Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2018/2233 E. , 2019/116 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2018/2233
Karar No : 2019/116
TEMYİZ EDEN VE
KARŞI TARAF (DAVACI) :
VEKİLİ :
TEMYİZ EDEN VE
KARŞI TARAF (DAVALI) :
VEKİLİ :
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem : Davacı tarafından, terör olayları sebebiyle ikamet ettiği … İli, … İlçesi, … Köyü, … Mezrasını boşaltmak zorunda kaldığı ve malvarlığına ulaşamadığı ileri sürülerek uğranıldığı iddia edilen zararların 5233 sayılı Yasa uyarınca giderilmesi istemiyle yaptığı başvurunun “davacının müracaat tarihi itibariyle 16 yaşında olduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerine göre reşit olmadığı, bu yaş itibariyle kendi adına tasarrufta bulunarak herhangi bir mal edinmesinin hayatın olağan akışına aykırı bulunduğu”ndan bahisle reddedilmesine ilişkin 07/03/2006 tarih ve 728 sayılı yazıyla bildirilen Zarar Tespit Komisyonu’nun 22/06/2006 tarih ve … sayılı işleminin iptali ile 35.000,00-TL maddi, 5.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 40.000,00-TL tazminatın, işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle mahkemenin … Esasına kayden açılan adli yardım talepli davada, 07/07/2006 tarihli kararla adli yardım talebinin reddine karar verilmesi üzerine, 02/08/2006 tarih ve 27/10/2006 tarihli Başkanlık yazılarıyla eksik olduğu tespit edilen 554,30-TL karar harcı ve 50,00-TL posta gider avansının yatırılması gerektiği hususunun bildirildiği, buna rağmen eksikliğin tamamlanmaması sebebiyle … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve K:… sayılı kararıyla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, bu kararın Danıştay 10. Dairesi’nin 17/12/2008 gün ve 2007/6132 Esas, 2008/8956 sayılı hükmüyle onanarak kesinleştiği, davacı tarafından, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 28/04/2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 12/12/2017 tarih ve 24536/09 sayılı kararında davacının mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermesi üzerine, davacı tarafından dosyaya sunulan 26/12/2017 tarihli dilekçeyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğu, mahkemenin kararıyla yargılanmanın yenilenmesi isteminin kabulü üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı görülmüştür.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti : … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:… , K:… kararda; dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı Van Bölge Müdürlüğü’nün 27/02/2018 tarih ve E.235 sayılı yazısıyla, … İli, … İlçesi, … Köyü’nde 1990 yılında 210 nüfusun bulunduğu, 2000 -2008 yılları arasında nüfus bulunmadığı ve 2009 yılında 8, 2010 yılında 25, 2011 ve 2012 yıllarında 14’er nüfusun bulunduğu, Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü’nün 08/02/2018 tarih ve 372 sayılı yazısıyla, Evincik Mezrasında camii bulunmadığından imam-hatip istihdamının yapılmadığı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 06/02/2018 tarih ve E.2525764 sayılı yazısıyla, 1996-2018 yılları arasında yeterli öğrenci bulunmadığından dolayı anılan Mezrada okul açılmadığı, İl Sağlık Müdürlüğü’nün 14/02/2018 tarih ve E.1562 sayılı yazısıyla, Evincik Mezrası’nda Aile Sağlık Merkezi olmayıp, doktor, ebe, hemşire atamasının yapılmadığı, Zarar Tespit Komisyonu’nun muhtelif işlemleriyle uyuşmazlık konusu mezranın terör ve terörle mücadele olayları sebebiyle boşaldığının/boşaltıldığının kabul edilerek başvuruculara çeşitli miktarlarda tazminat ödemesinin yapıldığı, Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 06/04/2017 gün ve 2016/1960 Esas, 2017/1594 sayılı kararı, 30/10/2014 gün ve 2012/6039 Esas, 2014/7542 sayılı Kararı, 25/06/2014 gün ve 2011/4040 Esas, 2014/5787 sayılı kararıyla … İli, … İlçesi, … Köyü, … Mezrasının terör ve terörle mücadele faaliyetleri sebebiyle boşaldığının kabul edildiği, terör olayları sebebiyle köyü boşalan davacının, malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararlarının, 5233 sayılı Yasa uyarınca giderilmesi gerektiği; uyuşmazlık konusu olayda, davalı idare tarafından, “davacının müracaat tarihi itibariyle 16 yaşında olduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerine göre reşit olmadığı, bu yaş itibariyle kendi adına tasarrufta bulunarak herhangi bir mal edinmesinin hayatın olağan akışına aykırı bulunduğu”ndan bahisle dava konusu işlem tesis edilmiş ise de, her insanın hak ehliyeti olduğu dikkate alındığında, davacının yaşının küçük olması, kendisine ait mal varlığı olmayacağı anlamına gelmediği gibi, 18 yaşından küçük bile olsa miras yoluyla kendisine mal varlığı intikal edebileceğinden (veya başka bir yolla mal varlığına sahip olabileceğinden), davacı tarafından yapılan başvurunun, müracaat tarihi itibariyle 16 yaşında olduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerine göre reşit olmadığı gerekçesiyle reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı, Davacının, maddi tazminat istemi yönünden davanın incelenmesi üzerine; dava konusu işlemin hukuka aykırılığı tespit edilmiş olmakla birlikte, iş bu kararla birlikte, keşif ve bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle, davacının … İli, … İlçesi, … Köyü, … Mezrası’nda bulunan malvarlığına ulaşamamadan kaynaklanan zararları için davalı idare tarafından tazminat önerileceği dikkate alındığında, muhakemenin bu aşamasında, maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşıldığı, Davacının, manevi tazminat istemi yönünden davanın incelenmesi üzerine; davacı tarafından, terör ve terörle mücadele faaliyetlerinden dolayı malvarlığına ulaşamaması sebebiyle duyulan elem ve ızdıraba karşılık gelmek üzere 5.000,00-TL manevi tazminatın, işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunulduğu; manevi tazminata idarenin mevzuata ve hukuka aykırı bir işlemi veya eylemi sonucunda ilgilinin şeref ve haysiyetinin zedelenmesi ya da ağır bir elem ve acı duyması halinde hükmedilebileceği, manevi zararın, kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama gücünü azaltan olaylar nedeniyle duyulan acıyı, ızdırabı veya kişilik haklarının zedelenmesi nedeniyle şeref ve haysiyetin rencide edilmesini ifade ettiği gibi; günlük yaşamı zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü üzüntü ve sıkıntıyı da kapsadığı; bu bağlamda, olayın oluş şekli, yargılama müddeti ve davacının durumu dikkate alındığında, uyuşmazlık konusu olaydan duyulan elem ve ızdırap sebebiyle takdiren 5.000,00-TL manevi tazminatın, davanın açıldığı 24/03/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı idare tarafından, davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka aykırı bulunarak dava konusu işlemin iptaline, tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen karar verilmesine yer olmadığına, 35.000,00-TL maddi tazminat istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, 5.000,00-TL manevi tazminat istemi yönünden davanın kabulüne, 5.000,00-TL tazminatın, davanın açıldığı 24/03/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı idare tarafından, davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından; manevi tazminatın “telafi edici ve caydırıcı” bir etki sağlayacak miktarda olması gerekirken 5.000,00-TL gibi çok düşük bir rakama hükmedildiği, bu rakamın geçen uzun zaman nedeniyle güncellenmesi gerektiği, faiz başlangıç tarihinin idareye başvuru tarihinden itibaren olarak belirlenmesi gerekirken dava tarihi olarak belirlenmesinin hukuka aykırı olduğu, davanın bu aşamada idare mahkemesi tarafından çözülmesi gerekirken maddi tazminat konusunda dosyanın komisyona yönlendirilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından; 5233 sayılı Kanun hükümleri gereği manevi zararların bu kanun kapsamı dışında olduğu, manevi tazminatın tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda olması gerektiği, manevi tazminatın tekliği, bölünemeyeceği, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulamayacağı, sebepsiz zenginleşme aracı yapılamayacağı, yaş küçüklüğünün malvarlığı sahibi olunmasına engel bir durum olmasa da malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisini etkilediği, yaşı küçük olan başvurucu için yasal temsilcilerinin talepte bulunması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davacı ve davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … nın DÜŞÜNCESİ : İdare Mahkemesi kararının dava konusu işlemin iptaline ve maddi tazminata ilişkin karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararları yönünden onanması, manevi tazminat yönünden ise mahkeme kararındaki manevi tazminat gerekçelerinin davacı tarafından talep edilen manevi tazminata ilişkin talebin karşılığı olmadığı, davacının manevi tazminat talebine yönelik olarak tazminatın şartlarının oluşmadığından manevi tazminat yönünden kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra davacının adli yardım talebi Mahkemece kabul edildiğinden, adli yardım talebi hakkında, dosya tekemmül ettiğinden davalının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
MAHKEME KARARININ DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE VE MADDİ TAZMİNAT TALEBİ HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın vekalet ücretine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
MAHKEME KARARININ MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN;
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davacı tarafından, terör ve terörle mücadele faaliyetlerinden dolayı malvarlığına ulaşamaması sebebiyle duyulan elem ve ızdıraba karşılık gelmek üzere 5.000,00-TL manevi tazminatın, işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Terör eylemleri nedeniyle mağdur olan bireylerin zararlarının sulh yoluyla ödenebilmesi amacıyla 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun 27/07/2004 tarihinde yürürlüğe girmiş, Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından AİHM nezdinde açılan davalarda hükümetin yaptığı itirazlar yerinde görülmüş ve 5233 sayılı Kanun’un etkin bir başvuru yolu olduğu belirtilmiştir. Anılan Kanunun gerekçesinde, “Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. … Ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. … Bu çerçevede… Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması … amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır.” denilmekle birlikte, komisyonlarda tartışılan manevi zararlara ilişkin olarak Kanunda olumlu ya da olumsuz her hangi bir ibare yer almamaktadır.
Yine konuya ilişkin yasama çalışmalarından anlaşıldığı üzere, sözü edilen kanunun temel amaçlarından biri de yargı dışı bir yöntem geliştirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu konuda yapılan başvuruları sona erdirip, bireyler aleyhine oluşan dengenin iç hukukta geliştirilen usullerle yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, 5233 sayılı Kanun çıkarılmadan önce Danıştay İçtihatları ile terör olayları nedeniyle uğranılan manevi zararların Anayasa’ya dayalı olarak sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini olanaklı iken, yasama organınca, özellikle yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar nitelikte ve manevi tazminat ödenmesini engellemek amacına yönelik böyle bir kanunun yürürlüğe konulduğu söylenemez.
Terör eylemleri sonucu oluşan olaylar incelendiğinde, bir taraftan hayvanlara, ağaçlara, ürünlere, ev ve ev eşyalarına ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen zararlar, yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm nedeniyle uğranılan zararlar yada kişilerin malvarlıklarına ulaşamamalarından kaynaklı maddi zararlar yanında, esasen terör eylemlerine maruz kalan vatandaşların hayatları boyunca çektikleri ve çekecekleri üzüntü, acı, elem ve psikolojik buhran, vb. gibi manevi zararların da mevcut olduğu ve bu manevi zararların büyük sıkıntılara yol açacağı hususu inkar edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla, idare hukuku kuralları çerçevesinde Anayasa’ya dayalı olarak geliştirilen bir ilke uyarınca manevi zararların karşılanma olanağının, içeriği itibariyle engelleyici bir hüküm taşımayan yasa ile ortadan kaldırıldığından bahsedilmesi olanaksızdır.
Bununla birlikte … İdare Mahkemesi tarafından, 5233 sayılı Kanun’un, terör veya terörle mücadeleden dolayı zarara uğrayanların manevi zararları dışında yalnızca maddi zararlarının tazminine ilişkin hükümlerinin Anayasanın 2., 5., 11., 36., 90. ve 125. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nce verilen 25.6.2009 tarih, E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararın manevi zararlara ilişkin bölümünde, “…5233 sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm yöntemi getirmiştir…
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece “maddi” olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa’da bu zararlardan “manevi” olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede “sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır” denilerek Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir….” gerekçelerine yer verilmiştir.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, 5233 sayılı Kanun, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesini öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir Kanundur.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer – Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat kanununda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da kanunun 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
Dolayısıyla, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılarak, manevi tazminet için koşulların oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu olayda; davacının bulunduğu köyün güvenlik kaygısı nedeniyle boşaltılması sebebiyle köyü terk eden davacının alışık olmadığı şehir yaşamı ve getirdiği zorluklar, çektiği acılar ve karşılaştığı psikolojik sorunlar nedeniyle manevi tazminat istediği anlaşılmaktadır.
Mahkeme Kararında ise; manevi tazminat gerekçesi “olayın oluş şekli, yargılama müddeti ve davacının durumu dikkate alındığında, uyuşmazlık konusu olaydan duyulan elem ve ızdırap sebebiyle…” şeklinde belirtilmiştir.
Bu halde mahkemenin davacının dayandığı manevi tazminat gerekçeleri dışında bir değerlendirme yaptığı, davacının manevi tazminat şartlarını gözönünde tutmadığı görülmektedir. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin işlemi ya da eylemi sonucunda ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması veya şeref ve haysiyetinin rencide edilmiş bulunması gerekmekte olup, söz konusu olayda manevi tazminat koşulların oluştuğuna dair bir kanıt bulunmadığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yukarıda belirtilen gerekçe ile manevi tazminat talebinin kabulüne ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacı ve davalının temyiz istemlerinin reddine,
2. … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının; dava konusu işlemin iptaline ve 35.000,00-TL maddi tazminat yönünden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısımları yönünden KISMEN ONANMASINA, 5.000,00-TL manevi tazminat yönünden davanın kabulüne ilişkin kısmı yönünden KISMEN BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.