Danıştay Kararı 15. Daire 2016/2631 E. 2016/4812 K. 10.10.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/2631 E.  ,  2016/4812 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/2631
Karar No : 2016/4812

Temyiz Eden (Davalılar) : 1-
Vekili :
2-
Vekili :
Karşı Taraf (Davacı) : 1- 2-
Vekilleri :
İstemin Özeti : Davalı idareler tarafından, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, aleyhlerine olan kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Temyiz istemlerinin reddinin gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeyerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacıların eş ve babası olan Ş S’ın 02/10/2008 tarihinde vefat etmesinde davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunduğu gerekçesi ile destekten yoksun kalma tazminatı olarak davacı için 124.040,91 TL, davacı için ise 5.986,96 TL maddi tazminatın ve 150.000,00 TL manevi tazminatın ölüm tarihi olan 02/10/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, olayla ilgili Adli Tıp Kurulu ve Yüksek Sağlık Şurası raporlarında; göğüs ağrısı şikayeti ile gelen 38 yaşındaki hastaya miyokart enfarktüsü tanısı için EKG tetkiklerine ilaveten enzim tetkiklerinin ve dahiliye uzmanı veya kardiyoloji uzmanı tarafından konsültasyon istenmemesi, ileri tetkik ve tedavisi için hastanın başka bir hastaneye gönderilmemesi nedeniyle yürütülen sağlık hizmetinin kusurlu olarak işletildiği tespit edilerek, maddi tazminat hesabı için bilirkişiye başvurulmuştur. Hesap bilirkişisince, davacı için 154.208,00 TL, davacı için ise 9.833,00 TL destekten yoksunluk zararlarının bulunduğu belirlenmiştir. Davacılar vekili tarafından verilen 01.09.2015 tarihli miktar artırım dilekçesi ile maddi tazminat miktarı 130.027,87 TL’den 164.041,00 TL’ye yükseltilmiştir. Bu dilekçe, davalı idarelerden na 11.09.2015 tarihinde, na ise 14.09.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
İdare Mahkemesi, maddi tazminat talebinin kabulüyle idareye başvuru tarihi olan 21.11.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacılara ödenmesine, manevi tazminat talebinin ise 100.000,00 TL’lik kısmının kabulü, 50.000,00 TL’lik kısmının ise reddi yolunda karar vermiştir.
Davalı idareler tarafından, anılan Mahkeme kararının aleyhlerine olan kısımlarının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, tazminat isteminin kabulüne ilişkin bölümü ve hükmedilen maddi tazminatın dava dilekçesi ile talep edilen 130.027,87 TL’lik kısmı ile hükmedilen manevi tazminata, idareye başvuru tarihi olan 21.11.2013 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısımlarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmamaktadır.
Kararın 01.09.2013 tarihli miktar artırımına ilişkin dilekçe ile arttırılan tazminat miktarına yürütülecek faize ilişkin bölümü incelenecek olursa;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır. ” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3.maddesi) gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, artırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Ayrıca, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunla İdari Yargılama Usulü Kanunu’na geçici 7. madde eklenerek, kanun yolu aşaması dahil yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da, yapılan düzenlemenin uygulanacağı belirtilmiş olup, geçici madde hükmü uyarınca kanun yolu aşamasında, miktar artırım dilekçesinin verilmesi durumunda kanun yolu aşamasının tamamlanıp, miktar artırımına ilişkin dilekçenin davalı idareye tebliğine kadar geçen süreçte, sürenin uzunluğu dikkate alındığında, bu dosyalarda miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınmasının mülkiyet hakkına aykırı olacağı açıktır. Bu nedenle, geçici 7.madde uyarınca, kanun yolu aşamasında talep edilen miktar artırımına ilişkin dosyalarda, yürütülecek faize ilişkin olarak, davacı tarafından, miktar artırım dilekçesinin verildiği tarihin esas alınması gerekmektedir,
Bakılan davada, davacı tarafından, 2577 sayılı Kanunun geçici 7. maddesi uyarınca 01.09.2015 havale tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu uyarınca maddi tazminat miktarı artırılmış, anılan dilekçe, davalı idarelerden na 11.09.2015 tarihinde, na ise 14.09.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla bakılan davada artırılan tazminat miktarı bakımından, miktar artırım dilekçesinin davalı idarelerden nın kaydına girdiği tarih olan 11.09.2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, idareye başvuru tarihi olan 21.11.2013 tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarelerin temyiz istemlerinin kısmen kabulüyle … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, miktar artırım dilekçesiyle arttırılan tazminat miktarına idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davalı idarelerin temyiz istemlerinin kısmen reddi ile anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.