Danıştay Kararı 15. Daire 2017/545 E. 2018/8109 K. 05.12.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2017/545 E.  ,  2018/8109 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/545
Karar No : 2018/8109

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Temyiz istemine konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacının, … İli, … İlçe Emniyet Amirliği’ne geldiği sırada kolluk görevlileri tarafından ateşli silahla vurularak yaralanması sonucu uğradığı ileri sürülen maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle ‘ne yapılan başvurunun reddine ilişkin Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu’nun 20/08/2015 tarih ve 53 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce; dava dosyasına sunulan … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma No’lu iddianamesi ile …Ağır Ceza Mahkemesi’nin E:… K:… sayılı kararının incelenmesi neticesinde, 6-7/10/2014 tarihinde … İli, … İlçesinde meydana gelen olaylar sebebiyle 08/10/2014 tarihinde ‘nce … İlçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, aynı gün davacının … Polis Merkezi Amirliği’ne geldiği esnada yaralanmasına sebep teşkil eden olayın 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1,3 ve 4. maddesi kapsamında görülmediği, bu nedenle, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, öte yandan, davacının maddi ve manevi zarara uğradığı ileri sürülen söz konusu yaralanma olayı 08/10/2014 tarihinde meydana gelmiş olmasına rağmen 22/06/2015 tarihinde kayıtlarına giren başvurunun, 5233 sayılı Kanun’da öngörülen sürenin geçmesinden sonra yapıldığı anlaşıldığından, dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, mahkeme kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” kuralına yer verilmiştir.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Bununla birlikte; bilimsel ve yargısal içtihatlarla geliştirilen sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağan dışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır.
27/07/2004 tarih ve 25535 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla kabul edilmiş olup; 2. maddesinde, bu Yasanın, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı belirtilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde ise, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde, bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere; 5233 sayılı Kanun, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen “sosyal risk” ilkesinin yasalaşmış halidir. Bu nedenle, adı geçen Kanunun uygulama alanı yalnızca “sosyal risk ilkesi” uyarınca tazmini mümkün olan uyuşmazlıklarla sınırlı bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle; zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının kurulabildiği hallerde sosyal risk ilkesinin uygulanmasına olanak bulunmadığından; idare hukuku kuralları çerçevesinde öncelikle hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararın tazmin edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi; dolayısıyla idari eylemlerden doğan zararın, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca tazmini gereken davalarda, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinin uygulanması gerekmektedir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden;
Davacı tarafından, davalı idare kayıtlarına 22/06/2015 tarihinde giren dilekçe ile güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralanması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle ne maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle başvuru yapılmış, Terör ve Terörle Mücadeden Doğan Zarar Tespit Komisyonu’nun 20/08/2015 tarih ve 47/01/2015/53 sayılı işlemi ile olayın 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği ve süresinde başvuru yapılmadığından bahisle başvurunun reddedilmesi üzerine anılan işlemin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Temyiz istemine konu mahkeme kararı ile de davacının yaralanmasına ilişkin olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında olmaması ve başvurunun 5233 sayılı Kanunda öngörülen süreler içerisinde yapılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Olayda, davacının 08/10/2014 tarihinde yaralandığı, yaralanma olayı ile ilgili olarak güvenlik güçleri hakkında … Cumhuriyet Başsavcığılının .. tarih ve … esas sayılı iddianamesi ile … Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldığı görüldüğünden, davacının maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle davalı idare kayıtlarına 22/06/2015 tarihinde giren dilekçe ile yaptığı başvuru süresinde yapılmış bir başvurudur.
Davacının yaralanmasına ilişkin olayla ilgili açılan davada, … Ağır Ceza Mahkemesi’nin …. tarih ve E:…, K:… sayılı kararında özetle, … tarihinde katılan ‘in (bakılan davada davacı) ağabeyi ….’in … İlçesinde ateşli silah ile öldürüldüğü, o tarihte katılanın olayı öğrenmesi üzerine … İlinden … İlçesine oradan da … İlçesine 08/10/2014 tarihinde vardığı, ilk olarak taziye çadırına oradan da evine gittiği, ağabeyinin öldürülmesi eylemini kimin yaptığını, niye yaptığını sorduğunda …. adlı şahsın yapmış olabileceği ve bu nedenle hali hazırda şahsın gözaltında olduğunu söylemeleri üzerine katılanın bir tanıdığına ait gri renkli araç ile taziye alanından hızla karakola doğru yola çıktığı, bunu gören diğer katılanların beyaz renkli kendi araçlarına binerek katılanın arkasından çıktıkları, katılanın İlçe Emniyet Amirliği’ne doğru dubaları da devirerek hızlı bir şekilde durduğu, arabadan inip koşarak karakola doğru ilerlemeye başladığı, kürtçe olarak bağırarak polis merkezine gelmeye başlaması üzerine Polis Merkezi Amirliği’ne yönelik silahlı eylem olabileceğinden özellikle bu esnada silah seslerinin gelmesi üzerine endişe duyularak havaya uyarı ateşi açılarak karşı tarafın durmasının istendiği, şahısların durmaması ve silah seslerinin gelmeye devam etmesi nedeniyle araçlara yönelik ateş açıldığı ve katılanın (davacının) yaralandığı belirtilmektedir. Yapılan yargılama sonucu … Ağır Ceza Mahkemesi’nin yukarıda anılan kararı ile, katılanların içinde bulunduğu beyaz ve gri renkli araçların sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen ulaşım koordinasyon merkezi kararı ile akşam saatleri kapatılan karakol önündeki yola hızlı bir şekilde geldiği, olay sırasında yaklaşan beyaz renkli aracın olay öncesi sanık polis memurlarına iletilen bomba yüklü olma ihtimali bulunan beyaz renkli araç ile renk olarak örtüşmesi üzerine sanıkların karakola gelen katılanları uyarmalarına rağmen durmadıkları, olay tarihinde ilçede sokağa çıkma yasağının bulunması hususları ile son dönemlerde bu bölgede terör örgütlerinin strateji değiştirerek bombalı saldırı eylemlerine başlaması durumları dikkate alındığında, ihtara rağmen durmayan aracın emniyet binasına doğru geliyor olması karşısında sanık polis memurlarının gerek kendilerini gerekse diğer polis arkadaşlarını korumak maksadıyla hareket ettikleri, bölgede yaşanan olaylar karşısında bomba yüklü bir araç geldiğini düşünerek ateş açmaları karşısında, sanıkların kendilerini ve yanında bulunan diğer polis memurlarını savunma hakkının doğduğu kanaatine varılmakla birlikte, katılanların silahsız olduğu, üzerlerinde ve araçlarında herhangi bir suç unsuruna rastlanmaması ile sanıkların katılanların İlçe Emniyet Amirliği önüne kadar gelmelerini önlemek amacıyla, emniyetin önündeki yola basit dubalar koymak yerine büyük çaplı beton bariyerler koyma gibi başka türlü tedbirleri alabilecekken 09/10/2014 tarihli kolluk tutanağından anlaşılacağı üzere söz konusu olay sırasında kolluk görevlilerince yaklaşık olarak 81 adet kalaşnikof marka tüfek fişeği, 6 adet beylik tabancası fişeği, 39 adet M 16 fişeği ile 17 adet Fn Minimi makineli tüfek fişeği sarf edildiğinin, toplam 16 kolluk görevlisince silah kullanılarak katılan ‘in hayati tehlike geçirecek ve yürüme işlevinin yitmesine sebep olacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verildiği, bu itibarla saldırı ve savunmaya ilişkin diğer koşulların bulunduğunda kuşku bulunmamakta ise de, ortaya çıkan sonuç açısından “gerçekleştirilen savunmanın, maruz kalınan tecavüzü defedecek ölçüde olması” yani “saldırı ile savunma arasında oran bulunması” koşulu gerçekleşmediğinden meşru savunmanın koşullarının oluşmadığı, dolayısıyla da ölçülülük ya da oranlılık ilkesinin ihlal edildiği, savunmanın, meşru savunma koşullarında başladığı, ancak oranlılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilemeyeceğine göre, bu durumda TCK’nın 27. maddesinde düzenlenen “sınırın aşılması”nın söz konusu olup olamayacağının değerlendirilmesi gerekmekte olup, sanıkların bir kısmının havaya doğru ateş açtığı, herhangi bir hedef gözetmeden katılanlara ve araçlara doğru ateş ettikleri ve sınırın kastla aşıldığı sabit olduğuna göre, maddenin 1. fıkrasının olayda uygulanma koşullarının bulunmadığı, yasa koyucu tarafından sadece meşru savunmaya ilişkin olarak kabul edilen ve anılan maddenin 2. fıkrasında düzenlenen mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelen nedenlerle sınırın aşılmasının olayda uygulanmasının söz konusu olup olamayacağına gelince; uzun yıllardır ve özellikle bu dönemde yaygın terör olaylarının yaşandığı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan … İli, … İlçesinde gerçekleşen yargılama konusu olayda sanıkların önceden aldıkları istihbari bilgiler doğrultusunda kendilerine ve polis memuru arkadaşlarına yönelik bombalı araçla yapılacak saldırının ortaya çıkaracağı sonuçların ağırlığı, uyarılara karşı katılanların Emniyet binasına doğru iki araçla gelmeleri ile bölgenin özellikleri bir bütün olarak göz önüne alındığında sanık güvenlik görevlilerinin olayda meşru savunma sınırını mazur görülebilecek heyecan, korku veya telaşla aştığı kabul edilerek ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda …Ağır Ceza Mahkemesi’nin yukarıda anılan kararı ile dosyadaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafından gerek ‘ne yapılan başvuru dilekçesinde, gerekse dava ve temyiz dilekçelerinde güvenlik güçlerinin eylemi sonucu yaralandığı belirtildiğinden, idarenin bütünlüğü ilkesi de gözetilerek öncelikle 2577 sayılı Kanun uyarınca olayda hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk hali bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Olayda, hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk bulunmadığının tespiti halinde, davacının yaralanma olayı terörle mücadele kapsamında değerlendirilerek zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması gerekmektedir.
Durum böyle olunca, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.