Danıştay Kararı 15. Daire 2015/4214 E. 2015/8979 K. 17.12.2015 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/4214 E.  ,  2015/8979 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/4214
Karar No : 2015/8979

Temyiz Eden (Davacılar ) : 1- , 2- , 3- , 4-
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :

İstemin Özeti : …2. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve …sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi :Adli Tıp Kurumu raporunda, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu saptanmasına karşın, bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği belirtildiğinden, zararla idarenin eylemi arasındaki nedensellik bağı kurulamamaktadır. Belirtilen nedenle, mahkeme kararının maddi tazminata ilişkin kısmının onanması, manevi tazminata ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; müteveffa …’na ……Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinde yapılan tıbbi müdahalenin hatalı olduğu ve olayda hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek, müteveffanın baba ve annesi olan ile için 100.000,00 ‘er TL maddi, 200.000,00′ er TL manevi, kardeşleri olan ve için ise 150.000,00’ er TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
…2. İdare Mahkemesince; Dairemizin bozma kararına uyularak alınan Adli Tıp 1.İhtisas Dairesi Kurulu’nun 27.09.2014 tarih ve 3550 sayılı raporunda; hasta yakınlarının ve tedavi ekibinin ayrıntılı ifadelerinden bahsedildikten sonra hasta yakınma ifadelerinin doğru olarak kabul edilmesi halinde hekimin kişiyi hastaneye yatırarak uygun bir şekilde takip ve tedavilerini yapmamakla kusurlu olacağı, ancak hekimin ifadelerinin doğru olarak kabulü halinde de kişiyi muayene ettiği, erken mebran reptürü ve enfeksiyon riski nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavisini önerdiği ancak hasta yakınının ve hastanın yatışı kabul etmediğini ifade ettiği dikkate alındığında hekime kusur atfedilemeyeceği, hekim ve hasta yakının ifadesi arasında çelişki bulunduğu ve tıbbi kayıtta bulunmadığından olayın adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olduğu yönünde görüş belirtildiği, olayla ilgili olarak yapılan Ceza Yargılaması sonucunda …2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …tarih ve …sayılı dosyasında, maktulün ölümü ile sanıkların eylemleri arasında illiyet bağı kuralamadığı, maktulün ölümü hususunda sanıklara atfedilecek kast ve taksirlerinin bulunmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatlerine karar verildiği, bu rapor ve kararlar hükme esas alınmak suretiyle, uygulanan tıbbi müdahalede sağlık hizmetleri için aranılan ağır hizmet kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla davacıların uğradıklarını iddia ettikleri zarar ile zararın kaynağı olduğu ileri sürülen tıbbi müdahaleler arasında illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125 inci maddesinin son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren nedenlerden birisi hizmet kusurudur. İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Öte yandan, idarenin hukuki sorumluluğundan sözedebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması, zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; hamile olan davacılar yakını …’nun 9.7.2007 tarihinde rahatsızlanarak ……Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesine başvurduğu, yapılan tıbbi müdahaleler sonucunda hastanın yoğun bakım ünitesi bulunan bir hastaneye sevki uygun görülerek …25 Aralık Devlet Hastanesine sevk edildiği, burada yapılan müdahaleler neticesinde hastanın kurtarılamayarak vefat etmesi üzerine, davacılar tarafından ……Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinde yapılan tıbbi müdahalede hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 12.3.2010 tarih ve 2598 sayılı raporunda; hastanın 15. gebelik haftasında erken membran rüptürü tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisinin enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceğinin anlaşıldığı cihetle idareye kusur atfedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine anılan kararın temyiz incelemesinde Danıştay Onuncu Dairesi, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu açık olmakla birlikte, bu eksikliğin ölüme katkısının olup olmadığının bilinememesi nedeniyle, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından bu aşamada maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmadığı, maddi tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmadığı, Adli Tıp Kurumunun anılan raporunda; davacıların yakınına verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, davacıların yakınına, tıbbın gereklerine aykırı uygulama yapıldığı, davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde etkili sebep olmasa bile, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediği, davacıların yakını için sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine taraflarca kararın düzeltmesinin istenmesi üzerine yapılan incelemede, Dairemiz; hastanın 15. gebelik haftasında erken membran rüptürü tanısı ile geldiğinde enfeksiyon riski aileye anlatılarak gebeliğin sonlandırılmadan beklenebileceği, tampon uygulanabileceği, bu sürede antibiyotik tedavisinin enfeksiyonları azaltmada etkili olduğu, ama enfeksiyondan mutlaka korumayacağı, ayrıca kişiye verilen profilaktik antibiyotik tedavi dozunun da yetersiz olduğu, bu nedenle kişinin tedavisinde eksiklik bulunduğu, ancak bu eksikliğin ölüme katkı düzeyinin bilinemeyeceği belirtilmişse de tedavi de eksikliğin kabul edilmekle birlikte ölüme katkı düzeyinin belirlenememesinin oluşturduğu çelişkiyi Adli Tıp Genel Kurulu’ndan açıklamalı ve gerekçeli yeni bir rapor alınarak giderilmesi gerektiği gerekçesiyle idare mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin bozma kararından sonra, mahkemece alınan, Adli Tıp 1.İhtisas Dairesi Kurulu’nun 27.09.2014 tarih ve 3550 sayılı raporunda; hasta yakınlarının ve tedavi ekibinin ayrıntılı ifadelerinden bahsedildikten sonra hasta yakınma ifadelerinin doğru olarak kabul edilmesi halinde hekimin kişiyi hastaneye yatırarak uygun bir şekilde takip ve tedavilerini yapmamakla kusurlu olacağı, ancak hekimin ifadelerinin doğru olarak kabulü halinde de kişiyi muayene ettiği, erken mebran reptürü ve enfeksiyon riski nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavisini önerdiği ancak hasta yakınının ve hastanın yatışı kabul etmediğini ifade ettiği dikkate alındığında hekime kusur atfedilemeyeceği, hekim ve hasta yakının ifadesi arasında çelişki bulunduğu ve tıbbi kayıtta bulunmadığından olayın adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olduğu yönünde görüş belirtildiği, olayla ilgili olarak yapılan Ceza Yargılaması sonucunda …2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …tarih ve …sayılı dosyasında, maktulün ölümü ile sanıkların eylemleri arasında illiyet bağı kuralamadığı, maktulün ölümü hususunda sanıklara atfedilecek kast ve taksirlerinin bulunmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatlerine karar verildiği, bu rapor ve kararlar hükme esas alınmak suretiyle, uygulanan tıbbi müdahalede sağlık hizmetleri için aranılan ağır hizmet kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla davacıların uğradıklarını iddia ettikleri zarar ile zararın kaynağı olduğu ileri sürülen tıbbi müdahaleler arasında illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup anılan karar davacılar tarafından temyiz edilmektedir.
Dava konusu olayla ilgili olarak yapılan Ceza Yargılaması sonucunda …2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …tarih ve …sayılı kararı Yargıtay 12. Ceza Dairesinin … tarih … sayılı kararı ile, sanık doktorun eylemi ile netice arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı, bu nedenle sanığın taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı, ancak bahsedilen raporlar ve tüm dosya kapsamından sanığın tedavideki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi yerinde görülmeyerek sanık doktor hakkındaki beraat kararının bozulduğu görülmektedir.
Ceza Yargılamasındaki bu durumda dikkate alındığında, sunulan sağlık hizmetinde eksiklik bulunduğu açık olmakla birlikte, bu eksikliğin ölüme katkısının olup olmadığının bilinememesi nedeniyle, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. Dolayısıyla bu aşamada maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmadığından, maddi tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, olayla ilgili olarak yapılan Ceza Yargılaması ve Adli Tıp Kurumu Raporlarında davacıların yakınına uygulanan tıbbi tedavide eksiklik bulunduğu belirtilmekte olup; davacıların yakınına, tıbbın gereklerine aykırı uygulama yapıldığı saptanmış bulunmaktadır.
Bu durum, davacıların yakınının hayatını kaybetmesinde etkili sebep olmasa bile, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla davacıların yakını için sunulan yetersiz sağlık hizmeti nedeniyle duyulan sıkıntı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilebilmesi amacıyla davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmekte olup; temyize konu kararın manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, …2. İdare Mahkemesinin … tarih ve …sayılı kararının; manevi tazminata ilişkin kısmının BOZULMASINA, anılan kararın maddi tazminata ilişkin kısmının ONANMASINA, dosyanın bozulan kısmı hakkında yeniden karar verilmek üzere anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.