Danıştay Kararı 15. Daire 2015/3833 E. 2017/6401 K. 07.11.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/3833 E.  ,  2017/6401 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/3833
Karar No : 2017/6401

Davacı :
Müdahil (Davacı Yanında) :
Vekilleri :
Davalı :
Vekili :
Davanın Özeti : 27/10/2014 tarihli ve 29158 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin, 4. maddesinin tümünün, kayropraktik bölümünün ayrı bir tıp alanı olduğu, geleneksel ve tamamlayıcı bir tıp alanı olmadığı, kayropraktik mesleğinin Avrupa Standardı CEN belgesine sahip olduğu, Avrupa’nın pek çok ülkesinde ayrı bir meslek dalı olarak kabul edildiği, bir tıp hekiminin yan tedavi olarak önerdiği bir tedavi şekli olmadığından Yönetmeliğin içinde yer almasının hukuka aykırılık teşkil ettiği; kayropraktik uygulaması eğitimi alan lisanslı personele bu tedavi yöntemini hekim olmaksızın yönetebilmesi olanağının verilmesini teminen “Lisanslı Sağlık Meslek Mensubu” ibaresinin ve “Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ile ilgili Bakanlıkça tescil edilmiş sertifikaya sahip sağlık meslek mensubu” şeklinde tanımın madde metnine eklenmesi gerektiği bu yönüyle düzenlemenin eksik düzenleme olduğu; Ülkemizde kayropraktik uygulaması yapabilen hekim sayısının 9 olduğu, uygulamayı yapabilecek personel olarak hekimlerin yer almasının lisanslı sağlık meslek mensuplarının mesleklerini icra edemeyecekleri anlamına geldiği, bu yönüyle de düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek; ayrıca 4. maddesinin (e) bendinin, kayropraktik uygulaması eğitimi alan lisanslı personele bu tedavi yöntemini hekim olmaksızın yönetebilmesi olanağının verilmesini teminen “İlgili alanda uygulama sertifikası almış lisanslı sağlık meslek mensubu” ibaresinin madde metninde yer almasının gerektiği, bu yönüyle düzenlemenin eksik olduğu ve hukuka aykırılık teşkil ettiği ileri sürülerek; anılan maddenin (ğ) bendinin, “İlgili alanda sertifikası bulunan tabip ve/veya diş tabibi” ibaresinden sonra gelmek üzere “sağlık meslek mensubu” ibaresinin mutlaka madde metninde yer alması gerektiği, yine, son cümleden sonra “ve özel hukuk tüzel kişileri ve gerçek kişileri tarafından standartlara uygun yürütülen eğitim merkezi” ibaresinin madde metninde yer almamasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek; 5. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendinin, düzenlemede, yardımcı sağlık personeli ile ilgili alınacak kararlar açısından bilimsel komisyonda sağlık meslek mensuplarına da yer verilmesi gerektiği, kayropraktik hekim sayısının 9 olduğu düşünüldüğünde sağlık meslek mensubunun görüş ve değerlendirmelerinin önem taşıdığı, anılan maddede, “sertifikalı iki tabip üye” ibaresinin yerine “sertifikalı bir tabip üye ve sertifikalı bir yardımcı sağlık personeli üye” ibaresinin olmamasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek; 9. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler.” cümlesinin, sağlık meslek mensuplarının hekim olmadan da bu alanda uygulama yapabilecekleri, dava konusu düzenlemeden sağlık meslek mensuplarının maddi menfaatlerinin olumsuz etkilendiği, anılan cümlenin “Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları teşhis konulmuş hastalara uygulama yapabilirler.” şeklinde yeniden düzenlenmesi gerektiği ileri sürülerek; Ek 3. maddesinin 7 nolu bölümünün ve yine aynı hükmün 7 nolu bölümünün (b) bendinin, kayropraktik uygulaması eğitimi alan lisanslı personele de bu tedavi yöntemini hekim olmaksızın yönetebilmesi olanağının verilmesini teminen anılan düzenlemenin “Hekim tarafından teşhis konulmuş hastalarla ilgili alanda sertifikalı sağlık meslek mensupları tarafından kayropraktik uygulama yapılabilir.” şeklinde yapılması gerektiği; dolayısıyla Yönetmeliğin ilgili hükümlerinin eksik düzenlenmiş olması sebebiyle kamu