Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2016/9615 E. , 2018/6472 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/9615
Karar No : 2018/6472
Davacı :
Vekilleri :
Davalı :
Vekilleri :
Davanın Özeti : 27/03/2002 tarih ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin, 25/08/2016 tarih ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik 19. maddesinin 2. fıkrasının, dava konusu düzenlemenin yan dal uzmanı hekimlerin çalışma hakkını ihlal ettiği ve Anayasal güvenceye alınmış çalışma özgürlüğüne aykırı olduğu, temel hak ve hürriyetlerin ancak Kanunla sınırlanabileceği, 1219 sayılı Yasada, yönetmelikle getirilen sınırlamanın dayanak maddesinin olmadığı; Bakanlığın konuyu ne şekilde hangi kritere göre değerlendireceği, değerlendirmenin ne kadar süre içinde yapılacağı hususunun belli olmadığı, keyfi uygulamalar tesis edildiği, düzenlemenin hukuki güvenlik ilkesine aykırı olduğu; eğitici kadrosunda yan dal uzmanlık eğitimi verecek akademisyen sayısının yetersizliği halinde bu kadrolara atanma usulünün, tıp fakülteleri için 2547 sayılı Yasa ile, na bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri içinse 3359 sayılı Yasa ile düzenlendiği, bu kadrolara kamu ile bağı bulunmayan hekimlerin doğrudan atanmadığı, eğitim kurumlarına atanmak için, kadroların kuruluşlar tarafından ilan edilmesi, yan dal uzmanlığı ve aranan diğer akademik ölçütlerin belirtilmesi ve başvuran isteklilere ilişkin jüriler tarafından inceleme yapılmasının gerektiği, nın eğitici kadroları yönünden ise sınav yapılması gerektiği, kişilerin, eğitici olmak istemezlerse zorla kamusal eğitim kadrolarına atanmalarının söz konusu olamayacağı; bununla birlikte, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası’nın 5. maddesinin son fıkrasında gerek tabipler ve gerekse bunları istihdam eden bütün işyerleri tarafından işe başlayan ve işten ayrılan hekimlerin en geç 15 gün içinde tabip odalarına bildirilmesinin zorunlu tutulduğu ve aynı yasanın 7. maddesi gereğince sanatını serbest olarak icra eden hekimlerin sınırları içerisinde bulundukları tabip odasına kayıt olmalarının zorunlu olduğu; ancak, anılan düzenlemede, “ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında hekim başlatılabilir” hükmüne yer verildiği, söz konusu hükmün davacı Birliğe bağlı odaların yetkilerini kullanmasına olanak tanımadığı; meslek odasının özel hastanelere başlayan ya da ayrılan hekimi bilmesi, üye olup olmadığını kontrol etmesi, çalışma onayı vermesi veya denetlemesinin fiilen engellendiği, bu yönüyle de düzenlemenin hukuka aykırı olduğu; Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin, söz konusu düzenleme ile çalışanların ve hastaların haklarının ihlal edildiği, birden çok ilde çalışmanın hekimin esas görevinin yanı sıra diğer ek görevlerinde de veriminin azalmasına yol açacağı; hekimin hastalarını takip edebilmesinin ve hastanın da hekime ulaşmasının zorlaşacağı; bazı şartlarda hekimin diğer bir ilde çalışmasının söz konusu olabileceği, ancak, bu hakkın koşullarının daima güncel olarak değerlendirilmesi gerektiği, düzenlemenin ise bu içerikten yoksun olduğu; belirtilen sebeplerle dava konusu düzenlemenin hukukun genel ilkelerine, anayasal ilkelere ve hukuk normlarına aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Etkin, verimli ve kaliteli sağlık hizmeti sunulmasını sağlamak üzere, bütün özel hastanelerin tesis, hizmet ve personel standartlarının tespit edilmesine, sınıflandırılmasına, sınıflarının değiştirilmesine, amaca uygun olarak teşkilatlandırılmasına ve bunların açılmalarına, faaliyetlerine, kapanmalarına ve denetimlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek maksadıyla hazırlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 