Danıştay Kararı 15. Daire 2016/9948 E. 2017/1354 K. 23.03.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/9948 E.  ,  2017/1354 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/9948
Karar No : 2017/1354

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyiz istemine konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacının, … İli, … İlçesi, … Köyü’nde ikamet etmekte iken yörede meydana gelen terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığı ve hala köye dönemediğinden bahisle malvarlığına ilişkin olarak uğradığını ileri sürdüğü zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında 30/05/2007 tarihinden itibaren tazmini istemiyle 06/07/2015 tarihinde yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; davacı vekilince 06/07/2015 tarihinde İl Valiliğine yapılan başvuru üzerine 5233 sayılı Kanunda belirtilen altı aylık sürenin 06/01/2016 tarihinde son bulduğu ve bu tarihten itibaren de 2577 sayılı Kanunda belirtilen 60 gün içinde en son 06/03/2016 tarihinde bu tarihinde hafta sonuna denk gelmesi sebebiyle 07/03/2016 tarihinde idari davanın açılmasının gerekmesine karşın bu süre geçirilerek 08/04/2016 tarihinde açılan iş bu davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenebilmesine hukuken imkan bulunmadığı, diğer taraftan davacı vekilince dava açma süresinin nce ilan edilen sokağa çıkma yasağına denk gelmesi ve kendisinin geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu açık kalp ameliyatı geçirmesi nedeniyle yine bu tarihlerde raporlu olması sebebiyle dava açamadığını belirtmekte ise de; 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda belirtilen dava açma sürelerinin hak düşürücü süre olması durumu ile yine kanunda bu sürelerin durması ya da kesilmesine yönelik açık bir düzenlemeye yer verilmemesi karşısında davacı vekilinin bu iddiasının yerinde görülmediği, kaldı ki, sokağa çıkma yasağının 02/03/2016 tarihinde kaldırıldığı ve bu tarihten itibaren 07/03/2016 tarihine kadar dava açma süresinin dolmadığı yani bu tarih aralığında bile dava açılabilmesi mümkün iken bu süre zarfında da dava açılmadığının görüldüğü gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, anılan Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı II. Bölümünün, “Hak Arama Hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinde; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma haklarına sahip olduğu hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün olduğu, 10. maddesinde ilgililerin haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, istemin reddi veya zımnen reddi hallerinde dava açma süresi içinde dava açılabileceği ve 15. maddesinin 1/b bendinde ise, süre aşımı halinde davanın reddine karar verileceği kuralı yer almıştır.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde; ” Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”, 6. maddesinde de; “Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz. İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir. Komisyon, zarar görenlerce yapılacak her başvuru ile ilgili çalışmalarını, başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde tamamlamak zorundadır. Zorunlu hâllerde, bu süre vali tarafından üç ay daha uzatılabilir…” hükmüne yer verilmiştir.
20/10/2004 tarih ve 25619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin, Komisyonlara yapılacak başvuruların süresi, şekli ve sonuçlandırılması başlıklı 8. Maddesinde, komisyonun, yapılan her başvuru ile ilgili çalışmalarını başvuru tarihinden, başka mercilere yapılan başvurularda başvurunun ilgili valiliğe ulaşmasından itibaren ay içinde tamamlamak zorunda olduğu, zorunlu hallerde bu sürenin komisyon kararı ve vali onayı ile üç ay daha uzatılabileceği hükme bağlanmıştır.
Adli süreçlerde tektipliği öngören usul kuralları ve bu kapsamda başvuru süreleri, başvurucular açısından keyfilikten uzak, eşit muamele imkanı yoluyla öngörülebilirlik sağlamakta, böylece hukuki güvenliği temin etmektedir. Ancak adli süreçte istikrarı sağlamak için getirilmiş prosedürlerin, hakkın özünü ortadan kaldıracak ve kişinin mahkemeye erişimini engelleyecek şekilde uygulanmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Anayasa Mahkemesinin 07/01/2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin B. No:36533/04 numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi tutulabileceği, bununla birlikte getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru olması halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılmaları gerektiği belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen hükümler uyarınca, 2577 sayılı Kanunun 10. maddesinde, ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara yaptıkları başvuruya altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı ve bu altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açılabileceği kurala bağlanmış olmakla birlikte, 5233 sayılı Kanunda idarelerin işlem tesis etme süreleri ile ilgili olarak farklı bir düzenlemeye gidilmiştir. Anılan Kanunun 6. maddesinde, zarar görenlerce yapılacak başvurular ile ilgili çalışmaların, başvuru tarihinden itibaren 6 ay içinde tamamlanmak zorunda olduğu, zorunlu hâllerde ise, bu sürenin vali tarafından 3 ay daha uzatılabileceği belirtilmiş ise de, sürenin hangi hallerde uzatılabileceği, idareye başvuru tarihinden itibaren 6 ay içerisinde başvuruların sonuçlandırılamaması ve bu sürenin 3 ay daha uzatılmış olması hallerinde başvuruculara durumu açıklayıcı bir bildirim yapılıp yapılmayacağına veya başvurucuların bu durumdan haberdar olup olmadığının tespitine yönelik mevzuatta bir düzenleme bulunmamaktadır. İş yoğunluğu durumu dikkate alınarak başvurucuların sürenin 3 ay uzatılmış olabileceğini düşünmeleri de olasıdır. Başvurucuların sürenin 3 ay uzatılıp uzatılmadığını bilmediği hallerde, dava açma süresinin bu durumun göz ardı edilerek hesaplanması hak arama hürriyetinin dayanaktan yoksun olarak kısıtlanması anlamına gelir. Bu da, hukuken kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu nedenlerle, 5233 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca yapılan başvuruya 6 ay içerisinde cevap verilmemesi durumu zımni ret olarak kabul edilip bu 6 aylık sürenin bitiminden itibaren 60 gün içinde dava açılabileceği gibi, başvurunun sonuçlandırılma süresinin 3 ay uzatıldığı düşünülerek 6+3 aylık sürenin dolması üzerine, bu sürenin zımni ret olarak kabul edilip, 6+3 aylık sürenin bitiminden itibaren 60 gün içinde de dava açılabileceği sonucuna varılmıştır.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacı vekilince 06/07/2015 tarihinde Zarar Tespit Komisyonuna başvuru yapıldığı, 5233 sayılı Kanunda belirtilen 6+3 aylık sürenin 06/04/2016 tarihinde son bulduğu ve bu tarihten itibaren de 2577 sayılı Kanunda belirtilen 60 gün içinde (08/04/2016 tarihinde) kayda giren dilekçe ile süresinde davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, uyuşmazlığın esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.