Danıştay Kararı 15. Daire 2015/5918 E. 2017/7192 K. 05.12.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/5918 E.  ,  2017/7192 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/5918
Karar No : 2017/7192
Temyiz Eden (Davacı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalılar) : 1-
Vekili :
2-
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:…….. sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Düşüncesi : Temyiz isteminin kısmen kabulü ile mahkeme kararının; davanın reddine yönelik kısmının onanması, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretine yönelik kısmının ise bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; ……………… bulunan……………. Eczanesinin sahibi ve mesul müdürü olan davacının, anılan eczanesini …………………. nakletme istemiyle yaptığı ruhsat başvurusunun reddine ilişkin 02.12.2010 tarihli işlem nedeniyle uğramış olduğu 58.250,00 TL eczane açma gideri ve eczane açsaydı elde edeceği gelir olan 20.000,00 TL’den oluşan maddi zararının işlem tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini ile 50.000,00 TL manevi zararının tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; davacının ruhsat başvurusunun reddine ilişkin 02.12.2010 tarihli işlemin iptaline ilişkin … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının gerekçesi dikkate alındığında, karar üzerine davalı idarelerce konu hakkında yeniden bir inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiği, bu karar davacıya doğrudan ruhsat verilmesi sonucunu doğurmadığından ve dava dilekçesinde davacı tarafından 03.08.2011 tarihi itibariyle faaliyetine son verdiği beyan edildiğinden, maddi tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmadığı, manevi tazminat istemine ilişkin ise, tazminata hükmedilmesinin koşulları gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre belirlenen 10.160,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine karar verilmiştir.
Davacı, mahkeme kararının hukuka uygun olmadığını ileri sürerek bozulmasını talep etmektedir.
İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyiz incelemesi sonucu bozulmaları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesinde yer alan sebeplerden birisinin varlığı halinde mümkündür.
Temyiz istemine konu mahkeme kararının davanın reddine yönelik kısmında 2577 sayılı Kanunu’nun 49 uncu maddesinde belirtilen bozma nedenleri bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının bu hususa ilişkin temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
Temyiz istemine konu mahkeme kararının, davalı idareler lehine vekalet ücreti ödenmesi ile ilgili kısmına gelince; bu hususun, davanın açıldığı tarihteki hukuksal düzen, davacının içinde bulunduğu maddi koşullar ve hak arama özgürlüğü ile mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde irdelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10 uncu maddesinde;
“(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” denilmektedir.
Bu durumda Avukatlık Kanunu’nun 168 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 20 nci maddesine göre, avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı ortada olup, aynı tarihli tarifenin 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca da, maddi ve manevi tazminat istemleri hakkında verilecek kararlarda vekalet ücretlerinin ayrı ayrı hesaplanacağı açıktır.
Temyize konu davada yapılan yargılama neticesi, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı idareler lehine 10.160,00-TL vekalet ücretine hükmedilmiş, ancak hükmedilen bu avukatlık ücretinden ne kadarının reddedilen maddi tazminat talebi için ve yine ne kadarının reddedilen manevi tazminat talebi için hükmedildiği ayrı ayrı belirtilmemiştir. Oysa 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10 uncu maddesinin dördüncü maddesinde, manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda, manevi tazminat açısından vekalet ücretinin ayrı bir kalem olarak hükmedileceği düzenlenmiş olup, kararda reddedilen maddi ve manevi tazminat için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka uygun bulunmamıştır.
Öte yandan, Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36 ncı maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü bulunmaktadır.
Tam yargı davaları sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 7.11.2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
Buna göre, “Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6 ncı maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendini özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Tam yargı davasında istenilen tazminatın miktarının, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra elde edilen verilere göre mahkemece takdir edildiği bilinmektedir. Tazminat davasının bu özelliği gereği, gerçekte hak edilen tazminat miktarının dava açılmadan önce davacılar tarafından tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, davacıları yüksek miktarlı istemlerde bulunmaya yönlendirebileceği açıktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı …-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1 inci maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında; manevi tazminat davasının reddi durumunda karşı taraf vekili yararına hükmedilecek vekalet ücretinin maktu olması gerektiği açıkça hükme bağlanmış olup, temyize konu kararda da manevi tazminat istemine ilişkin vekalet ücretinin ayrı bir kalem olarak ve de maktu biçimde hesaplanması gerektiği muhakkaktır.
Bununla birlikte aynı maddede; manevi tazminat istemlerinde hükmolunacak avukatlık ücretine ilişkin özel bir düzenleme yapıldığı, maddi tazminat davalarında hükmolunacak avukatlık ücretine ilişkin ise, manevi tazminat davalarında olduğu gibi ayrı bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir. Yani Tarifede, manevi tazminat isteminin tümüyle reddedilmesi durumunda, maktu vekalet ücretine hükmedileceği belirtilirken, maddi tazminat isteminin tümüyle reddi halinde bu yönde bir özel düzenlemeye yer verilmemiştir.
Ancak, maddi ve manevi tazminat davaları için Tarifede öngörülen vekalet ücreti sistematiğinin, avukatın harcadığı çaba, gayret ve emeği ile hak arama özgürlüğünün kısıtlanması açısından değerlendirilmesi ve bu kavramların adil ve orantılı olarak dengelendirilmesi amacıyla irdelenmesi gerekmektedir.
Tazminat isteminin tamamının veya bir kısmının reddedildiği hallerde düzenleme açısından durum bu şekilde ikili bir ayrıma tabi tutulmakta ise de; aynı maddi olaydan kaynaklanan ve tek bir dava dosyası kapsamında ele alınan maddi ve manevi tazminat istemlerinden birinin diğerine göre daha farklı ve daha fazla çaba, gayret ve emek sarf edilmesine gerek göstermemesine karşın, maddi ve manevi tazminat istemleri açısından vekalet ücretlerinin farklı şekilde belirlenmesi, avukatın harcadığı çaba, gayret ve emeği ile alınacak vekalet ücreti arasında orantısızlık yaratacaktır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarı için ayrı ayrı olmak üzere davalı idare lehine temyize konu Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte olan 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca öngörülen maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesi uyarınca davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:…. sayılı kararının vekalet ücretine ilişkin kısmının BOZULMASINA, davacının temyiz isteminin kısmen reddi ile Mahkeme kararının davanın reddine ilişkin kısmının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.