Danıştay Kararı 15. Daire 2016/4982 E. 2017/1471 K. 30.03.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/4982 E.  ,  2017/1471 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/4982
Karar No : 2017/1471

Temyiz Eden (Davalı) :
Vekilleri :
Karşı Taraf (Davacılar) :
Vekili :

İstemin Özeti : …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.
Tetkik HakimiDüşüncesi Mahkeme kararının eksik incelemeye dayanması nedeniyle bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; dosyanın tekemmül ettiği görülerek, yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenildikten sonra işin esasına geçilerek gereği görüşüldü:
Dava; davalı idarenin hatalı ve eksik tıbbi müdahalesi sonucunda küçük Z……’in %83 oranında özürlü doğmasına neden olunmasından kaynaklanan …-TL maddi, …-TL manevi zararın yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili istemiyle açılmıştır.
…. İdare Mahkemesince; 18.03.2008 tarihinde ……Hastanesi’ne doğum yapmak üzere yatırılan ‘in doğum sırasında birtakım problemler yaşanması ve doğumun normalden fazla sürmesi üzerine, bebeğin baş bölgesinin, anne rahminde, kritik noktaları aşıp aşmadığı araştırılmadan anne rahminden çıkarılması için vakum yönteminin denendiği, sezeryanle doğumun gecikmeli olarak gerçekleştirildiği, bebeğin yanlış müdahale sonucunda geç tahliye edilmesinin, bebeğin beyninin oksijensiz kalmasına ve bebekte kalıcı hasarlar oluşmasına neden olduğu, sağlık kurulu raporuna göre %83 oranında özürlü olduğunun tespit edildiği, tedavinin yanlış ve geç uygulandığı gerekçesiyle çok ağır maddi ve manevi zarar gördükleri mevcut zararlarının yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsilinin davacılar tarafından istenilmiş olduğu, İdare Mahkemesi tarafından işin esasına girilerek, …-TL manevi tazminatın, idareye başvuru tarihi olan 11.03.2014 tarihinden işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacılara ödenmesi gerektiği, davacıların maddi tazminat talebinin ise eylem ile zarar arasında illiyet bağı kurulamadığından reddine kanaat getirilerek davanın kısmen kabul, kısmen reddi yönünde karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kabule ilişkin kısmının bozulması istenilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacıların 18.03.2008 tarihinde saat 07:00 civarı doğum için ……..Hastanesi’ne başvurdukları, doğumun 2.safhasının çocuğun kanala sıkışması nedeniyle uzadığı, vakum yönteminin denendiği, sonuç alınamayınca sezeryana geçildiği, saat 11:00 civarı sezeryanla doğumun gerçekleştirildiği, çocuk uzmanınca yapılan kontrolünde solunum sıkıntısı tespiti üzerine doğumdan yaklaşık 4 saat sonra yeni doğan yoğun bakım ünitesi olan hastaneye sevkine saat 03:20 gibi karar verildiği, sonuç olarak çocukta doğumda oksijensiz kalmaya bağlı perinatal asfiksi oluştuğu, desteksiz yürüyemediği ve başını tutamadığı, 2012 tarihinde …… Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan raporda çocukta %83 oranında gelişim geriliği tespiti yazdığı, davacıların 18.03.2008 tarihinde gerçekleşen zor doğum neticesinde çocuklarında oluşan zararın tazmini için 11.03.2014 tarihinde başvuru yapıldığı, davalı ‘nın sunmuş olduğu 11.08.2014 tarihli savunmasında; 18.03.2008 tarihinde ……Hastanesine doğum yapmak üzere yatırıldığı, doğumun ikinci safhasında fötal distres gelişmesi üzerine vakum yöntemiyle doğum yaptırılmaya çalışıldığı, ancak bu şekilde de doğum gerçekleşmeyince hastanın acil sezeryana alındığı, saat 11:00’da sezeryanın bittiği ve çocuk hastalıkları uzmanı tarafından yapılan muayenesi sonucunda yenidoğan ünitesi olan bir hastanede takibinin yapılması önerildiğinden, bebeğin ……ı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiği, ….. Hastanesi’ne aynı gün sevki yapılan bebeğin solunum sıkıntısı ve perinatal asfiksi ön tanısı ile yatışının yapıldığı, bebeğin MR’ında hafif eksternal hidrosefali ve septum pellicidum tespit edildiği gerekçesiyle 28.03.2008 tarihinde Çocuk Nöroloji Polikliniğinde takip edilmek üzere taburcu edildiği, 2012 tarihinde alınan sağlık kurulu raporu ile çocuktaki engelilik durumunun belirtildiği, zararı öğrendiklerini, en geç bu tarihten itibaren 1 yıl içinde idareye zarar tazmini için başvuru yapılması gerektiği, davanın zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve her halükarda zarar tarihinden itibaren 5 yıllık sürelerde açılması gerekirken, somut olayda ise bu sürelere uyulmadığı, davanın süresinde açılmadığının ileri sürüldüğü görülmüştür.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilecekleri, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.Yukarıda anılan kanun maddesi uyarınca idareye başvuru süresinin başlangıcı, idari eylemlerden zarar gören kişilerin eylemi öğrendiği tarihtir. Zararın henüz ortaya çıkmadığı veya çıksa bile zararın çıkış sebebinin öğrenilemediği durumlarda, başvurma süresinin başlangıcına yalnızca eylem tarihi ve zararlı sonucun doğduğu tarihi esas almak dava açma süresinin çok kısalmasına yol açacak ya da dava açma hakkını ortadan kaldıracak ve hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacaktır. Bu nedenle başlangıç olarak, zararın doğmasına sebep olan eylemin idariliğinin öğrenildiği tarihi esas almak gerekmektedir.
Eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar ise, bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Dava açma süresini saptarken, bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan süreye ilişkin mevzuat kurallarının yorumlanmasında, kişilerin haklarının ihlali yönünde ağır sonuçlara varan yorumdan kaçınmak gerekmektedir.
Bu durumda davacıların, uzayan doğum nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararının hizmet kusurundan kaynaklandığını ne zaman öğrendiğinin, yani zararın doğmasına sebep olan eylemin idariliğinin öğrenildiği tarihin tespit edilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta 2577 sayılı Kanunun 13. maddesindeki düzenlemesi ile tam yargı davalarına ilişkin olarak 1 yıllık ve 5 yıllık sürelerin düzenlendiği, 1 yıllık sürenin Danıştay yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere eylemin idariliğinin, zararın öğrenilmesi üzerine başlayacağı, dosya kapsamından davacının zararı ne zaman öğrendiğinin anlaşılamadığı, bu süreçte sorumlu hekim ya da hekimler hakkında açılan bir ceza davası ya da adli yargıda açılmış bir hukuk davasının olup olmadığının belirsiz olduğu, sürenin kamu düzeninden olması nedeniyle davanın süresinde olup olmadığının tespiti için bu hususların Mahkeme tarafından netleştirilmesi gerektiği, aksi halde eylemin idariliği konusunda bir kanaate varamayan davacının 13. maddede yer alan ve işlemeye devam eden 5 yıllık genel dava açma süresi içinde idari başvuruda bulunarak davayı açtığının kabul edilmesi gerekse bile 2008 yılında gerçekleşen olay üzerinden 5 yıl geçtikten sonra 6. yıl olan 2014 yılında başvuruda bulunulduğu için dava açma süresinin geçirilmiş olacağı, davacının bu süreçte hareketsiz kalıp kalmadığı adli yargıda sorumlular hakkında yapılan bir şikayet ya da açılmış bir ceza davasının ya da hukuk davasının bulunup bulunmadığı, eylemin idariliğinin ne zaman öğrenildiği hususlarının Mahkeme tarafından açıklığa kavuşturulması davanın süresinde olup olmadığının değerlendirilmesi için gerekli olduğundan, bu yönlerden eksik incelemeye dayalı Mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmadığı görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.