Danıştay Kararı 15. Daire 2016/3548 E. 2016/4739 K. 05.10.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/3548 E.  ,  2016/4739 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/3548
Karar No : 2016/4739

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyiz istemine konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacı tarafından, … ili, … İlçesi, …Köyü’nde yaşamakta iken meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığından bahisle oluşan zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
…. İdare Mahkemesi’nce; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin 29/03/2011 tarih ve 2011/3-935-2126 sayılı Zarar Tespit Komisyonu Kararının 08/04/2011 tarihinde davacının eltisi ….’a tebliğ edildiği, dava konusu işlemin tebliği üzerine 60 gün içinde yargı yoluna gidilmesi gerekirken, bu sürenin geçirilmesinden çok sonra işlemin yeni öğrenildiği gerekçesiyle 14/12/2015 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından, yapılan tebligatın usulsüz olduğu ileri sürülerek anılan Mahkeme kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde; dava açma süresinin, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da veya idare mahkemelerinde yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren altmış gün olduğu hükme bağlanmıştır.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 16. maddesinde, bu Kanun gereğince yapılacak tebligatlar hakkında 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; ancak, tebligatın memur vasıtası ile yapılmasının esas olduğu hükmüne yer verilmiştir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinde; tebligatın, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılacağı, 16. maddesinde; kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğin kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılacağı düzenlenmiş, 20. madddesinde; muhatabın geçici olarak tebligat adresinde bulunmaması halinde yapılacak tebligatın, 21. maddesinde ise; tebliğ imkansızlığı ile tebellüğden imtina edilmesi durumlarında tebligatın nasıl yapılacağı düzenlenmiş, 32. maddesinde ise, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabın tebliği öğrenmesi halinde tebliğin geçerli sayılacağı; ancak bu durumda tebliğ tarihinin, muhatabın öğrendiğini beyan ettiği tarih olarak kabul edileceği kurala bağlanmıştır.
Yukarıda aktarılan 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun ilgili maddelerine göre, tebligatın doğrudan muhataba ve bilinen en son adresinde yapılmasının asıl kural olduğu, tebligat anında muhatabın adreste bulunmaması durumunda ise bu husus tebligat mazbatasında yazılmak suretiyle, aynı konutta oturan kişilere tebligat yapılabileceği anlaşılmaktadır.
Dosyanın ve Dairemizin E:2016/3523 sayılı dosyasının birlikte incelenmesinden, davacının … İli, … İlçesi, …Köyü’nde yaşamakta iken meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığından bahisle oluşan zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin 08/04/2011 tarihinde ….Köyü’nde davacının eltisi …’a tebliğ edildiği, davacı tarafından ise komisyon kararının kendisine tebliğ edilmediği, başvuru sonucundan yaptığı araştırma sonucu yeni haberdar olduğu ileri sürülerek 14/12/2015 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu işlemin tebliğine ilişkin tebligat alındısında, tebellüğ eden şahsın davacı ile aynı konutta oturup oturmadığı konusunda bir bilgi yer almadığı gibi tebliğ imkansızlığı ya da davacının tebellüğden imtina ettiğine yönelik açıklamaya da yer verilmemiştir.
Bu bağlamda, tebliğ alındısındaki bilgiler hak arama hürriyetini doğrudan etkileyen dava açma süresine yönelik olduğundan, yukarıya alıntısı yapılan mevzuatta getirilen usule aykırı şekilde düzenlenen söz konusu tebliğ alındısına itibar edilmesine hukuken imkan bulunmamaktadır.
Durum böyle olunca, dava konusu işlemin davacıya usulüne uygun tebliğ edilmediği ve davacının dava konusu işlemden daha önceden haberdar olduğuna ilişkin geçerli bir bilgi ve belge bulunmadığı dikkate alındığında; 14/12/2015 tarihinde kayda giren dilekçe ile açılan bu davanın süresinde olduğunun kabulü gerekeceğinden, İdare Mahkemesince işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.