Danıştay Kararı 15. Daire 2018/1892 E. 2018/7983 K. 29.11.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2018/1892 E.  ,  2018/7983 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2018/1892
Karar No : 2018/7983

Temyiz Edenler (Davacılar):
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi :Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, davacıların duruşma istemi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17/2. maddesi uyarınca yerinde görülmeyerek tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacılar tarafından, … Hastanesi’nde dünyaya gelen müşterek çocukları …’un hastane enfeksiyonu nedeniyle hayatını kaybettiği, hastanede hijyen kurallarına uyulmadığı, aynı küvözde birden fazla bebeğin yatırıldığı, hemşire sayısının yetersiz olduğu, bebeğin ölümünde idarenin ağır ihmal ve kusuru bulunduğu ileri sürülerek uğranıldığı iddia edilen zararlara karşılık 1.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın ölüm tarihi olan 31.07.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
…. İdare Mahkemesince; Dairemizin 13.05.2014 tarih ve E:2013/4236, K:2014/3652 sayılı bozma kararına uyularak, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan alınan bilirkişi raporunda özetle; “bebeğin ölümünün prematüre doğum ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu, bebeğin muayenesinde, takip ve tedavisinde görev alan hekimlere ve davalı idareye atfı kabil bir kusur bulunmadığının” oybirliği ile mütalaa edildiği, davacıların bebeklerinin ölümünün davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklanmadığı, ölüm olayının bir komplikasyon olduğu, davacı ve bebeğinin takip ve tedavisinde yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu, diğer yandan davacılar tarafından çocuklarının ölüm olayının hastane koşullarından dolayı ya da hastane enfeksiyonu nedeniyle gerçekleştiğine ilişkin olarak hukuken kabul edilebilir somut bir bilgi ve belge ya da delilin dava dosyasına sunulamadığı anlaşıldığından, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir. İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Dava dosyasındaki belgelerin incelenmesinden; davacılardan ‘… nın 12.05.2008 tarihinde … Hastanesi Yüksek Riskli Gebelik Servisi’ne “Yüksek Riskli Gebelik+Preeklampsi” ön tanılarıyla yatışının yapılarak gece 01:00 sıralarında sezaryana alındığı, 27-29 haftalık 980 gr. ağırlığında kız bebek dünyaya getirildiği, bebeğin düşük doğum ağırlıklı ve solunum sıkıntılı doğması sebebiyle Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’ne alınarak takip ve tedavisine başlandığı, 16.05.2008 tarihinde NEK tanısıyla (Nekrozitan Enterokolit) ilaçlarının düzenlendiği, 06.06.2008 tarihinde septik değerlerinin yükselmesi üzerine gaita kültürü alındığı, kültürde üreme tespit edilmediği, oral alımının düzenli olmadığı, 17.07.2008 tarihinde alınan kan kültüründe, “enterococcus faecium”, 23.07.2008 tarihinde alınan kan kültüründe “streptecocus mitis group”, 28-29-30.07.2008 tarihlerinde alınan kan kültürlerinde “klepsiella pneumoniae” üremelerinin tespit edildiği, bebeğin 31.07.2008 tarihinde sepsis, pulmoner hemoraji, solunum ve dolaşım yetmezliği sonucu hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır.
Mahkeme tarafından olaya ilişkin olarak Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’ndan alınan 01.12.2010 tarihli raporda; “davacı ve ölen bebeği ile ilgili tıbbi belgelere göre bebeğin ölümünün prematürite ve gelişen komplikasyonlardan ileri geldiği, preeklempsi + myomektomi + maternal hidronefroz + fetal distres nedeniyle sezaryen kararı verilmesi ve uygulanan ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu, düşük doğum ağırlıklı ve solunum sıkıntısı olan prematüre bebeğin yoğun bakım ünitesine alınmasının uygun olduğu, prematüre bebeklerin bağışıklık sistemi yeterli gelişmediğinden ayrıca yoğun bakım ünitesinde invaziv, yoğun girişimler yapılması gerektiğinden enfeksiyon gelişebileceği, bunun bir komplikasyon olduğu, hastanın takip ve tedavisinde yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu” yönünde görüş verilmiştir. 02.06.2011 tarihli ara kararı ile davalı idareden; 01.07.2008-31.08.2008 tarihleri arasında hastanede ölen bebeklerin kan ve idrarında üreyen mikropların türleri hakkında bilgi istenilmiş, Hastane Başhekimliği’nin 24.06.2011 tarihli yazısı ekinde, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında kan kültürlerinde üreme tespit edilen bebekler ve üreyen mikroorganizmalar hakkında listeler, … Merkezi Başkanlığı’nın, 31.07.2008-05.08.2008 tarihleri arasında 35 kültürde üreyen mikroorganizmalarla ilgili raporu, 24.06.2011 tarihli, Hastane Enfeksiyon Kontrol Komitesi Başkanı ve Yenidoğan Klinik Şefi imzalı, … Merkezi Başkanlığına ait raporun değerlendirildiği yazı dosyaya sunulmuştur. Mahkemece Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu raporu esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 13.05.2014 tarih ve E:2013/4236, K:2014/3652 sayılı kararı ile; ” Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun raporunda; prematüre bebeklerin bağışıklık sistemi yeterli gelişmediğinden ayrıca yoğun bakım ünitesinde invaziv, yoğun girişimler yapılması gerektiğinden enfeksiyon gelişebileceği, bunun bir komplikasyon olduğu, hastanın takip ve tedavisinde yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu değerlendirilmiş ise de anılan raporda şu hususların açıklığa kavuşturulmadığı belirlenmiştir:
1-Dava konusu olayda, anne ve bebek için uygulanan teşhis ve tedavilerin tıp kurallarına uygun olup olmadığı irdelenmişse de hastane koşullarının da yeterli sterilizasyon şartlarını sağlayıp sağlamadığına (adı geçen hastanede ölüm olayının gerçekleştiği dönemde Enfeksiyon İzolasyon Birimi oluşturulup oluşturulmadığı irdelenmelidir.) ilişkin açıklama yapılmamıştır.
