Danıştay Kararı 15. Daire 2016/245 E. 2016/1455 K. 07.03.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/245 E.  ,  2016/1455 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/245
Karar No : 2016/1455

Temyiz Eden (Davacılar) : 1-
2-
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:…; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi:
Düşüncesi:Temyiz konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; 15.12.2004 tarihinde meydana gelen ölü doğum sebebiyle uğranıldığı iddia olunan 50.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; davacılar tarafından dava dilekçesinde, bakılan davanın, davacılardan ‘a zamanında müdahele edilmediğinden bahisle tedaviyi gerçekleştiren doktorlar aleyhine manevi tazminat ödenmesi istemiyle … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:… sayılı dava dosyasına kayden açılan davada verilen … tarih ve K:… sayılı karar üzerine 2577 sayılı Yasa’nın 9. maddesi uyarınca açıldığı ileri sürülmekte ise de,….. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin anılan kararının, 2577 sayılı Yasa’nın 9. maddesi kapsamında zikredilen davanın “görev noktasından reddine” ilişkin bir karar olmadığı, söz konusu karar ile davanın, husumet nedeniyle reddine karar verildiği açık olduğundan, bakılan iş bu davanın, 2577 sayılı Yasa’nın 9. maddesi kapsamında bulunduğunu kabule olanak bulunmadığı, bu durumda, hastaya zamanında müdahele edilmediğinden bahisle zarara uğranıldığını en geç…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 26.11.2009 tarihinde açtıkları dava tarihinde öğrenen davacılar tarafından, bu tarihten itibaren 1 yıl içerisinde 2577 sayılı Yasa’nın 13. maddesi kapsamında davalı idareye tazminat istemiyle başvurulması ve tazminat isteminin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında 60 gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, 60 gün içinde dava açılması gerekirken bu süreler geçirildikten çok sonra 31/03/2015 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süreaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafça; usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacılardan, ‘ın 15.12.2004 tarihinde …. Devlet Hastanesi’nde ölü doğum gerçekleştirdiği, davacılar tarafından, ölü doğum olayının ….. Devlet Hastanesi doktorlarının ihmal ve kusuru sebebiyle gerçekleştiğinden bahisle doktorlar ……aleyhine 26/11/2009 tarihinde … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2009/818 esasına kayıtlı manevi tazminat davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda anılan hekimlerin kamu görevlisi olması nedeniyle Anayasa’nın 129/5. maddesi gereğince idari yargıda idare aleyhine dava açılması gerektiğinden davanın husumet nedeniyle reddine karar verildiği, anılan kararın 20.03.2015 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmesi sonrasında davacılar tarafından davalı idare aleyhine, ölü doğumun meydana gelmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle 50.000,00-TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle 31/03/2015 tarihinde açılan davada dava dilekçesinin merciine tevdi kararı verilmesi üzerine talebin davalı idarece cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır.
Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.
Dava açma süresini saptarken, bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan süreye ilişkin mevzuat kurallarının yorumlanmasında kişilerin haklarının ihlali yönünde ağır sonuçlara varan yorumdan kaçınmak gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği,bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Davacı tarafından görevsiz yargı merciinde 26.11.2009 tarihinde eylemi gerçekleştiren doktorlar aleyhine tazminat davası açıldığı, bu davanın …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … günlü, E:… K:…sayılı kararı ile “olayda hizmet kusurunun olduğu ve husumetin idareye karşı yöneltilmesi gerektiği” gerekçesiyle husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi ve kararın 20.03.2015 tarihinde kesinleşmesi üzerine 1 yıl içerisinde 31.03.2015 tarihinde bakılmakta olan tam yargı davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda her ne kadar Mahkeme tarafından hekimler aleyhine adli yargıda açılan tazminat davasının açılış tarihi olan 26.11.2009 tarihi itibariyle zararın ortaya çıktığı bu tarihten itibaren 1 yıl içerisinde idareye başvuru yapılıp dava açılmadığı gerekçesiyle süre yönünden davanın reddine karar verilmişse de, davacı tarafından eylemin idariliğinin adli yargıda hekimler aleyhine açılan tazminat davasında verilen Anayasa 129. Madde 5. Fıkra gereği idari yargıda idare aleyhine dava açılması gereği davanın husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine ilişkin kararın verildiği tarih olan 11.11.2014 tarihi itibariyle öğrenildiği ve bunun üzerine 31.03.2015 tarihinde davasını açtığı, Mahkeme tarafından 21.05.2015 tarihinde merciine tevdi kararı verdiği davalı idarece talebin zımnen reddildiği görülmüştür.
Bu durumda idari hizmetten kaynaklanan tam yargı davalarında sürelerin eylemin idariliğinin öğrenilmesi üzerine başlayacağı, idarilik kavramının bazen somut olaya göre olayın oluş anında bazen yapılan ceza yargılaması neticesinde ortaya çıkacağı, dava konusu olayda eylemin idarilik vasfının 2014 yılı itibariyle ortaya çıktığı, ve süresinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla, eksik inceleme sonucu davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:…; K:…sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (15) onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.