Danıştay Kararı 15. Daire 2017/2393 E. 2018/6610 K. 03.10.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2017/2393 E.  ,  2018/6610 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/2393
Karar No : 2018/6610
Davacı :
Vekili :
Davalı :
Vekilleri :

Davanın Özeti : Sağlık Bakanlığınca yayımlanan sünnet uygulamalarına ilişkin 23.03.2015 tarih ve 2015/10 sayılı Genelgenin iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: …

Düşüncesi : Davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi :Dava; Sağlık Bakanlığınca yayımlanan sünnet uygulamalarına ilişkin 23.03.2015 tarih ve 2015/10 sayılı Genelgenin iptali istemiyle açılmıştır.
1219 sayılı Yasanın 6594 sayılı Kanunla değişik 3. Maddesinde “Yukarki maddelerde zikredilen tabip diplomasını ve fenni, cerrahi veya şuabatında ihtısas sahibi olduğuna dair işbu kanunun tarifleri dairesinde vesaikı lazimeyi haiz olmıyan hiç bir kimse hiç bir ameliyei cerrahiye icra edemez. Cerrahii sağireye ait ameliyat ile sünneti her tabip yapabilir.(2) (Ek cümle: 2/1/2014–6514/20 md.) Ancak, olağanüstü ve istisnai hâllerde nca düzenlenecek eğitimi alan kimseler tarafından hekim gözetiminde sünnet ameliyesi yapılmasına Bakanlıkça izin verilebilir. Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaleti tarafından açılan ve idare edilen mekteplerden mezun küçük sıhhiye memurları ve işbu mekteplere muadil tedrisat yapan mekteplerden mezun olup şahadetnameleri Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaletince tasdik ve tescil edilenler talimatnamelerinde yazılı olanlara munhasır kalmak şartiyle küçük ameliyeleri yapabilirler. ” hükmü, Geçiçi 10. Maddesinde ise “Bu maddenin yayımı tarihi itibarıyla mülga 58 inci ve 59 uncu maddeler uyarınca sünnetçilik etme yetkisi bulunanlar, 31/12/2014 tarihine kadar sünnetçilik etmeye devam edebilir.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu Genelge, anılan Yasa hükmünde belirtildiği gibi sünnet işlemlerinin ancak hekimler tarafından yapılabileceğini duyurmuş olduğundan, bu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; Sağlık Bakanlığınca yayımlanan sünnet uygulamalarına ilişkin 23.03.2015 tarih ve 2015/10 sayılı Genelgenin iptali istemiyle açılmıştır.
Davacı tarafından, dava konusu düzenleyici işlem ile 2015 yılına kadar icra edilebilen sünnetçilik yapma hakkının ortadan kaldırıldığı, düzenlemenin, kazanılmış hakkını hukuka aykırı olarak ortadan kaldırdığı, düzenlemenin 1219 sayılı Kanun’un 3. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, dava konusu düzenlemenin üst norm olan 1219 sayılı Kanun’un 3. maddesine uygun olduğu ve yapılan yasal düzenleme sonucu sünnet etme yetkisinin münhasıran tabiplere tanınan bir tıbbi ameliye olduğu ve davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
1219 sayılı Tababet ve Şuabat Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 3. maddesinin ilk halinde; “Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaleti tarafından açılan ve idare edilen mekteplerden mezun küçük sıhhiye memurları ve işbu mekteplere muadil tedrisat yapan mekteplerden mezun olup şahadetnameleri Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaletince tasdik ve tescil edilenler talimatnamelerinde yazılı olanlara munhasır kalmak şartiyle küçük ameliyeleri yapabilirler. Evsaf ve şeraiti bu kanunla tesbit edilmiş olan sünnetçiler sünnet ameliyesini icra edebilirler.” hükmü yer almaktaydı. Anılan Kanun’un dördüncü faslı olan “Sünnetçiler” faslında sünnet icrasına ilişkin hususlar düzenlenmişti.
02/01/2014 tarihli ve 6514 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 18/01/2014 tarih ve 28886 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
6514 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 3 üncü maddesinde “Yukarıdaki maddelerde zikredilen tabip diplomasını ve fenni, cerrahi veya şuabatında ihtısas sahibi olduğuna dair işbu kanunun tarifleri dairesinde vesaikı lazimeyi haiz olmıyan hiç bir kimse hiç bir ameliyei cerrahiye icra edemez. Cerrahii sağireye ait ameliyat ile sünneti her tabip yapabilir.(2) (Ek cümle: 2/1/2014–6514/20 md.) Ancak, olağanüstü ve istisnai hâllerde nca düzenlenecek eğitimi alan kimseler tarafından hekim gözetiminde sünnet ameliyesi yapılmasına Bakanlıkça izin verilebilir.” Hükmü yer almaktadır. Geçici 10 uncu maddesinde “Bu maddenin yayımı tarihi itibarıyla mülga 58 inci ve 59 uncu maddeler uyarınca sünnetçilik etme yetkisi bulunanlar, 31/12/2014 tarihine kadar sünnetçilik etmeye devam edebilir.” hükmü yer almaktadır. 6154 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile 1219 sayılı Kanun’un dördüncü faslında yer alan ve sünnetçileri düzenleyen 58, 59, 60, 61 ve 62. maddeleri mülga edilmiştir. 1219 sayılı Kanun’un Geçici 10 uncu maddesinde “Bu maddenin yayımı tarihi itibarıyla mülga 58 inci ve 59 uncu maddeler uyarınca sünnetçilik etme yetkisi bulunanlar, 31/12/2014 tarihine kadar sünnetçilik etmeye devam edebilir.” hükmü yer almaktadır.
Dava konusu “Sünnet Uygulamaları” konulu 23.03.2015 tarih ve 2015/10 sayılı Genelge ile sünnet uygulamalarına ilişkin daha önce yayımlanmış olan 21.06.2004 ve 18.06.2003 tarihli genel yazılar yürürlükten kaldırılarak, 01.01.2015 tarihinden itibaren sünnet işleminin sadece tabipler tarafından icra edilebileceği ve aksi davranış gösterenler hakkında yasal işlem tesis edileceği düzenlenmiştir.
6154 sayılı Kanun ile değişik 1219 sayılı Kanun’un 3. maddesinde, sünnet işleminin genel tababet icrası kapsamında tüm tabipler tarafından gerçekleştirilebileceği hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Bu kapsamda, kanun ile sünnet işleminin yalnızca tabip tarafından yapılabileceği öngörüldüğünden, ve 01/01/2015 tarihine kadar bir geçiş süreci de öngörüldüğünden, dava konusu Genelgenin üst norm olan 1219 sayılı Kanun’a uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Kazanılmış hak yönünden ise genel olarak kazanılmış hak, yürürlükteki hukuk kurallarına, kimi zaman da uygulamalara uygun olarak tesis edilmiş bireysel idari bir işlemin kişiler lehine doğurduğu hukuksal sonuçların dokunulmazlığını ifade eder. Kazanılmış hakka saygı ilkesi kanunla aksinin öngörülmesi durumunda işlemez. Kimse bir düzenleyici işlemin yürürlükte tutulmasında kazanılmış hakka sahip değildir(Kemal Gözler, İdare Hukuku Cilt I, 2009 s. 1129, 1135).
Kazanılmış hak, genel olarak, bir hakkı elde etmeye imkân sağlayan objektif kuralların kişilere uygulanmasıyla kişiler için doğan kişisel nitelikteki hakkın korunmasıdır. Kazanılmış haktan bahsedilebilmesi için hakkın, yürürlükteki kurallara göre tüm sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin kazanılmış haklara ilişkin vermiş olduğu bir kararında da kural işlemlerdeki değişikliklerin, ilgililer açısından geleceğe yönelik kazanılmış hak doğurmayacağı belirtirlmektedir: “Temelde aslî bir yetkiye dayanılarak yürürlüğe konulan yasa ile bağlı bir yetkiyle çıkarılan tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin genel düzenleyici işlemlerini içeren kural işlemler, nesnel ve genel hukuksal durumlar yaratırken düzenledikleri konularda statü oluştururlar. Kişilerin bu statülere alınmaları özel ve kişisel bir işlemle (şart işlemle) olanaklıdır… Kural işlemler her zaman değiştirilebilir ya da yargı organları tarafından Anayasa’ya veya yasaya aykırı görülerek iptal edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi ile ilgili şart işlemi de etkiler. Bu durumda ilerisi için kazanılmış haktan söz edilemez. Ancak kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan statüde yerini alır.” (Anayasa Mahkemesi, Esas:1989/11, Karar:1989/48, 12.12.1989)
Kanun koyucunun, günün şartlarına uygun olacak şekilde yasal kuralları yeniden belirleme konusunda asli ve genel bir yetkisinin bulunduğu tartışmasızdır. Bu türden bir yasal değişiklik iki yönlü bir etkiye sahip olacaktır. Yapılan yeni düzenleme, yürürlük tarihinden itibaren yeni koşullara göre doğacak hukuki durumları belirlerken, diğer yandan önceki hukuk kurallarına göre doğmuş nesnel hukuki durumları da etkilemektedir. Bu bakımdan kişiye yasal mevzuat uyarınca hukuka uygun olarak tanınan statünün koşulları ve nitelikleri üzerinde yasa koyucu tarafından değişiklik yapılması her zaman mümkündür.
Dava konusu düzenlemeye dayanak teşkil eden yasal düzenlemede, sünnet icre etme yetkisinin genel tababet içinde değerlendirilerek, bu işlemin sadece tabiplerce icra edileceği, kanun koyucu tarafından düzenlenmiş olup, yapılan bu düzenlemenin Anayasaya aykırılığı yönünde ciddi bir emarenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
1928 yılında yürürlüğe konulan 1219 sayılı Kanun’un, Ülkenin içinde bulunduğu durum ve sağlık personelinin nitelik ve niceliği dikkate alınarak zamanın gereklerine uygun olacak şekilde değiştirilmesinin kanun koyucunun takdirinde olduğu; sünnet icrası yetkisinin, 1219 sayılı Kanun ile 01.01.2015 tarihinden itibaren münhasıran tabiplere tanındığı, mülga yasal düzenlemenin daha önce sünnet icra etme yetkisi tanınanlar açısından bir kazanılmış hak doğurmayacağı, 1219 sayılı Kanun’un bu konuya ilişkin uygulamasını göstermekten ibaret olan dava konusu düzenlemenin üst norma ve hukuka uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 03/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargılama Giderleri
Yargı Harçları :… TL
Posta Gideri : … TL
Toplam Gider : … TL