Danıştay Kararı 15. Daire 2015/8373 E. 2015/9234 K. 24.12.2015 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/8373 E.  ,  2015/9234 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/8373
Karar No : 2015/9234

Temyiz Eden (Davalı) :
Vekili :
Karşı Taraf(Davacı) :
Vekili :

İstemin Özeti :07.10.2007 tarihinde, … mevkii sahil yolunda akşam saat 22.40 sıralarında yol kenarında bulunan çöp konteynerine bırakılan bombanın patlaması sonucunda yaralanan davacı tarafından, idarenin olayda sorumluluğu olduğu iddiasıyla 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 100.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, … 6. İdare Mahkemesi’nce; Dairemizin 17/03/2015 gün ve E:2012/7635, K:2015/1556 sayılı manevi tazminata yönelik olarak alınan bozma kararına uyularak, davaya konu uyuşmazlıkta, tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli ve davacının sosyo ekonomik durumu dikkate alınarak 30.000,00 TL manevi zararının idareye başvuru tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte tazmin edilmesi gerektiği yönünde verilen kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce Tetkik Hakimi’nin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “kararın bozulması” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, … 6. İdare Mahkemesi’nin … günlü, … sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/12/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Uyuşmazlık, 07.10.2007 tarihinde meydana gelen patlamada yaralanan davacının olay nedeniyle maddi ve manevi zararlarının tazmini isteminden doğmuştur.
Yerel Mahkeme, … tarih ve … sayılı kararında, olayı 5233 sayılı Kanun çerçevesinde değerlendirmek suretiyle, davacının Hastaneden taburcu edildiği 01.11.2007 tarihinden itibaren 60 gün içinde İdareye başvurulması gerektiği halde başvurulmadığı, anılan Kanunun 6. maddesindeki süreler geçirildikten sonra 25.03.2008 tarihinde yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davada süre aşımı bulunduğu sonucuna varmıştır.
Kararın davacı yanca temyiz edilmesi üzerine yapılan incelemesi sonucunda, 17.03.2015 gün ve E:2012/7635, K:2015/1556 sayılı Daire kararında;
Mahkeme kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmadığından, bu kısıma yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
Manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmı hakkında ise;
“…terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerektiği … tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli ve davacının sosyo ekonomik durumu dikkate alınarak manevi zararının tazmini gerekirken, davacının manevi tazminat talebinin Mahkemece idarenin sorumluluğuna yönelik yargısal denetim yapılmaksızın, davacının başvurusunun 2577 sayılı Kanun uyarınca öngörülen bir yıllık sürede olduğu hususu da dikkate alındığında … başvurunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinde hukuki isabet görülmediği” gerekçesiyle Mahkeme kararının bu kısmının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyularak temyiz istemine konu … tarih, … sayılı kararla; “… tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli ve davacının sosyo ekonomik durumu dikkate alınarak 30.000 TL manevi zararının tazmin edilmesi gerektiği” yolunda hüküm tesis edilmiştir.
Bu defa davalı İdare tarafından temyiz yoluna başvurulmaktadır.
Davacının iddiası, hizmet kusuruna yönelik değil, olay nedeniyle çalışma olanağını yitirdiğine yöneliktir. Yani olayda 5233 sayılı Yasa kapsamında bir durum söz konusudur. Bu durumda, 5233 sayılı Yasanın, manevi tazminat istemine hukuki olanak sağlayıp sağlayamayacağı sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir.
5233 sayılı Yasanın 1. maddesinde, Yasanın amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu belirtilmektedir.
Yasanın diğer maddelerinde, zarar tespit komisyonlarının kuruluşu, başvuru ve inceleme usulüne ilişkin hükümlerle, zararın tespiti, hesaplama usulü ve sulhname, uzlaşmazlık halinde yapılacak işlemler yer almaktadır.
Yasanın 12. maddesi, “zararın karşılanmasına ilişkin sulhname ” ile ilgilidir. Maddeye göre; “Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
5233 sayılı Yasa’nın 12. maddesi hükmünün manevi tazminatı kapsayıp kapsamayacağı hususunda yargı kararları incelendiğinde;
Gerek Aydın İçyer – Türkiye davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce verilen 12 Ocak 2006 tarih ve 18888/02 no.lu karar ve gerekse 5233 sayılı Yasanın çeşitli maddelerinde yer alan “maddi” sözcüğünün iptali istemiyle yapılan başvurunun incelenmesi sonucunda Anayasa Mahkemesi’nce verilen 25.06.2009 gün ve E. 2006/79, K.2009/97 sayılı karar gerekçeleri değerlendirildiğinde, zarar tespit komisyonunun sulh teklifini kabul etmeyen davacının 5233 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca başvuracağı yargı yolunda manevi tazminat talep edebileceği açıktır.
Belirtilen nedenlerle, davacının, manevi tazminat isteminin ve dava açma süresinin, maddi tazminat isteminde olduğu gibi, 5233 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
5233 sayılı Yasanın 6. maddesinin ilk fıkrasına göre;
“Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz.”
Yasa maddesindeki dava açma süresi somut olayda nasıl değerlendirilmelidir?
Davacı olayda yaralandıktan sonra, tedavisi yapılarak taburcu edilmiştir. Ancak yarasının açık yara olması ve gelişen nekroz nedeniyle, 13.10.2007 tarihinde … Eğitim ve Araştırma Hastanesine yatırılmış, buradan da 15.10.2007 tarinde … Tıp Fakültesi Hastanesine sevkedilmiştir. 25.10.2007 tarihinde operasyona alınan davacı, 01.11.2007 tarihinde taburcu edilmiştir.
Davacının taburcu edilmesine ilişkin adı geçen Fakülte tarafından verilen aynı tarihli Epikriz raporunda, kalp ve plastik cerrahi polikliniklerine kontrole gelmek üzere taburcu edildiği belirtilmektedir.
Dosyada bulunan, 23.10.2007 tarihli Adli Tıp … Şube Müdürlüğü Raporunda, davacının vücudunda bomba nedeniyle meydana gelen kırık ve doku kayıpları, yaralar belirtilmekte, kişide saptanan kırığın yaşam fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğu belirtilmektedir.
Yine dosyada bulunan, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrütif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanlığının Dekanlığa muhatap 23.12.2011 tarih ve 216 sayılı yazısı ekinde, davacının 11.01.2008 tarihinde kontrole gittiği anlaşılmaktadır. Bu konuda dosyada başkaca bir bilgi de bulunmamaktadır.
Bu bilgiler, davacıdaki kırığın yaşam fonksiyonlarını ne ölçüde etkilediğini ortaya koyacak bir raporun, dosyaya ibraz edilmediğini ortaya koymaktadır. İdareye başvuru ve dava dilekçelerinde bu durum; tedavi süreci tamamlanmadığı için çalışma gücü kaybının da belli olmadığı belirtilerek açıklanmaktadır. Yani, olay nedeniyle davacıda çalışmasına engel bir sakatlık olup olmadığını veya özür derecesini ortaya koyacak bir rapor bulunmamaktadır. Bu da tedavi sürecinin henüz tamamlanamadığını ortaya koymaktadır.
Bu veriler karşısında, davacının 5233 sayılı Yasanın 6. maddesinde öngörülen 60 günlük başvuru süresinin hangi tarihte başlayacağı sorusuna cevap bulmak gerekmektedir. İdareye başvurulduğu ve davanın açıldığı sırada tedavisi devam eden davacının İdareye başvururken, “tedavi süreci tamamlanmadığı için çalışma gücü kaybının da belli olmadığı, iki yıldır çalıştığı işinde olay nedeniyle çalışamadığı” gerekçesiyle başvurduğu görülmektedir.
Bu durumda, olay nedeniyle davacının zararının oluştuğu tarihin, tekrar çalışma olasılığının kalmadığını düşünerek davalı İdareye yaptığı başvuru tarihi olduğunun kabulü gerekir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair yerel Mahkeme kararının yukarıdaki gerekçe ile onanması gerektiği görüşüyle, Daire kararına gerekçe yönünden katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :

5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütlen faaliyetler nedeniyle maddi zarar uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla düzenlenmiş olup, manevi zararlar bu Kanun kapsamında olmadığından, davacıların manevi zararlarının tazmini isteminin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemece manevi tazminat isteminin kabul edilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu nedenle, manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.