Danıştay Kararı 15. Daire 2016/6798 E. 2017/484 K. 25.01.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/6798 E.  ,  2017/484 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/6798
Karar No : 2017/484

Kanun Yararına Temyiz Eden : Danıştay Başsavcılığı

Davacı :

Vekili :
Davalı : İçişleri Bakanlığı
Vekili :
İstemin Özeti : ..İli, ….İlçesi’nde 17/08/2014 tarihinde meydana gelen terör olayları sonucu …. plakalı aracın yakılması nedeniyle sosyal risk ilkesi gereği uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada; … Jandarma Karakol Komutanlığı’nca düzenlenen 20/08/2014 tarihli fezleke ve Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen Olay Yeri İnceleme Raporu incelendiğinde, olayın terör amaçlı olduğu, idarenin herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığı, kusursuz sorumluluk hallerine de gidilemeyeceğinden sosyal risk ilkesi gerekçe gösterilerek genel hükümler uyarınca açılan bu davada maddi tazminat ödenmesine olanak bulunmadığı, öte yandan, olayın bir terör eylemi olduğunun anlaşılması karşısında, uyuşmazlığın çözümünde maddi tazminat istemleri bakımından özel bir Kanun olan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, …. Jandarma Karakol Komutanlığı’nca düzenlenen 20/08/2014 tarihli fezlekedeki ifadesinden olayın davacı tarafından 17/08/2014 tarihinde öğrenildiği, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun ise 60 günlük süre geçirildikten sonra 24/10/2014 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla davacının tazminat isteminin 5233 sayılı Kanun uyarınca da reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar veren … İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:…., K:…. sayılı kararına karşı davacı tarafından yapılan itiraz başvurusunun, davalı idareye yüklenebilecek kusurlu ve kusursuz sorumluluk halleri bulunmadığından uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesinin zorunlu olduğu, bu kapsamda davacının İçişleri Bakanlığı’na yapmış olduğu başvurunun da idarenin bütünlüğü ilkesi gereği yetkili makama yapılmış bir başvuru olarak kabul edilebileceği açık olmakla birlikte, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılacak başvuruların olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde yapılması gerektiği, bakılan davada ise 60 günlük süre geçirildikten sonra başvuru yapıldığı, dolayısıyla 5233 sayılı Kanunda öngörülen 60 günlük süre geçirildikten sonra yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın süre aşımı yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle itirazın kabulüne, anılan kararın bozulmasına, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar veren … Bölge İdare Mahkemesinin …. tarih ve E:…, K:…. sayılı kararının, meydana gelen zararın karşılanması amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesine göre yasal süresi içinde başvuru yapıldığı ve bu başvurunun reddi üzerine yine yasal süre içinde dava açılmış olduğundan, tam yargı davasının esası hakkında karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.

Düşüncesi : Kanun yararına temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı :
Düşüncesi : … İli, ….İlçesi’nde 17.08.2014 tarihinde meydana gelen terör olayları sonucu …. plakalı aracın yakılması nedeniyle sosyal risk ilkesi gereği uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık 1.000-TL tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; .. Jandarma Karakol Komutanlığı’nca düzenlenen 20.08.2014 tarihli fezleke ve Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen Olay Yeri İnceleme Raporu incelendiğinde, olayın terör amaçlı olduğu, idarenin herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığı, kusursuz sorumluluk hallerine de gidilemeyeceğinden sosyal risk ilkesi gerekçe gösterilerek genel hükümler uyarınca açılan bu davada maddi tazminat ödenmesine olanak bulunmadığı, olayın bir terör eylemi olduğunun anlaşılması karşısında, uyuşmazlığın çözümünde maddi tazminat istemleri bakımından özel bir Kanun olan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, Kağızman Jandarma Karakol Komutanlığı’nca düzenlenen 20.08.2014 tarihli fezlekedeki ifadesinden olayın davacı tarafından 17.08.2014 tarihinde öğrenildiği, 5233 sayılı Yasa kapsamında yapılan başvurunun ise 60 günlük süre geçirildikten sonra 24.10.2014 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla davacının tazminat isteminin 5233 sayılı Yasa uyarınca da reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar veren …. İdare Mahkemesi’nin … gün ve E:…., K:…. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan itiraz üzerine; davalı idareye yüklenebilecek kusurlu ve kusursuz sorumluluk halleri bulunmadığından uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesinin zorunlu olduğu, bu kapsamda davacının İçişleri Bakanlığı’na yapmış olduğu başvurunun da idarenin bütünlüğü ilkesi gereği yetkili makama yapılmış bir başvuru olarak kabul edilebileceği açık olmakla birlikte, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılacak başvuruların olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde yapılması gerektiği, bakılan davada ise …. Jandarma Karakol Komutanlığı’nca düzenlenen 20.08.2014 tarihli fezlekedeki ifadesinden olayın davacı tarafından 17.08.2014 tarihinde öğrenildiği, 5233 sayılı Yasa kapsamında yapılan başvurunun ise 24.10.2014 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla 5233 sayılı Kanunda öngörülen 60 günlük süre geçirildikten sonra yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın esası incelenemeyeceğinden, davanın süre aşımı yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle itirazın kabulüne, anılan kararın bozulmasına, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar veren …. Bölge İdare Mahkemesinin …. gün ve E:…, K:… sayılı kararının düzeltilmesi isteminin aynı mahkemenin (BİM) … gün ve E:…, K:… sayılı kararı ile reddi üzerine kesinleşmesi sonrasında anılan kararların, kanun yararına incelenerek bozulması istemiyle Başsavcılığımızı bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51’inci maddesinde, “niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade eden” kararların kanun yararına bozulması için temyiz olunabileceği belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü, “sosyal risk ilkesi” gereği açılan tazminat davalarında, 27.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun dışında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesi kapsamında değerlendirme yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine bağlıdır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasında, “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” hükmü getirilmiştir.
2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu düzenleme karşısında, idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların, zararı öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde uğradıklarını ileri sürdükleri zararın karşılanması isteğiyle yapacakları başvuruya, isteğinin kısmen reddedildiği veya tamamen reddedildiği yolunda bir cevap verilmemesi halinde veya bu başvurunun incelendiği, başkaca bilgilerin araştırıldığı gibi kesin nitelik taşımayan bir cevabın verilmesi halinde, dava açma süresinin, Yasanın idareye tanıdığı altmış günlük sürenin sona ermesiyle, dolayısıyla isteğin reddi biçimindeki ön kararın oluşmasıyla başlayacağı açıktır.
Buna göre, idari eylemlerden doğan tam yargı davalarında, idareye başvurarak ön karar alınması zorunlu olmakta, ancak böyle bir ön karar alındıktan sonra tam yargı davası açılabilmektedir.
27.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu belirtilmiş; “Başvurunun süresi, şekli, incelenmesi ve sonuçlandırılması” başlıklı 6. maddesinde; zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanacağı; bu sürelerden sonra yapılacak başvuruların kabul edilemeyeceği; bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve sakatlanmalarda, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı; ilgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvuruların ilgili valiliğe gönderileceği; Komisyonun, zarar görenlerce yapılacak her başvuru ile ilgili çalışmalarını, başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde tamamlamak zorunda olduğu, zorunlu hâllerde, bu sürenin vali tarafından üç ay daha uzatılabileceği; dava açma süresi içinde yapılan başvurunun, nihaî işlem sonucunun ilgiliye tebliğine kadar genel hükümlere göre dava açma sürelerini durduracağı hükmü getirilmiş; 12. maddesinde; “Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8. maddeye göre belirlenen zararı, 9. maddeye göre hesaplanan yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10. maddeye göre ifa tarzını ve 11. maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır. ” hükmü yer almış; geçici 3. maddesinde; bu Kanunun geçici 1. maddesi ve bu Kanuna 28.12.2005 tarihli ve 5442 sayılı Kanunla eklenen geçici 1. madde gereğince yapılan başvuruların sonuçlandırılma süresinin, maddelerde öngörülen sonuçlandırılma süresinin bitiminden itibaren bir yıl uzatıldığı; geçici 4. maddesinde; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde, ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları halinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararları hakkında da bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı düzenlemesi yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden; … İli, … İlçesi’nde 17.08.2014 tarihinde meydana gelen terör olayları sonucu …. plakalı aracın yakılması nedeniyle davacı tarafından Kars Valiliği’ne 24.10.2014 tarihinde yapılan “gereğinin yapılması” istemli başvurunun Valiliğin 04.11.2014 tarihli, 83 sayılı işlemle, 5233 sayılı yasada öngörülen sürede başvurulmadığından değerlendirmeye alınamadığından bahisle reddedilmesi üzerine, bu defa 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca zararın karşılanması istemiyle 17.11.2014 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na yapılan başvurunun gönderildiği Kars Valiği’nce 01.12.2014 tarih ve 91 sayılı işlemle aynı gerekçe ile reddi üzerine sosyal risk ilkesi gereği uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık 1.000-TL tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle 02.12.2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
5233 sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanması konusunda, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde genel olarak idari eylemlerden hakları ihlal edilenlerin uğradığı zararların karşılanması konusunda, dava açmadan önce idareye başvuruyu öngören düzenlemeden farklı bir yargılama usulü öngörmektedir. Kişilerin meydana gelen zararlarının karşılanması konusunda her iki kanundan hangisine göre idareye başvuracağı konusunda da bir kısıtlama bulunmamaktadır. Dolayısıyla, meydana gelen zararın karşılanması konusunda, idareye başvuruya ilişkin birbirinden farklı bu iki düzenleme karşısında, ilgililere değişik olanaklar sağlanmış bulunmakta olup, kişiler dilerlerse, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesine göre idareye başvurarak istemlerinin reddi halinde, alınan ön karardan sonra dava açabilmekte, dilerlerse 5233 sayılı Yasa hükümleri kapsamında başvurularının sonuçlanmasını bekledikten sonra, ortaya çıkacak olan duruma göre de dava açma hakları bulunmaktadır.
Kaldı ki; 5233 sayılı Yasanın 12. maddesinde “sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır” denilerek, Anayasanın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiş olup, sözkonusu yasanın maddi tazminata ilişkin öngördüğü hesaplamaların sulh yoluyla anlaşılması halinde zarar gören ilgilileri bağlayacağı hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak sulhnamenin imzalanmaması durumunda, ilgililerin gerçek zararlarının tazmini için yargı yoluna başvurmasını engelleyen bir hüküm de bulunmadığından; davacının terör eylemi sonucu oluşan zararının tazminat hukukunun genel ilkeleri uyarınca ödenmesini talep edebileceği şüphesizdir.
Bu durumda; davacı tarafından, meydana gelen zararın karşılanması amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesine göre yasal süresi içinde başvuru yapıldığından ve bu başvurunun reddi üzerine yine yasal süre içinde dava açılmış olduğundan; tam yargı davasının esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; 5233 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gereken maddi tazminat isteminin, süresinde idareye başvuru yapılmadığından reddi gerektiği yolundaki idare mahkemesi tek hakim kararında ve bu kararı bozmak suretiyle davayı süre aşımı nedeniyle reddeden bölge idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, …. Bölge İdare Mahkemesinin …. gün ve E:…., K:…. kararının, 2577 sayılı Yasanın 51’inci maddesi uyarınca yürürlükteki hukuka aykırı sonucu ifade ettiğinden, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesinde “(1) İdare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği kararlar ile istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir. (2) Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan merci kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.” hükmü yer almıştır.
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Kanun yararına bozulması istenilen ve yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmeyen karar, usul ve hukuka uygun olup, kanun yararına ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden,… Bölge İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının kanun yararına temyiz isteminin reddi ile kararın bir örneğinin, davacı, davalı ve Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine, 25/01/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X):

5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanması konusunda, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde genel olarak idari eylemlerden hakları ihlal edilenlerin uğradığı zararların karşılanmasına ilişkin, dava açmadan önce idareye başvuruyu öngören düzenlemeden farklı bir usul öngörmektedir. Kişilerin meydana gelen zararlarının karşılanması konusunda her iki kanundan hangisine göre idareye başvuracağı konusunda da bir kısıtlama bulunmamaktadır. Dolayısıyla, meydana gelen zararın karşılanması konusunda, idareye başvuruya ilişkin birbirinden farklı bu iki düzenleme karşısında, kişiler dilerlerse, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesine göre idareye başvurarak istemlerinin reddi halinde, alınan ön karardan sonra dava açabilmekte, dilerlerse 5233 sayılı Kanun hükümleri kapsamında başvurularının sonuçlanmasını bekledikten sonra, ortaya çıkacak olan duruma göre de dava açma hakları bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda; davacı tarafından, … İli, …İlçesi’nde 17/08/2014 tarihinde meydana gelen terör olayı sonucu aracında meydana gelen zararın karşılanması amacıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesine göre yasal süresi içinde 17/11/2014 tarihinde başvuru yapıldığından ve bu başvurunun reddi üzerine yine yasal süre içinde dava açılmış olduğundan; davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; davayı süre aşımı nedeniyle reddeden bölge idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Bu nedenle, …. Bölge İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:…, K:….sayılı kararının, 2577 sayılı Kanunun 51. maddesi uyarınca kanun yararına temyiz isteminin kabul edilerek hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.