27/03/2002 tarih ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulduğu; anılan Yönetmeliğin 19. maddesinin 2. fıkrasına ilişkin, dava konusu düzenleme ile “Planlama ve İstihdam Komisyonu” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “Bakanlık” ibaresinin getirildiği, yapılan değişikliğin bundan ibaret olduğu; anılan düzenlemede gayenin, yan dal insan kaynağının ülkemizde oldukça kısıtlı olması, yan dal uzmanlığı konusunda önceliğin yan dal uzmanlık eğitimine verilmesi gerektiği, yan dal uzmanlık eğitiminin kaliteli bir şekilde verilebilmesi için yeterli uzman kaynağının eğitim kurumlarında mutlaka sağlanması gerekliliği, yan dal uzmanlık eğitiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması olduğu; konunun, sadece meslek mensupları bakımından ve mesleki yetki kapsamında değerlendirilemeyeceği, hekimlerin ana dalda veya yan dalda çalışma haklarının ellerinden alındığı şeklinde de nitelendirilemeyeceği, tıpta uzmanlık eğitimi ve bu eğitimin gerekleri bağlamında da değerlendirilmesi gerektiği; Bakanlığın ülkedeki her vatandaşın sağlık hakkını korumakla mükellef olduğu, bu sebeple yan dal uzman insan gücünün öncelikle kamunun hizmetinde olması gerekliliği, zaten eğitim kurumlarının asgari yan dal uzmanı ihtiyacının karşılandığı an, bunun fazlasının özel sektörün hizmetine de girebileceği, halihazırda ülkemizdeki kıt hekim kaynağından dolayı, bu aşamada yan dal uzmanları bakımından eğitim kurumlarına öncelik verilmesinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olduğu; eğitim kurumlarının yan dal uzman ihtiyacı karşılandığında ana dal ve yan dal uzmanlarının özel sektördeki ana dal kadrolarında çalışabilecekleri; hekimliğin Anayasanın 17. maddesinde yer alan ve bireyin en önemli hakkı olan yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile doğrudan ilgili bir meslek olduğu, kişilerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmelerinin, mutlu ve huzurlu olabilmelerinin başlıca şartının, ihtiyaç duydukları anda sağlık hizmetlerine ulaşıp bu hizmetlerden yararlanabilmeleri olduğu, Ülkenin ihtiyaç duyduğu yan dal uzmanı hekim yetiştirebilmek için yan dal uzmanı olan hekimlerin eğitim kurumlarında istihdamına öncelik verecek düzenlemeler yapılmasının da yaşam hakkının bir gereği olduğu; Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendine ilişkin, söz konusu hükmün ilk olarak 28/09/2010 yayım tarihli Yönetmelik ile getirildiği, dava konusu hükümle yapılan değişikliğin sadece metinden ‘kadro dışı’ ibaresinin çıkarılmasından ibaret olduğu, dolayısıyla, söz konusu hükmün 28/09/2010 tarihinden bu yana uygulanmakta olduğu, hükümde tabiplerin çalışma şartlarını zorlaştıran ya da ağırlaştıran bir düzenleme bulunmadığı, anılan hükmün, tabipleri birden fazla yerde ve ilde çalışmaya zorlamadığı, bilakis birden fazla yerde ve ilde çalışmayı tamamen tabiplerin ihtiyarına bıraktığı; dava konusu düzenlemenin üst hukuk normlarına, kamu menfaatine ve hizmet gereklerine uygun olduğu ve davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Dava konusu düzenlemede, üst hukuk normlarına, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı cihetle davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 27/03/2002 tarihli ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 25.08.2016 tarihli ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik, 19. maddesinin 2. fıkrası ile Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 56. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; üçüncü fıkrasında, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği; dördüncü fıkrasında da, Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği; hükmüne yer verilmiştir.
Sağlık hizmeti sunulmasına ilişkin olarak Devlete verilmiş olan görevler, 181 sayılı nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve bu Kararnameyi yürürlükten kaldıran 02.11.2011 tarih ve 28103 sayılı (1.Mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile yapılandırılarak, görev ve yetkileri belirlenen nca yürütülmektedir. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin; 2. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinde, ‘nın, insan gücünde ve maddî kaynaklarda tasarruf sağlamak ve verimi artırmak, sağlık insan gücünün ülke sathında dengeli dağılımını sağlamak ve bütün paydaşlar arasında işbirliğini gerçekleştirmek suretiyle yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunumunun sağlanması, (f) bendinde, kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişiler tarafından açılacak sağlık kuruluşlarının ülke sathında planlanması ve yaygınlaştırılması ile ilgili olarak sağlık sistemini yöneteceği ve politikaları belirleyeceği, aynı maddenin üçüncü fıkrasında, ‘nın bu amaçla, strateji ve hedefleri belirleyeceği, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapacağı, rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapacağı, müeyyide uygulayacağı, bölgesel farklılıkları gidermeye ve herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik tedbirler alacağı, ilgili kurum ve kuruluşların insan sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörler ve sosyal belirleyicilerle ilgili uygulamalarına ve düzenlemelerine yön vereceği, bunu teminen gerekli bildirimleri yapacağı, görüş bildireceği ve müeyyide uygulayacağı, görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alacağı hüküm altına alınmış, 8. maddesinin (f) bendinde, planlama ve standartlar oluşturulması için gerekli komisyonları kurmak, (l) bendinde, sağlık insan gücü planlaması yapmak, sayı ve nitelik olarak ihtiyaca uygun insan gücü yetiştirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, (m) bendinde ise mevcut sağlık insan gücünü, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar düzeyinde planlamak ve istihdamın bu plan çerçevesinde yürütülmesini denetlemek, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılmış, aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin “Düzenleme Yetkisi” başlıklı 40. maddesinde ise, Bakanlık ve bağlı kuruluşların görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idarî düzenlemeler yapabilecekleri belirtilmiştir.
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 3. maddesinin “a” bendinde, sağlık kurum ve kuruluşlarının yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunacak şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca, diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak plânlanacağı, koordine edileceği, mali yönden destekleneceği ve geliştirileceği, 9. maddesinin “c” bendinde ise; bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel, kıstaslarının belirlenmesinin, sağlık kurum ve kuruluşlarının sınıflandırılmasının ve sınıflarının değiştirilmesinin, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarının, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasının, hizmet içi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile bu Kanunla ilgili diğer hususların Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmış olup, anılan hükümler uyarınca, davalı Bakanlığın, çıkaracağı yönetmeliklerle, sağlık kurum ve kuruluşlarının sınıflandırmasını değiştirme ve öngörülen amaçlara uygun olarak teşkilatlanmalarını sağlayabilme konusunda görevli ve yetkili olduğu tartışmasızdır.
25/08/2016 tarihli ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik 19. maddesinin 2. fıkrasının iptali istemi;
3359 sayılı yasa ve KHK hükümlerine dayalı olarak yürürlüğe konulan Özel Hastaneler Yönetmeliğinin dava konusu Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik 19. maddesinin 2. fıkrasında, “Çalışanların işten ayrılışları, en geç beş iş günü içinde müdürlüğe bildirilir ve çalışma belgesi iptal edilir. Ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında hekim başlatılabilir, ancak yan dal uzmanlığı bulunanlar Bakanlığın uygun görüşü ile ana dalda başlatılabilir. Bakanlık yan dal değerlendirmesini her bir yan dal uzmanlık alanında, ülkedeki ve ildeki eğitim kurumlarının tıpta uzmanlık eğitimini sağlayacak şekilde yan dal uzmanı bulunup bulunmadığı çerçevesinde yapar. Başlatılacak personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. Ayrılanın yerine başlayış dışındaki her türlü personel başlayışlarında ise, öncelikle mesul müdür tarafından başlayacak personele çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe onaylatılır ve çalışma belgesi onaylandığı tarihten itibaren personel hastanede çalışabilir.” hükmü yer almıştır.
