Danıştay Kararı 3. Daire 1995/3020 E. 1997/1648 K. 06.05.1997 T.

3. Daire         1995/3020 E.  ,  1997/1648 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No: 1995/3020
Karar No: 1997/1648

Temyiz İsteminde Bulunan: …
Karşı Taraf : Maliye Bakanlığı – ANKARA
İstemin Özeti : Davacının Maliye Bakanlığına yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusunun, adıgeçenBakanlıkca cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işleme karşı açılan davayı; uyuşmazlık, ihtirazi kayıt konulmaksızın aile reisi sıfatıyla verilen beyannamede hayat standardı temel gösterge tutarının eşlerin gelirlerine ayrı ayrı mı yoksa tek olarak mı uygulanması gerektiği hususuna ilişkin olup, bu husus 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 117 ve 118. maddelerinde sayılan açık bir vergilendirme ve hesap hatası niteliğinde olmadığından ve hukuki bir ihtilaf niteliği taşıdığından düzeltme ve şikayet yoluyla yapılan istemin zımnen reddedilmesine ilişkin işlemde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden …Mahkemesinin …gün ve E:…, K:… sayılı kararının; beyannamenin hatalı olarak verildiği, bunun ise vergi usul kanununun 117. maddesinin 1. fıkrası kapsamında olduğu ileri sürülerek bozulması istemidir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 25.2.1993 gün ve E:1990/4, K:1993/1 sayılı kararına ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 116. maddesinin açık hükmüne rağmen aile reisi beyanında temel göstergenin her eş için ayrı ayrı uygulanarak fazladan yapılan tahakkuk 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116. maddesine göre vergi hatası olup, 117. madde hükmüne göre matrah hatasını oluşturduğundan davacının düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, bu bakımdan aksi yolda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Savcı : …
Düşüncesi : Temyiz başvurusu; re’sen salınan vergide hata bulunduğundan bahisle, V.U.K.nun 124 üncü maddesi uyarınca yapmış olduğu düzeltme ve şikayet başvurularının reddine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir. Dosyanın incelenmesinden; davanın, Danıştay Kanununun 24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (j) bendi uyarınca, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da açıldığı; ancak, 2577 sayılı İ.Y.U.K.nun 37 nci maddesine 4001 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle eklenen (b) bendi uyarınca, …Vergi Mahkemesinin görevli ve yetkili görülmesi üzerine, Danıştay Dördüncü Dairesinin 6.12.1994 gün ve E:1994/5754, K:1994/5812 sayılı kararı ile dosyanın bu Mahkemeye gönderildiği anlaşılmıştır.
2577 sayılı Kanunun anılan (b) bendinde; Gümrük Kanununa göre alınması gereken vergilerle Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlerde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümleri tarh ve tahakkuk ettiren dairenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesinin yetkili mahkeme olduğu öngörülmüştür. Açıklanan işlemlere karşı açılan idari davalarda yetkili vergi mahkemesini belirleyen bu bent hükmü, gerekçesinde de belirtildiği üzere, 2575 sayılı Danıştay Kanununda yapılan değişiklikle, Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlere karşı açılacak davaların, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın görev alanından çıkarılmış olduğu yolundaki kabule dayanmaktadır. Oysa; gerekçede sözü edilen değişiklik, 4001 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce gerçekleştirilmiş bulunmadığı gibi, halen de yapılmış değildir. Yani Danıştay Kanununun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi, halen yürürlüktedir.
Her ne kadar, Danıştay Dördüncü Dairesinin yukarıda sözü edilen gönderme kararında, İ.Y.U.K.nun 37nci maddesine 4001 sayılı Kanunla eklenen (b) bendinde, sözkonusu davaları görmeye vergi mahkemesinin yetkili olduğu ifade edilmekle, görevli mahkemenin de belirtilmiş olduğu gerekçesine dayanılmakta ve, böylece, kararda, anılan bent hükmünün, 2575 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (j) bendini zımnen ilga ettiği söylenilmekte ise de; Yargılama Hukukunda, “görev” ve “yetki” müesseselerinin farklı şeyler ifade etmesi ve 2575 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi ile 2577 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin düzenleme alanlarının farklı olması sebebiyle, bu, pek mümkün değildir. Yargılama Hukuku bakımından; “görev”, konusal yetkiyi; “yetki” ise, konusal olarak yetkili, yani görevli olan mahkemelerden hangi coğrafi alan içerisinde kurulu olanının davaya bakması gerektiğini anlatır. Görev, birincil; yetki ise, ikincil niteliktedir. Bu yüzden; bir mahkemenin, bir davaya yetki kuralına dayanarak bakabilmesi için, öncelikle, davanın konusu bakımından görevli bulunması zorunludur. Davaya, esasen, bakamıyacak olan mahkemenin, yetkisinden desözedilemez. Bu nedenle; Danıştay Kanununda paralel değişikliğin daha önce yapılmış olduğu kabulüne dayalı bulunan sözkonusu (b) bendi hükmünün, vergi mahkemelerini düzeltme ve şikayet başvurularının reddine dair işlemlerin iptali talebiyle açılan idari davalarda görevli de kılması mümkün değildir.
Aynı şekilde; düzenleme alan ve konuları farklı olan; yani, yetki konusunu düzenleyen 2577 sayılı Kanun hükmünün, görev konusunu düzenleyen 2575 sayılı Kanun hükmünü zımnen ilga etmiş sayılması da, hukuk ilkelerine uygun biçimde kabul edilemez. Bu açık hukuki durum karşısında; 2577 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin anılan bent hükmünün, Danıştay Kanununda beklenen değişiklik yapıldığında yürürlük kazanabileceğinin kabulü zorunludur. Aksine anlayış ve uygulamanın;
1-) Tabii hakim olan Danıştay dava dairesinin, temyiz mercii haline gelmesi; doğal temyiz mercii olan Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun da görevsiz kalması,
2-) Tam yargı davası açılması ve miktarının sekiz milyon liradan az olması halinde, temyiz yolunun tümüyle tıkanması,
3-) Danıştay’da altmış gün olan dava açma süresinin, otuz güne indirilmesi ,
4-) Ve, kanunla henüz görevli kılınmayan vergi mahkemelerine içtihatla görev verilerek, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği yolundaki Yargılama Hukuku İlkesine ters düşülmesi,
Sonuçlarını yaratması kaçınılmazdır. Kuşkusuz, tüm bu sonuçlar, Kanun koyucu tarafından yaratılabilecek sonuçlardır. Ancak, Kanun koyucu henüz, bu sonuçları yaratacak yasal düzenlemeyi 2575 sayılı Kanunda yapmış değildir.
Öte yandan; Danıştay Dördüncü Dairesi, sözkonusugönderme kararını, üst mahkeme sıfatıyla değil, ilk derece yargı yeri sıfatıyla ve İ.Y.U.K.nun 15 inci maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendinin ilk derece idari yargı yerlerine vermiş olduğu yetkiye dayanarak vermiştir. Yani, bu kararın, davadaki durumu Danıştay dava dairesininki ile aynı olan vergi mahkemesini bağlayıcı yönü yoktur. Bu bakımdan; Vergi Mahkemesinin, yukarıda ortaya konulan hukuki duruma karşın, kendisini görevli görerek, davanın esasını karara bağlaması, hukuka uygun değildir. Açıklanan nedenlerle, Vergi Mahkemesince görevi dışında davaya bakılarak verilmiş bulunan temyize konu kararın bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü: Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 25.2.1993 gün ve 1990/4 esas, 1993/1 karar sayılı kararı ile; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa 2772 sayılı kanunun 15. maddesiyle eklenmiş olan “Hayat Standardı Esası” başlıklı mükerrer 116. maddede belirtilen temel göstergenin aile reisi beyanında, bir defa nazara alınabileceğinin açık olduğuna karar verilmiştir.
2575 sayılı Danıştay Kanununun 40. maddesinin 4. fıkrasında da, içtihadın birleştirilmesi ya da birleştirilmiş içtihatların değiştirilmesine ilişkin kararlara Danıştay daire ve kurulları ile idari mahkemeler ve idarenin uymak zorunda bulundukları hükme bağlanmış olup, olayda, ilgili Kanun hükmünün açık bulunduğu İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı ile saptanmış ve uygulamanın nasıl yapılması gerektiği hususu bağlayıcı olarak ortaya konulmuştur. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116. maddesinde vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması olarak tanımlanmış, aynı Kanunun 117. maddesinin 1. fıkrasında da vergilendirme ile ilgili beyanname, tahakkuk fişi, ihbarname, tekalif cetveli ve kararlarda matraha ait rakamların ve indirimlerin eksik veya fazla gösterilmiş veya hesaplanmış olması matrah hatası olarak kabul edilmiştir. Yukarıda sözü edilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararına ve 193 sayılı Kanunun mükerrer 116. maddesinin açık hükmüne karşın aile reisi beyanında temel göstergenin her eş için ayrı ayrı uygulanması sonucu yapılan fazla tahakkuk, açık vergi hatasını, başka bir anlatımla matrah hatasını oluşturduğu cihetle, davacının düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuki isabet bulunmadığından, olayda vergi hatası mevcut olmadığı, ihtilafın hukuki nitelik taşıdığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen vergi mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne … Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, ….- lira yargılama giderinin Vergi Dairesi Müdürlüğünden alınarak davacıya verilmesine 6.5.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
A Y R I Ş I K O Y
X-Temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği görüşü ile çoğunluk kararına katılmıyoruz.