Danıştay Kararı 2. Daire 2006/470 E. 2008/1391 K. 21.03.2008 T.

2. Daire         2006/470 E.  ,  2008/1391 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İKİNCİ DAİRE
Esas No : 2006/470
Karar No: 2008/1391

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …
Vekili: …
Karşı Taraf: … Valiliği.
Davalı Yanında Davaya Katılanlar : 1- …
2- …
3- …
Vekili: …
İsteğin Özeti : Danıştay İkinci Dairesi’nin 6.7.2005 günlü, E:2004/8111, K:2005/2393 sayılı bozma kararına uyularak verilen … İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:…, K:… sayılı kararının (Karar tarihi, mahkeme kararında sehven 24.10.2004 olarak yazılmıştır.), dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Davacı tarafından temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, … İdare Mahkemesi’nce verilen kararın; davanın reddi ile harç ve posta giderleri toplamından oluşan yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine ilişkin kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, kararın bu kısımlarının onanması gerektiği düşünülmüştür.
Buna karşılık; müdahiller vekili lehine avukatlık ücreti takdir edilerek davacıya yükletilmesinde hukuki isabet bulunmadığından, kararın bu kısmının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi’nce işin gereği düşünüldü:
Dava; … İli … İlköğretim Okulu’nda Sınıf Öğretmeni olan davacının, … İli … İlçesi’nde bulunan eğitim kurumlarından birine eş durumu özürüne dayalı biçimde atanmak amacıyla yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 24.9.2003 günlü, 36286 sayılı işlem ile … İlçesi’ndeki eğitim kurumlarına ataması yapılan …, … ile …’a ilişkin atama işlemlerinin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla; “davacının; eşinin görev yaptığı … İli … İlçesi’ni değilde, … İli Merkez ve … İlçesi Merkezini tercih etmesi nedeniyle eş durumu özürüne dayalı olarak hak iddia etmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı, … İlçesi’ndeki okullara norm kadro uygulaması sonucu atandıkları anlaşılan …, … ve …’a ilişkin atama işlemlerinde ise hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, dava konusu işlemlerin hukuka aykırı biçimde tesis edildiğini öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup; davacı tarafından ileri sürülen hususlar, İdare Mahkemesi kararının; davanın reddi ile harç ve posta giderleri toplamından oluşan yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine ilişkin kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
İdare Mahkemesi kararının, müdahiller vekili lehine avukatlık ücreti takdir edilerek davacıya yükletilmesine ilişkin kısmına gelince;
Kural olarak, bir davanın sonucunda verilen hüküm, sadece, o davanın tarafları açısından kesin hüküm ifade etmektedir. Bununla birlikte, dava sonucunda verilecek hükmün, üçüncü kişinin hukuki durumunu dolaylı biçimde etkilemesi söz konusu ise, üçüncü kişinin; taraflardan birinin yanında ve onun yardımcısı sıfatıyla davaya katılabilmesine olanak tanınmıştır. Pozitif hukukumuzda, bu katılmaya; “müdahale”; taraf sıfatına sahip olmayan üçüncü kişiye de; “müdahil” denilmektedir. Belirtilen bu kavramlara normatif düzenlemeler açısından değinilecek olursa;
Öncelikle, idari yargı yerlerince uygulanan usul hükümlerini içeren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndan bahsedilmesi gerekecektir. Ancak, anılan Kanun içeriğinde bu konuyu düzenleyen özgün bir hükme yer verilmeyip, sadece, atıf düzenlemesi ile yetinilmiştir. Bu düzenleme ise, 31. maddede yer alan; “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sükununu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” hükmüdür.
Dolayısıyla, uyuşmazlık konumuzun çözümü için uygulanacak normatif düzenlemeler; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile atıf yapılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almaktadır.
Buna göre, anılan Kanun’un 53. maddesinde; hakkı veya borcu bir davanın neticesine bağlı olan üçüncü şahsın iki taraftan birine iltihak için davaya müdahale edebileceği belirtilmiş ve 57. maddesinde de; müdahilin iltihak ettiği tarafla birlikte hareket edeceği, fakat hükmün iltihak olunan tarafa muzaf olarak verileceği kurala bağlanmıştır. Belirtilen hükümlere göre; derdest bir davanın her aşamasında o davaya katılmada hukuki yararı bulunduğunu iddia edebilen ve bu iddiası yargı yerince kabul edilerek davaya katılan üçüncü kişinin, yanında katıldığı tarafın yardımcısı olduğu, taraf sıfatı bulunmadığı için de kendisine yönelik biçimde hüküm oluşturulamayacağı açıktır. Müdahile yönelik biçimde hüküm oluşturulamama durumu ise, müdahil açısından bir takım önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bu hukuki sonuçlara, müdahilin tek başına hükmün icrasını isteyememesi, temyiz, karar düzeltme ve yargılamanın yenilenmesi gibi kanun yollarına başvuramaması örnek olarak verilebilir.
Bununla birlikte; anılan Kanun’un 420. maddesinde belirtilen ve davaya müdahale eden kimsenin yanında katıldığı tarafın haksız çıkması (mahkum olması) durumunda yalnız müdahale masrafıyla mahkum edileceği, aksi halde, bu masrafın diğer tarafa yükletileceği biçiminde ifadelendirilen kuralın, müdahile yönelik biçimde hüküm oluşturulamama durumunun bir istisnası olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Şöyle ki; “müdahale gideri” ile “yargılama gideri” kavramları birbirinden tamamen farklı kavramlardır. Müdahale masrafının kural olarak; müdahil tarafından peşin olarak yatırılan başvurma harcı ve davaya katıldığı andan itibaren katlanmak zorunda kaldığı diğer giderler toplamından oluştuğu kabul edilmektedir. Oysa, yargılama gideri; anılan Kanun’un 423. maddesinde de belirtildiği üzere avukatlık ücretini de içerebilen bir kavramdır. Ayrıca, avukatlık ücretinin; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 169. maddesinde belirtildiği üzere, haksız çıkan tarafa yükletilen, dolayısıyla, davanın tarafları açısından geçerli olan, bir başka ifadeyle, haksız çıkan tarafın katlanacağı bir yükümlülük ya da haklı çıkan tarafa tanınan bir hak olduğu tartışmasızdır.
Buna göre, müdahale gideri kavramı içinde yer almayan ve sadece davanın tarafları açısından geçerli olan avukatlık ücreti ile ilgili olarak müdahile yönelik hüküm tesis edilmesi hukuken mümkün değildir.
Bu durumda, müdahillere yönelik hüküm oluşturulmaması gerekirken, İdare Mahkemesi’nce müdahiller vekili lehine avukatlık ücreti takdir edilerek davacıya yükletilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının, kararın; davanın reddi ile harç ve posta giderleri toplamından oluşan yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine ilişkin kısımlarına yönelik temyiz isteminin reddiyle … İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:…, K:… sayılı kararının bu kısımlarının onanmasına; buna karşılık, kararın; müdahiller vekili lehine avukatlık ücreti takdir edilerek davacıya yükletilmesine ilişkin kısmına yönelik davacının temyiz isteminin kabulüyle bu kısmın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek bozulan kısım hakkında yeniden karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 21.3.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.