Danıştay Kararı 15. Daire 2015/5040 E. 2018/1277 K. 07.02.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/5040 E.  ,  2018/1277 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/5040
Karar No : 2018/1277

Temyiz Edenler ve Karşı Taraf (Davacılar) :
Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine ilişkin kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Taraflarca savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Temyiz istemine konu kararın, ehliyet ret ve iptale ilişkin kısımlarının onanması, ret kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; … İli, … İlçesi, … Köyü’nde ikamet etmekteyken, yaşanan terör olayları nedeniyle köyünü boşaltmak durumunda kalan ve köy boşaltma sebebiyle 5233 sayılı Kanun uyarınca yaptıkları başvuru sonucu, sulhname imzalanmak suretiyle 2006 yılına kadar oluşan zararları tazmin edilen davacılar tarafından, halen köylerine geri dönemediklerinden bahisle, 2006 yılı ve sonrasında ( 27.06.2013 tarihine kadar) oluşan zararlarının, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yapılan başvuruların zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce; Uyap üzerinden yapılan incelemede, davacılardan , , , , , , , , , , ve ‘ün, davanın açıldığı 24.10.2013 tarihinden önce vefat ettiklerinin tespit edildiği, bu şahıslar adına dava açılmasının mümkün olmaması ve vekaletin son bulduğu gerekçesiyle, davanın vefat eden bu kişiler bakımından ehliyet yönünden reddine, diğer davacılar yönünden ise 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27/07/2004 tarihinden sonra oluştuğu öne sürülen zararlara yönelik olarak Kanun’un 6. maddesinde; zarar görenin veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her halde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde, zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları halinde gerekli işlemlere başlanacağının belirlendiği, bu sürelerden sonra yapılacak başvuruların kabul edilmeyeceğinin hükme bağlandığı anlaşılmakla, davacıların sür gelen zararları yönünden başvuru yaptığı hususu da gözetilerek, idareye başvuru yaptıkları 27.06.2013 tarihinden geriye doğru bir yıllık süreyi aşan ( 27.06.2012 tarihinden önceki dönemlere ilişkin) kısmı bakımından, süresinde yapılmış bir başvuru olduğunun kabulüne imkan bulunmadığından, dava konusu işlemin bu kısmında hukuka aykırılık görülmediği, dava konusu işlemin davacıların idareye başvuru yaptığı 27.06.2013 tarihinden geriye doğru bir yıllık süreye kısmına ilişkin olarak ise, 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra oluşan zararların devam ettiği iddiaları göz önüne alındığında, Zarar Tespit Komisyonu’nca, anılan köyün tazminat istenilen dönemde boş olup olmadığı hususunun ilgili kurumlardan gerekli bilgi ve belgeler temin edilerek, köyün terör olayları nedeniyle tamamen boşaltılması ve devam eden terör olayları nedeniyle geri dönüş yapılamamasının tespit edilmesi halinde, davacıların mal varlıkları, gerekirse mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle oluştuğu öne sürülen zararları taspit edilerek, komisyonca bir karar verilmesi gerekirken, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmeyerek, dava konusu işlemin, başvurudan geriye doğru bir yıllık döneme ilişkin kısmının iptaline, başvurudan geriye doğru bir yıllık dönemi aşan kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflarca, anılan mahkeme kararının, aleylerine olan kısımlarının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Temyize konu mahkeme kararının, davanın bir kısım davacılar bakımından ehliyet yönünden reddi ve iptale ilişkin kısımlarında, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, davacıların ve davalı idarenin anılan kısımlara yönelik temyiz istemleri, yerinde görülmemiştir.
