Danıştay Kararı 15. Daire 2016/7615 E. 2018/3263 K. 03.04.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/7615 E.  ,  2018/3263 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/7615
Karar No : 2018/3263

Davacı :
Vekili :
Davalılar : 1-
Vekili :
2-
Vekili :

Davanın Özeti : 18.06.2016 tarihli 29746 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in; 5., 7. ve 8. maddelerinin, Ek 2/C -1 listesi ve Ek 2/A -1 listesindeki U 1 – U 2 kodu ayrımının yürütülmelerinin durdurulması ve iptali istenilmektedir.
Savunmaların Özeti :Davalı idareler tarafından, Kurumları ile sözleşmeli; vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kurum ve kuruluşlarınca; Kurumlarınca belirlenen oranı geçmemek kaydıyla kişilerden ilave ücret alınabilirken, yükseköğretim kurumlarına ait sağlık hizmeti sunucularında öğretim üyeleri tarafından mesai saatleri dışında bizzat verilen sağlık hizmetleri için Kurumlarınca belirlenmiş sağlık hizmetleri bedelinin bir defada asgari ücretin iki katını geçmemek üzere, poliklinik muayenelerinde en fazla iki katı, diğer hizmetlerde en fazla bir katı kadar ilave ücret alınabilmektedir. Vakıf üniversitelerine SUT kapsamında özel sağlık hizmet sunucuları gibi ilave ücret alması yönünde tanınan ayrıcalık devlet üniversitelerine tanınmadığından bazı hizmetlerde devlet üniversitelerine bağlı sağlık tesislerine ilave oranlar uygulanarak geri ödeme yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi:
Düşüncesi : Vakıf üniversiteleri, özel kanunla kurulan kamu tüzel kişileri olmakla birlikte, bu üniversitelere bağlı hastanelerde sunulan sağlık hizmetinden faydalanlardan ilave ücret alınabilmektedir. İlave ücret uygulamasına ilişkin SUT maddesinde de vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kuruluşları aynı kapsamda değerlendirilmektedir. Devlet üniversitelerine bağlı hastanelerde ise öğretim üyeleri tarafından mesai saatleri dışında verilen poliklinik hizmetleri için sınırlı bir ilave ücret alınabilmektedir. SUT hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde vakıf ve devlet üniversite hastanelerinde sunulan sağlık hizmetleri arasında fiyatlandırma farklılığına gidilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olmadığı, bu nedenle davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 18.06.2016 tarihli 29746 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin; 5., 7. ve 8. maddelerinin, Ek 2/C -1 listesi ve Ek 2/A -1 listesindeki U 1 – U 2 kodu ayrımının iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 10. maddesinde de “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 3. maddesinde; “Sağlık hizmeti sunucusu: Sağlık hizmetini sunan ve/veya üreten; gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk tüzelkişilerini ve bunların tüzel kişiliği olmayan şubelerini,” şeklinde tanımlanmış, “Hizmet basamakları ve sevk zinciri” başlıklı 70. maddesinde; “bu Kanunun uygulanması bakımından sağlık hizmeti sunucuları birinci, ikinci ve üçüncü basamak olarak tarafından basamaklandırılır. Bu basamaklar ve sağlık hizmet sunucuları arasında sevk zinciri; tanı, ön tanı, hekimlerin ve diş hekimlerinin uzmanlıkları dikkate alınmak suretiyle tüm yurtta veya il ya da ilçe bazında nın görüşü alınarak Kurum tarafından belirlenir. Aile hekimleri birinci basamak hizmet sunucuları içinde yer alır. Kurumca sağlık hizmetlerinin sağlanabilmesi için, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sevk zinciri kurallarına uygun hareket etmek zorundadır. (Ek cümle: 17/1/2012-6270/10 md.) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1), (3) ve (9) numaralı alt bentlerinde sayılanların, Kurumla sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşulları ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından belirlenir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava konusu düzenleme ile tıp fakültesi bulunan devlet üniversitelerine bağlı sağlık tesislerinde gerçekleştirilen tıbbi işlemlere belirlenen oranların ilave edilmesi suretiyle faturalandırılması sağlanarak bu kurumlarım mali yönden desteklenmesinin amaçlandığı davalı idarenin savunmasında belirtilmiş olup; aynı tıbbi işlemi gerçekleştiren iki kamu tüzel kişiliği arasında düzenleyici işlem ile ayrım yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
Vakıf üniversitelerinin de devlet üniversiteleri gibi bir kamu tüzel kişisi olduğu ve devletin denetim gözetiminde faaliyetlerini sürdürdüğü, Anayasa ve ilgili kanunlar ile eşit statüde olduğu kabul olunan vakıf üniversiteleri ile devlet üniversitelerinin sunduğu sağlık hizmetinin fiyatlanmasında düzenleyici işlem ile ayrım yapılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun”Sağlık hizmetlerinin ödenecek bedellerinin belirlenmesi” başlıklı 72. maddesine göre, davalı idarenin, finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle sınıflandırma, gruplandırma yetkisi bulunması ve anılan Kanunun 73. maddesinde ise, Vakıf Üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularına, kamu idaresi sağlık hizmeti sunucularına tanınmayan bir hak tanınarak, bunların genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilave ücret alabilmelerine imkan tanınması, sağlık hizmetinden yararlananların kişisel tercihine (hizmet kalitesi ve hızlı erişim) bağlı olması nedeniyle kamu hukuku açısından, bu iki grup sağlık hizmeti sunucunun sunduğu sağlık hizmetlerinin Kuruma faturalandırılması noktasında birbirlerinden farklı şekilde gruplandırma yapılabileceği sonucunu doğurmaz.
Açıklanan nedenlerle, davanın konusu düzenlemelerin iptali gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dsoyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dava, 18/06/2016 günlü, 29746 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in; 5., 7. ve 8. maddelerinin, Ek 2/C -1 listesi ve Ek 2/A -1 listesindeki U 1 – U 2 kodu ayrımının iptali istemiyle açılmıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Sağlık hizmetlerinin ödenecek bedellerinin belirlenmesi” başlıklı 72. maddesinin 1. fıkrasında, “65 inci madde gereği ödenecek gündelik, yol, yatak ve yemek giderlerinin Kurumca ödenecek bedellerini belirlemeye Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu yetkilidir. Komisyon, tıp eğitimini, hizmet basamağını, alt yapı ve kaynak kullanımı ile maliyet unsurlarını dikkate alarak sağlık hizmeti sunucularını fiyatlandırmaya esas olmak üzere ayrı ayrı sınıflandırabilir. Komisyon, 63 üncü madde hükümlerine göre finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; sağlık hizmetinin sunulduğu il ve basamak, Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle, her sınıf için tek tek veya gruplandırarak belirlemeye yetkilidir….” düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı Kanunun “Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi ve sağlık giderlerinin ödenmesi” başlıklı 73. maddesinde, “Bu Kanuna göre sağlık hizmetleri, Kurum ile yurt içindeki veya yurt dışındaki sağlık hizmeti sunucuları arasında yapılan sözleşmeler yoluyla ve/veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından satın aldıkları sağlık hizmeti giderlerinin ödenmesi suretiyle sağlanır.
Kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki vakıf üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularınca, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek olarak, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden sağlık hizmeti sunucularının giderleri ve ürettikleri sağlık hizmetlerinin maliyetleri, yapılan sübvansiyonlar gibi kriterler dikkate alınarak bu bedellerin iki katına kadar alınabilecek ilave ücretin tavanını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tavan dahilinde alınabilecek ilave ücret oranları Kurumca belirlenir. …” hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda hükmüne yer verilen Kanunun 72. maddesine göre, davalı idarenin, finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle sınıflandırma, gruplandırma yetkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Anılan Kanunun 73. maddesinde ise, Vakıf Üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularına, kamu idaresi sağlık hizmeti sunucularına tanınmayan bir hak tanınarak, bunların genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilave ücret alabilmelerine imkan tanınmış, Sağlık Uygulama Tebliğinde buna paralel düzenlemelere yer verilmiştir.
Hem Vakıf Üniversite Hastanelerine tanınıp Devlet Üniversiteleri Hastanelerine tanınmayan ilave ücret talep edebilme imkanı, hem Devlet Üniversiteleri Hastaneleri ile Vakıf Üniversiteleri Hastanelerinde sunulan hizmetin maliyeti, yapılan sübvansiyonlar, Kamu İhale Kanununa tabi olup olmama noktasında farklılıklar olması göz önüne alındığında, bu iki grup sağlık hizmeti sunucunun sunduğu sağlık hizmetlerinin Kuruma faturalandırılması noktasında birbirlerinden farklı şekilde gruplandırma yapılabileceği sonucuna varıldığından, dava konusu düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle DAVANIN REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacılara iadesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 03/04/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 10. maddesinde de “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 3. maddesinde; “Sağlık hizmeti sunucusu: Sağlık hizmetini sunan ve/veya üreten; gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk tüzelkişilerini ve bunların tüzel kişiliği olmayan şubelerini,” şeklinde tanımlanmış, “Hizmet basamakları ve sevk zinciri” başlıklı 70. maddesinde; “bu Kanunun uygulanması bakımından sağlık hizmeti sunucuları birinci, ikinci ve üçüncü basamak olarak tarafından basamaklandırılır. Bu basamaklar ve sağlık hizmet sunucuları arasında sevk zinciri; tanı, ön tanı, hekimlerin ve diş hekimlerinin uzmanlıkları dikkate alınmak suretiyle tüm yurtta veya il ya da ilçe bazında nın görüşü alınarak Kurum tarafından belirlenir. Aile hekimleri birinci basamak hizmet sunucuları içinde yer alır. Kurumca sağlık hizmetlerinin sağlanabilmesi için, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sevk zinciri kurallarına uygun hareket etmek zorundadır. (Ek cümle: 17/1/2012-6270/10 md.) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1), (3) ve (9) numaralı alt bentlerinde sayılanların, Kurumla sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşulları ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından belirlenir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vakıf üniversitelerinin hukuki statüsü ortaya konularak bu üniversite hastanelerini davalı idarelerin denetleme ve değerlendirme yetkisinin bulunup bulunmadığının; statüleri, açılmaları, denetimi ve hizmet basamağı yönünden özel hastaneler ile vakıf üniversite hastanelerinin farklı olup olmadığının; vakıf üniversite hastanelerinin, özel hastaneler için belirlenmiş olan ”Özel Hastaneler Hizmet Kalite Standartları’na göre denetim ve değerlendirmeye tabi tutulup tutulamayacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Anayasanın 130. maddesinin 1. fıkrasında, çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile, ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından Kanunla kurulacağı, 2. fıkrasında, Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla Vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceği ve bu kurumların mali ve idari konular dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabi olacağı hükme bağlanmıştır.
2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 2. maddesinde de Anayasanın yukarıda sözü edilen hükmüne paralel bir düzenleme getirilerek, vakıfların kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak kaydıyla yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını kurabilecekleri belirtildikten sonra Ek 6. maddesinde, kurulacak yükseköğretim kurumunun, vakıf tüzel kişiliği dışında ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olacağı ve bu kurumun gelirlerinin, geçici olarak dahi hiç bir suretle vakıf mâmeleklerine veya hesaplarına intikal ettirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
23.11.1989 tarih ve 3589 sayılı “2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun”un 3. maddesi ile, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek İkinci maddesine, “Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarına, Yükseköğretim Kurulu kararı ile ancak bu kurulun en az iki fakülteden oluşması ve fen ve edebiyat alanları ile ilgili eğitim programlarının bulunması, eğitim ve araştırma düzeyinin en az o ilde, o ilde üniversite yoksa en yakın ilde bulunan Devlet üniversitelerindeki eğitim ve araştırma düzeyinde olması şartıyla üniversite adı verilebilir” yönündeki fıkra eklenmiştir.
