Danıştay Kararı 15. Daire 2015/5364 E. 2018/5298 K. 29.05.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/5364 E.  ,  2018/5298 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/5364
Karar No : 2018/5298

Temyiz Edenler (Davacılar) :
Vekilleri :
Karşı Taraf (Davalı) :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyize konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; … mirasçıları tarafından, ikâmet ettikleri … İli, … İlçesi, … Köyü’nden terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldıklarından, malvarlıklarına ulaşamamaları ve taşınır, taşınmaz mallarının zarara uğradığından bahisle, zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması istemiyle davacılar adına başvuru yapan ‘ın başvurusunun, bilirkişi heyetince yapılan keşifte davacı adına köyde kayıtlı ev ya da arazinin bulunmadığı gerekçesi ile reddine ilişkin 01.02.2011 tarih(Karara sehven 18.02.2011 yazılmıştır.) ve … sayılı 2 No’lu Zarar Tespit Komisyonu kararının iptali sitemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; davacı ‘ın babasının ağır rahatsızlığı nedeniyle ailesi adına başvurduğu ileri sürülmekte ise de, davacının babasının 1999 yılında vefat ettiği, davacının başvurusunun ise 30.11.2006 tarihinde yapıldığı görüldüğünden bu iddianın doğru olmadığı, diğer taraftan davacının başvurusunda ne babasından ne de diğer davacılardan herhangi bir nedenle bahsedilmediği, başvurusunun bizzat davacının kendisi adına olduğu, bu nedenle de iptali istenen dava konusu işlemin adına tesis edildiği görüldüğünden, diğer davacıların “dava ehliyetinin” bulunmadığından menfaat yokluğu nedeniyle ehliyet yönünden reddine, yönünden esastan reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”, “Komisyonun görevleri” başlıklı 5. maddesinde ise, “Komisyonun görevleri şunlardır: a) Zarar görenin veya mirasçılarının başvurusu halinde bu kanun kapsamına giren bir zararın bulunup bulunmadığını tespit etmek…” hükümleri yer almaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Miras ortaklığı” başlıklı 640. maddesinde “Birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir. Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir. Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır.” hükmü yer almış, aynı Kanunun “Elbirliği mülkiyeti” üst başlıklı 701. maddesinde, “Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” hükmüne, 702. maddesinde “Ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir. Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir. Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerinde tasarrufta bulunulamaz. Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde iştirak halinde mülkiyette (elbirliği ortaklığı) mülkiyetin kendini meydana getiren kişilerden ayrı bir tüzel kişiliğinin olmadığı, hak ya da malın bir bütün olarak ortaklardan tümüne yani ortaklığa ait olduğu, ortaklık sona erene kadar ortaklardan birinin veya bir kısmının ayrı ayrı kullanabilecekleri payları veya paylarına dayalı hakkı bulunmadığı, mülkiyetin bu özelliğinden dolayı ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ancak uygulamada ortaya çıkan güçlükleri gidermek amacıyla Türk Medeni Kanunu’nda terekedeki/ortaklığa giren hakların korunmasına yönelik bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu durum Kanunun 640. ve 702. maddelerinin gerekçelerinde; elbirliği mülkiyetinde birlikte hareket etmek zorunda olmaları nedeniyle mirasçıların bireysel olarak terekedeki hakların korunmasında hareket edememesi eksikliğinin giderilmek istendiği, mirasçıların her birinin hakkını korumak için tek başına dava açmasına imkân sağlanması ve sağlanan korumadan mirasçıların hepsinin yararlanmasının öngörüldüğü, ortaklardan her birinin topluluğa giren hakları dava yoluyla veya diğer yollarla koruma yetkisine sahip olacağı şeklinde açıklanmıştır.
Dava dosyanın incelenmesinden; davacıların murisi olan …13.08.1999 tarihinde vefat ettiği, geriye mirasçı olarak eşi ve 12 çocuğunun kaldığı, mirasçılardan ‘ın 11.12.2006 tarihinde Zarar Tespit Komisyonu’na başvurarak köyün güvenlik kuvvetlerince tahliye edildiğinden bahisle malvarlığına ulaşamaması nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararların tazminini talep ettiği, Komisyonun 01.02.2011 tarih ve … sayılı kararı ile; keşifte davacı adına kayıtlı ev ya da arazinin bulunmadığı gerekçesiyle ret kararı verilmesi üzerine işbu ret kararının davacılar tarafından iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde davacılar vekili mirasçılardan ‘ın tüm mirasçılar adına başvurduğunu, davacının babası … 13.08.1999 yılında vefat etmesi üzerine 2009 yılındaki kadastro çalışmaları sırasında malvarlığına ilişkin tespitin ve diğer davacıların annesi ve aynı zamanda kendisi de davacılardan olan adına yapıldığını, anne adına kayıtlı mal varlığının mirastan gelen mal varlığı olduğunu, ‘ın komisyona ayrı başvurusu olmadığını, adına kadastro tespiti yapılan mal varlığına karşı … Kadastro Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile Kadastro Tespitine İtiraz Davası açıldığını belirttiği; dosyaya sunulan … Kadastro Mahkemesi’nin … Esas nolu Kadastro Tespitine İtiraz Davası Tensip Tutanağı ve bir kısım keşif evraklarında malvarlığının miras olarak davacıların eş/babaları olan … dan kaldığı hususunun doğrulandığı görülmektedir.
Bu durumda, Zarar Tespit Komisyonuna başvuran ve dava dilekçesinde bulunan davacıların tamamının … mirasçıları olduğu ve mirasçı sıfatıyla müteveffa … dan kalan mallara iştirak halinde malik oldukları, buna göre davacıların iştirak halinde mülkiyet kuralları gereği zorunlu dava arkadaşı olduğu, bu nedenle birinin süresinde yaptığı başvurunun sonradan davacı olarak dosyaya dahil olanlar için de aynı mal varlığına ilişkin ayrı başvuruları olmamak koşuluyla geçerli ve süresinde kabul edilmesi gerektiği açıktır. … nın mal varlığı kadastro esnasında adına tespit görse de davacıların bu malvarlığına hisseleri oranında pay sahibi oldukları, kendi iradelerinin de bu yönde olduğundan komisyon tarafından yapılacak inceleme/keşif sonucu malvarlığının tespiti ile davacıların veraset ilamındaki hisseleri oranında taleplerinin değerlendirilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı komisyon kararında ve davacıların bir kısmının başvurusunun ehliyetten, davacı ‘ın başvurusunun ise esastan reddine ilişkin mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, …. İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:….; K:…. sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.