Danıştay Kararı 15. Daire 2015/6996 E. 2016/558 K. 04.02.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/6996 E.  ,  2016/558 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/6996
Karar No : 2016/558

Temyiz Edenler 1- Davalı :
Vekili :
İl Sağlık Müdürlüğü
2-Davacılar : 1- 2-
3- 4-
Vekili :

Müdahiller (Davalı Yanında) : 1-
Vekili :

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine ilişkin hükümler yönünden, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti :Davacılar tarafından, davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulurken, davalı idarece savunma verilmemiştir.

Düşüncesi :2577 sayılı Kanunun 16. maddesinde yapılan değişiklik ile dava dilekçesinde gösterilen miktarın bir defaya mahsus olarak artırılmasına olanak tanınmıştır. Ancak, artırılan tazminat miktarına idareye başvuru/adli yargıda dava açılması durumunda adli yargıda dava açıldığı tarihten değil de artırılan miktara ilişkin olarak, tazminat miktarının artırılmasına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınarak faize hükmedilmesi Anayasa ile koruma altına alınan mülkiyet hakkına aykırı olacaktır. Çünkü, davada haklı çıkılması durumunda, kişi lehine oluşan alacak hakkı, yani mülkiyet oluşturan bu hak, kişiye davalı idareye başvuru/adli yargıda dava açılması halinde, adli yargıda açılan dava tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük olarak tanınmıştır.
Bu nedenle, idarenin hizmet kusuru olup olmadığı ve uğranılan zarar miktarı tam olarak bilinmeden açılıp, 2577 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile tazminat miktarı tam olarak bilindiğinde bir dilekçe ile dava dilekçesinde gösterilen miktarın artırımına olanak tanıyan kanuni düzenleme uyarınca, toplamda hükmedilecek tazminat miktarına uygulanacak faizin başlangıç tarihinin de idarenin temerrüde düştüğü tarih olan idareye başvuru tarihi olması gerektiği ve bu yönde verilen Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, davalı idarenin yürütmenin durdurulması talebi görüşülmeden, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacıların çocukları/kardeşleri … Verem Savaşı Dispanseri’nde gerekli sağlık hizmeti önlemlerinin alınmaması ve müdahalelerde bulunulmaması sebebiyle hizmet kusuru sonucu vefat ettiği iddiasıyla maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesi’nce; davacılardan baba ’ın tüberküloz virüsüne maruz kaldığı ve bunun tam olarak tespiti yapılarak diğer aile bireylerinin de tedavi altına alınarak sağlıklarına kavuştukları, buna karşın, her ne kadar davalı idare tarafından tüm aile fertlerinin getirilmesinin istenilmesine rağmen davacıların yakını olan ve daha sonra vefat eden çocuğun ilk etapta dispansere getirilmediği, getirilseydi onun da tedavi altına alınacağı dolayısıyla kusurları bulunmadığı iddia edilse de, etkili mücadele edebilmek amacıyla ayrı kurum ve kuruluşların kurulduğu tüberküloz gibi ciddi ve ölümcül bir hastalığın teşhisinin yapılması durumunda idarenin gerektiğinde re’sen harekete geçerek tüm aile fertlerini belirleyip tedavi altına alması gerektiği, kaldı ki anne ve babanın diğer çocukları getirip sadece daha birkaç aylık olan müteveffa bebeği getirmemelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; idarenin verem hastalığının tespitine rağmen, re’sen harekete geçerek veremli hastayla aynı ev ve çevreyi paylaşan kişileri tespit ederek hastalığın bu kişilere bulaşmaması için gerekli tedbirleri alması ve tedavi uygulaması gerekirken, veremli hastanın tespitine rağmen hastanın birlikte yaşadığı bir başka deyişle hastalığın bulaşma ihtimali olan kişileri re’sen araştırmamak, tespit etmemek suretiyle kendi üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmediği dolayısıyla hizmet kusuru bulunduğu sonuç ve kanaatine varılarak, maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda karar verilmiştir.
Taraflarca, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının aleyhlerine ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile kısmen reddine ilişkin bölümü ve hükmedilen manevi tazminat ile maddi tazminat isteminin dava dilekçesinde ….’ın anne ve babası için talep edilen 30.000,00-TL’lik kısmına idareye başvuru tarihi olan 07/03/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısımlarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmamaktadır.
Kararın 05/05/2015 havale tarihli miktar artırımına ilişkin dilekçe ile artırılan tazminat miktarına yürütülecek faize ilişkin bölümü incelenecek olursa;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır. ” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3.maddesi) gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, artırılan tazminat miktarı yönünden faize, miktar artırım dilekçesinde faiz istemi yer almasa dahi, dava dilekçesinde faiz istemi olması halinde, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Bakılan davada, davacılar tarafından, 05/05/2015 havale tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu uyarınca maddi tazminat miktarı artırılmış, anılan dilekçe 08/05/2015 tarihinde davalı idareye tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla bakılan davada artırılan tazminat miktarı bakımından, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan 08/05/2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, artırılan tazminat miktarına da idareye başvuru tarihi olan 07/03/2011 tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüyle … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, miktar artırım dilekçesiyle artırılan tazminat miktarına idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi, davacıların temyiz isteminin reddi ile anılan kararın, diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY:
Dosyanın incelenmesinden; davacılardan ‘a, … Verem Savaşı Dispanser’inde verem teşhisi konulması üzerine kendisi ile beraber yaşayan tüm aile fertlerinin söz konusu yere getirilmesinin istendiği, bunun üzerine şahsın eşi ve çocuklarının getirildiği, getirilen kişilerin aşıları yapılarak kontrol altına alındığı ve netice itibariyle sağlıklarına kavuşmalarına rağmen aynı ailenin en küçük bireyi olan vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Olayda, ‘a 15/01/2010 tarihinde verem teşhisi konulduğu, eşi ve dışındaki diğer çocuklarının tedavi altına alındığı, tedavilerinin 21/09/2010 tarihinde sonlandırıldığı, ….’ın tedavi için getirilmemesi nedeniyle tedavisinin yapılamadığı, 25/09/2009 doğum tarihli olan Bn 05/07/2010 tarihinde rahatsızlandığı ve 12/08/2010 tarihinde vefat ettiği, ‘ın otopsi raporu bulunmadığı, …Çocuk Hastalıkları Hastanesince düzenlenen vefat kağıdında ölüm nedeni olarak, Tbc menenjit, solunum ve dolaşım yetmezliği belirtildiği görülmektedir.
Davacılardan ‘a verem teşhisi konulması üzerine, kendisi ile beraber yaşayan kişilerin tedavi için getirilmesinin istenilmesine rağmen, …’ın tedavi için getirilip, davalı idarece tedavisinin yapılmadığına ilişkin hukuken kabul edilebilir herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davacıların çocuğu/kardeşinin ölümü ile davalı idarenin yürüttüğü sağlık hizmeti arasında illiyet bağı bulunmadığından, davacıların tazminat isteminin reddi gerektiğinden davalı idarenin temyiz isteminin kabul edilerek, temyiz istemine konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.