Danıştay Kararı 2. Daire 2007/1297 E. 2007/3247 K. 13.07.2007 T.

2. Daire         2007/1297 E.  ,  2007/3247 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İKİNCİ DAİRE
Esas No : 2007/1297
Karar No: 2007/3247

Kararın Düzeltilmesini İsteyen ( Davacı): …
Karşı Taraf: İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
Vekili: …
İsteğin Özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarihli, E: …, K: … sayılı kararın onanmasına dair Danıştay İkinci Dairesi’nce verilen 15.11.2006 tarih ve E:2006/994, K:2006/3281 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle düzeltilmesi ve İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi: Karar düzeltme isteminin kabulünün gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi’nce işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının, olumsuz düzenlenen 2002 yılı sicil raporunun olumsuz düzenlenmesine ilişkin işlemin iptali ile uğramış olduğu manevi zarara karşılık olarak … YTL tutarında tazminatın yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce verilen … tarihli, E:…, K:… sayılı kararla; davacının 2002 yılı sicilinin objektif olarak düzenlenmediği, tazminat istemi bakımından ise tazminata hükmedebilmek için saptanan hukuki sakatlığın ağır ve önemli olması gerektiği, dava konusu işlemin hukuki mahiyetine bakıldığında idareyi tazminle yükümlü tutmaya yetecek şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle 2002 yılı sicilinin iptaline, tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Davalı idare ve davacının, anılan karara karşı yapmış olduğu temyiz başvurusu Danıştay İkinci Dairesi’nce verilen 15.11.2006 tarih ve E:2006/994, K:2006/3281 sayılı kararla reddedilerek İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
Davacı tarafça; olumsuz düzenlenen 2002 yılı sicilinin düzenlendiği görev yerine atanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açmış olduğu davada lehine verilen kararın davalı idarece ısrarla uygulanmaması sonucu, yetki gaspı suretiyle düzenlenmiş olmasının ağır hizmet kusuru olduğu, sürekli benzer işlemlere tabi tutularak ağır mağduriyetine yol açıldığı, bu nedenle üzüntü, sıkıntı ve keder duymadığının iddia edilemeyeceği, yargı kararını uygulamayan ilgililer ile ilgili yapmış olduğu şikayet üzerine görev gereklerine aykırı hareket etmek suçunu işledikleri yönündeki iddianame doğrultusunda bu kişilerin yargılanmalarına devam edildiği belirtilerek, karar düzeltme istemi kabul edilmek suretiyle İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Kararın düzeltilmesi dilekçesinde öne sürülen hususlar 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinin 1/c fıkrasına uygun bulunduğundan karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay İkinci Dairesi’nce verilen 15.11.2006 tarih ve E:2006/994, K:2006/3281 sayılı kararın tazminat isteminin reddine ilişkin Mahkemece verilen kararın onanmasına ilişkin kısmı kaldırılarak uyuşmazlığın esası yeniden incelendi.
Anayasanın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu, 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu vurgulanmış olup; 138. maddesinin son fıkrasında ise; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28. maddesinin 1. fıkrasının birinci tümcesi de “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur” şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Sözkonusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını “aynen” ve “gecikmeksizin” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
Öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 111. maddesinde, Devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe ilerlemelerinde, derece yükselmelerinde, emekliye çıkarma veya hizmetle ilişkilerinin kesilmesinde özlük ve sicil dosyalarının başlıca dayanak olduğu; belirtilmiş, Yasanın 121. maddesi hükmü uyarınca çıkarılan “Devlet Memurları Sicil Yönetmeliği”nde de benzer düzenlemelere yer verilerek 19. maddesinde, sicil amirlerinin sicil raporlarını itinalı, doğru ve tarafsız bir şekilde düzenlerken, Devlete sadakat ve bağlılığı, memuriyet sıfatının gerektirdiği şeref ve itibar ile hizmetlerin süratli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini, güvenilir ve yetenekli memurların yükselmelerini, diğerlerinin ise kamu hizmetlerinden uzaklaştırılmaları gerektiğini esas alacakları; garez veya özel amaçla sicil raporlarını gerçeğe aykırı doldurdukları anlaşılan sicil amirlerinin cezai sorumluluklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, sicil raporları; her yıl için yeniden düzenlenen, ilgili memurun o yıl içindeki mesleki bilgisini, deneyimini, tutum ve davranışlarını yansıtan ve tüm bu hususların yetkili ve yeterli sicil amirlerince değerlendirilmesinden sonra oluşan ilgilisi için etkisi memuriyetten çıkarmaya kadar varabilen, tüm terfilerini etkileyen bir hukuki belgedir. Bu önemi nedeniyledir ki dolduruluş şekline varıncaya kadar Yasa ve Yönetmelik ile ayrıntılı düzenlemeler getirilmiş “nesnelliğinin” sağlanması amaçlanmıştır.
Dava dosyası ile Dairemizin E:2006/3872 nosuna kayıtlı olup tarafları aynı olan dosyada karar düzeltme aşamasında verilen 07.02.2007 tarihli ara kararına cevaben davacı ve davalı idarece gönderilen bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden; davacının İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü … Daire Başkanlığı … İşletmeleri Müdürlüğü’nde teknik şef olarak görev yapmakta iken … tarih ve … sayılı Yönetim Kurulu kararı ile … Daire Başkanlığı … İşletmeleri Müdürlüğü … Şefliği emrine Teknik Şef olarak atandığı; yeni görev yerinin yılın on ayı herhangi bir faaliyetin bulunmadığı, ikametine 125 Km. uzaklıkta, ulaşımı son derece sınırlı bir yer olduğu, işlemin cezalandırma amacı taşıdığı iddialarıyla açtığı davada … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı karar ile atandığı yerin özellikle ulaşım imkanları dikkate alındığında hiçbir şekilde davacıdan verim alınamayacağı ve bu şekilde kamu yararının sağlanamayacağı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiği; bu karar davalı idareye 27.07.1999 tarihinde tebliğ edildiği halde yukarıda anılan Anayasa ve yasa hükmü uyarınca tebliğ tarihinden itibaren azami otuz gün içinde gereğinin yerine getirilmesi gerektiği halde davacının İdare Mahkemesi’nce verimli bir şekilde çalışma imkanının bulunmadığı tespit edilen yerde ısrarla çalıştırılmaya devam edildiği, bu durumun, anılan Mahkeme kararının temyizi üzerine onanmasına dair Danıştay 5. Dairesi’nce verilen 06.02.2003 tarih ve E:1999/5567, K:2003/346 sayılı kararın davalı idareye tebliğ edildiği 28.05.2003 tarihinden sonraki bir tarihde alınan 19.06.2003 tarih ve 2003/322 sayılı Yönetim Kurulu kararının davacıya tebliğ edildiği 04.07.2003 tarihine kadar ısrarla sürdürüldüğü, yargı kararının uygulanmadığı dönem içinde öncelikle davacının 2000 yılı sicilinin olumsuz düzenlendiği, sonrasında ise; görevden çekilmiş sayılmasına ilişkin işlem tesis edilerek 2001 yılında memuriyet görevine son verildiği ve bu dönem için sicil raporu düzenlenmediği, bu işlem İdare Mahkemesince iptal edildikten sonra yeniden göreve başladığı, hakkında bir kınama, 3 adet aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezaları uygulandığı, dava konusu 2002 yılı sicili ile 2003 yılı sicilinin de olumsuz düzenlendiği, açılan davalar sonucu kınama cezası hariç (657 sayılı yasa ile dava yolu kapatıldığı gerekçesiyle mahkemece ret) aylıktan kesme cezalarının ve 2000 yılına ait olumsuz sicilinin idare Mahkemelerince iptal edildiği, 2003 yılı siciline ilişkin yargılama sürecinin devam ettiği, davacının olumsuz düzenlenen 2000, 2002 ve 2003 yılları sicillerinin müdürlük görevini tedviren yürüten … tarafından birinci sicil amiri sıfatıyla doldurulduğu, ikinci sicil amiri olan … Daire Başkanı … tarafından da birinci sicil amiri ile aynı paralelde notlar verildiği, davacı tarafından, yargı kararı uygulanmayarak çalıştırılmaya devam edildiği birimde, ilgili mevzuat uyarınca müdür, dolayısıyla sicil amiri olamayacağı halde tedviren görevlendirilen kişi ve kendisini hiçbir şekilde tanımayan 2. sicil amirince 2002 yılı sicilinin olumsuz düzenlenmesi nedeniyle büyük mağduriyete uğradığı, sicilin objektif düzenlenmediği, bazı personelin memuriyetten ayrılmaya zorlanmasının amaçlandığı, bu nedenle derin üzüntü duyduğu iddialarıyla davalı idarece ve ilgililerine rücu edilmek üzere yasal faizi ile tarafına … YTL manevi tazminatın ödenmesine hükmedilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
İdarelerin yapmakla yükümlü kılındıkları görevlerin yerine getirilmesinde bir kusurun olması ve bu kusur neticesinde bir zararın doğması durumunda, idarece bu zararın tazmin edilmesi Anayasa’nın yukarıda yer verilen 125. maddesi hükmünün gereğidir.
Kamu idareleri yapmakla yükümlü bulundukları hizmetleri gereği gibi ifa etmekle beraber bu hizmetin işleyişini sürekli olarak kontrol etmek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla da yükümlüdür.
İdarenin bu yükümlülüğünü yerine getirmemek suretiyle hizmetin kötü veya geç işlemesi, gereği gibi işlememesi sonucu bir zarara sebebiyet verilmiş olması halinin hizmet kusuru nedeniyle idareye meydana gelen maddi veya manevi zararları tazmin sorumluluğu yükleyeceği idare hukukunun yerleşmiş ilkelerindendir.
Öte yandan yine İdare Hukukunun yerleşik ilkelerine göre manevi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin hukuka aykırı bir işlemi veya eylemi sonucu ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması ya da ilgilinin şeref ve onurunun zedelenmesi veya kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi gerekmekte olup; doktrinde de kabul edildiği üzere manevi tazminat ilgilinin mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
Olayda, davacı lehine … İdare Mahkemesi’nce atamasının iptali yolunda verilen kararın davalı idarece ısrarla uygulanmamak suretiyle ağır hizmet kusuru işlenmiş olması, bu hizmet kusurunun devamında, anılan Mahkeme kararı ile davacı açısından çalışma koşullarının elverişsiz olduğu bu şekilde verim alınmasının beklenemeyeceği belirtildiği halde, 2002 yılı sicilinin olumsuz düzenlenmesi, davacının görev yaptığı bu birimin müdürlüğüne vekil olarak dahi atanma koşullarını taşımayan kişinin tedviren görevlendirilmiş olması ve uygulamada çok zorunlu hallerde, olabildiğince kısa bir süre için başvurulan bu yöntemin davacının 2000 ve 2003 yılı sicil dönemlerini de kapsayacak şekilde üç yıldan fazla bir süre boyunca sürdürülmüş olması, bu dönem boyunca davacı hakkında memuriyet görevinden ayrılmış sayılma işlemi de dahil olmak üzere oldukça ağır işlemlerin tesis edilmesi karşısında, iki yıl üst üste aynı şekilde olumsuz sicil alınması ve bir başka sicil amiri emrinde denendiği yılda da durumun değişmemesi halinde memuriyet görevinin sona erdirileceği yönünde 657 sayılı Yasada yer alan hüküm ile 2000 ve 2003 yılı sicillerinin de olumsuz düzenlendiği dikkate alındığında, yetersiz amir tarafından uygulanan bu işlemler nedeniyle davacının hak etmediği ağır bir muameleye tabi tutulduğu, İdarelerce hizmetin en ehil kişiler eliyle yürütülmesi gerekir iken geçici ve zorunlu bir uygulama olan yasayla tanınmamış tedviren görevlendirme yöntemi üç yıldan fazla bir süre boyunca davalı idarece sürdürülerek hizmetin kötü işlemesine yol açıldığı, sürenin uzunluğu ve bu sicil amirince tesis edilen çoğu işlemin İdare Mahkemelerince iptal edildiği göz önüne alındığında ağır hizmet kusurunun oluştuğu sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, atanmasına ilişkin işlemin iptali yolunda verilmiş yargı kararı uygulanmamak suretiyle, davacının 2002 yılı sicilinin; tesis ettiği işlemler İdare Mahkemelerince iptal edilen, müdürlük görevini yürütmeye ehil olmayan, tedviren görevlendirilmiş sicil amirince doldurulmasına yol açılmış olması durumu ağır hizmet kusurunu oluşturmakta olup, davalı idarece davacıya karşı hasmane bir tutum izlendiği, nesnellik ilkesinden uzaklaşılarak keyfi muameleye tabi tutulmasına yol açıldığı sonucuna varılmakla yaşamış olduğu derin üzüntünün karşılığı olacak ve idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde mahkemece takdir edilecek miktarın ilgililerine rücu edilmek kaydıyla, yasal faiziyle, manevi tazminat olarak davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm kurulmasında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarihli, E:…, K:… sayılı kararın davacının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 13.07.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.