüz yargı yoluna başvurmadan 30.9.1995 tarihinde Dinar’da önemli derecede deprem olduğu, bu nedenle de en geç 11.10.1995 günü açılması gereken davanın 18.10.1995 günü açılabildiği anlaşılmaktadır.
Yasalarla düzenlenen dava açma süreleri her ne kadar hak düşürücü süreler ise de, dava açma hakkının kişinin iradesi dışında kullanmasını engelleyen olağanüstü durumların bu açıdan bir istisna olarak kabulü gerçeklere ve hakkaniyet kurallarına daha uygun düşer.
Bu nedenle günlük yaşamı büyük ölçüde etkileyen, kamu hizmetlerinin durmasına neden olan tabi afet nedeniyle dava açma süresi konusunda daha esnek davranılması ve bir haftalık gecikmenin doğal kabul edilmesi gerekeceğinden, temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’nun Düşüncesi : Davacı adına yapılan tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan dava süre aşım yönünden reddedilmişse de, 1.10.1995 tarihinde Dinar’da olan deprem nedeniyle dava açma süresinin geçirildiği anlaşıldığından, davacının iradesi dışında ortaya çıkan bu durumun, bir hakkın kaybolmasına yol açması hakkaniyet kurallarına aykırı düşeceğinden mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık, Davacı adına salınan gelir (stopaj) vergisi ile kesilen kaçakçılık cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden mahkeme kararının temyizine ilişkin bulunmaktadır.
Afyon-Dinar’da ikamet eden davacının vergi ve ceza ihbarnamesini 11.9.1995 tarihinde tebellüğ ettiği, 11.10.1995 günü açılması gereken davanın 18.10.1995 günü açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı 1.10.1995 günü Dinar’da meydana gelen deprem nedeniyle davanın süresinde açılmadığını, mücbir sebebe rağmen davanın süreaşımı noktasından reddinde isabet bulunmadığını iddia etmektedir.
İdari davalarda dava açma süresi, idari eylem ve işlemlerin süratle istikrarını sağlamak için kamu yararı amacıyla öngörülmüş ve kanunlarda yer almıştır. Kanunda her yönüyle ve kesin olarak belirtilen dava açma süresinin, ancak kanunda gösterilen hallerde duracağı, kesileceği veya uzayabileceği kabul edilmektedir. Bu husus, Danıştay’ın 8.12.1944 günlü ve E:1941-1, K:1944-138 sayılı İçtihadı birleştirme Kararında, “Kanunun tayin ettiği müddetleri kıyas ve istidlal yolu ile ve hakimin içtihatları ile tezyid ve tenkise imkan olamayacağı ve bu kabil müddetlerin kat’ı ve tadili hususunun ancak kanunun müsaadesine mütevakkuf bulunduğu hukuken kabul edilmiş bir kaidedir. Kanunda gösterilen müstesna hallerden başka hakimin kanunen tayin edilen müddetleri tezyid ve tenkis edemeyeceği” denilmek suretiyle ifade edilmiştir. Bununla beraber Danıştay’ın, kanunda öngörülmemiş olmasına rağmen, çok ağır maddi ve hukuki engellerin varlığı halinde, dava süresinin uzayacağını veya işlemeyeceğini kabul suretiyle, kanunda öngörülen süreden sonra açılmış davaların esası hakkında kararlar verdiği de görülmektedir. Sürenin son gününün rastladığı 27 Mayıs 1960 günü yapılan devrim harekatı nedeniyle resmi daireler kapalı olduğundan, ertesi gün yapılan başvurunun süresinde olduğunu kabul eden Beşinci Dairesinin 7.3.1961 günlü ve E:1960/947, K:1961/608 sayılı kararı ile ” görülen lüzum üzerine” yapılan emeklilik işlemlerinde yargı mercilerine başvurmayı engelleyen 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 39 uncu maddesinin b bendinin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine bu bende göre tesis edilmiş emeklilik işlemleri hakkında, bu karar üzerine,ancak kanunda öngörülen süreden sonra açılan davaların esasının incelenebileceğini öngören yine Beşinci Dairesinin 20.4.1965 günlü ve E:1963/2020, K:1965/934 sayılı kararı bu görüşün örneklerini teşkil etmektedir. Bayram öncesi ve sonralarında memurlara topluca verilen idari izinlerin, kamuoyuna resmi tatil gibi intikal ettirilmesinin,ilgililerin süre hesabında yanılmalarına neden olduğu gerekçesiyle resmi tatilden hemen sonra açılan davanın süresinde olduğunu kabul eden Dördüncü Dairenin 15.11.1993 günlü ve E:1993/754, K:1993/5242 sayılı kararı da bu konuya yeni bir örnek olarak gösterilebilir.
Danıştay kararlarında, kanunlarda belirtilmediği halde, hukuki ve fiili engellerin dava süresini uzatan veya işlemesini durduran sebepler olarak kabul edilmesiyle, “mücbir sebep” lerin dava açma süresinin işlemesini etkileyeceği görüşü kuvvet kazanmaktadır. Özellikle doğal afet gibi, kişilerin iradeleriyle değiştiremeyecekleri veya önleyemeyecekleri durumlarda mücbir sebep halinin nazara alınmayarak dava açma süresinin işlediğini kabul etmenin haklı bir nedeni olamaz.
Davacının ikamet etmekte bulunduğu Dinar’da 1.10.1995 günü saat 17.57 de Richter ölçeğine göre, 5.9 şiddetinde bir deprem olduğu, sarsıntıların bu tarihten 15 gün kadar önce başlayıp depremden sonra da bir süre devam ettiği bilinmektedir. Depremin ölüm ve yaralanmalara neden olduğu çok sayıda binanın yıkıldığı, kalanının da oturalamaz hale geldiği, halkın uzun süre çadırlarda yaşamak zorunda kaldığı, basında yer alan haberlerden görülmektedir. Depremden sonra yörede yaşayanların tamamına yakınının can derdine düştüğü ve yaşam savaşı verdikleri, kişilerin normal zamanlarda yapabildikleri işlerin hiçbirini yapamayacak bir ortamda bulundukları anlaşılmaktadır. Bu şartlar altında, normal süresinden 7 gün sonra açılan davanın, mücbir sebebin ortadan kalkmasından sonra makul sürede yargı yerine başvurulduğu gözönünde tutularak, esası incelenerek sonuçlandırılmak yerine süreaşımı noktasından reddedilmesinde isabet görülmemiştir.
Bu nedenle … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına 20.6.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.