Mahkeme kararının, dava konusu işlemin, başvurudan itibaren bir yıllık dönemi aşan kısmı yönünden reddi kısmına gelince;
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendinde; terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar, Kanunun kapsamı dışında tutulmuş, aynı Kanunun ‘Başvurunun Süresi, Şekli, İncelenmesi ve Sonuçlandırılması’ başlıklı 6. maddesinde; “Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” hükmüne yer verilmiş, 7. maddesinde ise; hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri; terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına, ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararların, bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla idarece ödeneceği kurala bağlanmıştır.
Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinde, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19/07/1987 tarihi ile bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” kuralı getirilmiştir.
Kanun’un Geçici 1. maddesi kapsamında müracaat hakkı bulunanların bir yıllık süre içinde müracaat edememeleri durumunda, mağduriyetlerinin önlenmesi ve zararlarının sulh yoluyla karşılanması amacıyla 03/01/2006 tarih ve 26042 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 5442 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1. maddesi ve 5233 sayılı Kanuna, 30/05/2007 tarih ve 26537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5666 sayılı Kanunla eklenen Geçici 4. maddesiyle; “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları halinde, 19/07/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” kuralı getirilerek geçmiş dönemlere ilişkin başvuru süresi 30/05/2008 tarihine kadar uzatılmıştır.
5233 sayılı Kanun’un yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; “terör eylemleri” veya “terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler” sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle mal varlığına ulaşamayan kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Kanun hükümlerine göre idarece sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından “tamamen” boşaltılmış/boşalmış olması halinde, yerleşim yerinin boşaltılmasından/boşalmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Kanunda tek tek sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması, o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gerekmektedir.
Bunun yanında, 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendinden anlaşıldığı üzere, terör olaylarına bağlı olarak güvenlik kaygıları nedeniyle (örneğin bu sebeple yerleşim yerinin terk edilmesi vb.) mal varlığına ulaşılamamadan kaynaklanan zararların da tazmini öngörülmektedir. Bir terör olayı sonucu münferit olarak kendisi veya yakınları doğrudan zarar gören ya da bu şekilde gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama olayları kendisi veya yakınlarına yönelen kimselerin, başta yaşam haklarından endişe ederek, güvenlik kaygısı duymaları doğaldır. Dolayısıyla, bu kapsamda oluşan zararların tazmini de anılan hükmün bir gereğidir. Bu durum, yukarıda belirtilen nesnel kriterin yanında, her davacı yönünden ayrıca öznel olarak da bir irdeleme yapılmasını gerekli kılmaktadır. Aksi bir değerlendirme, her bir davacının öznel durumundan kaynaklı olarak ileri sürdüğü hususların irdelenmemesi anlamına gelir ki, bu durum Anayasa’da öngörülen adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil eder.
Dosyanın incelenmesinden; davacıların … İli, … İlçesi, … Köyü’ndeki mal varlıklarıyla ilgili zararlarının, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptıkları ilk başvuruları üzerine davacılar adına tespiti yapılan zararların, 2008 yılında Komisyon Kararı sonrası sulhname imzalandığı, daha sonra, davacıların 27.06.2013 tarihinde idare kaydına giren başvurularıyla hali hazırda köylerine dönemediklerinden bahisle, devam eden zararlarının olduğunu belirterek, zararlarının ödenmesini talep ettikleri, bu başvuruların zımnen reddi üzerine anılan zımni ret işleminin iptali istemleriyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
5233 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi ve 6. maddesi kapsamında mal varlığına ulaşamama nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararların tazmini amacıyla yapılan başvuruların incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde;
5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27/07/2004 tarihinden öncesine ait olmakla birlikte halen devam eden zararlar açısından ve 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27/07/2004 tarihinden Kanun’un Geçici 4. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda başvuru süresini uzatan 5666 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 30/05/2007 tarihine kadarki döneme ilişkin olarak uğranıldığı iddia edilen zararlar yönünden başvuru süresi en son 30/05/2008 tarihine kadar uzatılmıştır. Bu bakımdan söz konusu dönemler açısından başvuru süresinin en son 30/05/2008 tarihi olduğu konusunda tartışma bulunmamaktadır.
Ancak, 5233 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce boşaltılan/boşalan yerleşim yerlerinde yerleşim yerinin halen boş olduğu ve güvenlik kaygısı nedeniyle mal varlığına ulaşılamadığı iddiasıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda; mal varlığına ulaşamadığını ileri süren kişilerin her yıl başvuru yapmasını ve sonucuna göre dava açmasını beklemenin hak arama özgürlüğünü kısıtlayacağı ve yargılamanın mümkün olan süratte ve az masrafla sonuçlandırılması yani usul ekonomisi ilkesine aykırı olacağından bunun yerine başvuru tarihinden geriye doğru (30/05/2007 tarihine kadar) bir değerlendirme yapılması hakkaniyete daha uygun düşecektir.
Bilindiği üzere, 5233 sayılı Kanun’un amacı; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir. Söz konusu Kanunun 7. maddesinde terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararların Kanun kapsamında karşılanacağı belirtilirken, terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar Kanun kapsamı dışında bırakılmıştır.
Uyuşmazlığa konu yerleşim yerinin, yerleşime kapalı kaldığı belirli bir dönem için davacıların da aralarında bulunduğu yerleşim yerinde ikamet etmiş kişilerin zararlarının tespit edilerek ödendiği dosyadaki ve Dairemizdeki aynı köye ilişkin dosyalardaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından, anılan yerleşim yerinin halen boş olduğu, bu yere güvenlik kaygısı nedeniyle gidilemediği, bu nedenle mal varlığına halen ulaşılamadığı ileri sürülerek 5233 sayılı Kanun kapsamında zararlarının tazmini talep edildiğinden, değerlendirmenin bu hususa yönelik yapılması gerekmektedir.
Dairemizin yerleşik hale gelen ve istikrar kazanmış içtihatlarına göre, yerleşim yerinin tamamen boş olup olmadığının belirlenmesi amacıyla bazı kıstaslar belirlenmiş ve belirlenen bu kıstaslar ışığında uyuşmazlıkların çözümlenmesi esası benimsenmiştir.
5233 sayılı Kanun kapsamında mal varlığına ulaşamamadan kaynaklı tazminat taleplerinde yerleşim yerlerinin tamamen boşaltıldığı/boşaldığı hususuna ilişkin belirleme yapılırken, yerleşim yerinin nüfus verileri, seçim yapılıp yapılmadığı, sandık kurulu oluşturulup oluşturulmadığı, varsa okulunun kapalı olup olmadığı, din görevlisi bulunup bulunmadığı, adli veya askeri mercilere intikal eden olaylar olup olmadığı, yerleşim yerinin boşaltılan/boşalan yerler listelerinde bulunup bulunmadığı gibi hususlar, yerleşim alanının boş olup olmadığının tespitinde baz alınan kıstaslardan bazılarıdır.
Bu verilerin çoğunluğunun idare kaynaklarından temin edilmesi sebebiyle idarenin söz konusu verileri çelişkiden uzak bir şekilde ortaya koyabilmesi herşeyden önce kamu menfaati açısından önemlidir.
Bilindiği gibi 1994 yılından itibaren uygulanmaya başlanan ve 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra da uygulaması hız kazanan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, terör ve güvenlik kaygılarıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalan vatandaşlardan gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması, geri dönülen yerlerde gerekli sosyal ve ekonomik alt yapının tesisi ile sürdürülebilir yaşam koşullarının oluşturulması, geri dönmek istemeyenlerin ise mevcut yaşadıkları yerlerde şehir hayatına uyumlarının geliştirilmesi, ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesini amaçlayan bir projedir.
Bu proje kapsamındaki yerleşim yerlerinde, yerleşim yerine dönmek isteyen vatandaşların yaşamasını ve sürdürülebilir kalkınmasını sağlayabilecek şekilde planlaması yapılmakta, gerekli olan yol, sağlık ocağı, okul, çeşme, kanalizasyon, elektrik, telefon gibi altyapı hizmetlerinin tamamlanması gibi Devlete bir takım yükümlülükler yüklenmektedir.
Bu kapsamda, başvuru tarihi itibariyle halen boş olduğu ve güvenlik kaygısı nedeniyle gidilemediği belirtilen yerleşim yerleriyle igili olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan tazminat başvurularında öncelikle bu yerlerin Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi (KDRP) kapsamında olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
KDRP kapsamına alınmış ise; bu kapsamda idarenin yerleşim yerine yönelik yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, yaşam için yerleşilebilir bir alan oluşturup oluşturmadığı, güvenlik kaygısının minimize edilip edilmediğinin belirlenmesi zararların tazmininin temini açısından önemlidir.
Tüm bu hususların yanısıra; güvenlik kaygısı nedeniyle ikamet ettiği yerleşim yerini terk etmek zorunda kalan şahsın; söz konusu kaygının ortadan kaldırıldığı, yerleşim yerine dönebilme imkanının sağlandığı durumlarda; mal varlığına ulaşamamadan kaynaklı zararlarının tazmini olanağının ortadan kalktığı hususunda tartışma bulunmamaktadır. Kişinin yerleşim yerine dönme iradesini ortaya koyduğu; ancak bu yönde yetkili organlardan olumsuz bir cevap alındığı durumlarda veya idare yetkililerince herhangi bir cevap verilmeyerek ya da verilen cevabın aksini gösterir şekilde yerleşim yerinde devam ettiği belirtilen olay veya durumların tespiti halinde de terör ve terör faaliyeti nedeniyle güvenlik kaygısının halen devam ettiği ve kişinin söz konusu yerleşim alanında bulunan mal varlığı açısından zararının süregeldiği açıktır.
Bütün bu açıklamalar ışığında dosya ve Dairemizin aynı köye ilişkin dosyaları birlikte incelenecek olursa;
… İli, … İlçesi, … Köyü’nün 1995 yılında terör olayları ve terörle mücadeleden kaynaklanan faaliyetler nedeniyle tamamen boşaltıldığı,
… İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün, 26/09/2013 tarih ve 85707307/100/1408 sayılı yazısında, … Köyü’nde Köyü’nün güvenlik amacıyla boşaltılması nedeniyle 1995 tarihinden itibaren söz konusu köye her hangi bir öğretmen atamasının yapılmadığı, … İl Müftülüğü’nün, 15/11/2013 tarih ve 11150285/050-1301 sayılı yazısında, … Köyü’nün 1995 yılından bu yana güvenlik nedeniyle boş olması nedeniyle cami kadrolarının değişik tarihlerde tenkis edildiği, … Elektrik Perakende Satış Hizmetleri AŞ. … İl Müdürlüğü Perakende Satış Hizmetleri Müdürlüğü’nün, 22/11/2013 tarih ve 40489553-99878867 sayılı yazısında, 1995 yılından beri … Köyü’ne elektrik hizmetinin sunulmadığı ve abone bulunmadığı, … İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’nın, 10/04/2015 tarih ve 55869995 – 542/48 Muh. sayılı yazısında, 2006-2014 yılları arasında Kurudere Köyü’nde seçim sandığı kurulu oluşturulmadığı, genel ve yerel seçimlerin yapılmadığı, … İl Jandarma Komutanlığı’nın, Nisan 2015 tarihli yazısında, 2004-2014 tarihleri arasında Kurudere Köyü’nde geçici köy korucusu bulunmadığı belirtilmekte, yazıya ekli olay çizelgesinde bölgede 2005-2014 yılları arasında, operasyon birliklerine, üs bölgelerine intikal haldeki birlik ve askeri konvoylara taciz atışı, saldırı, mayın yerleştirme, ve uzaktan kumandalı patlayıcı madde kullanmak gibi terör olaylarının yaşandığının bildirildiği, … İlçe Jandarma Komutanlığı’nın, 05.05.2014 tarih ve 0410 sayılı yazısında, Kurudere Köyü’nün boş olduğunun bildirildiği görülmüştür.
İdareye başvuru tarihi itibariyle (27.06.2013), … Köyü’nün tamamen boş olduğu tespit edilmekle birlikte, köyün tamamen boş olmasının nedeninin terör olayları ve terörle mücadele nedeniyle yürütülen faaliyetler mi, yoksa köy halkının ekonomik ve sosyal nedenlerle köye dönme iradelerinin olmayışı mı olduğunun belirlenmesi 5233 sayılı Kanun kapsamında zararın tazmini açısından önem arz etmektedir.
Terör ve terörle mücadeleden dolayı köyleri boşalmış olan vatandaşların Zarar Tespit Komisyonlarına halen köylerine dönemedikleri gerekçesiyle başvuruda bulunup tazminat talep ettiklerinin görülmesi üzerine ‘nin 27/11/2013 tarih ve 6020 sayılı yazısı ile, Merkez ve ilçe köylerine dönmek isteyen vatandaşların dönmesine engel herhangi bir durumun olmadığının köy muhtarlarına tebliğ edilmesinin Çukurca Kaymakamlığından istenildiği, anılan yazının 05/12/2013 tarihinde … Köyü Muhtarına tebliğ edildiği görülmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan; … İli, … İlçesi, … Köyü’nün terör olayları ve terörle mücadele faaliyetleri nedeniyle 1995 yılında tamamen boşaltıldığı, idareye yapılan başvuru tarihi olan 04.09.2014 tarihine kadar tamamen boş kaldığı anlaşılmaktadır. 1995 yılında boşalan köye ilişkin, davacının 2006 yılına kadar olan zararları karşılanmıştır. Boşalan köylerle ilgili olarak devam eden zararların tazmini istemli açılan davalarda ilgililerin köye ekonomik ve sosyal nedenlerle dönmemeleri halinde zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmayacağı açıktır. 1995 yılında terör olayları nedeniyle boşaltılan … Köyü’ne vatandaşların dönmelerine engel bir durumun olmadığı Valilikçe belirtilmekte ise de, zarar tazmininin talep edildiği dönem zarfında bölgenin dönem dönem geçici askeri yasak bölge ilan edildiği, anılan yerin yerleşime uygun duruma getirilmesi amacıyla herhangi bir girişimde bulunulmadığı, köy yolunun kullanılmadığı, köye keşif için gidilmesinin sakıncalı olduğunun jandarmaca belirtildiği dolayısıyla köye dönüş için güvenliğin sağlanamadığı dosya ve Dairemizdeki aynı köye ilişkin dosyalardaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacıların köye dönme iradesinin olmadığına ilişkin somut bir tespit de bulunmamaktadır.
Durum böyle olunca, davacıların yaptığı başvuru üzerine, Zarar Tespit Komisyonunca mükerrer ödemeye sebep olmayacak şekilde, idareye başvuru tarihinden geriye doğru 30/05/2007 tarihine kadar, davacıların 5233 sayılı Kanun uyarınca, varsa zararlarının tespiti ve tazmini gerekirken, talebin zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Temyiz istemine konu kararda, dava dilekçesinde isimleri yazılı olan ve vekaletnameleri bulunan …, … ve ….’nın isimlerinin bulunmadığı görülmekle, bu davacılar hakkında da, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden yapılacak olan yargılamada bir karar verileceği tabiidir.
Açıklanan nedenlerle; davacıların temyiz istemlerinin kısmen reddi, davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, ehliyet yönünden red ve iptale ilişkin kısımlarının ONANMASINA, davacıların temyiz istemlerinin kısmen kabulü ile kararın, redde ilişkin kısmının BOZULMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.