Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2018/3251 E. , 2018/8233 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2018/3251
Karar No : 2018/8233
Temyiz Edenler (Davacılar) :
Vekilleri :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi :Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacıların müşterek çocukları … ‘un … Üniversitesi Hastanesi’nde epilepsi tanısıyla takip edildiği, 17.10.2017 tarihinde akşam saatlerinde rahatsızlanması üzerine aynı hastaneye götürüldüğünde çocuğun öyküsüyle ilgili kendilerinden yeterince bilgi alınmadan diazem uygulandığı, diazemin yavaş uygulanması gerekirken hızlı bir şekilde yapıldığı, yapılan tedaviler hakkında bilgi verilerek onam alınmadığı, çocukta solunum sıkıntısı gelişmesi üzerine asistanlar tarafından ambu yapılmaya çalışıldığı ancak asistanların ambulama yapmayı bilmedikleri, ambu cihazını düşürerek kırdıkları ve kullanamadıkları, hastanede uzman doktor bulunmadığı, çocuğu takip eden nöroloji uzmanına haber verilmesi istenilmesine rağmen haber verilmediği, durumunun kötüleşmesi üzerine solunum cihazı olmadığı söylenerek … Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiği, çocuğun sevk edildiği hastanede gece 03:00 sıralarında hayatını kaybettiği, çocuğun ölümünde davalı idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek uğranıldığı iddia edilen zararlara karşılık 1.000,00 TL maddi ve 70.000,00 TL manevi tazminatın çocuğun ölüm tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmış, … İdare Mahkemesi’nin, davanın reddi yolunda verdiği … tarih ve … sayılı karar, temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçerek kesinleşmiş, davacılar tarafından karar hakkında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulması üzerine Anayasa Mahkemesi’nin … tarih ve … başvuru numaralı kararı ile, … İdare Mahkemesi’nce etkili ve yeterli bir inceleme yapılmadığı gerekçesiyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
… İdare Mahkemesi’nce yeniden yapılan yargılama sonucunda; dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile olaya ilişkin Adli Tıp Kurumundan alınan bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesi sonucu; davacıların çocuğu …’un getirildiği hastanede tıp kurallarına uygun olarak muayene ve tetkiklerinin yapıldığı, nöbet için diazem isimli ilacın kullanılmasının tıp kurallarına uygun olduğu, uygun sevk koşulları sağlanarak doktor eşliğinde sevkinin yapıldığı, sevk edilene kadar takibinin yapıldığı ve tedavisine devam edildiği, sevk edilme koşulları için beklenen sürede tedaviden yoksun kalmadığı ve tedavide gecikme olmadığı, davalı idarenin, …’un muayene, takip ve tedavi sürecinde hizmet kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla maddi ve manevi tazminat ödenmesini gerektiren koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir. İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; metabolik hastalık ve epilepsi nedeniyle … Üniversitesi Hastanesi’nde takip edilen küçük …’un 17.10.2007 tarihinde saat 19:12’de 7-8 dakika süren nöbet öyküsüyle hastaneye getirildiği, muayene evrakında oral sekresyonunun olduğu ve solunum seslerinin kaba olduğunun kayıtlı bulunduğu, 1 ampul diazemin İ.V. uygulandığı, solunumunda düzensizlik geliştiği, iki saatlik izleminde solunum düzensizliğinin devam ettiği, ambu ile solunum desteğinde bulunulduğu, oral sekresyonunun arttığı, aspire edildiği, solunumunun durması üzerine saat 21:15’te entübe edildiği, 21:40’a kadar dormicum ile sedasyon sağlandığı, hemşire gözlem kağıdında, yer olmadığı için … Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiğinin kayıtlı olduğu, sevk edildiği hastanede yoğun bakıma alınarak ventilatöre bağlandığı, medikal tedavi uygulandığı, 02:50’de bradikardi gelişmesi üzerine resüsitasyona başlandığı, yanıt alınamadığı 03:30’da ölü olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkeme tarafından olaya ilişkin olarak Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’ndan alınan 27.01.2010 tarihli raporda; “Zamanında otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olmakla birlikte tıbbi belgelere göre, çocuğun kesin ayırıcı tanısı konulmamış metabolik kökenli progresif nörodejeneratif bir hastalık ve komplikasyonları (epilepsi ve metabolik asidoz) sonucu öldüğü” , Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan 19.08.2010 tarihli raporda da; “Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından metabolik kökenli nörodejeneratif hastalıktan öldüğü bildirilen küçüğe … Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu “yönünde görüş verilmiş, Mahkemece; Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 