Danıştay Kararı 15. Daire 2015/7924 E. 2015/9158 K. 24.12.2015 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/7924 E.  ,  2015/9158 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/7924
Karar No : 2015/9158

Karar Düzeltme İsteminde Bulunan (Davacılar) : 1
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :

İstemin Özeti : Dairemizin 11/02/2015 tarih ve E:2013/4246; K:2015/741 sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabulüyle, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususlar Dairemizin 11/02/2015 tarih ve E:2013/4246; K:2015/741 sayılı kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görüldüğünden, karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin anılan kararı kaldırılarak temyiz istemi yeniden incelenmek suretiyle işin gereği görüşüldü:
Dava; davacılar tarafından, mirasbırakanı …’in 28/05/2005 tarihinde rahatsızlanması üzerine kaldırıldığı … Devlet Hastanesi’nde tedavi edilmeye çalışılırken vefat etmesi olayında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararlarının tazmini istemiyle açılmıştır.
… 1. İdare Mahkemesi’nce, davacılar yakınının ölüm olayında davalı idarenin ihmal ve kusurundan söz edilmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, … Devlet Hastanesi’nde PTZ ölçümünü yapan cihazın olmaması sebebiyle, murislerinden alınan kanın özel bir hastaneye gönderilmesi ve sonuçların gelmesinin uzaması nedeniyle, murislerinin kan testi sonuçları alınamadan vefat ettiği ileri sürülerek anılan İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.
İdare Hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararının tazmini, ancak idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilecektir.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Manevi tazminata hükmedilmesi, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık hali veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da, manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; davacıların babasının 28/05/2005 tarihinde saat 23.00 civarında ayağa kalkınca aniden fenalaştığı, götürüldüğü … Devlet Hastanesinde tetkikleri yapılarak tedavisine başlandığı, ertesi gün ilgili kardiyoloji uzmanına başvurması önerilerek evine gönderildiği, hasta araca bindirildiği sırada tekrar fenalaşması üzerine hemen acile geri getirildiği, hastanın Coumadin adlı ilaç kullanması nedeniyle PTZ ölçümü için alınan kan örneğinin özel bir hastaneye gönderildiği, yapılan tedavilere rağmen kurtarılamayarak saat 03.00 sıralarında hastanın öldüğü; bu ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusuru olduğundan bahisle tazminat istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı idarece yaptırılan inceleme sonucu hazırlanan 22/08/2006 tarihli tıbbi mütalaa raporunda; kalp kapak replasmanı yapılan hastalarda kullanılan Coumadin adlı ilacın PT süresini uzatarak etkisini gösterdiği, bu ilacı kullanan hastalarda ilaç dozunun INR 2-3 katı olacak şekilde ayarlanacağı, bu değerin üstündeki durumlarda kanama komplikasyonu riskinin artacağı, kapak replasmanı yapılmış hastalarda PTZ değeri yüksek tespit edildikten sonra, mekanik kapağın pıhtılaşmaması için PTZ değerinin yavaş ve kontrollü olarak düşürülmesinin gerektiği, onu hemen normale döndürme ve hayatı tehdit eden kanamaları ortadan kaldırma imkanının kısıtlı olduğu, böyle hastalarda Coumadin adlı ilacın hemen kesilmesi, gerekli hallerde ilaç ve destek tedavisi, taze donmuş plazma veya kan trasfüzyonu ve hastanın hospitalizasyonunun yapılması gerektiği, PTZ seviyesinin kabul edilebilen seviyelere inmesinin saatler, hatta günler alabileceği, bu normale dönme süresi içinde en korkulan komplikasyonun hayatı tehdit eden kanamalar olduğu, şikayete konu olan dava konusu olayda ise, 24/05/2005 tarihinde son derece yüksek bir PTZ değeri ölçülmesine rağmen 28/05/2005 tarihine kadar hastaya uygun takip ve tedavinin yapılmadığı, Coumadin adlı ilacı almaya devam etmişte olabileceği, durumun neticesi olarak 28/05/2005 tarihinde evde fenalaşan hastanın muhtemelen GİS kanaması geçirdiği, hastanın acil servise müracaatı esnasında yapılan müdahale ve tedavinin yerinde, zamanında ve yeterli olduğu, PTZ değerinin o anda öğrenilmesinin ve bu yönde tedavi planlanmasının hayati risk oluşturan kanama komplikasyonunun giderilmesini önleyemeyeceği belirtilmiştir.
Olayda, davacılara uygulanan sağlık hizmetinde idarenin ihmal ve kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, inceleme sonucu Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun 26/01/2011 tarih ve Karar No:297 sayılı raporunda özetle: 13/05/2005 tarihinde kapak replasmanı operasyonu uygulandığı, 17/05/2005 tarihinde taburcu edildiği, 24/05/2005 tarihinde kontrol muayenesi ve gerekli tetkikleri yapıldığı, 28/05/2005 tarihinde saat 23.00 civarında ayağa kalkınca aniden fenalaştığı, götürüldüğü hastanede tetkikleri yapılarak tedavisine başlandığı, ertesi gün ilgili kardiyoloji uzmanına başvurması önerilerek evine gönderildiği, hasta araca bindirildiği sırada tekrar fenalaşması üzerine hemen acile geri getirildiği, yapılan resusitasyona rağmen kurtarılamayarak saat 03.00 sıralarında öldüğü bildirilen 1936 doğumlu … hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler dikkate alındığında;
1-Fenalaşması üzerine 28/05/2005 tarihinde saat 23.00’den sonra götürüldüğü … Devlet Hastanesi Acil Servisinde muayene yapılarak ve EKG çekilerek semptomatik tedavi uygulandığı, kan tahlili yapılmadan ertesi gün kardiyoloji polikliniğine gelmesi önerildiği, ancak hasta evine gitmek üzere araca bindiği sırada tekrar fenalaşması üzerine yapılan kan tetkikinde hemoglobin 5.8, hematokrit 419.4, İNR 8.39 olarak tespit edildiği (normal değerin çok üstünde) ve bu nedenle kişinin hayatını tehlikeye sokacak derece bir iç kanamaya maruz kalmış olacağı,
2- 28/05/2005 tarihinde ilk müracaatında kan değerlerine bakılmış ve buna yönelik tedavi uygulanmış olması halinde de hastaneye geliş saati ve ölümü arasında geçen süre de dikkate alındığında kurtulmasının kesin olmadığı cihetle ilgili sağlık kuruluşuna atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı belirtilmiştir.
Her ne kadar, Adli Tıp Kurulu raporunda, davacılar murisinin … Devlet Hastanesi acil servisine ilk müracaatında kan değerlerine bakılmış ve buna yönelik tedavi uygulanmış olması halinde de hastaneye geliş saati ve ölümü arasında geçen süre de dikkate alındığında kurtulmasının kesin olmadığı cihetle ilgili sağlık kuruluşuna atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı belirtilmiş ise de; 13/05/2005 tarihinde kalp kapak replasmanı operasyonu geçiren, anılan operasyon nedeniyle, kan sulandırıcı Coumadin adlı ilaç kullanım öyküsü olan hastanın, 28/05/2005 tarihinde rahatsızlanması üzerine götürüldüğü, kardiyoloji polikliniği de bulunan … Devlet Hastanesi’nde, PTZ ölçümü yapacak cihazın olmaması dolayısı ile sağlık hizmetinin gereği gibi yürütülmediği açıktır.
Kaldı ki davacılar tarafından da, anılan hastanede PTZ ölçümünün yapılamaması nedeniyle, ölçümün özel hastanede yapıldığı ve zaman kaybedilerek yakınlarının ölümüne neden olunduğu iddia edilmektedir.
Bu durumda, sağlık hizmetinin sunumuna yönelik aracın yetersizliği nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuru açık olup, bu durum davacılar murisinin ölümüne neden olmamış ise de, davacılarda, murislerinin tedavisinin gerektiği gibi yürütülmediği yönünde şüphe, endişe ve üzüntüye yol açtığı görüldüğünden, davacıların maruz kaldığı acı, elem ve üzüntünün hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davacıların temyiz isteminin kabulü ile, … 1.İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın, yeniden bir karar verilmek üzere adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 24/12/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Karar düzeltme isteminin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.