Danıştay Kararı 15. Daire 2016/9625 E. 2016/5810 K. 01.12.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/9625 E.  ,  2016/5810 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/9625
Karar No : 2016/5810

Karar Düzeltme İsteminde Bulunan (Davacı) : .
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :

İstemin Özeti : Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 12/02/2016 tarih ve E:2015/7072, K:2016/833 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davalı idarece savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelendikten sonra, karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususlar, Danıştay Onbeşinci Dairesince verilen 12/02/2016 tarih ve E:2015/7072, K:2016/833 sayılı kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görüldüğünden, karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin anılan kararı kaldırılarak temyiz istemi yeniden incelenmek suretiyle işin gereği görüşüldü:
Dava, davacı şirkete ait plaka sayılı çekici ve plaka sayılı dorsenin 18.08.2014 tarihinde, … İli, … İlçesi, … … Yolu üzerinde kundaklanması sonucu hasar görmesi nedeniyle, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca yapılan başvurunun reddine ilişkin Komisyon kararının iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce; 25/12/2014 tarihinde tebliğ edilen dava konusu komisyon kararına karşı 60 günlük genel dava süresinin son günü olan 23/02/2015 tarihine kadar dava açılması gerekmekte iken, dava açma süresinin son günü olan 23/02/2015 tarihinden sonra 25/02/2015 tarihinde dava açıldığı, bu nedenle davanın esasının süre aşımı nedeniyle incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından hukuka aykırı olduğu ileri sürülen anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almıştır.
Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları kuşkusuzdur.
Öte yandan, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür.
Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla Devlet işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen işlemlerde; başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla dava açma süresini başlatacak olan yazılı bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince, başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, bu bildirimin dava açma süresini işlemeye başlatması düşünülemeyecektir.
Anayasa’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
“Hak arama hürriyeti” Anayasa Mahkemesi’nin 8.12.2015 tarih ve E:2014/87, K:2015/112 sayılı kararında; “Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir.” şeklinde tanımlanmış, 25.11.2015 tarih ve E:2014/86, K:2015/109 sayılı kararında da; “Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Hak arama özgürlüğü, toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmasının yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek amacıyla hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü, hukuk devletinin ve çağdaş demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biridir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacı şirkete ait plaka sayılı çekici ve plaka sayılı dorsenin içerisinde bulunan 31.787 litre motorin ile birlikte … İli … İlçesini geçtikten sonra …(Hes) Barajına varmak üzere iken … yol ayrımı civarında terör örgütü tarafından kundaklanarak kullanılamaz hale getirilmesi üzerine, davacı tarafından terör nedeniyle doğan zararlarının 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca karşılanması için yapılan başvurunun 04.12.2014 tarihli ve 47/01/2014/90 sayılı Zarar Tespit Komisyonu kararı ile reddedildiği, anılan kararın 25.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, dava konusu işlemin iptali istemiyle … İdare Mahkemesi Başkanlığı nezdinde 25/02/2015 kayıt tarihli dilekçe ile dava açıldığı, … İdare Mahkemesince red işleminin tebliğ tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisinde dava açılmadığından bahisle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dava konusu işlemde, davacının yargı yoluna başvurma hakkının olduğu belirtilmiş, ancak hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağı ve süreleri belirtilmemiştir. Bu durumda; kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu kurala bağlayan Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, 04/12/2014 tarihli Komisyon kararında davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süreleri belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal edilmiş olması karşısında, bakılan davada süre aşımından söz edilemeyecek olup Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, 01/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.