Sağlık hizmetinin ülke geneline eşit ve kaliteli şekilde sunumundan sorumlu olan idare tarafından yan dal uzmanlık eğitiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması, özel sağlık kuruluşlarında bulunan ana dal uzman hekim kadrolarına yan dalı olan uzman hekimlerin başlatılmasına plansız bir şekilde izin verilerek kamuda ve üniversitede görev yapan mevcut yan dal uzmanlarının tümünün özelde çalışmak için ayrılma riskinin önüne geçilmesi amacıyla yapıldığı anlaşılan düzenlemede kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu yönetmeliğin Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin iptali istemi;
Dava konusu yönetmeliğin 7. maddesiyle değişik aynı Yönetmeliğin iptali istenilen ek 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde “Hekimlerin başka bir ildeki hastanede veya tıp merkezinde hizmet vermek istemeleri halinde; 1) Hizmet verilecek hastanenin/tıp merkezinin tıbbi ve fiziki şartları ile personel özelliklerinin uygun olması, 2) Tedavi edilen hastaların sonraki bakım ve destek hizmetlerinin aksatılmaması, 3) Kadrolu çalıştıkları hastane ve hizmet sunacakları hastane/tıp merkezi ile olan sözleşmelerinde bu durumun açıkça belirtilmesi zorunludur. Bu durumda hizmet sunacakları hastane/tıp merkezinin bulunduğu İldeki Müdürlükçe tabip adına ek-12’deki personel çalışma belgesi düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
1219 sayılı Yasanın 12. maddesinde; sanatını icra etmek üzere bir mahalde kayıtlı olan herhangi bir tabibin bizzat dükkan ve mağaza açmak suretiyle her türlü ticaret yapmasının yasak olduğu, tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin altıncı fıkrası ile 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla, a) Kamu kurum ve kuruluşları. b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri. c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası şeklinde; ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilecekleri hükmü yer almaktadır.
1219 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen 12. maddesi uyarınca, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, anılan maddenin ikinci fıkrasının her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla ve başka bir sınırlama olmadan, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilme hakkına sahip oldukları hususu tartışmasız olup, anılan düzenlemede tabiplerin birden fazla ilde çalışmasını engelleyen her hangi bir hükmünde bulunmadığı görülmektedir.
Buna göre, dava konusu düzenlemeyle, özel hastanelerin kaliteli ve verimli hizmet verebilmesi için planlamadan istisna olarak maddede belirtilen koşulları sağlamaları şartıyla hekimlerin kadrolu çalıştıkları il dışından başka bir ilde de mesleklerini icra etmelerine olanak sağlanmış olup, söz konusu düzenlemenin 1219 sayılı yasanın 12. madde hükümlerine, hizmet gereklerine ve kamu yararına uygun olduğu anlaşılmakla anılan maddenin iptali istemi yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi yolunda karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, duruşma için taraflara önceden bildirilmiş bulunan 26/09/2018 tarihinde davacı vekili ile davalı ‘nı temsilen Hukuk Müşaviri ve Hukuk Müşaviri ‘ın geldiği, Danıştay Savcısı’nın hazır olduğu görülmekle açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlenildikten ve Danıştay Savcısı’nın düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip duruşma tamamlandı. Dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, 27/03/2002 tarih ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin, 25/08/2016 tarih ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik 19. maddesinin 2. fıkrası ile Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 56. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; 3. fıkrasında, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği; 4. fıkrasında da, Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği; 124. maddesinde, bakanlıkların kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelik çıkarabilecekleri hükme bağlanmıştır.
3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, sağlık kurum ve kuruluşlarının yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunacak şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca, diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak plânlanacağı, koordine edileceği, mali yönden destekleneceği ve geliştirileceği, (c) bendinde, bütün sağlık kurum ve kuruluşları ile sağlık personelinin ülke sathında dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılmasının esas olduğu, sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinin bu esas içerisinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca düzenleneceği, (e) bendinde, tesis edilecek eğitim, denetim, değerlendirme ve oto kontrol sistemi ile sağlık kuruluşlarının tespit edilen standart ve esaslar içinde hizmet vermesinin sağlanacağı, (i) bendinde, sağlık hizmetlerinin yurt çapında istenilen seviyeye ulaştırılması amacıyla; bakanlıklar seviyesinden en uçtaki hizmet birimine kadar kamu ve özel sağlık kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasında koordinasyon ve işbirliği yapılacağı, sağlık kurum ve kuruluşlarının coğrafik ve fonksiyonel hizmet alanlarının, verecekleri hizmetler, yönetim, hizmet ilişki ve bağlantıları gibi konularda tespit edilen esaslara uymak ve verilen görevleri yapmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.
Aynı Kanun’un 9. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde ise; bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel, kıstaslarının belirlenmesinin, sağlık kurum ve kuruluşlarının sınıflandırılmasının ve sınıflarının değiştirilmesinin, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarının, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasının, hizmet içi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile bu Kanunla ilgili diğer hususların Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin -dava konusu düzenleme tarihinde yürürlükte olan- (Mülga:2/7/2018-KHK-703/25 md.) 2. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde, halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, (e) bendinde insan gücünde ve maddi kaynaklarda tasarruf sağlamak ve verimi artırmak, sağlık insan gücünün ülke sathında dengeli dağılımını sağlamak ve bütün paydaşlar arasında işbirliğini gerçekleştirmek suretiyle yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunumunu sağlamak, (f) bendinde kamu ve özel tüzel kişileri ile gerçek kişiler tarafından açılacak sağlık kuruluşlarının ülke sathında planlanması ve yaygınlaştırılması ile ilgili olarak sağlık sistemini yönetmek ve politikaları belirlemek ‘nın görevleri arasında sayılmıştır.
Anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin (Mülga:2/7/2018-KHK-703/25 md.) 40. maddesinde de, Bakanlık ve bağlı kuruluşların görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idari düzenlemeler yapabileceği belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine dayanılarak, etkin, verimli ve kaliteli sağlık hizmeti sunulmasını sağlamak üzere, bütün özel hastanelerin tesis, hizmet ve personel standartlarının tespit edilmesine, sınıflandırılmasına, sınıflarının değiştirilmesine, amaca uygun olarak teşkilatlandırılmasına ve bunların açılmalarına, faaliyetlerine, kapanmalarına ve denetlenmelerine ilişkin usûl ve esasları düzenlemek maksadıyla hazırlanan ve 27/03/2002 tarih ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde dava konusu 25/08/2016 tarih ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin 19. maddesinin 2. fıkrasının iptali istemi yönünden:
27/3/2002 tarih ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 19. maddesi ve EK-3 sayılı ekinde, özel hastanelerde bulundurulacak asgari sağlık personeli sayıları ve nitelikleri belirlenmiş ve üst sınır öngörülmemiş iken, 15/2/2008 tarih ve 26788 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle asıl Yönetmeliğe “Sağlık kurum ve kuruluşlarının planlanması” başlıklı Ek 4. madde eklenmiş, anılan madde hükmü ile faaliyetine ihtiyaç duyulan sağlık kurum ve kuruluşları ile bunlara ait sağlık insan gücü, tıbbi hizmet birimleri ve nitelikleri ile teknoloji yoğunluklu tıbbi cihaz dağılımı alanlarında kamu ve özel sektörü kapsayacak şekilde planlama yapılması öngörülmüş; Geçici 6. madde ile de Bakanlıkça yapılacak planlama kapsamı dışında yeni özel hastane ön izin başvurusu ve mevcut ruhsatlandırılmış özel hastanelere tıbbi hizmet birimi, sağlık çalışanı veya teknoloji yoğunluklu tıbbi cihaz ilave taleplerinin kabul edilmeyeceği kuralı getirilmiştir. Bakanlığın planlama yapmaya ve bu kapsamda sağlık kuruluşlarının kadro sayılarını dondurarak, artışı planlamaya tabi tutmaya yetkili olduğu hususları yerleşik yargı kararlarıyla da hukuka uygun bulunmuştur.
Anılan Yönetmeliğin 19. maddesinin 2. fıkrasında, “Çalışanların işten ayrılışları, en geç beş iş günü içinde müdürlüğe bildirilir ve çalışma belgesi iptal edilir. Ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında hekim başlatılabilir ve bu personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. (Değişik R.G.21/3/2014-28948) Her bir yan dal uzmanlık alanında ülkedeki ve ildeki eğitim kurumlarının tıpta uzmanlık eğitimini sağlayacak şekilde Bakanlıkça belirlenen sayıda yan dal uzmanı bulunması koşuluyla yan dal uzmanlığı bulunanlar Planlama ve İstihdam Komisyonunun uygun görüşü ile o ildeki ana dal uzmanlık kadrolarında başlatılabilir. Tıpta uzmanlık eğitimi verilmeyen illerde ise Planlama ve İstihdam Komisyonunun uygun görüşü o ildeki ana dal uzmanlık kadrolarında başlatılabilir.” kuralı yer almakta iken, dava konusu 25/8/2016 tarih ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 5. maddesi ile, Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 19. maddesinin 2. fıkrası “Çalışanların işten ayrılışları, en geç beş iş günü içinde müdürlüğe bildirilir ve çalışma belgesi iptal edilir. Ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında hekim başlatılabilir, ancak yan dal uzmanlığı bulunanlar Bakanlığın uygun görüşü ile anadalda başlatılabilir. Bakanlık yan dal değerlendirmesini her bir yan dal uzmanlık alanında, ülkedeki ve ildeki eğitim kurumlarının tıpta uzmanlık eğitimini sağlayacak şekilde yan dal uzmanı bulunup bulunmadığı çerçevesinde yapar. Başlatılacak personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. Ayrılanın yerine başlayış dışındaki her türlü personel başlayışlarında ise, öncelikle mesul müdür tarafından başlayacak personele çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe onaylatılır ve çalışma belgesi onaylandığı tarihten itibaren personel hastanede çalışabilir.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Davacı tarafından, dava konusu düzenlemenin yan dal uzmanı hekimlerin çalışma hakkını ihlal ettiği ve Anayasal güvenceye alınmış çalışma özgürlüğüne aykırı olduğu, temel hak ve hürriyetlerin ancak Kanunla sınırlanabileceği, 1219 sayılı Yasada, yönetmelikle getirilen sınırlamanın dayanak maddesinin olmadığı; Bakanlığın konuyu ne şekilde hangi kritere göre değerlendireceği, değerlendirmenin ne kadar süre içinde yapılacağı hususunun belli olmadığı, keyfi uygulamalar tesis edildiği, düzenlemenin hukuki güvenlik ilkesine aykırı olduğu; eğitici kadrosunda yan dal uzmanlık eğitimi verecek akademisyen sayısının yetersizliği halinde bu kadrolara atanma usulünün, tıp fakülteleri için 2547 sayılı Yasa ile, na bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri içinse 3359 sayılı Yasa ile düzenlendiği, bu kadrolara kamu ile bağı bulunmayan hekimlerin doğrudan atanmadığı, kişilerin, eğitici olmak istemezlerse zorla kamusal eğitim kadrolarına atanmalarının söz konusu olamayacağı; bununla birlikte, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası’nın 5. maddesinin son fıkrasında gerek tabipler ve gerekse bunları istihdam eden bütün işyerleri tarafından işe başlayan ve işten ayrılan hekimlerin en geç 15 gün içinde tabip odalarına bildirilmesinin zorunlu tutulduğu ve aynı yasanın 7. maddesi gereğince sanatını serbest olarak icra eden hekimlerin sınırları içerisinde bulundukları tabip odasına kayıt olmalarının zorunlu olduğu; ancak, anılan düzenlemede, “ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında hekim başlatılabilir” hükmüne yer verildiği, söz konusu hükmün davacı Birliğe bağlı odaların yetkilerini kullanmasına olanak tanımadığı; meslek odasının özel hastanelere başlayan ya da ayrılan hekimi bilmesi, üye olup olmadığını kontrol etmesi, çalışma onayı vermesi veya denetlemesinin fiilen engellendiği, bu yönüyle de düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek düzenlemenin iptali istenilmektedir.
Dava dosyasının Yönetmelik hükümleriyle birlikte değerlendirilmesinden; anılan düzenlemenin, sağlık hizmetinin ülke geneline eşit ve kaliteli şekilde sunumundan birinci derece sorumlu olan idare tarafından yan dal uzmanlık eğitiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması, özel sağlık kuruluşlarında bulunan ana dal uzman hekim kadrolarına yan dalı olan uzman hekimlerin başlatılmasına plansız bir şekilde izin verilerek kamuda ve üniversitede görev yapan mevcut yan dal uzmanlarının tümünün özelde çalışmak için ayrılma riskinin önüne geçilmesi amacıyla kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak yapıldığı anlaşılmakla, iptali istenilen düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Diğer taraftan, 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 5. maddesinin 1. fıkrasında, “Özel kurum ve işyeri tabipleri; çalıştıkları yerlerin sağlık hizmetlerinin başka bir yerde ikinci bir görev yapmalarına elverişli bulunduğu tabip odaları idare heyetince kabul edilmedikçe, her ne suretle olursa olsun, diğer bir kurum ve işyerinin tabipliğini alamazlar.” kuralı, aynı maddenin son fıkrasında, “Gerek tabipler ve gerekse bunları istihdam eden bilumum daire, müessese ve işyerleri, tayin, nakil, işten ayrılma ve sair suretlerle hasıl olan değişiklikleri en geç 15 gün zarfında mahalli tabip odalarına bildirmeye mecburdurlar.” kuralı, 7. maddesinin 1. fıkrasında da, “Bir tabip odası sınırları içinde sanatını serbest olarak icra eden tabipler bir ay içinde o il veya bölge tabip odasına üye olmak ve üyelik görevlerini yerine getirmekle yükümlüdürler.” kuralı yer almaktadır.
Dava konusu hüküm incelendiğinde, düzenlemenin 6023 sayılı Kanunda öngörülen Tabip Odasının onayını ortadan kaldırır mahiyette olmadığı, Tabip Odasının anılan yetkisinin devam ettiği görülmekle, davacının bu yöndeki iddialarına itibar edilmemiştir.
Dava konusu Yönetmeliğin Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin iptali istemi yönünden:
Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinde “i) Hekimlerin başka bir ildeki hastanede kadro dışı geçici çalışma kapsamında hizmet vermek istemeleri halinde;
1) Hizmet verilecek hastanenin tıbbi ve fiziki şartları ile personel özelliklerinin uygun olması,
2) Tedavi edilen hastaların sonraki bakım ve destek hizmetlerinin aksatılmaması,
3) Kadrolu çalıştıkları hastane ve hizmet sunacakları hastane ile olan sözleşmelerinde bu durumun açıkça belirtilmesi, zorunludur. Özel hastanede kadrolu olarak çalışan tabipler, başka ildeki A ve B tipi tıp merkezlerinde kadro dışı geçici çalışabilir. Bu durumda kadro dışı geçici çalışılan ildeki Müdürlükçe tabip adına EK-12 deki personel çalışma belgesi düzenlenir.” hükmü yer almakta iken, dava konusu 25/8/2016 tarih ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 7. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi:
“i) Hekimlerin başka bir ildeki hastanede veya tıp merkezinde hizmet vermek istemeleri halinde;
1) Hizmet verilecek hastanenin/tıp merkezinin tıbbi ve fiziki şartları ile personel özelliklerinin uygun olması,
2) Tedavi edilen hastaların sonraki bakım ve destek hizmetlerinin aksatılmaması,
3) Kadrolu çalıştıkları hastane ve hizmet sunacakları hastane/tıp merkezi ile olan sözleşmelerinde bu durumun açıkça belirtilmesi,
zorunludur. Bu durumda hizmet sunacakları hastane/tıp merkezinin bulunduğu İldeki Müdürlükçe tabip adına ek-12’deki personel çalışma belgesi düzenlenir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Söz konusu Yönetmelik değişikliği ile “kadro dışı” ibaresi madde metninden çıkarılmış; anılan hekimlerin başka bir ildeki hastane veya tıp merkezinde hizmet vermek istemeleri halinde uymak zorunda oldukları şartlar aynen korunmuştur.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 12. maddesinde, “Sanatını icra etmek üzere bir mahalde kayıtlı olan herhangi bir tabibin bizzat dükkan ve mağaza açmak suretiyle her türlü ticaret yapması memnudur.
(Değişik ikinci fıkra: 21/1/2010-5947/7 md.; Değişik: 2/1/2014-6514/21 md.) Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar; 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesi ile 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla, aşağıdaki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir:
a) Kamu kurum ve kuruluşları.
b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri.
c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası.
(Değişik üçüncü fıkra: 21/1/2010-5947/7 md.) Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilir. Bu maddenin uygulanması bakımından Sosyal Güvenlik Kurumunca branş bazında sözleşme yapılan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversiteleri yalnızca sözleşme yaptıkları branşlarda (b) bendi kapsamında kabul edilir. Mesleğini serbest olarak icra edenler, hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmemek kaydıyla, (b) bendi kapsamında sayılan sağlık kuruluşlarında da hastalarının teşhis ve tedavisini yapabilir.” hükmü yer almıştır. Bu hüküm uyarınca, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, anılan maddenin ikinci fıkrasının her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla ve başka bir sınırlama olmadan, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilme hakkına sahip oldukları açıktır.
Anılan düzenleme ile, özel hastanelerin kaliteli ve verimli hizmet verebilmesi için planlamadan istisna olarak, maddede belirtilen koşulları sağlamaları şartıyla tabiplerin çalıştıkları il dışında başka bir ilde de mesleklerini icra etmelerine imkan sağlandığı, birden fazla yerde ve ilde çalışmanın tabiplerin ihtiyarına bırakıldığı; bu yönüyle düzenlemenin 1219 sayılı Kanuna, hizmet gereklerine ve kamu yararına uygun olduğu anlaşıldığından, iptali istenilen maddede hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu Yönetmeliğin 19. maddesinin 2. fıkrası yönünden oyçokluğuyla, Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi yönünden oybirliğiyle DAVANIN REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen …-TL. avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 (otuz) gün içinde İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yoluna başvurulabileceğinin taraflara bildirilmesine, 26/09/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY:
Dava, 27/03/2002 tarih ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin, 25/08/2016 tarih ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik 19. maddesinin 2. fıkrası ile Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendinin istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın temel hak ve ödevler kısmında yer alan 48. maddesinde, herkesin, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahip olduğu; 49. maddesinde, çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi olduğu, devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı; 13. maddesinde de, temel hakların ancak kanunla sınırlandırılacağı hükmü yer almıştır.
1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 8. maddesinde, “Türkiye’de icrayı tababet için bu kanunda gösterilen vasıfları haiz olanlar umumi surette hastalıkları tedavi hakkını haizdirler. Ancak her hangi bir şubei tababette müstemirren mütehassıs olmak ve o unvanı ilan edebilmek için Türkiye Tıp Fakültesinden veya Sıhhıye Vekaletince kabul ve ilan edilecek müessesattan verilmiş ve yahut ecnebi memleketlerin maruf bir hastane veya laboratuvarından verilip Türkiye Tıp Fakültesince tasdik edilmiş bir ihtısas vesikasını haiz olmalıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 12. maddesinde, “Sanatını icra etmek üzere bir mahalde kayıtlı olan herhangi bir tabibin bizzat dükkan ve mağaza açmak suretiyle her türlü ticaret yapması memnudur.
(Değişik ikinci fıkra: 21/1/2010-5947/7 md.; Değişik: 2/1/2014-6514/21 md.) Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar; 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesi ile 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla, aşağıdaki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir:
a) Kamu kurum ve kuruluşları.
b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri.
c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası.
(Değişik üçüncü fıkra: 21/1/2010-5947/7 md.) Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilir. Bu maddenin uygulanması bakımından Sosyal Güvenlik Kurumunca branş bazında sözleşme yapılan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversiteleri yalnızca sözleşme yaptıkları branşlarda (b) bendi kapsamında kabul edilir. Mesleğini serbest olarak icra edenler, hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmemek kaydıyla, (b) bendi kapsamında sayılan sağlık kuruluşlarında da hastalarının teşhis ve tedavisini yapabilir.” hükmü yer almıştır.
Mezkur Kanun hükmü uyarınca, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, anılan maddenin ikinci fıkrasının her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla ve başka bir sınırlama olmadan, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilme hakkına sahip oldukları tartışmasızdır.
Dava konusu Yönetmeliğin 19. maddesinin 2. fıkrasında, “Çalışanların işten ayrılışları, en geç beş iş günü içinde müdürlüğe bildirilir ve çalışma belgesi iptal edilir. Ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında hekim başlatılabilir, ancak yan dal uzmanlığı bulunanlar Bakanlığın uygun görüşü ile anadalda başlatılabilir. Bakanlık yan dal değerlendirmesini her bir yan dal uzmanlık alanında, ülkedeki ve ildeki eğitim kurumlarının tıpta uzmanlık eğitimini sağlayacak şekilde yan dal uzmanı bulunup bulunmadığı çerçevesinde yapar. Başlatılacak personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. Ayrılanın yerine başlayış dışındaki her türlü personel başlayışlarında ise, öncelikle mesul müdür tarafından başlayacak personele çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe onaylatılır ve çalışma belgesi onaylandığı tarihten itibaren personel hastanede çalışabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenlemede, Kanunda olmayan bir koşul getirilerek, bir sağlık kuruluşunda yan dal uzmanlığı bulunanların ana dalda çalışabilmesi Bakanlığın uygun görüşü şartına bağlandığı cihetle, söz konusu madde ile tabiplik mesleğinin tabibe verdiği çalışma hakkının 1219 sayılı Kanunun 12. maddesindeki sınırlamaları aşar nitelikte engellendiği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, tabip ve uzmanların Kanunla çizilen çalışma özgürlüğünün sınırlarını aşar nitelikte sınırlamalar getiren düzenlemede hukuka uyarlık bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 19. maddesinin 2. fıkrasının iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla çoğunluk kararının redde ilişkin kısmına katılmıyorum.