Danıştay Kararı 2. Daire 2010/1471 E. 2010/2465 K. – T.

2. Daire         2010/1471 E.  ,  2010/2465 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İKİNCİ DAİRE
Esas No :2010/1471
Karar No:2010/2465

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …
Vekili: …
Karşı Taraf: 1- Maliye Bakanlığı – ANKARA
2 – Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı – ANKARA
İsteğin Özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E: …, K: … sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Maliye Bakanlığı’nın
Cevabının Özeti : Cevap verilmemiştir.
Başbakanlık TÜİK Başkanlığı’nın
Cevabının Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi:İdare Mahkemesi kararının, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkin olarak davanın incelenmeksizin reddi yolundaki kısmının bozulması, diğer kısmının ise onanması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü olan davacıdan, hak etmeden denetim tazminatı aldığı iddiasıyla sözkonusu miktarın geri ödenmesi gerektiğini bildiren işlemlerin iptali istemiyle açılan davanın; işlemlerin kesin ve icrai nitelikte olmaması gerekçesiyle reddi yolunda verilen Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararında idarenin, hatalı işlemine dayanarak ödediği meblağın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verebileceğine işaret edilmiştir.
Buna göre; uyuşmazlığa konu fazla ödemenin de söz konusu İçtihat gereğince herhangi bir yargı kararına gerek kalmaksızın davacıdan istenilmesi mümkün olduğundan, bu meblağın davacıdan geri istenilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken işlemlerden olduğu sonucuna varılmış olup, İdare Mahkemesinin işin esasına girerek bir karar vermesi gerekirken, davayı incelenmeksizin reddetmesinde hukuki isabet bulunmadığından Mahkeme kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi’nce işin gereği düşünüldü:
Dava, Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü’nde Uzman olarak görev yapan davacıya 18.11.2005 – 17.9.2007 tarihleri arasında yersiz ödendiği tespit edilen denetim tazminatı tutarı toplamı olan … TL ile 15.10.2007 – 14.1.2009 tarihleri arasında yersiz ödendiği tespit edilen denetim tazminatı tutarı toplamı olan … TL’yi hesaplanacak faiziyle birlikte geri ödemesi gerektiğinin bildirilmesine yönelik, Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü’nün 20.5.2009 günlü, 518 sayılı işlemi ve 15.5.2009 günlü, 224 sayılı işlemi ile bu işlemlerin dayanağı olarak gösterilen Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 20.4.2009 günlü, 5084 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nin … günlü, E: …, K: … sayılı kararıyla; uyuşmazlığa konu olayda dava konusu Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü’nün 20.5.2009 günlü, 518 sayılı işlemi ve 15.5.2009 günlü, 224 sayılı işleminin, tespit edilen kamu zararının hükmen tahsili için genel hükümlere göre açılacak dava öncesi tespit edildiği iddia olunan kamu zararının rızaen veya sulh yoluyla ödenmesi için yapılan bildirim yazısı niteliğinde olduğu, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 20.4.2009 günlü, 5084 sayılı işleminin de, Türkiye İstatistik Kurumundaki Uzman ve Uzman Yardımcılarına denetim tazminatı ödenmesine olanak bulunmadığı ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ödenen denetim tazminatının açık hata kapsamında değerlendirilerek ilgililerden geri alınması gerektiği yönünde görüş bildirilmesine yönelik olduğu, bu nedenle dava konusu işlemlerin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem nitelinde olmadığı gerekçesiyle dava incelenmeksizin reddedilmiştir.
Davacı, dava konusu işlemlerin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir nitelikte işlemler olduğunu öne sürmekte ve Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlıdır. İdare Mahkemesi’nce verilen kararın, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 20.4.2009 günlü, 5084 sayılı işleminin iptali istemi ile ilgili olarak davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmı yönünden dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmamaktadır.
İdare Mahkemesi kararının, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü’nün 20.5.2009 günlü, 518 sayılı işlemi ile 15.5.2009 günlü, 224 sayılı işleminin iptali isteminin incelenmeksizin reddine ilişkin kısmına gelince;
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kamu görevlilerine yapılan fazla ödemelerin geri alımında uygulanacak mevzuatın saptanması gerekmektedir. Bu husus bu uyuşmazlıklarda görevli yargı yerinin belirlenmesi açısından da önem taşımaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 12. maddesinin birinci fıkrasında, kamu görevlilerinin kamu hizmetinin sunumunda kullanılan her türlü kamu malını koruma yükümlülükleri; aynı maddenin ikinci fıkrasında ise koruma ve hizmete hazır bulundurmak zorunda bulundukları bu mallara verdikleri zararın rayiç bedel üzerinden tahsil edileceği; son fıkrasında da, anılan zararın tahsil usulü düzenlenmiştir.
Dolayısıyla, parasal hak ödemesini düzenleyen mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının, münhasıran kamu mallarına verilen zararın tahsil usulünü düzenleyen 12. madde kapsamında tahsili mümkün değildir.
Devlet memurlarına sehven ya da mevzuatın yorumunda hataya düşülerek yapılan aylık ve ücret farkı ödemelerinin, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında tahsil edilip edilemeyeceği hususuna gelince;
5018 sayılı Kanunun “Kamu zararı” başlıklı 71. maddesinde,
“Kamu zararı, mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.
Kamu zararının belirlenmesinde;
a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması,
b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması,
c) Transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması,
d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,
e) İdare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması,
f) (5436 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin c/9 fıkrası ile çıkarılan bend)
g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması,
Esas alınır.
(5436 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin a/21 fıkrası ile değişen fıkra) Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir.
Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir.
Kamu zararlarının tahsiline ilişkin usul ve esaslar, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” kuralı bulunmaktadır.
Yukarıdaki maddenin birinci fıkrasında kamu zararı tanımı yapılmış, ikinci fıkrada ise birinci fıkrada tanımlanan tanımın geçerli sayılacağı kapsam belirlenmiştir. Bu itibarla 5018 sayılı Kanuna göre kamu zararı sayılan halleri belirlemek için anılan maddenin ikinci fıkrasına bakmak gerekecektir.
Nitekim ikinci fıkrada yer alan bentler birlikte değerlendirildiğinde, 5018 sayılı Kanunun kamu zararı kapsamının; kamu kaynakları kullanılarak piyasadan mal ve hizmet satın alınması sırasında fazla ödeme yapılması, idarenin gelirlerinin tahsili sırasında mevzuata aykırı davranılması ve mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması suretiyle yol açılan zararla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim ikinci fıkra ile belirlenen kapsam içinde, kamu malına zarar verilmesi, kamu görevlilerinin hukuka aykırı eylemleri nedeniyle kişilere verdikleri zararın kamu tarafından ödenmek zorunda kalınması ya da mevzuatta ödenmesi öngörülmekle birlikte mevzuatın yorumunda hataya düşülmek veya ihmal ve kasıt yoluyla fazla ödeme yapılması halleri sayılmamıştır. İkinci fıkra bir bütün olarak değerlendirildiğinde “g” bendinde yer alan “mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması” kuralının kapsamının, yine mal ve hizmet alımları nedeniyle yapılan ödemeler sonucu oluşan kamu zararı şeklinde anlaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Kaldı ki, bakılan uyuşmazlık mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması nedeniyle oluşan kamu zararı olmayıp, mevzuatın öngördüğü bir ödemenin yapılması sırasında hataya düşülmesine ilişkin olduğundan, uyuşmazlığın anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Bu durumda; 71. maddenin birinci fıkrasındaki, “… mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal…” ibaresini ikinci fıkra ile belirlenen kapsam dahilinde gerçekleştirilen karar, işlem, eylem veya ihmal olarak anlamak gerekmektedir.
Kamu görevlilerine daha önce sehven kanuna aykırı olarak yapılmış fazla ödemelerin geri alınmasında, 5018 sayılı Kanunun uygulanmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığında, bu tür uyuşmazlıkların çözümünde anılan Kanun öncesi hukuki durumun değişmediği ortaya çıkmaktadır.
Bu itibarla; kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alımında, tıpkı 5018 sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararının uygulanması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Diğer taraftan; uyuşmazlığa 5018 sayılı Kanunun uygulanacağı yolundaki yorumun, sonucu tümüyle idari nitelikli olan ve idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlığın, adli yargı yerinde çözümleneceğinin kabulü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu anlama gelen bir yorumun Anayasanın 155. maddesi ile kurulan “idari rejim” sistemi ile bağdaşmayacağı da açıktır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararında ise; idarenin, hatalı işlemine dayanarak ödediği meblağın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verebileceğine işaret edilmiştir.
Buna göre; uyuşmazlığa konu fazla ödemenin de söz konusu İçtihat gereğince herhangi bir yargı kararına gerek kalmaksızın davacıdan istenilmesi mümkün olduğundan, bu meblağın davacıdan geri istenilmesi yolunda tesis edilen işlemlerin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken işlemlerden olduğu sonucuna varılmış olup, İdare Mahkemesinin işin esasına girerek bir karar vermesi gerekirken, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü’nün 20.5.2009 günlü, 518 sayılı işlemi ile 15.5.2009 günlü, 224 sayılı işleminin iptali istemini incelenmeksizin reddetmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … günlü, E: …, K: … sayılı kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkin olarak davanın incelenmeksizin reddine yönelik kısmı hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, davacının temyiz isteminin reddi ile bu kısmının onanmasına, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı … Bölge Müdürlüğü’nün 20.5.2009 günlü, 518 sayılı işlemi ile 15.5.2009 günlü, 224 sayılı işleminin iptali istemine ilişkin olarak davanın incelenmeksizin reddine dair kısmına yönelik olarak ise davacının temyiz isteminin kabulüyle, bu kısmının 2577 sayılı Yasanın 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek bu kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 31.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.