Danıştay Kararı 15. Daire 2016/810 E. 2016/3854 K. 27.05.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/810 E.  ,  2016/3854 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/810
Karar No : 2016/3854

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Temyiz Eden ve Karşı Taraf(Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:….sayılı kararının, taraflarca hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Mahkeme kararının redde ilişkin kısmının hukuka uygun olduğu, davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacı tarafça savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hâkimi :
Düşüncesi : Temyiz istemlerinin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeyerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, Hemofili-A hastası olması nedeniyle kan pıhtılaşması sorunu bulunan davacıların yakını A. U.’un, mevcut hastalığına ilişkin süresi dolan sağlık kurulu raporunun yenilenmesi amacıyla başvurduğu … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde ihmal ve tedbirsizlik sonucu hayatını kaybettiğinden bahisle, olay nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen toplam 200.000 TL maddi, 75.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
…. İdare Mahkemesince; Adli Tıp Kurumuna yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, davacıların yakınının sağ kasıktan menşe alan (enjeksiyon noktası) doku içi ve batın içi kanamaya bağlı hipovolemik şok nedeniyle yaşamını yitirdiği, hemofili hastası olması nedeniyle kasıktan kan gazı alınması sırasında faktör 8 isimli ilacın uygulanmamasının tıp kurallarına uygun olmadığı, ayrıca hastanın olaydan 3 gün sonra acil olarak hastaneye başvurduğunda kanamanın tespit edilip faktör 8 tedavisinin önerilmesine karşın, söz konusu tedavinin yapılmamasının tıp kurallarına uygun olmadığı hususlarına yer verildiği anlaşıldığından; tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin faiz isteminin ise reddine karar verilmiştir. Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 11.10.2012 tarih ve E:2008/1418, K:2012/4843 sayılı kararı ile onanmıştır. Karar düzeltme safhasında, davacılar vekilince verilen 19.06.2013 tarihli dilekçe ile 200.000,00 TL’lik maddi tazminat miktarı artırılarak 537.449,28 TL’ye yükseltilmiştir.
Dairemizin 04.03.2014 tarih ve E:2013/8851, K:2014/1372 sayılı kararı ile davalı idarenin karar düzeltme başvurusu reddedilmekle birlikte, 2577 sayılı Kanun’un 16/4 maddesine göre artırılan maddi tazminat miktarı ile ilgili olarak yeniden bir karar verilmek üzere dosya, Mahkemesine gönderilmiştir.
İdare Mahkemesince, miktar artırım dilekçesi ile yükseltilen toplam 537.449,28 TL’lik maddi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 09.06.2005 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Taraflarca aleyhlerine olan kısımların hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, tazminat isteminin kabulüne ilişkin bölümü ile hükmedilen maddi tazminatın 200.000,00 TL’lik kısmına idareye başvuru tarihi olan 09.06.2005 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısımlarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmamaktadır.
Kararın 12.06.2013 tarihli miktar arttırımına ilişkin dilekçesi ile arttırılan tazminat miktarına yürütülecek faize ilişkin bölümüne gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilecekleri, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır. ” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temürrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştayın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, arttırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, arttırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar arttırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Ayrıca, 30.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunla İdari Yargılama Usulü Kanunu’na geçici madde eklenerek, kanun yolu aşaması dahil yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da, yapılan düzenlemenin uygulanacağı belirtilmiş olup, geçici madde hükmü uyarınca kanun yolu aşamasında, ıslah dilekçesinin verilmesi durumunda kanun yolu aşamasının tamamlanıp, miktar arttırımına ilişkin dilekçenin davalı idareye tebliğine kadar geçen süreçte, sürenin uzunluğu dikkate alındığında, bu dosyalarda miktar arttırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınmasının mülkiyet hakkına aykırı olacağı açıktır. Bu nedenle, geçici madde uyarınca, kanun yolu aşamasında talep edilen miktar arttırımına ilişkin dosyalarda, yürütülecek faize ilişkin olarak, davacı tarafından, miktar arttırım dilekçesinin verildiği tarihin esas alınması gerekmektedir.
Davacılar vekili tarafından kanun yolu aşamasında Danıştay Onbeşinci Dairesine hitaplı verilen ve kayıtlara 12.06.2013 tarihinde giren dilekçe ile maddi tazminat talebi 200.000,00 TL’den 537.449,28 TL’ye yükseltilmiştir. Dolayısıyla bakılan davada, faiz başlangıcının dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat miktarı açısından idareye başvuru tarihinden itibaren, kanun yolu aşamasında dilekçe ile arttırılan tazminat miktarı bakımından ise miktar artırım dilekçesinin Dairemiz kayıtlarına girdiği 12.06.2013 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, tazminat miktarının tümüne idareye başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüne, ….. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, miktar artırım dilekçesiyle arttırılan tazminat miktarına idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi ile davacının temyiz isteminin reddine, anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.