Danıştay Kararı 15. Daire 2015/9962 E. 2016/1693 K. 14.03.2016 T.

15. Daire         2015/9962 E.  ,  2016/1693 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/9962
Karar No : 2016/1693

Temyiz Eden (Davacılar) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin …. günlü, E:…; K:…sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi :Temyiz konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacılar murisi …..in 10.09.2014 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucunda ağır yaralı olarak kaldırıldığı …. Devlet Hastanesinde 11.09.2014 tarihinde vefat etmesi sonucunda hastane doktoru tarafından adli olay olmasına rağmen Cumhuriyet Başsavcısına bilgi verilmeden, otopsi yapılmadan hatalı rapor düzenlenerek, cenazenin defnedilmek üzere aileye teslim edilmesine ve daha sonra hatanın giderilmesi amacıyla aynı gün …..Cumhuriyet Başsavcılığı kararı uyarınca kabir açılarak otopsi yapıldığından dolayı davacıların uğradığı ileri sürülen manevi zararın karşılığı olarak toplam 65.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; uyuşmazlık konusu olayda, davacıların tazminat istemi, murislerinin hastanede ölümü üzerine doktor tarafından hatalı ölüm raporu düzenlenmesine ilişkin idari işlemden kaynaklanmakta olup, bu işlemden davacıların en geç otopsi için cenazenin çıkarıldığı 11.09.2014 tarihinde haberdar oldukları kabul edildiğinde bu tarihi izleyen 60 günlük dava açma süresi içinde yani en geç 10.11.2014 tarihine kadar dava açmaları ya da aynı süre içinde davalı idareye başvuru yaparak bu başvurunun reddi üzerine geri kalan dava açma süresi içinde dava açmaları gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 19.11.2014 tarihinde yapılan başvuruya davalı idarece cevap verilmeyerek talebin zımnen reddedildiğinden yola çıkılarak 20.03.2015 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı anlaşıldığından davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafça; usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde, bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabileceği, aynı yasanın 15. maddesinin (1/e) bendinde ise, dilekçeler üzerine yapılan ilk incelemede, idari mercie başvurulmadığının anlaşılması üzerine dilekçelerin merciine gönderilmesi hükme bağlanmıştır.
Bu madde hükmüne göre, idari eylemden dolayı zarara uğrayanlar, tam yargı davası açmadan önce, idareye başvurarak zararların tazminini talep etmek zorundadırlar. İdare, başvuru üzerine uğranıldığı ileri sürülen zararın tazminine yönelik iradesini açık ya da zımni bir işlem ile ortaya koymaktadır. İdarenin ”ön karar” denilen bu işlemi üzerine idari yargı merciilerinde tam yargı davası açılabilmektedir.
Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem; idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar murisinin trafik kazası sonucu yaralı olarak kaldırıldığı …..Devlet Hastanesinde 11.09.2014 tarihindeki ölümü sonrasında hastane doktoru tarafından normal ölüm gibi rapor düzenlenip yakınlarına teslim edilerek defnedilmesi sonrası olayın fark edilerek …..Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … tarih ve …sayılı kararı uyarınca … tarihinde kabir açılmak suretiyle otopsi yapıldığı, akabinde cenazenin tekrar yakınlarına teslim edilerek defnedildiği, davacılar tarafından da murislerinin kabrinin açılarak otopsi yapılması sonucu oluştuğu ileri sürülen manevi acı nedeniyle toplam 40.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle 19.11.2014 tarihinde davalı idareye başvuruda bulundukları, bu başvurularına davalı idarece herhangi bir cevap verilmemesi üzerine 20.03.2015 tarihinde kayıtlara giren bu dilekçe ile 65.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda her ne kadar Mahkeme tarafından uyuşmazlık konusu idari işlemin icrasından kaynaklanan tam yargı davası olarak nitelendirilip, adli vaka olmasına rağmen doğal ölüm raporunun düzenlendiği 11.09.2014 tarihinden itibaren İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 11 kapsamında altmış gün içinde idareye başvurup verilen cevap üzerine dava açılması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, uyuşmazlık idare ajanının adli bir olay olmasına rağmen adli rapor düzenleyip savcılığa haber vermesi gerekirken normal ölüm raporu düzenlemesi sonucu defnedilen cenazenin otopsi yapılmak üzere kabir açılmasından kaynaklanan manevi zarardan ibaret olduğu, söz konusu zararın idarenin işleminden değil idarenin ajanının yapması gereken bir eylemi yapmaması yani eylemsizliğinden kaynaklandığı hususunda duraksama bulunmamakta olup, idare ajanının eyleminden ya da idare ajanının eylemsizliğinden kaynaklanan zararların İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 13 kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. İdarenin ajanı olan hekimin eylemsizliği sonucu oluşan dava konusu manevi zarar kabrin açıldığı 11.09.2014 tarihinde ortaya çıkmıştır. Davacı tarafından bu tarihten itibaren madde 13 kapsamında 1 yıllık süre içerisinde 19.11.2014 tarihinde idareye başvuru yapılmış zımni ret üzerine de 20.03.2015 tarihinde idari yargıda tazminat talepli dava açılmıştır.
Durum böyle olunca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde, bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabileceği hususu göz önüne alındığında davacının eylem tarihinden (11.09.2014) itibaren bir yıl içinde, 19.11.2014 tarihli dilekçe ile ‘na müracaat ederek uğramış olduğu zararların tazminini talep ettiği, idarenin bu talebe cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddettiği anlaşıldığından, davanın esasına ilişkin karar verilmesi gerekirken süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, … İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (15) onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.