Danıştay Kararı 15. Daire 2018/2093 E. 2019/607 K. 14.02.2019 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2018/2093 E.  ,  2019/607 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2018/2093
Karar No : 2019/607

Karar Düzeltme İsteminde Bulunan (Davalı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davacı) :
Vekili :
İstemin Özeti :… İdare Mahkemesi’nin … tarih, E:…, K:… sayılı kararının davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine verilen Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 16/01/2018 tarih ve E:2015/2262, K:2018/86 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin kararının kaldırılarak İdare Mahkemesi kararının; davacının köyden göç etmesinin(1992 yılı), göçün sebebi olarak belirttiği münferit olay olan kız kardeşinin eşinin öldürülmesi olayından(1994 yılı), daha önce meydana gelmesi nedeniyle tamamen boşaltılmayan yerleşim yerinden davacının kendi kararı ile göç ettiğinin hem kendi beyanı hem de nüfus kayıtları ile sabit olması karşısında; davacının göç etmesinde göç etmesinden sonra yaşanan II. dereceden yakınının ölüm olayın tesirinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle İdare Mahkemesi kararının gerekçeli onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelendikten sonra, karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususlar, Dairemizin 16/01/2018 tarih ve E:2015/2262, K:2018/86 sayılı kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görüldüğünden, karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin anılan kararı kaldırılarak temyiz istemi yeniden incelenmek suretiyle işin gereği görüşüldü:
Dava; davacının ikamet ettiği … İli, … İlçesi, … Köyü’nden terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle mal varlığına ulaşamaması ve taşınır, taşınmaz mallarının zarara uğraması nedeniyle uğradığı ileri sürülen zararların tazmini istemiyle 5233 sayılı Kanun uyarınca yapılan başvurunun reddine ilişkin … Valiliği 1 No’lu Zarar Tespit Komisyonu’nun 30/06/2011 tarih, 2011/1-1411 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; dava dosyasında ve … Köyüne ilişkin diğer dava dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerden; … Köyü’nün … İl Jandarma Komutanlığı’nın 09.05.2006 tarih ve 30571 sayılı yazısında, “terör olaylarından etkilenmeyen köy” olarak belirtildiği, 25.03.2011 gün ve 10358 sayılı yazı ekinde belirtilen boşalan köyler listesinde yer almadığı, Geçici ve Gönüllü Köy Korucularının 1987-2000 yılları arasında görevlendirildikleri Köy ve Mezralar Listesine göre köyde geçici köy koruculuğu sisteminin bulunduğu, köy nüfusunun 1990 yılında 237, 1997 yılında 387, 2000 yılında ise 225 kişi olduğu, … İlçe Seçim Kurulu’nun 04.09.2009 gün ve 185 sayılı yazısında … Köyü’nde muhtarlık seçimlerinin yapıldığının görüldüğü; öte yandan, 10.09.2014 tarihli Ara Karara davalı idare tarafından verilen cevap dilekçesi ve ekinde yer alan bilgi ve belgelerden, … Köyü’ne bağlı … Mezrası’nın da boşaltılmadığı, ayrıca, terör örgütü tarafından öldürüldüğü iddia edilen davacının II. derece hısmı olan şahsın Geçici Köy Korucusu olduğu ve görevi gereği teröristlerle girdiği çatışmada öldüğü, dolayısıyla kişiye doğrudan bir saldırı mevcut olmadığından bireysel zarardan söz edilemeyeceğinden davacının bu iddiasına itibar edilmediği; bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu … Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacı isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla yürürlüğe konulan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin (d) bendinde, terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar, Kanunun kapsamı dışında tutulmuş; aynı Kanunun 7. maddesinde ise; hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar; yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri; terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararların, bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla idarece ödeneceği kurala bağlanmıştır.
5233 sayılı Kanun’un yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; “terör eylemleri” veya “terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler” sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle mal varlığına ulaşamayan kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Kanun hükümlerine göre idarece sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından “tamamen” boşaltılmış/boşalmış olması halinde, yerleşim yerinin boşaltılmasından/boşalmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Kanunda tek tek sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür. Dolayısıyla, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması nedeniyle mal varlığına ulaşamamadan kaynaklanan maddi zararın idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması, o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gerekmektedir. Bu itibarla, bir yerleşim yerinde asgari güvenlik düzeyinin gerçekleştirilmiş olmasına ve bu yerde köy korucuları ile bunların aileleri dışındaki diğer köy halkının yaşamasına karşın, yerleşim yerinde yaşayan kişilerin bir kısmının, yerleşim yerini terk etmeleri sonucunda uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın, güvenlik kaygısından kaynaklandığından bahisle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır.
Bunun yanında, 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (d) bendinden anlaşıldığı üzere, terör olaylarına bağlı olarak güvenlik kaygıları nedeniyle (örneğin bu sebeple yerleşim yerinin terk edilmesi vb.) mal varlığına ulaşılamamadan kaynaklanan zararların da tazmini öngörülmektedir. Bir terör olayı sonucu münferit olarak kendisi veya yakınları doğrudan zarar gören ya da bu şekilde gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama olayları kendisi veya yakınlarına yönelen kimselerin, başta yaşam haklarından endişe ederek, güvenlik kaygısı duymaları doğaldır. Dolayısıyla, bu kapsamda oluşan zararların tazmini de anılan hükmün bir gereğidir. Bu durum, yukarıda belirtilen nesnel kriterin yanında, her davacı yönünden ayrıca öznel olarak da bir irdeleme yapılmasını gerekli kılmaktadır. Aksi bir değerlendirme, her bir davacının öznel durumundan kaynaklı olarak ileri sürdüğü hususların irdelenmemesi anlamına gelir ki, bu durum Anayasa’da öngörülen adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil eder.
Bu çerçevede, ikamet ettiği yerleşim yerinden ayrılan bireylerin, kendisine veya yakınlarına yönelik gerçekleştirilmiş olan terör saldırısına ya da bu kapsamdaki ciddi bir tehdide bağlı olarak yerleşim yerini terketmek zorunda kalmaları nedeniyle malvarlıklarına ulaşamamalarından kaynaklı zararların da güvenlik kaygısına dayalı gerçekleşmiş zarar kapsamında değerlendirilmesi ve 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanması gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 30/05/2008 tarihli komisyona başvuru dilekçesinde; 1991 yılından itibaren yasadışı … terör örgütünün faaliyetlerinin yoğunlaşması, güvenlik kaygıları nedeniyle dava konusu yerden 1992 yılında … İli’ne zorunlu göçettiği ve hala yerleşim birimine geri dönemediği, kız kardeşinin eşi II. dereceden yakını Geçici Köy Korucusu … nın … örgütü mensuplarınca 1994 yılında öldürülmesinden bahsetmediği, sonradan 02/02/2011 yılında verilen dilekçe ile bu durumu komisyona bildirdiği; nüfus kayıtlarından davacının 1997 yılında nüfus kaydını … nakil ettirdiği ve ilk çocuğunun da 1993 yılında … doğduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin tamamen/kısmen boşaltılmayan yerleşim yerlerinde yaşanan münferit olaylar sebebiyle kişilerin bireysel olarak yerleşim yerini terk etmesi durumundaki başvurulara ilişkin kararlarının incelenmesinden; 29/09/2016 tarih Başvuru No:2014/7355 sayılı dosyasında başvurucuların amcaları olduklarını iddia ettikleri kişilerin terör örgütünce öldürüldüğü, bu nedenle güvenlik kaygısıyla köylerini terk ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülmüş, Anayasa Mahkemesi başvuruyu değerlendirirken konu ile ilgili kriterler sıralamıştır.
Söz konusu kararda Anayasa Mahkemesi; “Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir.
Aile bireylerinden birisi insan hakları ihlalinden dolayı mağdur olduğunda başvurucunun maruz kaldığı sıkıntı, insan hakkı ihlalinin mağduru olan kişinin akrabasında kaçınılmaz olarak meydana geldiği kabul edilen duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve karakter arz eden özel nedenlerin varlığını gerektirir.
Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve kendi hayat akışına yön verdiğinin kabul edilmesi için yaşanan olay sonucunda duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle kendisinde oluşlan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel bağ ve algının yoğunluğu konusunda açıklamada ve kanıtlamada bulunması gerekmektedir.
Bu çerçevede aralarında kan hısımlığı ilişkisi bulunduğu beyan edilen kişilerin öldürülmesi iddiaları hakkında başvurucuların bu kişiler ile aralarındaki hısımlık ilişkisine değinmekle yetindikleri, aralarındaki ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belge sunmadıkları gibi herhangi bir beyanda da bulunmadıkları, amcalarının başına geldiği iddia edilen olay neticesinde başvurucularda oluşan algı, bu algının oluşmasına temel teşkil eden özel nedenler ve algının yoğunluğu konusunda yeterince açıklıkta beyanlarının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu tespit karşısında başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesinin terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk edip etmedikleri noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesini gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır.” şeklinde ifadeleriyle münferit olaylara ilişkin kriterleri belirlemiştir.
Buna göre münferit olaylarda öncelikle davacı/davacıların iddia ettikleri olay nedeniyle (ölüm, yaralanma, ev-köy-araç yakımı-kaçırılma…) etkilenmiş ve hayatının akışına yön vermiş olması, sonrasında davacılar ile meydana gelen olayda mağdur olan kişi ile arasında şahsi ve özel bir bağ olmalı, bu şahsi ve özel bağ nüfus kayıtlarındaki yakınlıktan öte yaşanan olay nedeniyle herkeste oluşacak üzüntüden daha farklı bir algı oluşmasına sebep oluşturacak etkide bir yakınlık olmalı ve bu yakınlığın davacı tarafından bilgi, belge ile ispat edilmesi gerekmektedir.
Dava konusu olayda davacıların dava konusu yeri terk etmelerine sebep olan olay olarak belirttikleri ölüm olayının 13/05/1994 tarihinde meydana geldiği, kendi beyanları ile belirttikleri göç tarihinin ise 1992 yılı olduğu görülmektedir. Ayrıca Dairemizce yapılan ara karar neticesinde davacı vekili tarafından dosyaya sunulan belgelerin … terör örgütü tarafından öldürülen şahsın davacının kız kardeşinin kocası olduğunu gösterir nüfus kayıtları ve söz konusu şahsın ölümüne ilişkin evraklar olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacıların Anayasa Mahkemesi’nin ve Dairemizin münferit olaylarda aradığı kriterlerden hiçbirini taşımayan iddiasının kabulü mümkün olmadığından, terör örgütü tarafından öldürüldüğü iddia edilen davacının II. derece hısmı olan şahsın GKK olduğu ve görevi gereği teröristlerle girdiği çatışmada öldüğü, dolayısıyla kişiye doğrudan bir saldırı mevcut olmadığından bireysel zarardan söz edilemeyeceğinden davacının bu iddiasına itibar edilmediği, aralarında davacının da bulunduğu … Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacı isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar veren İdare Mahkemesi Kararının sonucu itibarıyla hukuka uygun olsa da gerekçe değiştirilerek onanması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davacının KARAR DÜZELTME İSTEMİNİN KABULÜNE, Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 16/01/2018 tarih ve E:2015/2262, K:2018/86 sayılı kararının kaldırılarak temyize konu … İdare Mahkemesi’nin … tarih, E:…, K:… sayılı kararının yukarıda belirtilen GEREKÇE İLE ONANMASINA, 14/02/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OYLAR(X) :

Karar düzeltme isteminin reddedilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.