yararına ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Dava konusu düzenleme öncesinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün bu konuda belirlediği hedefi de benimseyerek Avrupa Birliği ülkelerindeki geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının yasal durumunun incelendiği, Yönetmelik taslağının internet ortamında paylaşılarak toplumun tüm sağlık paydaşlarının ve ilgililerin görüş ve önerilerine açıldığı, meslek kuruluşlarına da görüş bildirme imkânı tanındığı ve gelen geri bildirimlerin ve cevapların belirli uluslararası kuruluşlardan ve YÖK’e bağlı üniversite rektörleri, tıp fakültesi ve eczacılık fakültesi dekanları, sağlık kuruluşları yöneticileri, Avrupa ve Asya’da bu konu ile ilgili hekimlerin değerlendirmesi sonucunda düzenlemenin tamamlandığı; kayropraktik uygulamasının, kas, omurga ve iskelet sisteminin biyomekanik bozuklukları ve bunun sinir sistemi üzerinde oluşturduğu sorunları önlemesiyle ilgilenen destekleyici bir uygulama alanı olduğu, uygun hastalarda normal mekanik hareketliliğini yitirmiş eklemleri elle uygulanan tekniklerle düzeltme üzerine yoğunlaşıldığı, manuel terapi tekniği olduğu, Amerikan Sağlık Enstitüsü’nün, manuel terapinin başlıca kayropraktik, osteopati ve masaj tedavilerinden oluştuğundan bahsettiği; kayropraktik uygulamasının hareket sistemi üzerine odaklanması nedeniyle, kas iskelet sistemi hastalıklarında konvansiyonel (geleneksel) tedaviyi tamamlayıcı olduğu, halihazırdaki ilgili tıp branşlarının ders kitaplarında da tamamlayıcı tıp tedavi uygulamaları arasında yer aldığı, söz konusu düzenleme ile uluslararası standartlara uygun, asıl işi eğitim ve araştırma olan sağlık kurumlarında hekim ve hekim gözetiminde sağlık meslek mensubuna uygulama yetkisi verilmek istendiği, böylece halk sağlığının korunması ve güvenliğinin sağlanması maksadıyla dava konusu düzenlemenin yapıldığı, kayropraktik uygulamasının Avrupa’nın birçok ülkesinde ayrı bir meslek dalı olarak tanımlanmadığı, Avrupa Birliği Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Projesi olan ve Avrupa Birliğinin resmî çalışma grubu olan Cambrella projesinde bu uygulamanın “geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları” içerisinde sayıldığı, dava konusu Yönetmeliğin 1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesinin amir hükmü gereği hazırlandığı, bu bağlamda, sağlık meslek mensuplarının eğitim almak ve sertifikalarını onaylatmak şartıyla hekim yönlendirmesi ve onlarla birlikte bu uygulamayı yapmalarına bir engel bulunmadığı; Yönetmeliğin Bilimsel Komisyonun teşkiline dair 5. maddesinin (e) bendinde “yardımcı sağlık personeli üye” bulundurulmasını zorunlu kılan hiçbir üst hukuk normu olmadığı; 1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesinde sayılan meslekler arasında “kayropraktik” adında bir meslek tanımı bulunmadığı, bununla birlikte aynı maddede tabipler ve diş tabipleri haricinde sağlık meslek mensuplarının hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlamasının ve reçete yazmasının yasaklandığı; aynı Kanun maddesinde, sağlık meslek mensuplarının iş ve görev ayrıntıları ile sağlık hizmetlerinde çalışan diğer meslek mensuplarının sağlık hizmetlerinde çalışma şartları, iş ve görev tanımları ile sertifikalı eğitime ilişkin usûl ve esasların Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmış ve bu hükme istinaden hazırlanan Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmeliğin 22/05/2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, adı geçen Yönetmelikte de “kayropraktik” adı altında bir meslek tanımı yapılmadığı; belirtilen sebeplerle dava konusu düzenlemenin kamu yararına, üst hukuk normlarına ve hukuka uygun olduğu ileri sürülerek haksız açılan davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tekik Hakimi:
