Danıştay Kararı 3. Daire 1996/1815 E. 1997/615 K. 24.02.1997 T.

3. Daire         1996/1815 E.  ,  1997/615 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No: 1996/1815
Karar No: 1997/615

Temyiz İsteminde Bulunan : …
Vekili : …
Karşı Taraf : Hatay Defterdarlığı
İstemin Özeti : Ön alım hakkını kullanan davacı adına tesciline karar verilen hisse üzerine vergi dairesi müdürlüğünce konulan haczin kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddedilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı; dosyanın incelenmesinden, davacının paydaşı bulunduğu iki taşınmazın diğer paydaşlarından bazılarının paylarını 10.4.1991 tarihinde üçüncü kişilere sattıklarının, durumu öğrenen davacının 6.5.1991 tarihinde ön alım hakkını kullanmak üzere dava açtığının, dava görülmekte iken taşınmazı satın alan kişilerin vergi borçları nedeniyle Vergi Dairesi Müdürlüğünce taşınmaz üzerine 31.12.1991 tarihinde haciz şerhi konulduğunun, davacının açtığı ön alım davasının … Mahkemesince kabul edilerek söz konusu hisselerin davacı adına tesciline karar verildiğinin ve kararın kesinleştiğinin, davacının haczin kaldırılması istemiyle yaptığı başvurunun davalı idarece reddedildiğinin anlaşıldığı, Medeni Kanunun 633. maddesinde, gayrimenkul mülkiyetinin tapu sicil müdürlüğüne tescil ile iktisap edileceği, ancak işgal, miras, istimlak, cebri icra tarikleriyle ve mahkeme ilamı ile tescilden evvel iktisap olunacağı hükmünün yer aldığı, doktrinde bu hallerin tescil dışı iktisap olarak tanımlandığı, olayda, davacının, mülkiyeti sözü edilen tescil dışı iktisap hallerinden olan mahkeme ilamı ile kazandığı, mülkiyetin, ön alım davasında verilen kararın kesinleşme tarihi olan 28.4.1992 tarihinde davacıya geçtiği, bu tarihten önce gayrimenkul kayıtlarına konulmuş bir şerhin bulunmadığı, bu nedenle kararın kesinleştiği tarihten önce konulan haciz şerhinin, şerhin konulduğu tarihten sonra hak elde eden kişilere karşı da hüküm ifade edeceği, bu durumun Medeni Kanunun 920. maddesinde de belirtildiği, bu nedenle haciz şerhinin konulduğu tarih itibariyle geçerli bir hukuki sebebe dayalı olarak gayrimenkule malik bulunan üçüncü kişiler adına tesis edilen haciz şerhinin sonradan hak sahibi olan davacı için de hüküm ifade edeceğinden, idarece haczin kaldırılmaması yolunda tesis edilen olumsuz işlemde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının; haczin, ön alım davası için mahkeme veznesine depo edilen gayrimenkul bedeli üzerine kaydırılması gerektiği ileri sürülerek bozulması istemidir.
Savunmanın Özeti : Yasal dayanağı bulunmayan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Savcı : …
Düşüncesi : Taşınmaz mallar üzerine konulan hacizin şerhinin kaldırılmasına dair yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddi yolunda tesis edilen işlemin iptali için açılan davanın reddine vergi mahkemesince karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın esasını; davacının müşterek mülkiyetten dolayı hissedarı olduğu iki taşınmazın hissedarı tarafından üçüncü kişilere satılmasından dolayı doğan ön alım hakkı kullanılarak açılan dava sonunda, söz konusu parsellerin davalılar adına hisseleriyle ilgili olarak yapılan tapu tescillerinin iptali ile davacı adına tapuya tescil edilmesine … Hukuk Mahkemesince karar verildiği,bu karara ait ilamın temyiz süresinin geçirilmesinden dolayı 20.4.1990 tarihinde kesinleştiği,pay sahiplerinden birisinin vergi borcundan dolayı gönderilen ve 24.10.1991 tarihinde kendisine tebliğ edilen ödeme emrine rağmen istenilen kamu alacağının süresi içinde ödenmemesi üzerine,haciz varakasının tanzimi ile bahis konusu parseller üzerine … gün ve … ile … gün ve … yevmiye numaralı olarak haciz şerhinin konulduğu, davacının mahkeme ilamının yerine getirilmesi için tapu dairesine başvurması üzerine ihtiyati haciz öğrendiği, tapu dairesinin davacı talebini yerine getirmemesi sonucunda haciz işleminin kaldırılması talebiyle 6.11.1991 tarihli dilekceyle vergi idaresine başvurduğu, bu talebine cevap verilmemesi sonucunda 8.1.1993 tarihinde açılan dava teşkil etmektedir.
Mahkemece verilen kararda; 743 sayılı Türk Medeni Kanunun 633 maddesine göre taşınmazın mülkiyetinin iktisabında tapu siciline kayıt usulünün esas kural olduğu hususu ifade edildikten sonra,istisnai olarak tahdidi olan bazı iktisap usullerinin bulunduğu, bunlardan birisinin de mahkeme kararı olduğu, mahkeme safhasında taşınmazların tapu kayıtlarına konulmuş herhangi bir şerhin bulunmadığı, mahkeme kararının kesinleştiği tarihden önce haciz şerhlerinin uygulandığı ve mahkeme ilamının doğrudan mülkiyet iktisabını doğurmayacağı belirtilmiştir.
