Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2016/3475 E. , 2018/8111 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/3475
Karar No : 2018/8111
Temyiz Edenler (Davacılar) : 1-
2-
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Temyiz istemine konu mahkeme kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanması, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının gerekçesinin değiştirilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17/2. maddesi uyarınca duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacılar tarafından, terör eylemleri nedeniyle iş yerinde meydana gelen saldırının başladığı ilk günden itibaren iş yerinde ticaret yapamaması nedeniyle meydana gelen maddi zararlarla birlikte kazanç kaybı olarak 10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi zararın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
…. İdare Mahkemesi’nce; 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayanların zararlarının tazmin edilebileceği, anılan Kanun kapsamında karşılanacak maddi zararların tek tek sayıldığı, zarar kalemleri arasında terör örgütü tarafından yapılan baskılar sonucunda iş yerinde meydana gelen ticari kazançtaki kayıpların yer almadığı, bu nedenle maddi ve manevi tazminata konu zarar talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanacak zararlardan olmaması nedeniyle, söz konusu zararların tazmini isteminin kabulüne hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmına yönelik temyiz istemi bakımından;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararın Bozulması” başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bu kısmına ilişkin bölümünün bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu sebeple davacıların maddi tazminat talebinin reddine ilişkin mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Mahkeme kararının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmı incelenecek olursa;
2709 sayılı 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, 5. maddesinde; devletin temel amaç ve görevlerinin, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu, 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan (maddi ve manevi) zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, Anayasamızın 125. maddesinde de belirtildiği üzere, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Bunun yanında, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir.
İdarenin kusura dayalı ya da kusursuz sorumluluğu yanında, Anayasanın öngördüğü sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olarak ve bu temel üzerinden, kollektif sorumluluk anlayışı çerçevesinde bilimsel ve yargısal içtihatlar ile geliştirilen sosyal risk ilkesi, Anayasa’nın yukarıda öngördüğü amaçların gerçekleştirilmesine yöneliktir.
5233 sayılı Kanun, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir Kanundur.
Terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerekmektedir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden;
Mersin İl Emniyet Müdürlüğü’nün 25/08/2009 tarihli yazısında, … Markete 16/02/2005 tarihinde … terör örgütü adına yaklaşık 100 kişilik örgüt sempatizanı tarafından taşlı ve sopalı saldırı yapıldığı, ‘nin saldırı sırasında ruhsatlı tabancasıyla kendisini, çalışanını ve iş yerini savunmak amacıyla ateş ettiği, olay sırasında terör örgütü adına yasadışı gösteriye karışan onsekiz yaşından küçük iki şahsın yaralandığının tespit edildiği, … Market isimli iş yerine, müstecir ve ailesine herhangi bir saldırı olayı olmaması için Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından o bölgenin kontrol altında tutulduğu belirtilmiştir.
Ayrıca dosyada bulunan bilgi ve belgelerde, davacının iş yerinin 24 saat esasına göre Özel Harekat Polislerince korunduğu, İl Emniyet Müdürlüğünce önem arz eden günlerde iş yeri ve iş yerinin bulunduğu sokak civarında daha sık olarak emniyet tedbirlerinin alındığının belirtildiği görülmektedir.
07/01/2013 tarihinde terör örgütü yandaşlarınca davacının iş yerine verilen zararın tazmini istemiyle yapılan başvuru üzerine davacıya 510,94 TL ödeme yapılmasına karar verilmesi üzerine davacı tarafından 11/04/2013 tarihinde sulhname imzalandığı görülmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacı tarafından, işletmekte olduğu iş yerine 16/02/2005 tarihinde terör örgütü yandaşlarınca Devlet yanlısı olarak görülmesi sebebiyle saldırıda bulunulduğu, saldırıları engellemek için ruhsatlı silahıyla ateş etmesi sonucu saldırıyı gerçekleştiren kişilerden ikisinin yaralandığı, olay nedeniyle hakkında dava açıldığı, meşru müdafaa sebebi ile beraat ettiği, terör örgütü yandaşlarınca sürekli olarak kendisinin ve ailesinin tehdit edildiği, saldırılar neticesinde emniyet görevlilerince ailesinin can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla güvenlik tahsis edildiği, saldırıdan sonra mahalle halkına iş yerinden alışveriş yapılmaması konusunda terör örgütü mensuplarınca baskı yapıldığı, saldırıdan önce günlük 5000 civarı ekmek satışının gerçekleştiği, terör örgütü tarafından vatandaşlara yapılan baskı sonucu ekmek satışının 1500 adete kadar gerilediği, aynı mahallede bulunan süt ürünleri fabrikasını kapatmak zorunda kaldığı, saldırılar ve tehditler sonucunda kazanç kaybına uğradığı ileri sürülerek zararlarının tazmini istemiyle ‘na başvuru yapıldığı, başvurunun Mersin Valiliği’nin 01/12/2014 tarih ve 14443 sayılı işlemi ile reddi üzerine maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir.
Olayda, davacı tarafından, terör eylemleri, tehdit ve baskılar neticesinde kazanç kaybına uğradığı ileri sürülerek maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle bakılan dava açılmış ise de, davacının iş yerinin 24 saat esasına göre Özel Harekat Polislerince korunduğu, İl Emniyet Müdürlüğünce önem arz eden günlerde iş yeri ve iş yerinin bulunduğu sokak civarında güvenlik tedbirlerinin arttırıldığı hususları dikkate alındığında, somut olaya ilişkin manevi tazminat ödeme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Durum böyle olunca, Mahkeme tarafından, 5233 sayılı Kanun’un manevi zararların karşılanması hususunda bir düzenleme içermemesi nedeniyle manevi tazminat isteminin reddedilmesinde hukuki isabet bulunmamakta ise de, somut olayda manevi tazminat ödeme koşullarının bulunmaması nedeniyle sonucu itibariyle Mahkeme kararı yerinde görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının ONANMASINA, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY:
5233 sayılı Kanun, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen “sosyal risk” ilkesinin yasalaşmış halidir. Bu nedenle, “sosyal risk ilkesi” uyarınca tazmini gereken uyuşmazlıklarda adı geçen Kanunun uygulanması zorunlu bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle; 5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan davalarda, zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının bulunmadığı, fakat kişilerin salt toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri ve bu nedenle ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması gerektiği hallerde, idari yargı yerince 5233 sayılı Kanunun uygulanması suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.
Buna göre; 5233 sayılı Kanunun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu uğranılan maddi zararların tazminini öngörmesi, diğer bir deyişle, manevi zararların tazminini kapsamaması nedeniyle manevi tazminat talebinin reddine ilişkin Mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmadığından, Mahkeme kararının manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararının bu kısmına gerekçe yönünden katılmıyorum.
(XX) KARŞI OY :
Uyuşmazlık konusu olayda, davacı tarafından, işletmekte olduğu iş yerine 16/02/2005 tarihinde terör örgütü yandaşlarınca Devlet yanlısı olarak görülmesi sebebiyle saldırıda bulunulduğu, saldırıları engellemek için ruhsatlı silahıyla ateş etmesi sonucu saldırıyı gerçekleştiren kişilerden ikisinin yaralandığı, olay nedeniyle hakkında dava açıldığı, meşru müdafaa sebebi ile beraat ettiği, terör örgütü yandaşlarınca sürekli olarak kendisinin ve ailesinin tehdit edildiği, saldırılar neticesinde emniyet görevlilerince ailesinin can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla güvenlik tahsis edildiği, saldırıdan sonra mahalle halkına iş yerinden alışveriş yapılmaması konusunda terör örgütü mensuplarınca baskı yapıldığı, saldırıdan önce günlük 5000 civarı ekmek satışının gerçekleştiği, terör örgütü tarafından vatandaşlara yapılan baskı sonucu ekmek satışının 1500 adete kadar gerilediği, aynı mahallede bulunan süt ürünleri fabrikasını kapatmak zorunda kaldığı, saldırılar ve tehditler sonucunda kazanç kaybına uğradığı ileri sürülerek zararlarının tazmini istemiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca ‘na başvuru yapıldığı, başvurunun 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Tazmini Hakkında Kanun uyarınca Mersin Valiliğince reddedilmesi üzerine 10.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi zararlarının idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı,
Davacının iş yerine terör örgütü yandaşlarınca 16/02/2005 tarihinde yapılan saldırıdan sonra davacının terör örgütü mensuplarının/yandaşlarının baskı ve tehditlerine maruz kaldığı, bu baskı ve tehditlerin devam etmekte olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Durum böyle olunca, davacı tarafından 16/02/2005 tarihinden beri terör örgütünün baskı ve tehditleri nedeniyle ticari kazanç kaybına uğraması nedeniyle maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 2577 sayılı Kanun uyarınca başvuru yapılmış olması nedeniyle, davacının maddi ve manevi tazminat talebinin, idare hukukuna özgü tazminat ilke ve kuralları çerçevesinde değerlenlendirilerek karar verilmesi gerekirken, maddi ve manevi tazminat talebinin 5233 sayılı Kanun uyarınca sonuçlandırılmasına ilişkin temyize konu Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.