Bu fıkranın iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesince; Anayasanın 130 ve 123. maddelerine göre, Devlet veya vakıf eliyle kurulmuş olsun veya olmasın, üniversitenin Kanunla kurulmasının zorunlu olduğu ve bunun doğal sonucu olarak üniversitenin “kamu tüzel kişiliği”ne sahip kamu kurumu olduğu belirtilerek, bu durumun kamu yararına çalışan üniversitelerin yapısına uygun bir özellik olduğu, sonuç olarak idari kararla üniversite kurulmasına olanak sağlayan “2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun”un 3. maddesi, 30.5.1990 tarih ve E:1990/2, K:1990/10 sayılı kararla iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararı üzerine vakıflar eliyle oluşturulan yükseköğrenim kurumlarının Kanunla kurulması yoluna gidilmiş ve aralarında davacı Başkent Üniversitesi de dahil olmak üzere bir çok vakıf üniversitesi Kanunla kurulmuştur.
… Üniversitesinin kurulmasına ilişkin 13.1.1994 tarih ve 3961 sayılı Kanunun 1. maddesinde, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun, vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip … Üniversitesi adıyla yeni bir vakıf üniversitesinin kurulduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, davacı üniversitenin, kamu tüzel kişiliğine sahip ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa tabi bir vakıf üniversitesi olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
2547 sayılı “Yükseköğretim Kanunu”nun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (j) bendinde “Uygulama ve Araştırma Merkezi”; “Yükseköğretim kurumlarında eğitim öğretimin desteklenmesi amacıyla çeşitli alanların uygulama ihtiyacı ve bazı meslek dallarının hazırlık ve destek faaliyetleri için eğitim-öğretim, uygulama ve araştırmaların sürdürüldüğü bir yükseköğretim kurumudur.” şeklinde tanımlanmış, “Yükseköğretim Kurulunun görevleri”nin düzenlendiği 7. maddesinin (d) bendinin (2) nolu alt bendinde ise; “Yükseköğretim kurumları içinde bölüm, anabilim ve anasanat dalları ile uygulama ve araştırma merkezi açılması, birleştirilmesi veya kapatılması; konservatuvar, meslek yüksekokulu veya destek, hazırlık okul veya birimleri kurulması ile ilgili olarak doğrudan veya üniversitelerden gelecek öneriler üzerine karar vermek” görev ve yetkisi adı geçen kurula verilmiştir. Bu kurulun organlarından olan Genel Kurula ise, aynı Yasanın 6. maddesiyle, Yükseköğretimin planlanması, düzenlenmesi, yönetilmesi ve denetlenmesi görevi verilmiştir.
Bu yasal düzenlemeye göre, yükseköğretim alanında uygulama ve araştırma merkezlerinin (üniversite hastanelerinin) kurulmasına, birleştirilmesine, kapatılmasına ve denetlenmesine ilişkin görev ve yetkinin, Yükseköğretim Kuruluna ve bu kurulun organlarına ait olduğu görülmektedir.
2547 sayılı Kanunun, Yükseköğretim Denetleme Kurulu başlıklı 8/a maddesinde, Yükseköğretim Denetleme Kurulunun, Yükseköğretim Kurulu adına üniversiteleri, bağlı birimlerini, öğretim elemanlarını ve bunların faaliyetlerini gözetim ve denetim altında bulunduran, Yükseköğretim Kuruluna bağlı bir kuruluş olduğu belirtilmiş, 9. maddesinde ise , Yükseköğretim kurumlarında, eğitim – öğretim ve diğer faaliyetlerin bu Yasada belirtilen amaca ve ana ilkelere uygunluğunu denetlemek görev ve yetkisi Denetleme Kuruluna verilmiştir.
Vakıf yükseköğretim kurumlarının kuruluş, işleyiş, gözetim ve denetimine ilişkin esasları düzenlemek amacıyla çıkarılan ”Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin” 24. maddesinde de, Vakıf yükseköğretim kurumlarının, denetim ve değerlendirilmelerinin, Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen usul ve esaslara göre yürütüleceği kurala bağlanmıştır.
Yükseköğretim Kurulunun görüş ve önerisi üzerine Kanunla kurulan ve kuruluş Kanununda kamu tüzel kişisi olduğu belirtilen, idari ve mali özerkliği bulunan bir yükseköğretim kurumu olan vakıf üniversitelerinin ve bunlara bağlı uygulama ve araştırma merkezlerinin (üniversite hastanelerinin) denetlenmesi ve değerlendirilmesi yetkisinin Yükseköğretim Kuruluna ait olduğu görülmektedir. Bir başka ifade ile vakıf üniversite hastanelerinin kapasitesi, teknik donanımı, sunulan sağlık hizmetinin kalitesi, niteliği ve niceliği ile benzeri ölçütler ve Devlet ünivesitesi hastanelerinden idari ve mali yönden farklılıkları dikkate alınarak vakıf üniversitesi hastanelerinin denetlenmesi ve değerlendirilmesi sonucunda ulaşılacak bilgi ve belgelere göre hizmet kalite standartlarının belirlenmesi ve bu standartlara uygunluk yönünden vakıf üniversite hastanelerinin denetlenmesi yetkisi Yükseköğretim Kuruluna verilmiştir.
Nitekim 5510 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan Sağlık Uygulama Tebliğinin “Üçüncü basamak resmi sağlık kurumu” başlıklı 1.4.2.C maddesinde, üniversite hastaneleri üçüncü basamak resmi sağlık kurumu olarak basamaklandırılmıştır.
Vakıf üniversite hastanelerinin, Özel Hastaneler Yönetmeliği kapsamına dahil edilmesine ilişkin “Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” in iptali istemiyle, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından açılan ve Danıştay 10. Dairesi’nin E:2003/1892 esas sayısına kayıtlı bulunan davasında, ”Kamu tüzel kişisi olarak kuruldukları tartışmasız olan Vakıf Üniversiteleri hastanelerinin, Devlet Üniversiteleri hastanelerinden farklı olarak, ayrıma tabi tutularak özel hastanelerin tesis, hizmet ve personel standartlarının tespit edilmesi, gruplandırılması, grupların değiştirilmesi, teşkilatlandırılması, açılmaları, faaliyetleri, kapanmaları ve denetlenmeleri ile ilgili hususları belirleyen Özel Hastaneler Yönetmeliği kapsamına alınmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” gerekçesiyle 25.4.2006 tarih ve K:2006/2671 sayılı kararla Özel Hastaneler Yönetmeliğinin, vakıf üniversite hastanelerini kapsayan kısmının iptaline karar verilmiştir.
Dava konusu düzenleme ile tıp fakültesi bulunan devlet üniversitelerine bağlı sağlık tesislerinde gerçekleştirilen tıbbi işlemlere belirlenen oranların ilave edilmesi suretiyle faturalandırılması sağlanarak bu kurumlarım mali yönden desteklenmesinin amaçlandığı davalı idarenin savunmasında belirtilmiş olup; aynı tıbbi işlemi gerçekleştiren iki kamu tüzel kişiliği arasında düzenleyici işlem ile ayrım yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
“Kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkenin düzenleyici işlemler açısından da geçerli olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıda bahsedilen mevzuat hükümleri ve yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde vakıf üniversitelerinin de devlet üniversiteleri gibi bir kamu tüzel kişisi olduğu ve devletin denetim gözetiminde faaliyetlerini sürdürdüğü, Anayasa ve ilgili kanunlar ile eşit statüde olduğu kabul olunan vakıf üniversiteleri ile devlet üniversitelerinin sunduğu sağlık hizmetinin fiyatlanmasında düzenleyici işlem ile ayrım yapılmasında hukuka uygunluk bulunmadığından düzenlemenin iptali gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz.