Danıştay Kararı 15. Daire 2015/8049 E. 2016/25 K. 18.01.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/8049 E.  ,  2016/25 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/8049
Karar No : 2016/25

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … 2. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyize konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; … İli, … İlçesi, … Köyü, … Mezrası’nda ikamet etmekte iken yaşanan terör olayları nedeniyle göç eden ve 1997-2000 yıllarına ilişkin olarak zararları tazmin edilen davacı tarafından mezraya dönüş yapamadıklarından bahisle devam eden zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle 02.03.2009 tarihinde yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 13.05.2014 tarih ve 65/01//2014/28 sayılı Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
… 2. İdare Mahkemesi’nce; davacı tarafından, ikamet etmekte olduğu köyünün, terör olayları nedeniyle boşalttığından bahisle tazminat ödenmesi istemiyle başvuruda bulunulduğu, anılan başvuru üzerine, komisyon tarafından davacıya 1997-2000 yılları arasındaki zararları konusunda ödeme yapıldığı, davacının 02.03.2009 tarihli dilekçe ile halen köye dönemediğinden, başvuru tarihine kadar devam eden zararlarının tazminini istediği görüldüğünden, davacı tarafından yapılan bu başvurunun 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesinde hüküm altına alınan süreler göz önüne alınarak değerlendirileceği, bu haliyle davacının süregelen zararları yönünden başvuru yaptığı hususu da gözetilerek, idareye başvuru yaptığı 02.03.2009 tarihinden geriye doğru bir yıllık süreyi aşan kısmı bakımından süresinde yapılmış bir başvuru olduğunun kabulüne imkan bulunmadığı, dava konusu işlemin davacının idareye başvuru yaptığı 02.03.2009 tarihinden geriye doğru bir yıllık süreye ilişkin kısmına gelince; davacı tarafından halen köyüne geri dönemediği gerekçesiyle uğradığı zararların tazmini talep edilmekte ise de, vatandaşların köye dönüşüne izin verildiği, köye terör eylemleri, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler veya güvenlik gerekçesiyle ulaşılamamasının söz konusu olmadığı sonucuna varılmakla, davacının 5233 sayılı Yasa hükümleri uyarınca başvuru tarihinden geriye doğru bir yıllık süreye ilişkin zararının karşılanması istemiyle davalı idareye yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçeleriyle da… ın reddi yolunda karar verilmiştir.
Davacı tarafından, anılan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin (d) bendinde; terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar, Kanunun kapsamı dışında tutulmuş, aynı Kanunun ‘Başvurunun Süresi, Şekli, İncelenmesi ve Sonuçlandırılması’ başlıklı 6. maddesinde; “Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” hükmüne yer verilmiş, 7. maddesinde ise; hayvan lara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri; terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına, ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararların, bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla idarece ödeneceği kurala bağlanmıştır.
Aynı Kanun’un Geçici 1. maddesinde, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” kuralı getirilmiştir.
Kanun’un Geçici 1 inci maddesi kapsamında müracaat hakkı bulunanların bir yıllık süre içinde müracaat edememeleri durumunda, mağduriyetlerinin önlenmesi ve zararlarının sulh yoluyla karşılanması amacıyla 03.01.2006 Tarih ve 26042 sayılı Resmi Gazete yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 5442 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi ve 5233 sayılı Kanuna, 30/05/2007 tarih ve 26537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5666 sayılı Kanunla eklenen Geçici 4. maddesiyle; “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları halinde, 19/07/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” kuralı getirilerek geçmiş dönemlere ilişkin başvuru süresi 30.05.2008 tarihine kadar uzatılmıştır.
5233 sayılı Kanun’un yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; “terör eylemleri” veya “terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler” sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle mal varlığına ulaşamayan kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Kanun hükümlerine göre idarece sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından “tamamen” boşaltılmış/boşalmış olması halinde, yerleşim yerinin boşaltılmasından/boşalmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Kanunda tek tek sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür. Dolayısıyla, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması nedeniyle mal varlığına ulaşamamadan kaynaklanan maddi zararın idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması, o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gerekmektedir.
