Danıştay Kararı 15. Daire 2016/1466 E. 2016/2755 K. 21.04.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2016/1466 E.  ,  2016/2755 K.
T .C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/1466
Karar No : 2016/2755

Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davacılar) :
Vekilleri :
Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
Vekili : Huk. Müş.

İstemin Özeti : … 2. İdare Mahkemesinin … tarih ve … sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek, davacılar tarafından esastan, davalı idarece vekalet ücreti yönünden temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Temyiz istemine konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; müteveffa H. K.’nun yasal mirasçıları olan davacılar tarafından, H. K’nun 30.05.2010 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile gidilen … . Devlet Hastanesi Acil Servisinde ve sonrasında yapılan tıbbi ameliyelerin kusurlu olması nedeniyle ölüme sebebiyet verildiğinden bahisle hizmetin kötü işlemesine bağlı olarak her bir davacı için 1.000,00 TL olmak üzere toplam 6.000,00 TL. maddi ve her bir davacı için 20.000,00 TL olmak üzere toplam 120.000,00 TL. manevi tazminatın işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle 28.08.2014 tarihinde açılmıştır.
Mahkemece, dilekçede maddi tazminatın hangi hukuki sebebe dayandığının (destekten yoksun kalma, tedavi gideri, cenaze gideri…vs.) belirtilmediği gerekçesiyle 2577 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine 26.09.2014 tarihinde karar verilmiştir. Davacılar tarafından kararda belirtilen eksiklikler giderilerek süresi içinde yeni bir dilekçe verilmiştir.
Mahkeme bu defa “müteveffa yakınları olan davacıların H. K.’nun ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle 120.000 TL manevi, 6.000 TL maddi tazminatın yasal faizi ile birlikte tazmin edilmesi istemiyle 24/3/2014 tarihinde noter kanalıyla ihtarname çektikleri, davalı idare tarafından zararların tazmin edilmemesi üzerine 27/6/2013 tarihinde … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açıldığı, anılan Mahkemenin … tarih ve … sayılı kararı ile idari yargının görevli olduğundan dava dilekçesinin reddine karar verildiği, anılan kararın 14/3/2014 tarihinde kesinleşmesi üzerine 28/8/2014 tarihinde Mahkememizde görülmekte olan işbu davanın açıldığı”, … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen görev ret kararının kesinleştiği tarih olan 14/3/2014 tarihinden itibaren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca otuz günlük dava açma süresinin son günü olan 14.04.2014 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu süreden çok sonra 28/8/2014 tarihinde açılan davanın süreaşımı nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
Davacılar açılan davanın süresinde olduğunu, davalı idare ise lehlerine vekalet ücreti hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek temyiz başvurusunda bulunmuşlardır.
Dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde;
H. K.’nun 30.05.2010 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile Tarsus Devlet Hastanesi acil servisine başvurduğu ve apandisit şüphesi ile ameliyata alındığı, ameliyatı gerçekleştiren tabibin hasta yakınlarına operasyonun apandisitten olmadığını mideden gerçekleştiği yönünde bilgi verdiği, hastanın genel durumunun kötüleşmesi üzerine 04.06.2010 tarihinde … Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edildiği ve 09.06.2010 tarihinde saat 08.05’de vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar tarafından, operasyonu gerçekleştiren Dr. E. A. hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, yapılan yargılama neticesinde … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … tarih ve … sayılı kararıyla E. A.’nin taksirle ölüme sebebiyet verdiğinden bahisle 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilerek cezanın 15.200,00 TL adli para cezasına çevrildiği, kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.02.2014 tarih ve E:2013/29747, K:2014/3382 sayılı kararıyla onandığı görülmektedir.
Davacılar olay nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılanması amacıyla 27.06.2013 tarihinde, operasyonu gerçekleştiren Dr.E. A. aleyhine … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Mahkeme … tarihli ve … sayılı gerekçeli kararında, görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinin hizmet kusuru olduğu, hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar da idari yargının görevli olduğu belirtilerek dava dilekçesinin reddine karar vermiştir. Bu karar 14.03.2014 tarihinde kesinleşmiştir.
Bunun üzerine davacılar zararlarının tazmini amacıyla 2577 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesi uyarınca 24.03.2014 tarihinde na başvurmuştur. Başvuru idarenin kayıtlarına 02.04.2014 tarihinde intikal etmiştir. Başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine de 28.08.2014 tarihinde temyiz incelemesine konu dava açılmıştır.
2577 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesine göre, çözümlenmesi idari yargı mercilerinin görevine girdiği halde, adli ve askeri yargı mercilerine açılmış davaların görev yönünden reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde idari yargı mercilerinde dava açılabileceği düzenlenmiştir.
2577 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak zararlarının tazminini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliğ tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği, görevli olmayan yargı mercilerine açılan tam yargı davalarının görev yönünden reddi halinde idareye başvurma şartının aranmayacağı düzenlenmiştir.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır.
Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.
Dava açma süresini saptarken, bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan süreye ilişkin mevzuat kurallarının yorumlanmasında kişilerin haklarının ihlali yönünde ağır sonuçlara varan yorumdan kaçınmak gerekmektedir.
Hukuki sorumluluğun koşullarının, her zaman, maddede öngörülen süreler içinde, olayın meydana geldiği anda ve bir arada ortaya çıkması mümkün olamamaktadır.
Zararın idari eylemden kaynaklandığının bu sürelerden sonra ortaya çıkması mümkün olabildiği gibi, zararın gerçek miktarı veya illiyet bağı daha sonra da ortaya çıkabilmektedir. Bütün bu olasılıklar göz önünde bulundurulduğunda, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinin, yargıya başvuru hakkını ortadan kaldırmayacak, ancak maddeyi de işlevsiz bırakmayacak bir şekilde yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada hasımın idare değil tıbbi ameliyeyi gerçekleştiren kamu görevlisi olduğu açıktır. Mahkeme tarafından verilen kararın da davada idari yargı yerlerinin görevli olduğu belirtilmek kaydıyla verilen bir dilekçenin reddi kararı olduğu hüküm fıkrasından açıkça anlaşılmaktadır. Bu kararın, niteliği itibariyle bir yargı yolu görevsizlik kararı olmayıp, doğru hasımın idare olduğunu da belirten bir dilekçenin reddi kararı olduğu dikkate alındığında, olayın hukuki mahiyeti itibariyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun, “görevli olmayan yerlere başvurma” halini düzenleyen 9’uncu maddesinin somut olaya uygulanmasında hukuki isabet bulunmamaktadır. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için görevsiz yargı yerine yapılan başvuruda da husumetin de idareye yöneltilmiş olması gerekmektedir.
Bu nedenle, Anayasa’nın 36 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı” kapsamında, adli yargı mercilerinde idarenin husumetiyle değil de kamu görevlisinin husumetiyle açılan davalarda verilen, davanın husumet yönünden reddi veya dilekçenin reddi gibi kararların kesinleştiği tarihin, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesindeki zararın idari eylemden doğduğunun öğrenildiği tarih olarak kabulünün hukuken daha uygun olduğu, bu itibarla uyuşmazlık konusu olayda davacılar tarafından eylemin idariliğinin anlaşıldığı tarihten itibaren yasal süresi içinde davalı idareye başvurularak uğranıldığı iddia edilen zararın tazmininin istendiği ve süresi içinde dava açıldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararın hukuka uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı idarenin vekalet ücreti yönünden temyizen incelenme talebine ilişkin olarak ise, yapılacak yeni yargılama neticesine göre bir karar verileceği tabiidir.
Açıklanan nedenlerle, … 2. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, BOZULMASINA, davalı idarenin “vekalet ücreti” yönünden temyiz talebinin bu aşamada incelenmemesine, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.