Düşüncesi : Dava konusu düzenlemede, üst hukuk normlarına, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı cihetle davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 27/10/2014 günlü, 29158 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin 4. maddesinin, 4. maddesinin (e) ve (ğ) bentlerinin, 5. maddesinin (e) bendinin, 9. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler.” cümlesinin, eki EK-3’ün 7 no’lu kısmının ve EK-3’ün 7 no’lu kısmının (b) bendinin iptali istemiyle açılmıştır.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna, 06/04/2011 tarihinde 6225 sayılı Kanunun 9. maddesi ile eklenen Ek 13. maddenin 3. fıkrasında, “Tabiplerce veya tabiplerin yönlendirmesiyle ilgili sağlık meslek mensubu tarafından uygulanmak şartıyla insan sağlığına yönelik geleneksel tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin alanları, tanımları, şartları ve uygulama usul ve esasları Sağlık Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir.” kuralına yer verilmiş, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesi 1. fıkrası (ğ) bendinde de, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili düzenleme yapmak ve sağlık beyanı ile yapılacak her türlü uygulamalara izin vermek ve denetlemek, düzenlemek ve izinlere aykırı faaliyetleri ve tanıtımları durdurmak Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin amacının, insan sağlığına yönelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama yöntemlerini belirlemek, bu yöntemleri uygulayacak kişilerin eğitim ve yetkilendirilmeleri ile bu yöntemlerin uygulanacağı sağlık kuruluşlarının çalışma usul ve esaslarını düzenlemek olduğu belirtilmiş, 2. maddesinde; bu Yönetmeliğin, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilere ait sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlarda yöntemleri uygulayacak kişileri kapsadığı açıklanmış, Yönetmeliğin 3 No’lu Ekinde ise 15 başlık halinde 1) Akupuntur, 2) Apiterapi, 3) Fitoterapi, 4) Hipnoz, 5) Sülük Uygulaması 6) Homeapati 7) Kayropraktik 8) Kupa Uygulaması 9) Larva Uygulaması 10) Mezoterapi 11) Proloterapi 12) Osteopati 13) Ozon Uygulaması 14) Refleksoloji 15) Müzikterapi Ünite ve Uygulama Merkezlerinde Yapılabilecek Uygulamalar Listesi yayınlanmıştır.
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davalı idarenin düzenleme öncesinde Dünya Sağlık Örgütü’nün bu konuda belirlediği hedefi de benimseyerek Avrupa Birliği Ülkelerindeki geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının yasal durumunu incelediği, Yönetmelik taslağının internet ortamında paylaşılarak toplumun tüm sağlık paydaşlarının ve ilgililerin görüş ve önerilerine açıldığı, meslek kuruluşlarına da görüş bildirme imkanı tanındığı ve gelen geri bildirimlerin ve cevapların belirli uluslararası kuruluşlardan ve YÖK’e bağlı üniversite rektörleri, tıp fakültesi ve eczacılık fakültesi dekanları, kamuya bağlı taşra sağlık kuruluşları yöneticileri, Avrupa ve Asya’da bu konu ile ilgili hekimlerin değerlendirmesi sonucunda düzenlemenin tamamlandığı sonucuna ulaşılmış olmakla dava konusu düzenlemelerde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın reddi yolunda karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:
Dava, 27/10/2014 tarihli ve 29158 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin 4. maddesinin, 4. maddesinin (e) ve (ğ) bentlerinin, 5. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendinin, 9. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler.” cümlesinin, eki EK-3’ün 7 no’lu bölümünün ve EK-3’ün 7 no’lu bölümünün (b) bendinin iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 56. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; 3. fıkrasında, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği; 4. fıkrasında da, Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği hükmüne yer verilmiştir.
