Danıştay Kararı 15. Daire 2016/5245 E. 2018/8344 K. 18.12.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/5245 E.  ,  2018/8344 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/5245
Karar No : 2018/8344

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… ; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; mülkiyeti davacı şirkete ait iş makinesinin 14.05.2014 tarihinde hasara uğraması nedeniyle meydana gelen 95.244,090-TL zararın, kusursuz sorumluluk ve sosyal risk ilkesi uyarınca davalı idarece tazmini istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; davacı şirkete ait iş makinesine üçüncü kişilerce zarar verilmesi olayında, meydana gelen zararın “terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle” gerçekleştiğine yönelik somut bilgi ve belge bulunmadığı, bu yönüyle de 5233 sayılı Kanun uyarınca tazmini gerektiren bir zarardan söz edilemeyeceği, davacının tazmin talebinin reddine hükmetmek gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla çıkarılan ve 27.07.2004 gün ve 25535 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu, “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1’inci, 3’üncü ve 4’üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı, terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar ve kişilerin kendi kasıtları sonucunda oluşan zararların bu Kanunun kapsamı dışında sayılan durumlardan olduğu, “Karşılanacak Zararlar” başlıklı 7. maddesinde ise, bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararların, hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Öte yandan, anılan Kanunun gerekçesinde, “Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği birtakım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. ….Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara ugramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.” denilerek Kanunun getiriliş amacı açıklanmıştır.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanun’un “Terörün Tanımı “ başlıklı 1. maddesinde; “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” şeklinde tanımlanmış, Kanunun 3. maddesinde, Türk Ceza Kanun’unda yer alan terör suçları sayılmış, 4. maddesinde ise terör amacı ile işlenen suçlar belirtilmiştir.
Terör eylemlerinin devlete yönelik olduğu, devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçladığı yukarıda anılan 3713 sayılı Kanunda belirtilmiş olup bu tür olayların zarar gören kişi ve kurumlara karşı kişisel husumetten ileri gelmediğinin dikkate alınması gerekmektedir. Terör eylemleri nedeniyle zarara uğrayan, bu eylemlere herhangi bir şekilde katılmamış olan kişiler kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplum içinde ortaya çıkan bu olaylardan toplumun bir parçası olması sıfatıyla zarar görmektedir. 5233 sayılı Kanunun terör eylemleri sonucu zarar görenlerin zararların karşılanmasına yönelik olduğu, nakdi tazminat ödenmesi için bir maddi zararın oluşması, zararın 3713 sayılı Kanunun 1. 3. ve 4. maddeleri kapsamında yer alan eylemlerden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranılması gerektiği belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen Kanun hükümlerine göre, terör veya terörle mücadelede kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklanmayan zararların 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanması hukuken olanaklı değildir.
Ancak, uyuşmazlık konusu olayda olduğu gibi, zararın varlığı konusunda çekişme olmamakla birlikte zararın kaynağının kesin olarak tespit edilemediği durumlarda zararın karşılanıp karşılanamayacağı hususunun ayrıca incelenmesi gereklidir.
Dava dosyasının incelenmesinden; … İli, … metro hatlarının bağlantısına yönelik inşai faaliyetler icra eden davacı şirkete ait …plakalı, 2006 model, … marka, paletli ekskavator cinsi aracın 14.05.2014 tarihinde molotof kokteyli atılmak suretiyle kısmen yanarak hasara uğraması sonucu oluşan zararların karşılanması için davalı idareye yapılan başvurunun; Zarar Tespit Komisyonu tarafından 04.09.2014 tarih … sayılı karar ile reddedilmesi üzerine meydana gelen 95.244,090-TL zararın idarenin kusursuz sorumluluğu, sosyal risk ilkesi kapsamında karşılanması talebiyle işbu incelemekte olduğumuz davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı şirkete ait aracın yakılma olayında; Zarar Tespit Komisyonu’nun ret kararına gerekçe olarak gösterdiği, İl Emniyet Müdürlüğü’nün 25.07.2014 tarih ve 25740 sayılı yazısında “… plakalı iş makinesinin yanarak hasar görmesi olayının, terör örgütü mensupların tarafından gerçekleştirildiği yönünde veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle meydana geldiğine dair herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamadığı” yönündeki tespitine rağmen; 14.05.2014 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu’nun açıklama kısmında “…Araç üzerinde yapılan incelemede paletli kepçenin kokpit kısmında muhtemel molotofta kullanılan şişe boğaz kısmı ve şişe kırıkları olduğu…” belirtilmiş, ayrıca 14.05.2014 tarihinde Karadeniz Polis Merkezi Amirliği’nde ifade veren metro şantiyesinin denetim ve gözetiminden sorumlu iki denetmenin ifadelerinde de yüzleri maskeli iki şahıstan birinin elinde bulunan molotofu atarak yakma olayını gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Olayın meydana geliş şekli, olayda molotof kullanılması, olayın meydana geldiği yer ve iş makinesinin devlete ait bir hizmetin yapım aşamasında kullanılması gibi kriterler birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayın idare mahkemesi tarafından gerektiği şekilde araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dosya kapsamından davacının dava konusu olayı yaşamasına sebep olabilecek herhangi bir kişisel husumetinin bulunup bulunmadığı, olayın meydana geldiği 14.05.2014 tarihinde ve yakın tarihlerde benzer nitelikte araç kundaklama eylemlerinin bulunup bulunmadığı, varsa söz konusu olaylarda faillerin yakalanıp yakalanmadığı ve olayların terör eylemi olarak nitelendirilip nitelendirilmediği hususları araştırıldıktan sonra karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu verilen davanın reddi yolundaki mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir. Bu hususlar araştırıldıktan sonra olay terör olayı ise davacı şirketin maddi talebinin uygunluğu ve miktara ilişkin delillerinin ayrıca değerlendirileceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… ; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.