19.08.2010 tarihli raporunda, metabolik kökenli nörodejeneratif hastalıktan öldüğü bildirilen küçüğe … Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğunun anlaşılması karşısında, olayda ihmal veya kusuru olmayan davalı idarenin tazminattan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesi’nin 05.06.2012 tarih ve E:2011/7864; K.2012/4406 sayılı kararı ile Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiş, davacıların karar düzeltme istemleri de aynı Dairenin 13.2.2013 tarihli ve E:2012/9569; K.2013/882 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Davacılar tarafından söz konusu karara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulması üzerine Anayasa Mahkemesinin … tarih ve … Başvuru Numaralı kararında, yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede özetle; Başvurucuların … ‘un ölümünde idarenin hizmet kusurunun bulunduğuna ilişkin temel argümanlardan birinin olay tarihinde hastanede ….’un tedavisinde kullanılabilecek bir solunum cihazının bulunmayışı ve bu sebeple hastanın başka bir hastaneye sevki ile ilgili olduğu ancak İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında ve hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, …’un hastanedeki solunum cihazlarından faydalanamamasından ve bu durumun sonucu olarak yapılan sevk işleminden etkilenip etkilenmediği, söz konusu olayda bir ihmalin bulunup bulunmadığı ve bu süreçte herhangi bir gecikmenin yaşanıp yaşanmadığı hususlarında tatmin edici bir açıklama yapılmadığı, başvurucuların …’un yaşamını yitirmesinde idarenin hizmet kusurunun bulunduğuna ilişkin argümanlarından bir diğerinin diazem adlı ilacın yanlış kullanımına ilişkin olduğu, ilgili doktorlar aleyhine … Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada bu iddia ile ilgili olarak bilirkişi raporları alınmış ise de gerek … İdare Mahkemesinin gerekçesinde gerekse bu Mahkemece hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda diazemin uygulanış biçimine ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmadığının görüldüğü, dolayısıyla … İdare Mahkemesi kararında başvurucuların bu iddiası hakkında da tatmin edici bir açıklama yapıldığının söylenemeyeceği, Anayasa Mahkemesinin henüz kesinleşmemiş olan … Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelere göre esas hakkında değerlendirme yapmasının da bu aşamada mümkün olmadığı, başvurucuların hastanede uzman doktor bulunmadığı, olay günü yapılan işlemler hakkında kendilerine gerekli bilgilerin verilmediği ve hastanede tecrübesiz personel çalıştırıldığı yönündeki iddiaları hakkında da … İdare Mahkemesi kararında yeterli bir değerlendirme yapıldığının söylenemeyeceği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde … İdare Mahkemesi kararının başvurucuların ileri sürdüğü iddialar hakkında yeterli bilgi içermeyen Adli Tıp Kurumu raporuna dayanılarak verildiği, uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelenmediği, …’un ölümüne neden olan koşulların tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı, İdare Mahkemesi’nce etkili ve yeterli bir inceleme yapılmadığı gerekçesiyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilerek kararın bir örneği yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmiştir.
Mahkemece … tarihli Ara Kararı ile, davalı idareden, 17.10.2007 tarihinde hastanede, davacıların oğulları …’un tedavisinde kullanılabilecek bir solunum cihazının mevcut olup olmadığı, çocuğun solunum cihazlarının yetersizliği sebebi ile mi … Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği, çocuğun acil serviste yapılan tedavisi sırasında hastanede uzman doktor bulunup bulunmadığı, olay günü yapılan işlemler hakkında davacılara gerekli bilgilerin verilip verilmediği hususlarında bilgi, belge gönderilmesi istenilmiştir. Davalı idarece Ara Kararına cevaben; olay tarihinde anestezi ve çocuk yoğun bakım ünitelerindeki tüm yatak ve solunum cihazlarının dolu olması sebebiyle hastanın sevk edildiği, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24. maddesinin 3. fıkrasının “Kanuni temsilciden veya mahkemeden izin alınması zaman gerektirecek ve hastaya derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlarından birisi tehdit altına girecek ise, izin şartı aranmaz.” hükmü kapsamında diazem isimli ilacın usulüne uygun olarak gerçekleştirildiği, diazem uygulandıktan sonra yan etki olarak solunumun yüzeyselleşmesi üzerine ilacın solunum sistemi üzerindeki etkileri hakkında hasta yakınlarına bilgi verildiği, olay tarihinde hastanede bir uzman, bir başasistan ve iki asistan doktorun nöbetçi olduğu (isimleri yazılarak) bildirilmiştir.
