Danıştay Kararı 15. Daire 2015/4633 E. 2016/587 K. 04.02.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/4633 E.  ,  2016/587 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/4633
Karar No : 2016/587

Karar Düzeltme İsteminde Bulunan (Davacılar) : ‘e Velayeten, Kendi Adlarına Asaleten; ,
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) : /ANKARA
Vekili : Av.

İstemin Özeti :Danıştay Onbeşinci Dairesi’nin 18/12/2014 tarih ve E:2013/3969, K:2014/9828 sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Karar düzeltme isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi :Davacının doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması nedeniyle beyin anomalisinin gerçekleştiği yönündeki iddialarının her yönüyle açıklığa kavuşturulmaması, hükme esas alınan adli tıp raporunun uyuşmazlığın çözümünde yeterince açık nitelikte olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu durumda; idarenin tazmin sorumluluğu açısından, hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun saptanması için dosyanın 2659 sayılı Kanun’un yukarıda anılan 15. maddesi uyarınca Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek, Adlî Tıp Genel Kurulunca yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurularak yapılacak irdeleme sonucu hazırlanacak açıklayıcı ve kanaat bildiren rapor incelendikten sonra bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda İdare mahkemesince, belirtilen hususları açıklığa kavuşturmayan ve bu nedenle eksik düzenlendiği anlaşılan Adli Tıp Raporuna göre karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; davacı tarafın karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin onama yönündeki kararının kaldırılarak idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelendikten sonra karar düzeltme talebi hakkında gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararın Düzeltilmesi” başlıklı 54. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay dava dairelerince verilen kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere taraflarca; a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması, b) Bir kararda birbirine aykırı hükümlerin bulunması, c) Kararın usul ve Kanuna aykırı bulunması, d)Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması hallerinde kararın düzeltilmesinin istenebileceği hükmüne yer verilmiş olup, bu maddenin 2. fıkrasında da Danıştay dava dairelerinin kararın düzeltilmesi isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlı oldukları kurala bağlanmıştır.
Dosyadaki belgeler ile iddiaların incelenmesinden; düzeltme istemine konu Dairemiz kararının hukuk ve usule uygun olduğu, düzeltilmesini gerektirecek bir halin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; kararın düzeltilmesi isteminin REDDİNE, dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 04/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X) :

Dava, davacıların çocuğu ’in ’na bağlı … Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan tıbbi müdahalelerde hizmet kusuru bulunduğundan bahisle ’in sakat kalmasına sebebiyet verildiği belirtilerek, 850.000,00 TL maddi ve 700.549,00 TL manevi olmak üzere toplam 1.550.548,57 TL tazminatın, 18.10.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Sağlık hizmetlerinin bünyesinde risk taşıyan bölümü tedavi hizmetleri olup; teşhis ve tedavide hizmetin niteliği gereği doğal kabul edilebilecek hatalar dışında tedavinin tıbbi gereklere uygun olmadığına ilişkin açık ve belirgin kusurlar idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirecektir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesiyle adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumunun kurulduğu, 2. maddesinde, Kurumun mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış olup; Adli Tıp Kurumu ihtisas kurullarınca bildirilen görüşlerin, görülen davada öne sürülen iddiaları bilimsel ve teknik yönden karşılayacak nitelik ve yeterlilikte olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim, anılan Kanunun “Adli Tıp Genel Kurulunun görevleri” başlıklı 15. maddesinde; adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri görüşlerinin, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibariyle yeterince kanaat verici nitelikte bulunmaması veya adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında çelişki ortaya çıkması halinde, konunun Adli Tıp Genel Kurulu’nda inceleneceği ve kesin karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; mahkeme kararına esas alınan … tarih ve … karar nolu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu Raporunda; 18.10.2004 doğumlu bebeğin doğumdaki tablosu ve doğum sonrası klinik ve radyolojik bulguları bebeğin beyin dokusunun doğum öncesi dönemde gelişim bozukluğuyla uyumlu olduğu, 18.10.2004 günü saat 03.20’de gerçekleşen doğum öncesi 03.10’da çekilmiş olan NST trasesinin, travay takibindeki bebek kalp sesleri kayıtlarının ve doğum sonrası bakılan kan gazı değerinin bebeğin doğum anında oksijensiz kaldığını göstermediği, doğum sonrası bebeğe yapılan müdahale ve yoğun bakım servisindeki takiplerin tıp kurallarına uygun olduğu, 18.10.2004 günü gerçekleşen doğum ve sonrası bebeğin takip ve tedavisi ile bebekte oluşan tablo arasında illiyet kurulamadığı, sağlık personelinin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, davalı idareye atfı kabil kusur bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı, idare mahkemesince dikkate alınan söz konusu Rapor doğrultusunda da davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için; bebekte ortaya çıkan beyin anomalisinin; doğum öncesi sürece, yani genetik bir nedene mi bağlı olduğu, yoksa, gebenin doğum için hastaneye gelip eve gönderildiği ilk tarih olan 15.10.2004 tarihi ile ikinci kez doğum için hastaneye gelen gebenin doğum servisine alındığı tarih ve saat olan 17.10.2004 gününün 21.05 saatine kadar olan süreçteki tıbbi müdahalelere mi bağlı olduğu, yine gebenin doğum servisine alındığı 17.10.2004 günü saat 21.05’ten doğumun gerçekleştirildiği 18.10.2004 gününün 03.20 saatine kadar olan süreçteki tıbbi müdahalelere mi bağlı olduğu hususlarının da ayrı ayrı incelenmesi önem arz etmektedir.
Davacı iddialarını ve ilgili adli tıp raporunu da içeren dosyadaki belgelerden; söz konusu adli tıp raporundan, bebekteki beyin anomalisinin doğum öncesinde bebekte mevcut bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu sonuca ulaşılırken de, doğum sürecine ilişkin belge ve bulgular incelenip bu hususlarda bir hata bulunmadığı kanısına varılmaktadır. Daha sonra bu sürece ilişkin bulgulardan hareketle varsayım yolu ile doğum anından itibaren geriye doğru bir zaman sürecini kapsayan doğum öncesi döneme ilişkin muayene ve takip bulgularının ve yapılan tıbbi müdahalelerin değerlendirilmesi yoluna gidilmemektedir. Oysa, davacı tarafından, gebenin doğum öncesi rutin muayenelerinin … Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ve … Ana Sağlığı Sağlık Ocağında yapıldığı, muayene sonuçlarında gebelik seyrinin ve çocuğun gelişiminin normal olarak belirtildiği ileri sürülmektedir. Öte yandan gebenin, doğum olayının gerçekleştirildiği … Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesine önce 15.10.2004 tarihinde bel ağrısı şikayetiyle geldiği, aktif doğum eylemi başlamadığından evine gönderildiği, 17.10.2004 günü 21.05 saatinde yeniden geldiği ve doğum servisine yatırıldığı ve bu nedenle müdahalenin iki gün sonraya bırakıldığı olgusu göz önüne alındığında, gebenin hastaneye 15.10.2004 tarihinde gelişinde gebelik süreci, bebeğin ağırlığı, gebenin servikal anotomik yapısı değerlendirilmeden ve sezeryan yöntemiyle doğum alternatifi düşünülmeden salt normal doğum yolu yöntem ve sürecinin izlenmesi nedeniyle fiilen iki gün sonraya bırakılan doğum nedeniyle bebeğin bu zaman dilimi içerisinde zarar görüp görmeyeceği hususunun da irdelenmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, 17.10.2004 günü yeniden hastaneye gelen gebenin doğum servisine yatırıldığı 21.05 saatinden doğmun gerçekleştirildiği 18.10.2004 gününün 03.20 saatine kadar söz konusu doğumda gebenin özel durumu nedeniyle (servikal yapının anotomik yapısı nedeniyle doğum yolundaki açılmanın gecikmesi ve yeterince açılmaması) doğum öncesi ve doğum esnasında yapılması gereken veya bu özel anatomik yapıya özgü tıbbi müdahalelerin de değerlendirilmesi gerektiğinden, belirtilen hususların araştırılması; davacının doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması nedeniyle beyin anomalisinin gerçekleştiği yönündeki iddialarının her yönüyle açıklığa kavuşturulmaması, anılan adli tıp raporu bu yönleriyle yeterince açık nitelikte bulunmamaktadır.
Bu durumda; idarenin tazmin sorumluluğu açısından, hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun saptanması için dosyanın 2659 sayılı Kanun’un yukarıda anılan 15. maddesi uyarınca Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek, Adlî Tıp Genel Kurulunca yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurularak yapılacak irdeleme sonucu hazırlanacak açıklayıcı ve kanaat bildiren rapor incelendikten sonra bir karar verilmesi gerekmektedir.
İdare mahkemesince, belirtilen hususları açıklığa kavuşturmayan ve bu nedenle eksik düzenlendiği anlaşılan Adli Tıp Raporuna göre karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; davacı tarafın karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin onama yönündeki kararının kaldırılarak idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.