Medeni Kanunun temlik hakkının tahdidlerini sayan 920. maddesinin son hükmünde, bu tahditlerin tapu siciline şerh verilmesiyle taşınmazlar üzerinde sonradan iktisap olunan her nevi hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği belirtilmiştir. Bunlardan biriside bu maddenin 1. fıkrasında sayılan çekmişmeli, hakların korunması, yani olayımızda olduğu üzere ön alım davasıdır. Davacı açtığı ön alım davasında, mahkeme kararında da belirtildiği üzere yukarda öngörülen tapuya şerh verilmesi için mahkemeden bir talepte bulunmadığı gibi,bu hususta ihtiyati tedbir alınması için mahkemeden kararda almamıştır.
Bu durumda, Medeni Kanunun 928. maddesinde hükme bağlanmış bulunan,tapu sicillerinin aleni hükmününde dikkate alınması karşısında, ön alım davasından haberdar olmadığı anlaşılan Vergi dairesince, mahkeme kararının kesinleşmesinden önce söz konusu taşınmazlar üstüne haciz şerhi koydurmasında ve bu hususla ilgili hususlarda işlemlerde aykırı bir durum bulunmamaktadır. Davacının, … tarih ve … sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına dayalı iddiasıda yerinde değildir. Zira bu içtihadı birleştirme kararı; önalım davasında, önalımcının hakimin belirttiği uygun süre içinde satış bedelinin ve satış giderinin depo edilmesinin gerekeceği,satış bedeli ve satış giderlerinin depo edilmesinden sonra hakimin kütüğün düzeltilmesine karar verebileceği hususları ile ilgilidir. Bu kararın görüldüğü üzere uyuşmazlıkla bir alakasının bulunmadağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekeceği düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince, duruşma için belli edilen 24.2.1997 gününde davacı Vekili … ile Davalı İdareyi temsilen gelen hazine Vekili … dinlenip, Savcı … düşüncesi alındıktan, taraflara son olarak bir diyecekleri olup olmadığı sorulduktan sonra Tetkik Hakiminin açıklamaları da dinlenilerek işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-lira avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Davalı İdareye verilmesine, davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (3) sayılı tarife uyarınca …-lira maktu harç alınmasına 24.2.1997 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
A Y R I Ş I K O Y
X- Uyuşmazlık konusu olayda, davacının da hissedarı bulunduğu gayrimenkulün öteki hissedarları, hisselerini satmışlar ve bu işlem tapuda 10.4.1991 gününde tescil edilmiştir. Davacı 6.5.1991 gününde satış bedelini mahkeme veznesine yatırarak kanuni şuf’a hakkını kullanmış ve dava açmıştır.
Medeni Kanunun 657 nci maddesine göre mülkiyetin kanuni takyitleri tapu siciline kayda hacet kalmaksazın muteberdir. Kanuni şuf’a hakkıda mülkiyeti takyit eden başlıca haklardan biridir ve yine Medeni Kanunun 659 ncu maddesi hükmüne göre bir gayrimenkulün hissedarları onun şayi bir hissesini satın alan üçüncü şahsa karşı kanuni şuf’a hakkını haizdir.
Şu halde, davacının hissedarı bulunduğu gayrimenkulün satışa konu edilmiş olan hisseleri baştan beri davacının kanuni şuf’a hakkı nedeniyle takyitlidir. Kaldıki mahkemece tapu idaresine gönderilen ve şuf’a davası açıldığı bildirilerek tapu kayıtları ve akit tablosunun istenmesine ilişkin bulunan 23.3.1991 günlü yazı ile de tapu idaresi şuf’a davasından haberdar olmuştur. Ancak Vergi Dairesi Müdürlüğünün 31.12.1991 günlü bir yazısı üzerine de, hisselerin alıcısı olan kişinin vergi borcu nedeniyle satın aldığı hisseler üzerine aynı tarihte haciz konulmuştur.
Şuf’a davası, hisseleri satın alan kişi adına yapılmış olan tescilin iptali ve hisselerin davacı adına tescili yolunda sonuçlanmış ve bu karar 28.4.1991 gününde kesinleşmiştir.
Bu kararla tapu idaresine başvuran davacının söz konusu hisselerin adına tescili talebi, haciz nedeniyle yerine getirilmemiş, davacı hacze bu suretle muttali olunca bu kez yine mahkeme kararından bahisle ve amme borçlusuna ödenmek üzere mahkeme veznesine depo edilmiş olan para bulunduğunu da bildirerek Defterdarlığa başvurmuş, ancak defterdarlık yasal süre içinde bir işlem tesis etmek yerine susmayı tercih ettiğinden bu suretle oluşan ve isteğin reddi sonucunu doğuran işleme karşı dava açılmıştır.
Mehkeme kararı ile hisselerin satışına ilişkin tescil işlemi iptal edilerek söz konusu hisselerin davacı adına tesciline hükmedildiğine göre kesinleşmiş bulunan bu yargı kararı ile hisselerin yeni maliki davacı olmuştur ve onun bir amme borcu da bulunmamaktadır.
Öte yandan, davalı idare kendisine bildirilmiş olmasına rağmen asıl borçlunun mahkeme veznesine depo edilmiş olan alacağı üzerine haciz koyma yoluna da gitmemiştir.
Bütün bu nedenlerle haczin kaldırılması isteminin reddi yolundaki dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken davanın reddedilmiş olmasında hukuka uygunluk bulunmadığından, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği görüşü ile karara katılmıyoruz.