Danıştay Kararı 3. Daire 1989/1089 E. 1989/2501 K. 08.11.1989 T.

3. Daire         1989/1089 E.  ,  1989/2501 K.
Daire : ÜÇÜNCÜ DAİRE
Karar Yılı : 1989
Karar No : 2501
Esas Yılı : 1989
Esas No : 1089
Karar Tarihi : 08/11/989

İL DÜZEYİNDE OLUŞTURULAN KOMİSYON NEZDİNDE DÜZENLENEN VE HİÇBİR BASKI VE TEHDİT ALTINDA OLMAKSIZIN İMZALANAN TUTANAK HUKUKEN İTİBAR EDİLEBİLECEK MADDİ DELİL HÜKMÜNDE OLDUĞUNDAN İNCELEME ELEMANINCA BU TESBİTLERE DAYANILARAK SAPTANAN MATRAH ÜZERİNDEN SALINAN VERGİDE İSABETSİZLİK GÖRÜLMEDİĞİ HK.

Uyuşmazlık; davacının 1982 dönemi işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen inceleme raporuna göre re’sen salınan gelir vergisi ile kesilen kaçakcılık cezasına karşı açılan davayı tadilen onayan Vergi Mahkemesi kararının bozulması isteminden ibarettir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3/B maddesinde; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu; vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelenin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille isbatlanabileceği; şu kadarki vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin isbatlama vasıtası olarak kullanılamıyacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm incelenmesinden, vergilendirmede, sadece yemin ve vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık olmıyan şahit ifadesinin delil olarak kullanılamıyacağı, bu iki sınırlama dışında hukuken itibar edilebilecek hertürlü delilin isbatlama vasıtası olarak kullanılabileceğinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Vergiyi doğuran olaya ilişkin saptamaların veya isbatlama vasıtası olabilecek her türlü tesbitlerin mükellefleri bağlayıcı şekilde veya hukuken itibar edilebilecek nitelikte düzenlenmiş olmaları gerekmektedir.
Olayda; davacı, İl düzeyinde 3 kişiden oluşturulan komisyon huzurunda 22.2.1986 tarihinde verdiği ifadede, 1969 yılında 150 dönüm, daha sonra 300 dönüm araziyi satın aldığını, 1978 yılından bu yana her yıl 1300 dönüm arazide ortakçılık yaptığını, ayrıca 3 traktörü olduğunu, arazinin bir kısmına 1978 yılından itibaren pamuk ekmeye başladığını, her yıl hissesine 35-40 ton pamuk düştüğünü beyan ettiği ve 25.2.1986 tarihinde alınan ikinci ifadesinde ise; 1978 yılından bu yana 35-40 ton pamuk sattığını söylemişsede gerçekte 100 ton pamuk sattığını beyan ettiği ve komisyon nezdinde düzenlenen tutanağı ihtirazi kayıt koy madan imzaladığı anlaşılmaktadır.
Bu bakımdan davacının kendi anlatımına göre İl düzeyinde oluşturulan komisyon nezdinde düzenlenen ve hiçbir baskı ve tehdit altında olmaksı zın imzaladığı tutanak hukuken itibar edilebilecek maddi delil hükmünde olduğundan, inceleme elemanınca bu tesbitlere itibar edilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Sözü edilen tutanaktan; üç traktörü olduğu ve büyük miktarda arazi ekerek zirai faaliyette bulunduğu anlaşılan davacının, nakliyecilik faaliyetinden elde ettiği ticari kazancından dolayı gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olması sebebiyle küçük çiftçi muafiyetinden yararlanması söz konusu olamıyacağından, üretilen 100 ton pamuktan asgari zirai kazanç ölçülerine göre sağlandığı hesaplanan zirai kazançtan % 70 götürü gider düşüldükten sonra inceleme elemanınca saptanan safi 180.000 TL matrah üzerinden salınan gelir vergisinde isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 347/3.maddesinde; beyanname verme süresi ve ek süre geçtiği halde götürü gider usulüne tabi çiftçilerin zirai faaliyetlerinin vergi dairesinin ittılaı dışında birakılması hali ağır kusur cezası kesilmesini gerektiren bir davranış olarak kabul edildiğinden olaya kaçakcılık değil ağır kusur cezası uygulanması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesi kararının temyize konu olan zirai gelire ilişkin kısmının bozulmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 2.fıkrası uyarınca davanın vergi aslı ile ağır kusur cezasına ilişkin kısmının reddine kaçakcılık cezası kesilmesine ilişkin işlemin, ağır kusur cezasını aşan bölümünün iptaline karar verildi.