Danıştay Kararı 15. Daire 2015/8573 E. 2015/9226 K. 24.12.2015 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/8573 E.  ,  2015/9226 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/8573
Karar No : 2015/9226

Temyiz Eden (Davalı) :
Vekili:
Diğer Davalı :
Vekili :
Karşı Taraf(Davacı) :
Vekili/(leri) : –

İstemin Özeti : …1. İdare Mahkemesi’nin …tarih ve …sayılı kararının hukuka aykırılık teşkil ettiği ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Usulüne uygun savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyize konu mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce Tetkik Hakimini’nin açıklamaları dinlenip , dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacıların murisi ……’ın 19.09.1995 tarihinde, arazide bulduğu patlayıcı madde ile bıçakla oynarken patlayıcı mühimmatın patlaması sonucu ölmesi sebebiyle uğranıldığı iddia edilen zararın, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun kapsamında karşılanması amacıyla yaptığı başvurunun reddine ilişkin 29.06.2005 gün ve 77 sayılı Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı kararının iptali ile meydana geldiği iddia olunan 16.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi zararın tazminen ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
…1. İdare Mahkemesi’nce; Dairemizin 15/10/2014 gün ve E:2011/9335 K:2014/7056 sayılı bozma kararına uyularak; olayın gerçekleştiği yerin terör olaylarının yaşandığı yerlerden olması ve savcılık kararlarında terör örgünce yerleştirilen patlayıcı madde ile temas sonucu ölümün gerçekleştiğinin belirtilmesi nedeniyle, 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması gereken zararın varsa davacılar murisinin kusuru da gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken olayın terörle mücadele kapsamı dışında meydana geldiği gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı belirtilerek davaya konu işlemin iptali, davalı idarece meydana gelen zarar konusunda mevzuat ile getirilen usul ve esaslar ışığında gerekli araştırma yapılıp davacının bu konularda zarara uğrayıp uğramadığı hususu ile zarara uğramış ise uğradığı zararın miktarı davacılar murisinin kusuru da gözetilmek suretiyle net olarak belirleneceği gerekçesiyle maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığı, davacıların manevi tazminat istemlerinin ise kabulü yönünde karar verilmiştir.
Davalı idarece, anılan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Mahkeme kararının, dava konusu işlemin iptali ile maddi tazminata yönelik kısmı yönünden;
İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyize konu Mahkeme kararının, dava konusu işlemin iptali ile maddi tazminata ilişkin kısmında 2577 sayılı 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, tarafların bu kısma yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
Temyize konu Mahkeme kararının manevi tazminata yönelik kısmına gelince;
27.07.2004 tarih ve 25535 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu; 2. maddesinde, bu Kanunun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı belirtilmiş; geçici 1. maddesinde ise; bu Kanun hükümlerinin, olağanüstü hal uygulamasının başladığı 19.07.1987 tarihi ile Kanunun yürürlüğe girdiği 27.07.2004 tarihi arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da, süresi içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları kaydıyla, uygulanacağı kurala bağlanmıştır.
5233 sayılı Kanun, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen “sosyal risk” ilkesinin yasalaşmış halidir ve adı geçen Kanunun uygulama alanı yalnızca “sosyal risk ilkesi” uyarınca tazmini mümkün olan uyuşmazlıklarla sınırlı bulunmaktadır.
Bu nedenle, olağanüstü hal uygulamasının başladığı 19.07.1987 tarihi ile 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27.07.2004 tarihi arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında uygulanabilecek olan 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin tazminat ödemekle sorumlu tutulabilmesi için, meydana gelen zararın, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğduğunun açıkça ortaya konulması gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; 20.09.1995 tarihli olay yeri tespit tutanağında, davacılar murisinin 19.09.1995 tarihinde …İli, …İlçesi, …Köyü yakınlarında bulunan …Tepe mevkiinde hayvanotlattığı sırada yerde bulduğu mayın veya buna benzer patlayıcı madde ile oynadığı esnada infilak etmesi sonucu olayın meydana geldiğinin görgü tanıklarınca beyan edildiğinin belirtildiği, ……Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının …tarih ve Hazırlık No: …sayılı dosyasında, 19.09.1995 tarihinde …İlçesi, …Köyü yakınlarında bulunan …Tepe mevkiinde hayvanotlattığı sırada terör örgütü mensuplarınca ideolojik amaçla döşenmiş olan mayına temas etmesi ve mayının patlaması sonucu yaralanan daha sonra tedavi için götürüldüğü hastanede ölen davacılar murisinin ölüm olayına ilişkin faillerin yakalanması için daimi arama kararı verildiği, olay nedeniyle uğranıldğı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun, murisin terör örgütü tarafından öldürülmediği, ölenin kusuru sebebiyle olayda suç ve suçlu bulunmadığından bahisle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olay tarihi itibariyle (19.09.1995) 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi uyarınca davacıya terör ve terörle mücadele sırasında oluşan maddi zararlarının tazmini hususunda imkan sağlanmıştır. 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi uyarınca yapılan başvuruların; söz konusu Kanun’un terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu uğranılan maddi zararları öngörmesi, diğer bir deyişle manevi zararların tazminini kapsamaması karşısında; 5233 Sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesi gereken uyuşmazlıkta, davacıların manevi tazminat isteminin bu kanun hükümlerine göre değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerekmektedir.
Bilindiği üzere 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabileceği öngörülmüştür.
Davaya konu uyuşmazlıkta 19.09.1995 tarihinde meydana gelen olay nedeniyle oluştuğu iddia edilen zararların tazminine yönelik başvurunun 26.05.2005 tarihinde yapıldığı göz önüne alındığında, 2577 sayılı Kanunda öngörülen süreler içerisinde yapılan bir başvuru olmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi uyarınca yapılan başvurunun manevi tazminata ilişkin kısmının, 2577 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip, süresinde yapılmış bir başvuru olmadığından dolayı reddedilmesi gerekirken, söz konusu talebin kabulü yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davalı temyiz isteminin kısmen kabulü ile …1. İdare Mahkemesi’nin … günlü, … sayılı kararının, manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının oyçokluğuyla BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi ile kararın dava konusu işlemin iptali ile maddi tazminat istemine ilişkin kısmının oybirliğiyle ONANMASINA, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/12/2015 tarihinde karar verildi.

(X) KARŞI OY :

İdare mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
İdare Mahkemesi’nce verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının manevi tazminat istemine ilişkin kısmının da onanması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz.