Danıştay Kararı 15. Daire 2016/7831 E. 2018/7921 K. 27.11.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/7831 E.  ,  2018/7921 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/7831
Karar No : 2018/7921

Temyiz Eden (Davalı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davacı) :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… ; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Davacının başvuru dilekçesinde 5233 sayılı Kanun kapsamında açıkça bir talebi olmasa da, dava dilekçesinde açıkça zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasını istediği görülmektedir. Uyuşmazlık dava konusu olayın 5233 kapsamında değerlendirilebilecek bir terör olayı olup olmadığının belirlenmesindedir. Dosyada bulunan olaya ilişkin evraklarda olayın açıkça terör olayı olduğuna dair bilgi ya da tespit bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle olayın terör olayı olup olmadığının tespiti gerekirken idare mahkemesi tarafından olay terör olayı ise zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında, değil ise genel hükümler kapsamında karşılanması şeklindeki iptal kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacı tarafından, … İli, … İlçesi, … adresindeki evinin yanması nedeniyle kendisine yardım edilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin ‘nin 29/07/2015 tarih ve 10283 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; olayda davacının 28.04.2015 tarihli başvurusunda evinin 30.01.2015 tarihinde molotof atılarak kundaklandığının belirtildiği, 5233 sayılı Yasadan açıkça bahsedilmediği ancak dava konusu işlemde ise 5233 sayılı Yasa kapsamında süresinde başvuru yapılmadığı gerekçesiyle davacının başvurusunun reddedildiğinin anlaşıldığı; bu durumda idarece, davacının başvurusu üzerine davacının uğradığını beyan ettiği zarara konu fiilin terör eylemi veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyet kapsamında olup olmadığının tespitinin yapılması, şayet zarara neden olan fiilin terör eylemi veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyet olması durumunda davacının başvurusunun 5233 sayılı yasa kapsamında; zarara neden olan fiilin terör eylemi veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyet olmaması durumunda ise diğer ilgili mevzuatları kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte iken, bu yönde bir inceleme veya tespit yapılmaksızın başvurunun 5233 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilerek yasada öngörülen başvuru süresinin geçirildiğinden bahisle başvurunun reddi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği; öte yandan, bu karar üzerine davalı idare tarafından davacının evinin terör eylemi sonucunda mı yoksa başka bir nedenden dolayı mı yandığı araştırılarak ilgili mevzuat uyarınca tazminat talebi hakkında tekrar işlem tesis edileceğinin açık olduğu, bu aşamada davacının tazminat talebi hakkında bir hüküm kurulmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Davalı tarafından, adı geçen Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla çıkarılan ve 27.07.2004 gün ve 25535 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu, “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1’inci, 3’üncü ve 4’üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı, terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar ve kişilerin kendi kasıtları sonucunda oluşan zararların bu Kanunun kapsamı dışında sayılan durumlardan olduğu, “Karşılanacak Zararlar” başlıklı 7. maddesinde ise, bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararların, hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Öte yandan, anılan Kanunun gerekçesinde, “Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. ….Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara ugramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.” denilerek Kanunun getiriliş amacı açıklanmıştır.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanun’un “Terörün Tanımı “ başlıklı 1. maddesinde; “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” şeklinde tanımlanmış, Kanunun 3. maddesinde, Türk Ceza Kanun’unda yer alan terör suçları sayılmış, 4. maddesinde ise terör amacı ile işlenen suçlar belirtilmiştir.
Terör eylemlerinin devlete yönelik olduğu, devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçladığı yukarıda anılan 3713 sayılı Kanunda belirtilmiş olup bu tür olayların zarar gören kişi ve kurumlara karşı kişisel husumetten ileri gelmediğinin dikkate alınması gerekmektedir. Terör eylemleri nedeniyle zarara uğrayan, bu eylemlere herhangi bir şekilde katılmamış olan kişiler kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplum içinde ortaya çıkan bu olaylardan toplumun bir parçası olması sıfatıyla zarar görmektedir. 5233 sayılı Kanunun terör eylemleri sonucu zarar görenlerin zararların karşılanmasına yönelik olduğu, nakdi tazminat ödenmesi için bir maddi zararın oluşması, zararın 3713 sayılı Kanunun 1, 3, 4 maddeleri kapsamında yer alan eylemlerden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranılması gerektiği belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen Kanun hükümlerine göre, terör veya terörle mücadelede kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklanmayan zararların 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanması hukuken olanaklı değildir.
Ancak, uyuşmazlık konusu olayda olduğu gibi, zararın varlığı konusunda çekişme olmamakla birlikte zararın kaynağının kesin olarak tespit edilemediği durumlarda zararın karşılanıp karşılanamayacağı hususunun ayrıca incelenmesi gereklidir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının evinin yakılması olayı ile ilgili olarak 30.01.2015 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu Formu, 03.02.2015 tarihli …. Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı Yangın Raporu, …/04/2015 tarih …. sayılı … İl Emniyet Müdürlüğü … Polis Merkezi Amirliği’nin Tahkikat Evrakları ve ifade tutanakları dışında evrak bulunmamaktadır. Bu evraklarda da olayın terör olayı olduğuna dair bir tespit ya da bilgi bulunmamaktadır.
Bu durumda davacının başvuru dilekçesinde olmasa da dava dilekçesinde zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasını istemesi üzerine; öncelikle olayın terör olayı olup olmadığının belirlenmesi, davacının dava konusu olayı yaşamasına sebep olabilecek herhangi bir kişisel husumetinin bulunup bulunmadığı, olayın meydana geldiği tarihte ve yakın tarihlerde benzer ev-iş yeri yakımı olaylarının bulunup bulunmadığının da araştırılarak bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile verilen iptal kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, …. İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/11/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X):

İdare mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
İdare Mahkemesi’nce verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz.