Danıştay Kararı 15. Daire 2017/722 E. 2018/1324 K. 08.02.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2017/722 E.  ,  2018/1324 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/722
Karar No : 2018/1324

Temyiz Edenler (Davacılar) :
Vekilleri :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :

İstemin Özeti : …İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davalı idare tarafından mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi :Davacı tarafın temyiz isteminin kısmen kabulü ile, mahkeme kararının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına, sair temyiz istemlerinin reddi ile kararın diğer kısımlarının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17/2. maddesi uyarınca duruşma istemi yerinde görülmeyerek, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; … Kadın Sağlığı ve Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 24.12.2008 günü normal doğuma alınarak dünyaya gelen erkek çocuğunun, doğum sırasında oluşan bazı aksaklık ve sorunlar nedeniyle meydana gelen sağlık problemleri sonucu sol üst ekstremite obsetetrik brakial pleksus paralize teşhisi konulması ve bu rahatsızlık ile tüm vücut fonksiyon kaybının %45 olarak belirlenmesi suretiyle sakat kaldığı, sinirlerinin koptuğu, sol kolunu kullanamayacağı ve yaşamı boyunca bakıcı yardımına muhtaç kalacağından bahisle küçük… için 160.000-TL maddi, 75.000-TL manevi, anne … ve baba … için ayrı ayrı olmak üzere 75.000-TL, abla … için de 10.000-TL manevi tazminatın olay tarihi olan 24.12.2008 tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesi istemiyle açılmıştır.
…. İdare Mahkemesince; Dairemizin 31/01/2014 tarih ve E:2013/8556, K:2014/389 sayılı bozma kararına uyularak, bu kararda belirtilen hususlar da dikkate alınarak, dava konusu olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı hususunun tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu maksatla hazırlanarak dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu … İhtisas Kurulu’nun 27.05.2016 tarih ve 3537 sayılı kararında; “1982 doğumlu ….’un 23.12.2008 tarihinde …. Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yatırıldığı, ikinci doğumu olan diyabet ve zor doğum öyküsü bulunmayan gebenin normal doğuma bırakılma kararının doğru olduğu, her ne kadar saat 00.40’ta anestezi ile görüşülerek sezaryen planlandıysa da hemoglobin değerinin düşüklüğü nedeniyle tranfüzyon sonrası yapılmasının önerildiği, bazı durumlarda travay (doğum eylemi) hızlı gelişebileceği, gebenin travayının hızlı gelişmesi sebebiyle normal doğum kararının doğru olduğu, kişide doğum öncesi doğumun normal koşullar dışında gerçekleşebileceğine dair herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmadığı, miadında normal doğum olarak hastaneye yatırılan annenin doğum öncesi muayenesinin hekim tarafından yapıldığının anlaşıldığı, doğumun vajinal yoldan sonlandırıldığı, mevcut tıbbi belgelerde bebeğin fiziksel gelişiminin normal olduğu, söz konusu bulguların normal yoldan doğum yaptırma sınırları içinde değerlendirildiği, sezaryen endikasyonunun bulunmadığı, doğum eyleminde uzama ya da aksaklık bildirilmediği, söz konusu bulgularla kişiye normal doğum yaptırılmasının doğru bir yaklaşım olduğu, küçükte saptanan brekial pleksus lezyonunun normal doğum eylemi sırasında tüm özenin gösterildiği durumlarda dahi bebeğin vajinal yoldan çıkartılması sırasındaki manevralara bağlı olarak görülebildiği ve öngörülemeyen ve önlenemeyen bir komplikasyon olarak nitelendiriliği, bebeğin fiziksel gelişimi, doğum öncesi tetkik sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde doğum eylemi sırasında bebekte pleksus brakialis lezyonu oluşması yönünden ilgili sağlık personeline ve idareye atfı kabil bir kusur tespit edilmediği ” görüşlerine yer verilmiş, bunun üzerine idare mahkemesince dava konusu olayda kusuru tespit edilemeyen idarenin maddi ve manevi tazminat ödemekle sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında, 2577 sayılı yasanın 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, davacıların bu kısma yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
İdare Mahkemesi kararının, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmına yönelik temyiz istemi bakımından;
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, gebelik takiplerinin ….. Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapıldığı belirtilen davacı ….’ın rutin kontrol maksadıyla 23.12.2008 günü saat 16.39’da anılan hastaneye başvurduğu, vardiye polikliniğinde muayene edildiği ve yapılan ultrason sonucunda iri bebek tanısının konulmadığı, saat 19:30’da gebelik ve hipertansiyon ön tanısı ile Perinatoloji Yoğun Bakım Servisi’ne yatırıldığı, burada yapılan muayene ve tetkik sonuçlarına göre normal doğum kararı verilerek davacının doğum servisine alındığı, kadın doğum uzmanı tarafından davacının anemisi nedeniyle tranfüzyon kararının verildiği ve bu maksatla saat:22.30’da 1 ünite eritrosit süspansüyonu verildiği, bu arada tekrarlanan ultrasonlarda bebeğin ağırlığının 4100+400 gr olarak tespit edilmesi üzerine saat:00.40’da anestezi ile görüşülerek transfüzyon sonrası sezeryan ameliyatı planlandığı, ancak davacının travayının hızlı gelişmesi nedeniyle saat:02.33’de normal vajinal yolla 4900 gr ağırlığında bebek doğurtulduğu, bebeğin normal doğum eylemine bağlı olarak gelişen brekial pleksüs zedelenmesi sonucu %45 tüm vücut fonksiyon kaybına neden olacak biçimde sakatlandığı anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu … İhtisas Kurulu’nun 27.05.2016 tarih ve 3537 sayılı kararında; bebekte saptanan brekial pleksus lezyonunun her ne kadar normal doğum eyleminin bir komplikasyonu olarak meydana geldiği, söz konusu sakatlığın tüm özenin gösterildiği durumlarda da öngörülemez ve önlenemez biçimde meydan gelebileceği ifade edilmiş ise de; gebelik takiplerinin anılan hastanede yapıldığı bildirilen davacı …’ın hastaneye ilk başvurusu (saat:16.39) esnasında yapılan muayene ve ultrason sonuçlarına göre iri bebek tanısı konulmamasına rağmen ilerleyen saatlerde tekrarlanan ultrasonlarda bebeğin ağırlığının 4100+400 gr olarak tespit edilmesi ve buna göre (saat:00.40) sezeryan kararının verilmiş olmasının açıkça çelişki oluşturduğu, bu durumun davacı tarafta sezeryan kararının alınmasında yaklaşık 8 saat geç kalındığı ve bu suretle bebeğin sakat kalmasına neden olunduğu yönünde haklı bir kanaat oluşturduğu, öte yandan tekrarlanan ultrasonlarla bebek ağırlığının opsiyonlu olarak maksimum 4500 gr (4100+400) ölçülmesine rağmen gerçek doğum ağırlığının 4900 gr olmasının da sunulan hizmetin kusurlu işletildiği noktasındaki bu kanaati kuvvetlendiğidiği, davacı tarafta oluşan bu izlenimin duyulan acı ve ızdırabı arttıracağının kuşkusuz olduğu, bu durumda mahkemece bu acı ve ızdırabın ağırlığını ortaya koyacak makul bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin reddi yönünde karar verilmesinde hukuka ve hakkaniyete uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince davacı tarafta oluşan acı ve ızdırabın ağırlığını ortaya koyacak makul bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği hususu da göz önüne alınarak, manevi tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davacı tarafın temyiz isteminin kısmen kabulü ile ….. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA oyçokluğuyla, sair temyiz istemlerinin reddi ile kararın diğer kısımlarının ONANMASINA oybirliğiyle, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/02/2018 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY (X) :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan nedenlerden hiçbiri bulunmadığından, hukuka ve usule uygun olan temyize konu İdare Mahkemesi kararının tamamının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.