Mahkemece, davacıların iddiaları ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği karardaki gerekçeler de gözetilmek suretiyle olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu’ndan rapor istenilmiş, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun 24.05.2017 tarihli raporunda; … Üniversitesi Hastanesi’nde çocuğun muayenesinin yapıldığı, tetkiklerinin istendiği, nöbet için diazem isimli ilacın yapılabileceği, solunum arresti gelişince acil müdahalesinin yapıldığı, entübe edildiği, uygun sevk koşulları sağlanarak 112 ile doktor eşliğinde sevkinin yapıldığı, çocuğun sevk edilene kadar entübe olarak takibinin yapıldığı, bu süre içinde tedavisine devam edildiği, sevk edilme koşulları için beklenen sürede tedaviden yoksun kalmadığı, tedavide gecikme olmadığı, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu cihetle; çocuğun muayene, takip ve tedavisine katılan hekimlere atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş verilmiştir.
Davacılar tarafından olay tarihinde acil serviste nöbetçi olan asistan doktorlar hakkında … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada, … Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevli iki Çocuk Nörolojisi ve bir Metabolizma Hastalıkları uzmanından ayrı ayrı alınan raporlarda, diazem grubu ilaçların solunum depresyonuna yol açan yan etkisi olduğu ancak nöbetle getirilen bir hastaya diazem yapılmasının gereklilik olduğu, yapılmamasının hata olacağı belirtilmiş, raporlarda diazem uygulanması ve sevk işlemi değerlendirilerek çocuğun ölümünde tıbbi hata olmadığı yönünde görüş verilmiştir. … Asliye Hukuk Mahkemesi’nce söz konusu raporlar esas alınarak davanın reddine karar verilmiş, kararın Yargıtay ilgili Dairesi’nin, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davalarının idare aleyhine açılabileceği gerekçesiyle bozulması üzerine Mahkemesi’nce bozma kararına uyularak davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
… Asliye Hukuk Mahkemesi’nce alınan bilirkişi raporlarında nöbetle gelen hastaya diazem uygulanmasının gereklilik olduğu belirtilmişken, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun 24.05.2017 tarihli raporunda nöbet için diazem isimli ilacın “yapılabileceği” ifade edilmiştir. Raporlarda diazem uygulanmasıyla ilgili kullanılan ifadelerdeki farklılık nedeniyle nöbetlerde diazem uygulanmasının tek bir seçenek tedavi yöntemi mi olduğu, alternatif bir tedavi yöntemi olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Somut olayda, çocuk için en uygun tedavi yönteminin diazem uygulaması mı olduğu, bu ilacın uygulanmasından önce ilacın yan etkilerinin anlatılarak velisinin izninin alınmasının gerekip gerekmediği, çocuğun içinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde diazem uygulanmasının, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24. maddesinin 3. fıkrası kapsamında “Kanuni temsilciden veya mahkemeden izin alınması zaman gerektirecek ve hastaya derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlarından birisi tehdit altına girecek ise, izin şartı aranmaz.” kapsamında izin alınmasına gerek olmayan bir uygulama olarak kabul edilip edilemeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
Davalı idarece Mahkeme Ara Kararına cevaben hastanede olay tarihinde bir uzman doktorun nöbetçi olduğu belirtilmişse de; olay gecesi başasistan olarak görev yaptığı belirtilen asistanın, asistanlar hakkında … Ceza Mahkemesi’nde açılan ceza davasında alınan savunmasında olayın gerçekleştiği gün klinikte uzman hekim bulunmadığını ifade ettiği, olay tarihli çocuğa ait hastane kayıtları incelendiğinde bir uzman doktorun adının geçmediği, o gece görev yapan asistanların dosyada mevcut bulunan beyanları incelendiğinde de; çocuğun hastaneye gelişinden sevk kararı alınıncaya kadar geçen süreçte asistanlar tarafından takip ve tedavi sürecinin yürütüldüğü, bir uzman doktora danışılmadığı, sevk sırasında Acil Çocuk Bilim Dalı öğretim üyesinin telefonla bilgilendirildiği anlaşılmaktadır. Metabolik hastalık ve epilepsi tanısıyla takip edilen çocuğun olay tarihinde hastaneye getirildiğinde yapılacak tedavisinin belirlenmesinde uzman doktora danışılmasının, solunum sıkıntısının gelişmesi üzerine uzman doktora haber verilmesinin gerekip gerekmediği, çocuğun kendisinde mevcut önemli bir hastalığı olduğu gözetildiğinde hastanede bulunduğu süreçte uzman doktor katılımı olmadan takip ve tedavisinin yürütülmesinin doğru bir uygulama olup olmadığı, acil serviste takip ve tedavi sürecinde uzman doktor olmamasının kliniğine olumsuz bir etkisi olup olmadığının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin … tarih ve … başvuru numaralı kararında sözü edilen, davacıların, acil serviste görevli doktorların tecrübesiz oldukları, diazem ilacının hızlı yapılmış olduğu iddialarına ilişkin olarak da Adli Tıp Kurumu raporunda ve Mahkeme kararında bir değerlendirme yapılmadığı, bu hususların da açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; davalı idareden, olay tarihinde çocuğun takip ve tedavisine katılan doktorların, çocuk acil müdahale konusunda eğitimlerine ilişkin belgelerin temin edilerek dosyadaki tüm belgeler gönderilmek suretiyle büyük merkezlerde bulunan bir üniversite hastanesi ilgili ana bilim dalı başkanlıklarında görevli öğretim üyelerinden oluşacak bilirkişi heyetinden, yukarıda belirtilen hususların açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekirken, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz istemlerinin kabulü ile … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13/12/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY (X) :
Dava dosyasının incelenmesinden; metabolik hastalık ve epilepsi nedeniyle … Üniversitesi Hastanesi’nde takip edilen küçük … ‘un 17.10.2007 tarihinde saat 19:12’de 7-8 dakika süren nöbet öyküsüyle hastaneye getirildiği, muayene evrakında oral sekresyonunun olduğu ve solunum seslerinin kaba olduğunun kayıtlı bulunduğu, İ.V. 1 ampul diazem uygulandığı, solunumunda düzensizlik geliştiği, iki saatlik izleminde solunum düzensizliğinin devam ettiği, ambu ile solunum desteğinde bulunulduğu, oral sekresyonunun arttığı, aspire edildiği, solunumunun durması üzerine saat 21:15’te entübe edildiği, 21:40’a kadar dormicum ile sedasyon sağlandığı, hemşire gözlem kağıdında, yer olmadığı için … Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiğinin kayıtlı olduğu, sevk edildiği hastanede yoğun bakıma alınarak ventilatöre bağlandığı, medikal tedavi uygulandığı, 02:50’de bradikardi gelişmesi üzerine resüsitasyona başlandığı, yanıt alınamadığı 03:30’da eks olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporu ve davacılar tarafından olay tarihinde acil serviste nöbetçi olan asistan doktorlar hakkında … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde, çocuğun klinik durumu itibariyle acil şartlarda diazem uygulanmasının zorunlu olduğu, solunum sıkıntısı gelişmesi üzerine gereken müdahalelerin yapıldığı, hastanede boş solunum cihazı ve yoğun bakımda yer olmaması nedeniyle başka hastaneye sevk edildiği, sevk edilene kadar da gereken tedavinin verildiği, çocuğun, kesin ayırıcı tanısı konulmamış metabolik kökenli progresif nörodejeneratif bir hastalık ve komplikasyonları (epilepsi ve metabolik asidoz) sonucu hayatını kaybettiği anlaşılmakta olup hastanede yürütülen takip ve tedavisinde, ölümünde idarenin hizmet kusuru bulunmadığından, davacıların temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesi kararının belirtilen açıklama ile onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.