Bunun yanında, 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinden anlaşıldığı üzere, terör olaylarına bağlı olarak güvenlik kaygıları nedeniyle (örneğin bu sebeple yerleşim yerinin terkedilmesi vb.) malvarlığına ulaşılamamadan kaynaklanan zararların da tazmini öngörülmektedir. Bir terör olayı sonucu münferit olarak kendisi veya yakınları doğrudan zarar gören ya da bu şekilde gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama olayları kendisi veya yakınlarına yönelen kimselerin, başta yaşam haklarından endişe ederek, güvenlik kaygısı duymaları doğaldır. Dolayısıyla, bu kapsamda oluşan zararların tazmini de anılan hükmün bir gereğidir. Bu durum, yukarıda belirtilen nesnel kriterin yanında, her davacı yönünden ayrıca öznel olarak da bir irdeleme yapılmasını gerekli kılmaktadır. Aksi bir değerlendirme, her bir davacının öznel durumundan kaynaklı olarak ileri sürdüğü hususların irdelenmemesi anlamına gelir ki, bu durum Anayasa’da öngörülen adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil eder.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının …Mezrası’ndaki malvarlığıyla ilgili olarak uğradığını iddia ettiği zararın 5233 sayılı Yasa kapsamında tazmini istemiyle yaptığı ilk başvurusu üzerine davacı adına tespiti yapılan değerlere ilişkin olarak toplam 10.975,20-TL zarar hesabının yapıldığı ve 02.08.2007 tarihli Komisyon Kararı sonrası bu tutar üzerinden sulhname imzalandığı, daha sonra, davacının 04.03.2009 tarihinde idare kaydına giren başvurusuyla halihazırda mezraya dönemediğini, devam eden zararlarının olduğunu belirterek uğradığını iddia ettiği zararlarının ödenmesini talep ettiği, bu başvurunun 13.05.2014 tarih ve 65/01/2014/28 sayılı Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı işlemi ile reddedilmesi üzerine anılan ret işleminin iptali istemiyle bakılmakta olan da… ın açıldığı anlaşılmaktadır.
-5233 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi ve 6. maddesi kapsamında malvarlığına ulaşamama nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararların tazmini amacıyla yapılan başvuruların incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde;
5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27.7.2004 tarihinden öncesine ait olmakla birlikte halen devam eden zararlar açısından ve 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27.07.2004 tarihinden Kanun’un Geçici 4. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda başvuru süresini uzatan 5666 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 30/05/2007 tarihine kadarki döneme ilişkin olarak uğranıldığı iddia edilen zararlar yönünden başvuru süresi en son 30/05/2008 tarihine kadar uzatılmıştır. Bu bakımdan söz konusu dönemler açısından başvuru süresinin en son 30.05.2008 tarihi olduğu konusunda tartışma bulunmamaktadır.
Ancak, 5233 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce boşaltılan/boşalan yerleşim yerlerinde yerleşim yerinin halen boş olduğu ve güvenlik kaygısı nedeniyle malvarlığına ulaşılamadığı iddiasıyla 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında yapılan başvurularda; malvarlığına ulaşamadığını ileri süren kişilerin her yıl başvuru yapmasını ve sonucuna göre dava açmasını beklemenin hak arama özgürlüğünü kısıtlayacağı ve yargılamanın mümkün olan süratte ve az masrafla sonuçlandırılması ilkesine aykırı olacağından bunun yerine başvuru tarihinden geriye doğru(30.05.2007 tarihine kadar) bir değerlendirme yapılması hakkaniyete daha uygun düşecektir.
Bununla beraber, ilgililerce 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılmış başvurularda idarece başvuru tarihi itibariyle durum değerlendirilerek zarar hesabı yapılmış ise; sonraki başvurularda mükerrer ödemeye sebebiyet verilecek şekilde değerlendirme yapılamayacağı açıktır.
Bilindiği üzere, 5233 sayılı Kanun’un amacı; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir. Söz konusu kanunun yedinci maddesinde terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin malvarlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararların kanun kapsamında karşılanacağı belirtilirken, terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar kanun kapsamı dışında bırakılmıştır.
Uyuşmazlığa konu yerleşim yerinin belirli bir dönem için yerleşime kapalı kaldığı ve davacının da aralarında bulunduğu yerleşim yerinde ikamet etmiş kişilerin bu dönemler için zararlarının tespit edilerek ödendiği dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından, anılan yarleşim yerinin halen boş olduğu, bu yere güvenlik kaygısı nedeniyle gidilemediği, bu nedenle malvarlığına halen ulaşılamadığı ileri sürülerek 5233 sayılı Kanun kapsamında zararlarının tazmini talep edildiğinden, değerlendirmenin bu hususa yönelik yapılması gerekmektedir.
Dairemizin yerleşik hale gelen ve istikrar kazanmış içtihatlarına göre, yerleşim yerinin tamamen boş olup olmadığının belirlenmesi amacıyla bazı kıstaslar belirlenmiş ve belirlenen bu kıstaslar ışığında uyuşmazlıkların çözümlenmesi esası benimsenmiştir.
-5233 sayılı Kanun kapsamında mal varlığına ulaşamamadan kaynaklı tazminat taleplerinde yerleşim yerlerinin tamamen boşaltıldığı/boşaldığı hususuna ilişkin belirleme yapılırken, yerleşim yerinin nüfus verileri, seçim yapılıp yapılmadığı, sandık kurulu oluşturulup oluşturulmadığı, varsa okulunun kapalı olup olmadığı, din görevlisi bulunup bulunmadığı, adli veya askeri mercilere intikal eden olaylar olup olmadığı, yerleşim yerinin boşaltılan/boşalan yerler listelerinde bulunup bulunmadığı gibi hususlar, yerleşim alanının boş olup olmadığının tespitinde baz alınan kıstaslardan bazılarıdır.
Bu verilerin çoğunluğunun idare kaynaklarından temin edilmesi sebebiyle idarenin söz konusu verileri çelişkiden uzak bir şekilde ortaya koyabilmesi herşeyden önce kamu menfaati açısından önemlidir.
Bilindiği gibi 1994 yılından itibaren uygulanmaya başlanan ve 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra da uygulaması hız kazanan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, terör ve güvenlik kaygılarıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalan vatandaşlardan gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması, geri dönülen yerlerde gerekli sosyal ve ekonomik alt yapının tesisi ile sürdürülebilir yaşam koşullarının oluşturulması, geri dönmek istemeyenlerin ise mevcut yaşadıkları yerlerde şehir hayatına uyumlarının geliştirilmesi, ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesini amaçlayan bir projedir.
Bu proje kapsamındaki yerleşim yerlerinde, yerleşim yerine dönmek isteyen vatandaşların yaşamasını ve sürdürülebilir kalkınmasını sağlayabilecek şekilde planlaması yapılmakta, gerekli olan yol, sağlık ocağı, okul, çeşme, kanalizasyon, elektrik, telefon gibi altyapı hizmetlerinin tamamlanması gibi Devlete bir takım yükümlülükler yüklenmektedir.
-Bu kapsamda, başvuru tarihi itibariyle halen boş olduğu ve güvenlik kaygısı nedeniyle gidilemediği belirtilen yerleşim yerleriyle igili olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan tazminat başvurularında öncelikle bu yerlerin Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi (KDRP) kapsamında olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
-KDRP kapsamına alınmış ise; bu kapsamda idarenin yerleşim yerine yönelik yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, yaşam için yerleşilebilir bir alan oluşturup oluşturmadığı, güvenlik kaygısının minimize edilip edilmediğinin belirlenmesi zararların tazmininin temini açısından önemlidir.
-Tüm bu hususların yanısıra; güvenlik kaygısı nedeniyle ikamet ettiği yerleşim yerini terk etmek zorunda kalan şahsın; söz konusu kaygının ortadan kaldırıldığı, yerleşim yerine dönebilme imkanının sağlandığı durumlarda; malvarlığına ulaşamamadan kaynaklı zararlarının tazmini olanağının ortadan kalktığı hususunda tartışma bulunmamaktadır. Kişinin yerleşim yerine dönme iradesini ortaya koyduğu; ancak bu yönde yetkili organlardan olumsuz bir cevap alındığı durumlarda veya idare yetkililerince herhangi bir cevap verilmeyerek ya da verilen cevabın aksini gösterir şekilde yerleşim yerinde devam ettiği belirtilen olay veya durumların tespiti halinde de terör ve terör faaliyeti nedeniyle güvenlik kaygısının halen devam ettiği ve kişinin söz konusu yerleşim alanında bulunan malvarlığı açısından zararının süregeldiği açıktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında, söz konusu dönemlere ilişkin olarak malvarlığına ulaşamamadan kaynaklı zararlar açısından, anılan yerleşim yerinin;
-Girişe yasak bölge ilan edilip edilmediği,
-Bu yönde yetkili organlarca alınmış yasaklama kararı, askeri bölge ilan kararı veya mezraya güvenlik nedeniyle girişi engelleyen herhangi bir kararın olup olmadığı,
-Davaya konu mezranın terör nedeniyle boşaltılmasından önce söz konusu mezraya kamu hizmetlerinin sunulup sunulmadığı (mezrada faal durumda olan okul, cami, sağlık ocağı olup olmadığı, seçim yapılıp yapılmadığı, yol, su, elektrik gibi olmadığında yaşanılması neredeyse imkansız olan hizmetlerin sunulup sunulmadığı),
-Mezranın yerleşime açılıp açılmadığı,
-Mezrada ikamet eden veya etmek isteyen kişilerin güvenliklerinin sağlanıp sağlanmadığı,
-İdarece mezranın yerleşime uygun duruma getirilmesi amacıyla herhangi bir girişimde bulunulup bulunulmadığı,
-Söz konusu mezranın bağlı olduğu … Köyü’ne dönüş imkanının sağlanıp sağlanmadığı, sağlanılmış ise dönüşün gerçekleşip gerçekleşmediği, E:… sayılı dosyaya sunulan yazıda mezranın bağlı olduğu köyün mahalle, mezranın ise bu mahallenin sokağı olarak değerlendirildiği görüldüğünden mahalleye (… Köyü) yönelik olarak yapılan faaliyetlerin sokağı (… Mezrası) kapsayıp kapsamadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
22.12.2008 tarihinde Zarar Tespit Komisyonu’na ve 23.12.2008 tarihinde Kaymakamlığa yapılan “defalarca başvuru yapılmasına rağmen mezraya dönülemediği, kaybolan haklarının taraflarına verilmesi ve boşaltılan tarihten başvuru tarihine kadar olan sürenin göz önünde bulundurulması gerektiğine dair başvuru” ile yine 16.04.2010 tarihinde Valiliğe 19.04.2010 tarihinde ise Kaymakamlığa yönelik olarak yapılan ve “defalarca başvuru yapıldığı halde mezraya dönülemediği, izinlerin çıkması için gerekli işlemlerin yapılmasının istenildiği” başvurulara olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap verilmediği, bu yüzden de mezraya dönüş olmamasının davacının dönme iradesinin olmayışından mı, yoksa söz konusu mezrada güvenliğin tam olarak sağlanıp sağlanmadığından, yerleşime uygun olup olmadığından mı kaynaklandığının tespitinin dosya kapsamında ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca dava dosyasında ve Dairemizde bulunan aynı yerleşim yerine ilişkin dosyalarda bazı hususların davalı idarece çelişkiden uzak bir şekilde ortaya konulamadığı görülmüştür.
Örneğin; … sayılı dosyada mahkemece yapılan ara kararına istinaden, … tarihinde idarece verilen cevapta köy ve mezrada kadastro çalışmasının yapılmadığı belirtilirken, E:… sayılı dosyada kadastro çalışmasının … Köyü’nde … tarihinde kısmi ilanın gerçekleştiği, kalan kısmın ise sorunlu olduğu ifadelerine yer verilmiştir.
Yine … sayılı dosyaya sunulduğu görülen 09.03.2009 tarihli Kaymakamlık yazısında KDRP kapsamında 23.01.2008 tarihinde … Köyü’nden 61 haneye yardım yapıldığı, … Mezrası’nın KDRP kapsamında olmadığından yardım yapılmadığı ifadelerine yer verilirken, E:… sayılı dosyaya sunulduğu görülen yazıda İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün … tarihli yazıları ile ilçede doğrudan gelir desteği alan kişilerin liste olarak isimlerinin belirtildiği … Mahallesi ve … Sokak çitçilerinden başvuru şartlarının yerine getirenlerin 2005 yılından itibaren bu desteklemelerden faydalandıklarına dair ifadelere yer verilmiştir.
Bu durumda, tazminat talep edilen ve ödeme yapılması gereken dönemde terör olayları nedeniyle mezraya dönüşlerin olmadığının tespiti halinde davacının malvarlıkları gerekirse mahallinde usule uygun olarak keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle oluştuğu öne sürülen zararın tespit edilerek işlem tesis edilmesi gerekirken, yukarıda belirtilen hususlar açıklığa kavuşturulmadan ve belirtilen kriterler çerçevesinde yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, 14.04.2014 tarihinde Jandarma Yetkililerince tutulduğu görülen ve uyuşmazlığa konu mezrada halihazırda ikamet eden kimsenin olmadığı, mezrada ikamet edilmemesiyle ilgili yasal bir engelin bulunmadığı ifadelerinin yer aldığı tutanak esas alınarak davacı başvurusunu Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle reddeden davalı idare işleminde hukuka uyarlık, da… ın reddi yolundaki mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … 2. İdare Mahkemesi’nin … günlü, E:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun’un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.