Danıştay Kararı 3. Daire 2000/159 E. 2002/3039 K. 03.10.2002 T.

3. Daire         2000/159 E.  ,  2002/3039 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No: 2000/159
Karar No: 2002/3039

Temyiz Eden : Basmane Vergi Dairesi Müdürlüğü-İZMİR
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : 31.12.1989 tarihinde dayanıklı tüketim malları ticareti işini terk eden davacının stoklar hesabında gösterdiği mallarını fatura düzenleyerek satış olarak göstermediği iddiasıyla Vergi Usul Kanununun 267’nci maddesinde perakende satışlar için belirlenen %10 değerleme oranının maliyet bedeline uygulanması suretiyle hesaplanan matrah farkı üzerinden kaçakçılık cezalı olarakre’sen salınan gelir vergisi ve fon payını; stoktaki malların %10 karla satıldığı kabul edilmiş ise de stok malların karla satıldığı yolunda somut bir tespitte bulunulmadan varsayımla hareket edildiği, stok malların elden çıkarılması sırasında piyasa koşullarına göre karla satılmasının çoğunlukla mümkün olmadığı, nitekim dosyada mevcut gider pusulalarının incelenmesinden davacının stok mallarını alış değeri üzerinden devrettiğinin anlaşıldığı, raporda bu durumun dikkate alınmadığı gerekçesiyle kaldıran … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının; stokta görünen mallarını satış olarak göstermeyen davacı adına yapılan tarhiyatta yasalara aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istemidir. Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Savcı : …
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle Vergi Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, 3.10.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
X.K A R Ş I O Y:
Vergi Usul Kanununun 192’nci maddesinde, bilançonun aktif tablosuna işletmenin mevcutları ve alacaklarının, pasif tablosuna ise borçlarının kaydedileceği, aktif toplamı ile borçlar arasındaki farkın işletme sahibinin koyduğu özsermayesini göstereceğini, özsermayenin pasif tablosuna kaydedilmesi suretiyle iki tablonun denkleştirileceğini düzenlemiştir.
Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesinde de bilanço esasına göre ticari kazancın, özsermayenin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerleri arasındaki müsbet fark olduğu, işletme sahiplerince işletmeden çekilen değerlerin bu farka eklenmesi kurala bağlandıktan sonra ticari kazancın bu şekilde saptanması sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine de uyulması öngörülmüştür. Bu son göndermede sözü edilen 41’inci maddenin birinci fıkrasının (1) işaretli bendinde, teşebbüs sahibinin işletmeden aynen aldığı değerlerin, emsal bedeli ile değerlenerek işletmeden çekilen değerlere ilave olunması kabul edilmiştir.
Bir ticari işletmeye işletme sahibinin koyduğu sermaye ile yürütülen faaliyet süresince yaratılan değerlerin, işletme faaliyetine son verilmekle başka hiçbir işlem yapılması gerekmeksizin işletme sahibinin kişisel varlığına dahil olması, hukuk düzenimizin gereklerindendir.
Faaliyete devam edildiği sürece dönem sonu stoklarının, izleyen dönem başının varlığını ifade edeceğinde kuşku yoktur. Ancak, dönem sonunda faaliyetin bırakılması halinde artık ticari işletme hukuki varlığını yitirdiğinden dönem sonu stoklarının işletmenin varlığı gibi düşünülmesine de olanak kalmaz. Dolayısıyla işletmenin kaynaklarıyla yaratılan değerlerden bir bölümünü oluşturan dönem sonu stokları, işletme sahibinin iradesiyle faaliyetine son verilen işletmeden, işletme sahibinin varlığına intikal eden ayınlardır. Faaliyetin bırakıldığı dönem sonunda stok emtia işletme sahibinin varlığına intikal etmesine karşın, bu intikal göz ardı edilerek, faaliyetin sürmesine ilişkin düzenlemelere göre muhasebeleştirilmesi, işletme sahibince işletme dışına çıkarılan ve kişisel varlığına intikal eden ayınların Gelir Vergisi Kanununun 41’inci maddesine aykırı olarak değerlenmesi sonucunu doğurur. Zira intikal eden bu değerler işletme yönünden maliyet bedeliyle değerlenmişken, işletme dışına çıkarıldığı tarihte işletme sahibinin de dahil olduğu işletme dışındaki üçüncü kişiler yönünden bu stokların kıymeti, işletmeye maliyet bedeli değil, değerleme günündeki emsal değeridir. Dolayısıyla işletme dışına çıkarılan stok emtia, emsal değerle maliyet bedeli arasındaki fark kadar noksan değerlenmiş olmaktadır. Bu yüzden 41’inci madde işletmeden aynen alınan değerlerin emsal bedelle değerlenerek varsa işletme sahibinin işletmeden çektiği diğer değerlere eklenmesini öngörmüştür.
Ticari kazancını bilanço esasına göre belirlediği faaliyetini 31.12.1989 tarihinde terk eden davacının, bu dönem sonu işletme stokunda görülen 339.561.731.-lira değerle kayıtlı emtiayı işletmeden çektiği açıktır. Vergi Usul Kanununun emsal bedele ilişkin 267’nci maddesinde; maliyet bedeli bilinen bir malın emsal bedelinin, perakende satışlar için maliyet bedeline %10 eklenmek suretiyle mükellef tarafından belli edilmesi öngörüldüğünden, çok sayıda buzdolabı, renkli televizyon, halı, mobilya, müzik seti ve diğer elektrikli ev aletlerinden oluşan ve dönem sonu stokunda kalarak faaliyetin bırakılması nedeniyle Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun bir kararında da belirtildiği gibi Gelir Vergisi Kanununun işletme sahibiyle ticari işletmeyi tamamen ayrı varlıklar olarak görmesine dayanan 41’inci maddesinin değinilen kuralı gereğince emsal bedelle değerlenerek özsermayeler arasındaki farka eklenmesi yasa gereğidir. Davacı tarafından bu kurala uyulmayarak işletmenin 1989 dönemine ilişkin kazancının noksan beyan edildiği açıktır. Vergi idaresince belirlenen tarh matrahı ise yasaya uygundur. İşletme sahibi tarafından söz konusu stok emtianın izleyen yıllarda satılmasından doğan ve beyanı gereken düzeydeki arızi kazancın beyanı ile vergilendirilen olay arasında herhangi bir ilgi bulunmamaktadır. Nitekim, söz konusu stoklar, aynı tür emtianın ticaretini yapan … Mobilya Elektrikli Ev Aletleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin 30.7.1991 günlü gider makbuzlarına dayanılarak işletme sahibi tarafından bu şirkete devredilmiştir. Bu devirden varsa doğan kazançla, faaliyetine son veren işletmenin kazancı ilgilendirilemeyeceğinden, vergi hukukunun temel ilkeleri ve Gelir Vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanununa aykırı düşen kararın bozulması gerektiği görüşüyle, stoktaki emtianın davacı tarafından satışından oluşan kazancın arızi kazanç olarak beyanı gerektiğine dayanan temyiz isteminin reddi yolundaki karara katılmıyorum.