Danıştay Kararı 15. Daire 2016/8400 E. 2017/1357 K. 23.03.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/8400 E.  ,  2017/1357 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/8400
Karar No : 2017/1357

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
İstemin Özeti : …İdare Mahkemesi’nin…. tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi :Temyiz istemine konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; …. İli, … İlçesi, … Köyü’ne bağlı … Mezrası’nda ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığını ileri süren davacı tarafından, 5233 sayılı Kanun’un kişilerin gerek mülkiyetlerindeki, gerekse zilyetliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsaması nedeniyle, arazilerin mülkiyetlerine yönelik kadastro mahkemesinde devam eden davaların sonuçlanması ve bu kararların kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmadığı, emsal yargı kararları doğrultusunda 5233 sayılı Kanun uyarınca yaptığı başvurusunun değerlendirilerek zararının tazmini talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce, … İli, … İlçesi, … Köyü’ne bağlı … Mezrası’nda ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığını belirten davacının, 5233 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak için yaptığı başvurunun reddine ilişkin Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı’nın 16/03/2016 tarih ve 6297 sayılı işleminin iptaline yönelik olarak bakılan davayı açtığı, ancak davacının aynı konuyla ilgili olarak …. İli, …mevkiinde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle zarar gördüğü gerekçesiyle, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 09/04/2009 tarih ve 2009/1-728 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle daha önceden Mahkemelerinin E:… sayısına kayıtla dava açtığı, açtığı bu davanın da … tarih ve K:… sayılı karar ile süre aşımı yönünden reddedildiği, söz konusu kararın Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 16/10/2015 tarih ve E:2015/3944, K:2015/6212 sayılı kararı ile onandığı ve kesinleştiği, dolayısıyla her iki davanın da tarafları, konusu ve sebebinin aynı olduğu ve aynı hukuki çekişmeyi içerdiğinden iş bu davanın esasının kesin hüküm nedeniyle incelenmesine hukuken imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava Açma Süresi” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu kurala bağlanmıştır. Aynı Kanunun “İdari Makamların Sükutu” başlıklı 10. maddesinde ” 1- İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.
2- Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.” kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının, … İli, …, …Köyü,… Mezrası’ndan terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini istemiyle yaptığı başvurunun Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı’nın 09/04/2009 tarih ve 2009/1-728 sayılı işlemi ile arazilerin mülkiyetinin ihtilaflı olduğu ve davaları Diyarbakır Kadastro Mahkemesinde devam ettiğinden kadastro mahkemesi sonucu kesinleşecek tapu kayıtlarına göre arazilerle ilgili zararın 4 yıl olarak ödenmesine karar verildiği, anılan işlemin iptali istemiyle açılan davada, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile davanın süre aşımı yönünden reddine karar verildiği, anılan kararın Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 16/10/2015 tarih ve E:2015/3944, K:2015/6212 sayılı kararı ile onandığı ve kesinleştiği, davacı tarafından 15/02/2016 tarihli dilekçe ile, emsal yargı kararları uyarınca kadastro mahkemesinde devam eden davaların sonuçlanmasını ve kararın kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmadığı, bu nedenle talebinin değerlendirilerek zararının tazmin edilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; tarafları, sebebi ve konusu aynı olan bir dava hakkında önceden verilmiş bulunan süre ret kararı üzerine ilgililerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 10. maddesine göre yapacakları yeni bir başvuru ile yeniden dava açma hakkının doğup doğmadığı ve süre yönünden davanın reddine ilişkin kararın daha sonra açılan dava bakımından kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk düzeninde istikrarı ve hukuk güvenliğini sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, doktrinde, şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere iki başlıkta ele alınmaktadır. Şekli anlamda kesin hüküm, yargı yerince verilen karara karşı olağan kanun yollarına başvurulamayacağını ifade etmektedir. Dolayısıyla söz konusu terim ile, görülmekte olan davanın şeklen sona ermesi kastedilmektedir.
Maddi anlamda kesin hüküm ise; uyuşmazlığın esasını çözen nihai yargı kararlarının, kimse tarafından değiştirilememesini ve daha sonra açılan dava bakımından bağlayıcı olmasını; diğer bir anlatımla taraflar arasındaki uyuşmazlığın bir daha dava konusu yapılamamasını ifade etmektedir. Buna göre, bir kararın maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşıması halinde; tarafları, sebebi ve konusu aynı olan yeni bir dava açılması hukuken mümkün bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için, idari yargı yerlerince verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşıyıp taşımadığının irdelenmesi gerekmektedir. Buna göre, gerek yargısal içtihatlarda, gerekse doktrinde, davanın esastan reddine ilişkin kararların mutlak anlamda kesin hüküm niteliği taşımadığı, ancak tarafların ve davanın dayandığı sebeplerin aynı olması halinde nispi anlamda kesin hükümden bahsedilebileceği kabul edilmiştir. İptal kararları ise, işlemin hukuka aykırı olduğunu ortaya koymak suretiyle işlemi hukuken ortadan kaldırdığından; daha önce verilen iptal kararı, işlemle ilişkisi bulunan kişilerin, aynı işlemin iptali istemiyle açacakları davalarda kesin hüküm etkisini göstermektedir.
Dava şartı yokluğu (ilk inceleme sorunları) nedeniyle davanın usul yönünden reddine ilişkin kararlara gelince; söz konusu kararlar, uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapılmaksızın verildiğinden, yalnızca şekli anlamda kesin hüküm teşkil etmekte, maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımamaktadır. Dolayısıyla, bu şekilde usul yönünden reddedilen davaların yeniden açılmasına hukuki engel bulunmamaktadır.
Uyuşmazlıkta, daha önce … İdare Mahkemesi’nin E… sayılı esasına kayden açılan dava ile bakılan davanın taraflarının, sebebinin ve konusunun aynı olduğu açıktır. Ancak E:…sayılı dosyada, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen karar kesin hüküm niteliği taşımadığından, bakılan davanın kesin hüküm nedeniyle incelenmeksizin reddine ilişkin kararda usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
Bir davada uyuşmazlığın esasının incelenebilmesi için diğer koşullar yanında, davanın yasada öngörülen süre içerisinde açılmış olması gerekmektedir.
Davacı tarafından, 5233 sayılı Kanun uyarınca zararlarının tazmini istemiyle 21/04/2005 tarihinde yapılan başvuru üzerine, Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı’nın 09/04/2009 tarih ve 2009/1-728 sayılı işlemi ile arazilerin mülkiyetinin ihtilaflı olması nedeniyle kadastro mahkemesi sonucunun kesinleşmesinin beklenilmesine karar verilmiştir. Davacı 15/02/2016 tarihli dilekçe ile, 2577 sayılı Kanunun 10. maddesi uyarınca, 5233 sayılı Kanunun kişilerin gerek mülkiyetlerindeki, gerekse zilyetliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsaması nedeniyle, arazilerin mülkiyetlerine yönelik kadastro mahkemesinde devam eden davaların sonuçlanması ve kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmadığı, emsal yargı kararları doğrultusunda başvurusunun değerlendirilmesi talebinde bulunmuştur. Talebinin reddi üzerine, süresinde 22/03/2016 tarihinde bakılan dava açılmıştır.
Durum böyle olunca, İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, …. İdare Mahkemesi’nin…. tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.