Danıştay Kararı 15. Daire 2016/984 E. 2016/4149 K. 08.06.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/984 E.  ,  2016/4149 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/984
Karar No : 2016/4149

Temyiz Eden
ve Karşı Taraf (Davacılar) :
Vekilleri :
Temyiz Eden
ve Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin .. tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, taraflarca hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacılar vekilince savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hâkimi :
Düşüncesi : Temyiz istemlerinin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeyerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, ….’ın … Devlet Hastanesi yoğun bakımında yatmakta iken hastanede meydana gelen yangın nedeniyle hayatını kaybettiğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen 24.000 TL maddi ve 500.000,00 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Hesap bilirkişisi incelemesi neticesinde, davacılar vekili tarafından verilen ve aynı gün Mahkeme kaydına giren 05.11.2015 tarihli miktar artırım dilekçesi ile maddi tazminat istemi 194.673,04 TL arttırılmış, bu dilekçe davalı idareye 16.11.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
İdare Mahkemesince, hastanenin elektrik sisteminde kısa devre sonucu oluşan elektrik arkı nedeniyle yangının meydana geldiği, hastane binasının inşaat sırasında yangın güvenliği konusundaki düzenlemelerin, yangın yönetmeliğine uygun olarak yapılmadığı, bina yapısı içerisinde duman yayılımın engelleyici düzenlemeler ve zonlamaların yapılmadığının tespit edildiği, bu durumun hastane içerisindeki yangında açığa çıkan sıcak ve zehirli gazların katlar arasında kolay yayılmasına neden olduğu, yoğun bakım ünitesinin en üst katta olması ve bu ünite içerisinde tavanda duman zonlamalarının olmaması, elektrik şaft kapağının bu kat içerisine açılır durumda olması ve yoğun bakını ünitesine yakın tecrit odalarının bulunmamasının hareket kabiliyeti olmayan hastaların ölümü olayının gerçekleşmesine neden olduğu, netice itibariyle idarenin yürüttüğü hizmetin kötü işlediği gerekçesiyle, davacıların uğradığı toplam 218.673,04 TL maddi ve 250.000,00 TL manevi zararın idareye başvuru tarihinden (03.02.2014) itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Taraflarca, anılan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, tazminat isteminin kabulüne ilişkin bölümü ve hükmedilen maddi tazminatın dava dilekçesi ile talep edilen 24.000,00 TL’lik kısmı ile manevi tazminata, idareye başvuru tarihi olan 03.02.2014 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısımlarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmamaktadır.
Kararın 05.11.2015 tarihli miktar artırımına ilişkin dilekçesi ile arttırılan tazminat miktarına yürütülecek faize ilişkin bölümüne gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilecekleri, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır. ” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve.veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temürrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, arttırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, arttırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Ayrıca, 30.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunla İdari Yargılama Usulü Kanunu’na geçici madde eklenerek, kanun yolu aşaması dahil yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da, yapılan düzenlemenin uygulanacağı belirtilmiş olup, geçici madde hükmü uyarınca kanun yolu aşamasında, ıslah dilekçesinin verilmesi durumunda kanun yolu aşamasının tamamlanıp, miktar artırımına ilişkin dilekçenin davalı idareye tebliğine kadar geçen süreçte, sürenin uzunluğu dikkate alındığında, bu dosyalarda miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınmasının mülkiyet hakkına aykırı olacağı açıktır. Bu nedenle, geçici madde uyarınca, kanun yolu aşamasında talep edilen miktar artırımına ilişkin dosyalarda, yürütülecek faize ilişkin olarak, davacı tarafından, miktar artırım dilekçesinin verildiği tarihin esas alınması gerekmektedir.
Bakılan davada, davacı tarafından, 05.11.2015 tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu uyarınca tazminat miktarı arttırılmış, anılan dilekçe 16.11.2015 tarihinde davalı idare kayıtlarına girmiştir. Dolayısıyla bakılan davada arttırılan tazminat miktarı bakımından, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan 16.11.2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, arttırılan tazminat miktarına, idareye başvuru tarihi olan 03.02.2014 tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüne, …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, miktar artırım dilekçesiyle arttırılan tazminat miktarına idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi ile davacıların temyiz isteminin reddine, anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08/06/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi eklenmiştir.
6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3. maddesi) gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikte 6100 sayılı Kanun’un ıslaha ilişkin hükümlerine atıf yapılmayarak süre ve diğer usul kuralları gözetilmeksizin denilmek suretiyle Yargıtay içtihatları ile şekillenen ıslaha ilişkin hükümlerden ayrı olarak, idari yargıda açılan tam yargı davalarında, dava dilekçesinde gösterilen tazminat miktarının bir defaya mahsus artırılabileceği düzenlenmiştir.
Daha açık bir ifadeyle, davacıların miktar artırımına ilişkin dilekçede ileri sürdükleri istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesindeki tazminat miktarının artırılmasıdır.
Dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılmasına hukuki olanak sağlayan adil yargılanma hakkı, sadece miktara ilişkin değil, artırılan miktara faiz yürütülmesini ve faizin başlangıç tarihini de kapsar. Bu aynı zamanda mülkiyet hakkını da ilgilendirmektedir.
Somut olayda, artırılan tazminat miktarına, miktar artırım dilekçesinde artırılan maddi tazminat miktarına dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi talebinde bulunulması nedeniyle, dava tarihi yerine tazminat miktarının artırılmasına ilişkin dilekçenin verildiği tarihin esas alınarak faize hükmedilmesi Anayasa ile koruma altına alınan mülkiyet hakkına aykırı olacaktır. Çünkü, davada haklı çıkılması durumunda, kişi lehine oluşan alacak hakkı, yani mülkiyet oluşturan bu hak, kişiye davalı idareye başvuru tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük olarak tanınmıştır.
Bu nedenlerle, idarenin hizmet kusuru olup olmadığı ve uğranılan zarar miktarı tam olarak bilinmeden açılıp, 2577 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile tazminat miktarı tam olarak bilindiğinde bir dilekçe ile dava dilekçesinde gösterilen miktarın artırılmasına olanak tanıyan kanuni düzenleme uyarınca, miktar artırımının ayrı bir dava olmaması nedeniyle, toplamda hükmedilecek tazminat miktarına uygulanacak faizin başlangıç tarihinin idareye başvuru tarihi olması gerekmektedir. Ancak davacılar tarafından, miktar artırım dilekçesinde, artırılan maddi tazminat miktarına olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi talebinde bulunulmuş ise de; somut uyuşmazlıkta, miktar artırım dilekçesiyle artırılan tazminat miktarına işletilecek faizin başlangıcının, davalı idareye başvuru tarihi olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.