Danıştay Kararı 15. Daire 2015/7687 E. 2015/6472 K. 22.10.2015 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/7687 E.  ,  2015/6472 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/7687
Karar No : 2015/6472

Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Davacının yakın akrabası amcasının oğlu ve eniştesi …’in terör örgütü elemanlarınca öldürülmesi ve aile bireylerine yapılan terör saldırısı sonucu köyden göç ettiği iddiasının araştırılması suretiyle, bu nedenle köyü terk ettiğinin anlaşılması durumunda malvarlığına ulaşamaması nedeniyle uğradığı zararların tazminine ilişkin başvurusunun, 5233 sayılı Kanun Kapsamında değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, .. İli, … İlçesi, … Köyü’nden, terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı başvurunun kabul edilmesi üzerine kendisine teklif edilen tutarı kabul ederek sulhname imzalayan davacı tarafından, önceki işlemin ve imzalanan sulhnamenin anılan Köyün tamamen boşalmadığı gerekçesiyle daha sonradan iptal edilmesine ilişkin Komisyon kararının iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, Dairemizin bozma kararına uyularak dava konusu işlem ile iptal edildiği belirtilen sulhnamenin taraflarca imzalandıktan sonra valilik tarafından onaylanıp onaylanmadığının sorulduğu, sulhnamenin vali tarafından onaylanmadığı, valinin onayı aşamasına kadar her zaman davalı idarece sulhnamenin geri alınması mümkün olduğundan, davalı idare tarafından önceki işlemin ve sulhnamenin geri alınması yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, davanın reddi yolunda İdare Mahkemesi’nce verilen kararın bozulması istenilmektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında da belirtildiği gibi, hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Anayasa’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik hukuk devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine açık olması amaçlanmıştır.
Öte yandan “Anayasanın Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma” başlıklı 90. maddesinin son fıkrasında: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kuralıyla, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda, uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.
Bunun yanı sıra, 20.03.1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19.03.1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokolün Mülkiyetin Korunması başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Öneryıldız/Türkiye kararında (Başvuru No:48939/99), başvurucu Öneryıldız’ın İstanbul’daki Ümraniye çöplüğünün 1993 yılında patlaması sonucu ailesinden 9 kişiyi yitirmesi ve gecekondusunun yıkılması olayında, mülkiyet hakkını koruma bakımından da devletin “pozitif ödevi” bulunduğuna işaret etmiş; Büyük Dairenin 30.11.2004 tarihli anılan kararının 134. paragrafında ise: İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunması’na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokolün 1. maddesi uyarınca açık bir şekilde ortaya konan ilkeyi yinelediği (Bielectric Srl/ltalya kararı, sayı:36811/97, 4 Mayıs 2000), bu madde ile koruma altına alınan hakkın samimi, etkin bir şekilde kullanılabilmesinin yalnızca Devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı olmadığı; özellikle başvuranın meşru olarak makamlardan bekleyebileceği önlemler ile mülklerinden etkin bir şekilde faydalanabilmesi arasında doğrudan bir bağ olduğu durumlarda pozitif koruma önlemleri gerektirebileceği şeklinde ifade etmiş olup, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi taşınmazdan faydalanma, kullanma, yaşamını devam ettirme gibi fiili tasarrufları mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirmektedir.
27.7.2004 tarih ve 25535 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun’nun 1.,3. ve 4. maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı belirtilmiş; aynı maddenin ikinci fıkrasının (e) bendinde, kişilerin kendi kasıtları sonucunda oluşan zararların (f) bendinde ise, 3713 sayılı Kanunun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkum olanların bu fiillerinden dolayı uğradıkları zararların Kanun kapsamında bulunmadığı hükme bağlanmış, 7. maddesinde ise yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zarar ile tedavi ve cenaze giderleri, bu Kanuna göre sulh yoluyla karşılanabilecek zarar kalemleri arasında sayılmıştır.
5233 sayılı Kanunun genel gerekçesinde “Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. … Ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. … İdarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bu zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanmasını kabul eden objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir. … Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı (olağanüstü hal ilan edilen) 19.7.1987 tarihi ile 30.11.2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması ….amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.
5233 sayılı Kanun kapsamında malvarlığına ulaşamama nedeniyle uğranılan bir zarardan söz edebilmek için, yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması gerekmektedir. Çünkü yerleşim yerinin kısmen boşalmış/boşaltılmış olması durumunda o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece yerine getirilmiş olduğu sonucuna varılmaktadır. Böyle bir durumda da kişinin her zaman malvarlığına ulaşabileceği açık olduğundan, 5233 sayılı kapsamında artık uğranılan bir zarardan söz edilemeyeceği tabiidir.
Ancak, yerleşim yeri kısmen boşalmış/boşaltılmış veya hiç boşalmamış/boşaltılmamış olsa bile, kişinin kendisine veya ailesine yönelik bir terör saldırısı meydana gelmişse ya da ciddi, somut ve açık bir tehdit varsa ve bu nedenle de yerleşim yeri terk edilerek malvarlığına ulaşılamama söz konusuysa oluşan zararın da 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi gerekir.
Dava dosyasının incelemesinden; davacı tarafından, .. İli, … İlçesi, … Köyü’nden, terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle davalı idareye başvurulduğu; davalı idare tarafından yapılan incelemeler sonucunda davacının başvurusunun kabul edilerek 27.01.2009 tarih ve 4590 sayılı işlem ile 14.439,60-TL’nin davacıya ödenmesine karar verildiği ve taraflar arasında bu tutarın ödenmesine ilişkin sulhnamenin imzalandığı; aradan geçen sürede davacıya herhangi bir ödeme yapılmamakla birlikte, komisyonun 23.02.2010 tarih ve 1644 sayılı kararı ile, … Köyü’nün boşalmadığı, bu nedenle, komisyonun önceki kararının ve bu karara istinaden imzalanan sulhnamenin iptaline karar verildiği, anılan işlemin iptali istemiyle de bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin mülkiyet hakkı ile yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin devletin pozitif yükümlülükleriyle ilgili kararları, ayrıca 5233 sayılı Kanunun, kişilerin gerek mülkiyetlerindeki gerekse zilyetliklerindeki taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla uğradıkları zararların tazminini kapsamaktadır.
Dava konusu uyuşmazlıkta, davacının yakın akrabası amcasının oğlu ve eniştesi …’in terör örgütü elemanlarınca öldürüldüğü, aile bireylerine yapılan terör saldırısı sonucu köyden göç ettiğinin anlaşıldığı, malvarlığına ulaşamaması nedeniyle uğradığı zararların tazminine ilişkin başvurusunun, 5233 sayılı Kanun Kapsamında değerlendirilmesi gerekirken anılan köyün terör eylemleri veya terörle mücadele faaliyetleri kapsamında boşaltılmadığındam bahisle reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddine dair verilen Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan, davacının malvarlığına ulaşamaması nedeniyle uğradığı zararların tazminine ilişkin başvurusu neticesinde komisyon tarafından hesaplanan ve kabul edilen 14.439,60-TL’nin davacıya ödenmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:…sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/10/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

AZLIK OYU
Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyoruz.