Danıştay Kararı 15. Daire 2016/6904 E. 2018/8416 K. 20.12.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/6904 E.  ,  2018/8416 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/6904
Karar No : 2018/8416

Temyiz Edenler (Davacılar) :
Vekilleri :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… ; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davalı idare tarafından mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, davacı tarafın temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi :
TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I) sayılı cetvelde yer aldığı cihetle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiine alınan ‘nun, 25.08.2017 tarih ve 30165 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığı’nın hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından, dosya Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınıp, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dava; davacılar tarafından, murisi oldukları…..’in rahatsız olması üzerine acil olarak kaldırıldığı idareye bağlı hastanede gerekli tedavi ve bakımın yapılmaması nedeniyle vefat ettiği, ölümünde idarenin hizmet kusuru olduğundan bahisle zararlarının karşılanması istemiyle 07/07/2014 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine (eş ve iki ayrı çocuk için ayrı ayrı 1.000-TL olmak üzere) toplamda 3.000-TL maddi ve (eş ve iki ayrı çocuk için ayrı ayrı 50.000-TL olmak üzere) toplamda 150.000-TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; davacılar murisinin rahatsızlanması üzerine kaldırıldığı …. Hastanesi’nde uygulanan muayene, tetkik, teşhis ve diğer tıbbi uygulamaların tıp kurallara uygun olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, bu maksatla hazırlanarak dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu 1 Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun …. karar sayılı raporunda özetle; “davacıların murisinin 21.05.2014 tarihinde çalıştığı okulda kısa süreli bayıldığı, ambulans ile 11:50 de …. Hastanesi’ne götürüldüğü, acil serviste doktor … tarafından görüldüğü, muayene ve tetkiklerin yapıldığı 12:13 de hastaya tedavisinin verildiği, tedavisi biten hastanın 13:52 de doktor tarafından taburcu edildiği, hastanın aynı gün 14:28 de sedye üzerine acile getirildiği, 14:30-15:00 arasında hastanın sedye üzerine bırakıldığı, herhangi bir doktor tarafından muayenesinin yapılmadığı,15:30 civarında hastanın sedye üzerinde fenalaştığı acil müdahale odasına alındığı, resüsiltasyon yapıldığı, 45 dk sonra hastanın entübe şekilde anjioya alındığı, tıkalı damarda açıklık ve kan akımı sağlandığı, korener yoğun bakıma alındığı nörolojik durumunda düzelme olmayan hastanın nöbet geçirmesi üzerine nöroloji tarafından değerlendirildiği, takip ve tedavisi devam ederken 25.05.2014 tarihinde öldüğü dikkate alındığında, kişinin muayenesi yapıldığı, gerekli tetkiklerinin ve konsültülasyonlarının istendiği, ilk müracaatında çekilen EGK’nin Kurulca yapılan değerlendirmesinde de akut myokart infarktüsü bulguları tespit edilmediği, bu bulgulara önerilerle taburcu edilmesinin uygun olduğu, yarım saat sonra ikinci kez müracaat ettğinde tetkikleri henüz yapılamadan kısa bir süre içinde solunum ve dolaşım durduğu, uygun yeniden canlandırma, tüm tedaviye rağmen ölümün gerçekleştiği cihetle kişinin muayene takip ve tedavisine katılan hekimlere kusur atfedilemeyeceği” kanaati bildirilmiş, idare mahkemesince anılan raporda yer alan tespit ve kanaatlere istinaden davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıktaki hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, mahkemece olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; kamu hizmetinin işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdare mahkemelerince, idarenin sorumluluğuna gidilirken de; hizmet kusurunun varlığı açıkça ortaya konulduktan sonra, uğranılan maddi ve manevi zararın miktarının belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacılar murisinin 21/05/2014 tarihinde çalıştığı okulda kısa süreli bayıldığı, bilinç kaybı, soğuk terleme ve bulantı şikayetleri bulunan hastanın ambulans ile saat:11:50’de …. Hastanesi’ne götürüldüğü, acil serviste görevli doktor tarafından görüldüğü, muayene ve tetkiklerin yapıldığı saat:12:13’de hastaya tedavisinin verildiği, tedavisi biten hastanın saat:13:52’de tedaviyi sürdüren doktor tarafından taburcu edildiği, hastanın taburcu olduktan kısa süre sonra hastanenin karşısında bulunan otobüs durağında beklerken yeniden fenalaştığı, olay yerine çağrılan ambulansla saat:14:28’de sedye üzerinde anılan hastanenin acil servisine tekrar getirildiği, acil serviste gözlem odasında bekletilen hastanın eşinin ambulansta ölçülen tansiyon, nabız ve kan şekeri değerlerini kısa süre önce hastayı taburcu eden doktora gösterdiği, görevli doktorun bu tetkikleri 1-2 saat önceki tetkikler ile birlikte yorumladığı, hastanın durumunu normal olarak değerlendiren hekimin hastayla ilgili ilave tetkik ve konsültasyon istemeden ve hasta başına gitmeden yorum yaptığı, hastanın eşi tarafından doktorun kendisine hastanın kan şekerinin düştüğü, fenalaşmasının nedeninin buna bağlı olabileceğini, hastaya bir şeyler yedirmesini tavsiye ettiğinin ifade edildiği, bunun üzerine eşi tarafından hastaya bir şeyler yedirilmeye çalışıldığı, hastanın bekleme sürecinde bir ara sedyeden ayağa kalkmaya çalıştığı fakat fazla duramayıp yüzü koyun sedyeye yattığının incelenen kamera kayıtlarından tespit edildiği, saat:14:30-15:30 arasında sedye üzerinde bırakılan ve bu sürede herhangi bir doktor tarafından muayenesi yapılmayan hastanın saat:15:30 civarında sedye üzerinde fenalaştığı acil müdahale odasına alındığı, resüsiltasyon yapıldığı, 45 dk. sonra hastanın entübe şekilde anjioya alındığı, tıkalı damarda açıklık ve kan akımı sağlandığı, korener yoğun bakıma alındığı nörolojik durumunda düzelme olmayan hastanın nöbet geçirmesi üzerine nöroloji tarafından değerlendirildiği, takip ve tedavisi devam ederken 25/05/2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar tarafından, saat:13.52’de taburcu edilen hastanın çok kısa bir süre sonra fenalaşarak saat:14.28’de ambulansla yeniden aynı hastanenin acil servisine getirilmesi üzerine yaklaşık 1 saat boyunca acil serviste sedye üzerinde bekletildiği, bu süre zarfında herhangi bir doktor tarafından muayene edilmeyen hastanın ambulansta ölçülen tansiyon, nabız ve kan şekeri değerleri önceki tetkik sonuçları ile birlikte değerlendirilerek yorum yapıldığı, halbuki taburcu olduktan çok kısa bir süre sonra yeniden fenalaşan hastaya daha dikkatli yaklaşılarak ileri tetkik, tahlil ve konsültasyonların yapılmasının gerektiği, hasta hakkında gerekli tıbbi işlemlerin yapılmamış olmasının hekimin tedaviden kaçınması anlamına geldiği ve bunun ağır bir hizmet kusuru olduğu, mütevaffanın takip ve tedavisini yürüten sağlık personelinin tedbirsiz davrandığı iddia edilmektedir.
Dosyaya sunulan ve idare mahkemesince de hükme esas alınan Adli Tıp Raporu incelendiğinde; söz konusu raporda müteveffanın muayenesinin yapıldığı, gerekli tetkiklerin ve konsültasyonların istendiği, tedaviye katılan hekimlere kusur atfedilemeyeceği belirtilmişse de; müteveffanın acil servise ilk başvurusundan sonra yapılan tetkik ve tahlillerin yalnızca acil hekimi tarafından mı değerlendirildiği yoksa konsültasyon hekim yardımı alınıp alınmadığı, ilk başvuru üzerine yürütülen (saat:11.50-13.52 arası) tıbbi uygulamaların tıp bilimi açısından yeterli olup olmadığı, elde edilen tıbbi verilerin hastanın taburcu olmasına karar verilebilmesi için yeterli olup olmadığı, hastanın ileri tetkik ve konsültasyonu gerektiren ve taburcu edilmesine mani bir durumun bulunup bulunmadığı, taburcu olduktan sonra çok kısa bir süre sonra fenalaşan ve tekrar aynı hastanenin acil servisine ikinci kez başvuran müteveffaya daha dikkatli bir yaklaşım izlenmeksizin 1 saat boyunca sedye üzerinde bekletilmesi, bu süre zarfında hiçbir hekim tarafından muayene edilmeden ve herhangi bir tetkik, tahlil ve konsültasyon istenilmemesinin tıbben uygun olup olmadığı, bu süre içinde hastayı takip eden hekimin ambulansta ölçülen tansiyon, nabız ve kan şekeri değerleri ile taburculuk öncesi tahlil, tetkik sonuçlarını değerlendirmekle yetinmesinin ve hastaya olan bu yaklaşımın tıbben kabul edilip edilemeyeceği, ilk başvurusunda bilinç kaybı, soğuk terleme ve bulantı şikayetleri üzerine akut myokart infarktüsüne yönelik tetkiklerin de yapılmasına karar veren görevli hekimim ikinci ve normal olmayan başvuru üzerine aynı yaklaşımı sergilemeyip 1 saat borunca hastayı sedye üzerinde bekletmesinin tıbben kabul edilip edilemeyeceği, yine davacı tarafından iddia edildiği üzere şeker rahatsızlığı olduğu bilinen ve rahatsızlığının nedenin bu olduğu söylenen mütevaffanın, 1 saat boyunca sedye üzerinde bekletilmiş olmasının hastanın gerçek ölüm nedeni üzerinde bir etkisinin bulunup bulunmadığının açıkça değerlendirilmediği görülmektedir.
İdare Mahkemesince, yukarıda belirtilen hususlarda yeterince açık tespit ve değerlendirmeleri içermeyen, davacı iddialarını da tam olarak karşılamayan Adli Tıp Raporu hükme esas alınarak karar verilmesinde hukuken isabet görülmemiştir.
Bu durumda, İdare Mahkemesi’nce; yukarıda belirtilen hususların cevapları ile davacı tarafın iddialarını tam olarak karşılayacak biçimde, Üniversite bünyesinde görev yapan ve müteveffanın rahatsızlığı ile ilgili branşta uzman, profesör seviyesinde en az 3 öğretim üyesinden oluşacak bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… ; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.