2-Ölüm olayının Hastane enfeksiyonu bulaştığı iddiasıyla meydana geldiği ileri sürülmekte olduğuna göre, aynı dönemde aynı hastanede meydana gelen enfeksiyona bağlı başka ölüm olayının yaşanıp yaşanmadığı, yaşanmışsa sayısının ne olduğu, bu sayının komplikasyon kavramından öte bir ihmal ya da eksikliğe dayanıp dayanmadığı irdelenmemiştir.(Bu hususa ilişkin Mahkeme ara kararına cevaben dosyaya sunulan 24.06.2011 tarihli ve 5869 sayılı yazı ve eklerinin Adli Tıp Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.)
3-Dava konusu ölüm olayında enfeksiyonun nedeninin ne olduğu doyurucu şekilde açıklanmamış, soyut ifadelerle yetinilmiştir.” tespitlerinde bulunularak, bu tespitler ve taraf iddiaları ile bilirkişi raporuna itiraz dilekçesindeki hususlar değerlendirilmek suretiyle Adli Tıp Genel Kurulu’ndan açıklamalı ve gerekçeli yeni bir rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının yeniden incelenmesi gerektiği, Adli Tıp İhtisas Kurulu’nca eksik, soyut ifadelerle yetinilerek hazırlanmış olan rapor esas alınarak davanın reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak 31.03.2016 tarihli ara kararı ile davalı idareden; bebeğin doğduğu tarihten ölüm tarihine kadar Enfeksiyon İzolasyon Birimi oluşturulup oluşturulmadığı hakkında bilgi ve belgelerin gönderilmesi istenilmiş, davalı idare tarafından 03.06.2016 tarihli cevabi yazı ekinde, Mayıs ayı başında yaşanan mikroorganizma üremesi üzerine uygulanan izolasyon işlemleri hakkında bilgi veren 20.05.2008 tarihli Enfeksiyon Komitesi yazısı ve bu yazıya atıfta bulunularak düzenlenmiş 30.05.2016 tarihli, Yenidoğan Kliniği Eğitim Sorumlusunun yazısı sunulmuştur. Davalı idare tarafından, dosyada mevcut bulunan 24.06.2011 tarihli ve 5869 sayılı Hastane Başhekimliği yazısı ekinde yer alan listelerde Haziran ve Temmuz aylarında kan kültürlerinde üreme tespit edilen bebekler için izolasyon birimi oluşturulup oluşturulmadığı hakkında bilgi verilmemiştir.
Mahkeme tarafından 16.06.2016 tarihli ara kararı ile, Dairemizin 13.05.2014 tarih ve E:2013/4236, K:2014/3652 sayılı bozma kararında incelenmesi gerektiği belirtilen hususlardan söz edilerek olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp Gelen Kurulu’ndan görüş istenilmiştir. Adli Tıp Genel Kurulu’nun 27.07.2017 tarihli raporunda; “27-29 haftalık 980 gr. C/S ile 5,8 apgarla doğan bebeğin yenidoğan muayenesinin yapıldığı, vital bulgularının değerlendirildiği, laboratuvar tetkiklerinin ve radyolojik tetkiklerinin yapıldığı, klinik ve laboratuvar bulgularına göre uygun medikal tedavilerin başlanıldığı, takip ve tedavilerinin sürdürüldüğü, kültür ve kültür antibiyogram sonuçları ile değerlendirilerek tedavisine uygun antibiyotiklerin bebeğin kilosuna uygun dozda order edilerek uygulandığı, düşük doğum ağırlıklı ve solunum sıkıntısı olan prematüre bebeğin Yoğun Bakım Ünitesi’ne alınmasının uygun olduğu, prematüre bebeklerin bağışıklık sistemi yeterli gelişmediğinden ayrıca Yoğun Bakım Ünitesi’nde invaziv, yoğun girişimler yapılması gerektiğinden enfeksiyon gelişebileceği, bunun bir komplikasyon olduğu, Hastanenin İnfeksiyon Komitesi tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenmiş raporda; ’35 adet bakteri suşunun tip tayini ve direnç incelemesinde, üreyen bakterilerin tip tayinlerinin, antibiyotik duyarlılıklarının, plazmid paternlerinin, PFGE paternlerinin farklı olduğu görülmekte olup tek kaynak kökenli bir bakteri yayılımı olmadığı, hasta Kaya’ya ait olan 30 numaralı izolat incelendiğinde PFGE paterni (B) bir başka bebekte üreyen iki izolatta da (12 ve 25. izolat) saptanmış ancak bu mikroorganizmaların da antibiyotik direnç paternleri farklılık gösterdiğinden aynı suş olmadığının görüldüğü’ de rapor edildiği dikkate alındığında; bebeğin muayenesinde, takip ve tedavisinde görev alan hekimlere ve davalı idareye atfı kabil kusur bulunmadığı” yönünde görüş verilmiştir. Raporda; bebekte gelişen enfeksiyona ilişkin Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun 01.12.2010 tarihli raporundaki değerlendirmelere yer verilmiş, ek olarak sadece … Merkezi Başkanlığı’nın, 31.07.2008-05.08.2008 tarihleri arasında 35 kültürde üreyen mikroorganizmalarla ilgili teknik bilgiler içeren raporu hakkında davalı idareye bağlı hastanede görevli Hastane Enfeksiyon Kontrol Komitesi Başkanı ve Yenidoğan Klinik Şefi’nin değerlendirmesini içeren yazıya yer verilerek (Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı’nın raporu doğrudan Kurul tarafından da değerlendirilmeyerek) idareye kusur atfedilmemiş, bozma kararında sözü edilen ve Kurul tarafından açıklığa kavuşturulması istenilen hususlarda yeterli inceleme yapılmamıştır.
Olayda; davalı idarenin hastanede enfeksiyon gelişmesini önlemeye yönelik gerekli tedbirleri alıp almadığı (teçhizat, personel yetersizliği, organizasyon eksikliği olup olmadığı vs.), hastanede hijyen koşullarının sağlanıp sağlanmadığı, Yenidoğan Bakım Ünitesi’nde takip edilen bebeklerde ortaya çıkan enfeksiyon oranının, komplikasyon kavramından öte bir ihmal ya da eksikliğe dayanıp dayanmadığı, ünitede bir salgının varlığından söz edilip edilemeyeceği, bebeğin enfeksiyon etkeni mikroorganizmalara maruz kalmaması için gereken dikkat ve özeninin gösterilip gösterilmediği, bebeğin kan kültürlerinde tespit edilen mikroorganizmalarının nereden kaynaklandığı, bu mikropların ölümüne etkisinin olup olmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Dosyadaki belgelerin incelenmesinden, Hastane Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde Temmuz 2008 ve 1-5 Ağustos 2008 tarihleri arasında meydana gelen bebek ölümlerinin hastane enfeksiyonundan kaynaklandığı yolunda kamuoyuna yansıyan iddialara ilişkin olarak davalı idare tarafından oluşturulan komisyon tarafından inceleme yapılarak rapor hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Davalı idareden, 2008 yılının Haziran ve Temmuz aylarında kan kültürlerinde üreme tespit edilen bebekler için izolasyon birimi oluşturup oluşturulmadığı, davacıların bebeğinin ünitede yattığı tüm süreçte küvözde yalnız mı yatırıldığı, başka bebek ya da bebeklerle yatırılmışsa diğer bebeklerde üreme olup olmadığı varsa hangi tarihli kültürlerinde üreme tespit edildiği hususlarında bilgi, belge ve Temmuz 2008 ve 1-5 Ağustos 2008 tarihleri arasında hastanede meydana gelen bebek ölümleriyle ilgili davalı idare tarafından oluşturulan komisyon tarafından hazırlanan raporun temin edilerek dosyadaki tüm belgeler gönderilmek suretiyle bir üniversite hastanesi ilgili ana bilim dalı başkanlıklarında görevli öğretim üyelerinden oluşacak bilirkişi heyetinden, yukarıda belirtilen hususların açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.
Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz istemlerinin kabulü ile …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/11/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X) :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan nedenlerden hiçbiri bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.