Danıştay Kararı 15. Daire 2016/8838 E. 2016/5708 K. 29.11.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/8838 E.  ,  2016/5708 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/8838
Karar No : 2016/5708

Karar Düzeltme İsteminde Bulunanlar (Davacılar) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalılar)
Vekili :

İstemin Özeti : Danıştay Onbeşinci Dairesinin 07/03/2016 tarih ve E:2016/718, K:2016/1440 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davalı idarelerce savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, davacıların karar düzeltme istemi, Dairemizin 07/03/2016 tarih ve E:2016/718; K:2016/1440 sayılı kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görüldüğünden, kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile Dairemizin anılan kararı kaldırılarak temyiz istemi yeniden incelenmek suretiyle işin gereği görüşüldü:
Dava; davacılar tarafından, davacı nın sevk ve idaresindeki araç ile … ili, … ilçesi, … Mahallesi, …. Caddesi üzerinde seyir halinde iken yol ortasında bulunan kum yığınına çarpması sonucu meydana gelen yaralamalı ve hasarlı trafik kazasında davalı idarelerin hizmet kusuru olduğundan bahisle davacı için 5.100,00.-TL maddi, 10.000,00.-TL manevi; davacı için 1.350,00.-TL maddi, 20.000,00.-TL manevi olmak üzere toplam 6.450,00.-TL maddi, 30.000,00.-TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28.11.2013 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle davalı idarelerden tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… 1. İdare Mahkemesi’nce, … gün ve … sayılı merciine tevdi kararı ile birlikte dava dilekçesinin, ve ‘na tebliğ edildiği tarihten itibaren, idarece yanıt verilmeyerek davacıların tazminat isteğinin zımnen reddi üzerine, dava açma süresi olan 60 gün içerisinde ve en geç 08/04/2015 tarihinde açılması gerekirken 03/07/2015 havale tarihli dilekçe ile açılan iş bu davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülen anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü yer almıştır.
Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden, Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları kuşkusuzdur.
Öte yandan, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür.
Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla Devlet işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen işlemlerde; başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla dava açma süresini başlatacak olan yazılı bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince, başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, bu bildirimin dava açma süresini işlemeye başlatması düşünülemeyecektir.
Anayasa’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
“Hak arama hürriyeti” Anayasa Mahkemesinin … tarih ve … sayılı kararında; “Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir.” şeklinde tanımlanmış, … tarih ve … sayılı kararında da; “Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Hak arama özgürlüğü, toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmasının yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek amacıyla hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü, hukuk devletinin ve çağdaş demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biridir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar tarafından öncelikle … 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı, Mahkemenin … tarih … sayılı kararıyla davanın görüm ve çözümünde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu karar üzerine 14.11.2014 tarihinde kayda giren dilekçe ile 2577 sayılı Kanun’un 9. maddesi uyarınca İdare Mahkemesinde açılan davada … 1. İdare Mahkemesinin;… tarih ve … sayılı kararı ile merciine tevdi kararı verildiği, anılan kararın ‘na 09.12.2014 tarihinde, ‘ne 04.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı idarelerin süresi içerisinde cevap vermemesi üzerine, davacılar tarafından, 03.07.2015 kayıt tarihli dilekçe ile dava açıldığı, Mahkemece başvurunun zımnen reddedildiği tarihten itibaren süresi içerisinde dava açılmadığından bahisle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta; davacılar tarafından öncelikle Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı görülmekle, bu tarih itibariyle davalı idarelerin dosyadan haberdar oldukları anlaşılmıştır. Bu durumda olayda 2577 sayılı Kanun’un 13/2. maddesi uyarınca ön karar alınması zorunlu olmadığından, Mahkemece verilen dava dilekçesinin merciine tevdi kararı yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, 14.11.2014 tarihinde kayda giren dilekçe ile açılan davanın süresinde olduğu anlaşıldığından işin esası hakkında inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken; merciine tevdi kararının davalı idarelere tebliğinden sonra başvuruların zımmen reddi üzerine süresinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile … 1. İdare Mahkemesi’nin … tarih, … sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine, 29/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.