11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinde, herkesin bedenî, zihnî ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamak görevinin Bakanlığa ait olduğu, bu kapsamda Bakanlığın, halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık kuruluşlarının ülke sathında planlanması ve yaygınlaştırılması ile ilgili olarak sağlık sistemini yöneteceği ve politikaları belirleyeceği; bu amaçla; planlama, düzenleme ve koordinasyon yapacağı, rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapacağı ve müeyyide uygulayacağı hüküm altına alınmıştır.
Anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, “Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilere ait sağlık kurum ve kuruluşlarına izin vermek ve ruhsatlandırmak, bu izin ve ruhsatları gerektiğinde süreli veya süresiz iptal etmek.”, (ğ) bendinde, “Geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili düzenleme yapmak ve sağlık beyanı ile yapılacak her türlü uygulamalara izin vermek ve denetlemek, düzenleme ve izinlere aykırı faaliyetleri ve tanıtımları durdurmak.”, (o) bendinde, “İlgili kuruluşlarla işbirliği yaparak sağlık mesleklerinin standartlarını belirlemek, eğitim müfredatlarının kanıta dayalı olarak güncellenmesini ve geliştirilmesini sağlamak, sağlık meslek mensuplarının sertifikasyonu ile ilgili işleri yapmak veya yaptırmak.” Bakanlık Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılmıştır.
Aynı KHK’nın 40. maddesinde de; Bakanlık ve bağlı kuruluşların görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idarî düzenlemeler yapabilecekleri hükmüne yer verilmiştir.
11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un Ek 13. maddesinde, “… Tabipler ve diş tabipleri dışındaki sağlık meslek mensupları hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlayamaz ve reçete yazamaz. Sağlık meslek mensuplarının iş ve görev ayrıntıları ile sağlık hizmetlerinde çalışan diğer meslek mensuplarının sağlık hizmetlerinde çalışma şartları, iş ve görev tanımları; sertifikalı eğitime ilişkin usûl ve esaslar Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Tabiplerce veya tabiplerin yönlendirmesiyle ilgili sağlık meslek mensubu tarafından uygulanmak şartıyla insan sağlığına yönelik geleneksel/tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin alanları, tanımları, şartları ve uygulama usul ve esasları Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almıştır.
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 9. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde de, bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel, kıstaslarının belirlenmesinin, sağlık kurum ve kuruluşlarının sınıflandırılmasının ve sınıflarının değiştirilmesinin, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarının, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasının, hizmet içi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile bu Kanunla ilgili diğer hususların Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine dayanılarak, insan sağlığına yönelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama yöntemlerini belirlemek, bu yöntemleri uygulayacak kişilerin eğitimi ve yetkilendirilmeleri ile bu yöntemlerin uygulanacağı sağlık kuruluşlarının çalışma usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla hazırlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği 27/10/2014 tarih ve 29158 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
1- Dava konusu Yönetmeliğin 4. maddesinin ve aynı maddenin (e) ve (ğ) bentlerinin iptali istemi yönünden:
1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesinde, tabipler ve diş tabipleri dışındaki sağlık meslek mensuplarının, hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlayamayacağı ve reçete yazamayacağı; tabiplerce veya tabiplerin yönlendirmesiyle ilgili sağlık meslek mensubu tarafından uygulanmak şartıyla insan sağlığına yönelik geleneksel/tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin alanlarının, tanımlarının, şartlarının ve uygulama usul ve esaslarının Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hükmü mevcuttur.
Anılan Kanun hükmüne istinaden yürürlüğe konulan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinde, “(1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Bakanlık: Sağlık Bakanlığını,
b) Bilim Komisyonu: Bakanlıkça oluşturulan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Bilim Komisyonunu,
c) Genel Müdürlük: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünü,
ç) Müdürlük: İl Sağlık Müdürlüğünü,
d) Sağlık kuruluşu: Kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı hastaneler, tıp fakültesi veya diş hekimliği fakültesi sağlık uygulama ve araştırma merkezi, 27/3/2002 tarihli ve 24708 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğine göre ruhsatlandırılmış özel hastaneler ile 15/2/2008 tarihli ve 26788 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre ruhsatlandırılmış sağlık kuruluşlarını,
e) Sertifikalı tabip: Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ile ilgili olarak Bakanlıkça tescil edilmiş sertifikaya sahip tabibi,
f) Sertifikalı diş tabibi: Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ile ilgili olarak Bakanlıkça tescil edilmiş sertifikaya sahip diş tabibi,
g) Uygulama: Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını,
ğ) Uygulama merkezi: İlgili alanda sertifikası bulunan tabip ve/veya diş tabibi sorumluluğunda ve bu Yönetmelikte belirlenen uygulamaları yapmak üzere eğitim ve araştırma hastanesi ve tıp fakültesi veya diş hekimliği fakültesi sağlık uygulama ve araştırma merkezi bünyesinde kurulan ve Bakanlıkça yetkilendirilmesi halinde eğitim verilebilecek merkezi,
h) Ünite: İlgili alanda sertifikası bulunan tabip ve/veya diş tabibi sorumluluğunda ve bu Yönetmelikte belirlenen uygulamaları yapmak üzere, kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilere ait sağlık kuruluşları bünyesinde kurulan birimleri
ifade eder.” hükmüne yerilmiştir.
Öte yandan, anılan Yönetmeliğin 13. maddesinde, bu Yönetmelik kapsamındaki sertifikalı eğitimlerin, 4/2/2014 tarihli ve 28903 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği kapsamında, Bakanlıkça eğitim vermek üzere yetkilendirilmiş merkezler tarafından verileceği hükmü düzenlenmiştir.
Bu bağlamda, sağlık alanında Sağlık Bakanlığı’nca tescil edilecek sertifikalara ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği’nin 5. maddesine göre, her bir eğitim alanı için kurulan bilimsel komisyona, sertifikalı eğitimin süresi, müfredatı, merkezin niteliği, program sorumlusunu, eğitici ve programa katılacak katılımcıların niteliklerini, eğitim materyallerini, eğitim sonunda uygulanacak sınavların usul ve esaslarını, sertifikanın geçerlilik süresi ve yenilenmesi ile eğitim programının denetim usul ve esaslarına ilişkin standartları belirleme yetkisi verilmiştir. Maddenin devamında ise belirlenen standartların Bakanlığın internet sayfasında yayımlanacağı belirtilmiştir.
Davacı tarafından, kayropraktik bölümünün ayrı bir tıp alanı olduğu, geleneksel ve tamamlayıcı bir tıp alanı olmadığı, kayropraktik mesleğinin Avrupa Standardı CEN belgesine sahip olduğu, Avrupa’nın pek çok ülkesinde ayrı bir meslek dalı olarak kabul edildiği, bir tıp hekiminin yan tedavi olarak önerdiği bir tedavi şekli olmadığından Yönetmeliğin içinde yer almasının hukuka aykırılık teşkil ettiği; kayropraktik uygulaması eğitimi alan lisanslı personele bu tedavi yöntemini hekim olmaksızın yönetebilmesi olanağının verilmesini teminen “Lisanslı Sağlık Meslek Mensubu” tanımının madde metnine eklenmesi gerektiği, bu yönüyle düzenlemenin eksik düzenleme olduğu; Ülkemizde kayropraktik uygulaması yapabilen hekim sayısının 9 olduğu, uygulamayı yapabilecek personel olarak hekimlerin yer almasının lisanslı sağlık meslek mensuplarının mesleklerini icra edemeyecekleri anlamına geldiği, bu yönüyle de düzenlemenin hukuka aykırı olduğu; 4. maddesinin (e) ve (ğ) bentlerine ilişkin olarak, kayropraktik uygulaması eğitimi alan lisanslı personele bu tedavi yöntemini hekim olmaksızın yönetebilmesi olanağının verilmesini teminen “İlgili alanda uygulama sertifikası almış lisanslı sağlık meslek mensubu” ibaresinin madde metninde yer almasının gerektiği, bu yönüyle düzenlemenin eksik olduğu ve hukuka aykırılık teşkil ettiği; anılan maddenin (ğ) bendinde, “İlgili alanda sertifikası bulunan tabip ve/veya diş tabibi” ibaresinden sonra gelmek üzere “sağlık meslek mensubu” ibaresinin mutlaka madde metninde yer alması gerektiği, yine, son cümleden sonra “ve özel hukuk tüzel kişileri ve gerçek kişileri tarafından standartlara uygun yürütülen eğitim merkezi” ibaresinin madde metninde yer almamasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davalı idarece, kayropraktik uygulamasının, kas, omurga ve iskelet sisteminin biyomekanik bozuklukları ve bunun sinir sistemi üzerinde oluşturduğu sorunları önlemesiyle ilgilenen destekleyici bir uygulama alanı olduğu, uygun hastalarda normal mekanik hareketliliğini yitirmiş eklemleri elle uygulanan tekniklerle düzeltme üzerine yoğunlaşıldığı, manuel terapi tekniği olduğu, Amerikan Sağlık Enstitüsü’nün, manuel terapinin başlıca kayropraktik, osteopati ve masaj tedavilerinden oluştuğundan bahsettiği; söz konusu düzenleme ile uluslararası standartlara uygun, asıl işi eğitim ve araştırma olan sağlık kurumlarında hekim ve hekim gözetiminde sağlık meslek mensubuna uygulama yetkisi verilmek istendiği, böylece halk sağlığının korunması ve güvenliğinin sağlanması maksadıyla dava konusu düzenlemenin yapıldığı, kayropraktik uygulamasının Avrupa’nın birçok ülkesinde ayrı bir meslek dalı olarak tanımlanmadığı, Avrupa Birliği Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Projesi olan ve Avrupa Birliğinin resmî çalışma grubu olan Cambrella projesinde bu uygulamanın “geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları” içerisinde sayıldığı belirtilmiş olup, anılan Yönetmeliğin 13. maddesinde, eğitim iş ve işlemlerinin Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği’ne göre düzenleneceğine dair atıfta bulunulduğu, bu Yönetmelik kapsamında Bakanlıkça eğitim vermek üzere yetkilendirilmiş merkezler tarafından eğitimlerin verileceği; dava konusu Yönetmeliğin 1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesine dayanılarak hazırlandığı, bu bağlamda, sağlık meslek mensuplarının eğitim almak ve sertifikalarını onaylatmak şartıyla hekim yönlendirmesi ve onlarla birlikte bu uygulamayı yapmalarına bir engel bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu Yönetmeliğin 1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesine paralel olarak düzenlenmiş olması, sağlık meslek mensuplarının eğitim almak ve sertifikalarını onaylatmak şartıyla hekim yönlendirmesi ve onlarla birlikte bu uygulamayı yapmalarına bir engel bulunmaması; Yönetmeliğin 13. maddesinde, eğitim iş ve işlemlerinin Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği’ne göre düzenleneceğine dair atıfta bulunulması karşısında dava konusu düzenlemede kamu yararı, hizmet gereklerine ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
2- Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendinin iptali istemi yönünden:
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin 5. maddesinde, “(1) Bu Yönetmelikte öngörülen uygulamalar, uygulamaları yapacak kişiler, ünite ve uygulama merkezlerinin standartları ile ilgili görüş vermek üzere, Bakanlıkça Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Bilim Komisyonu oluşturulur.
(2) Bilim komisyonu:

e) Sertifikalı iki tabip üye
… olmak üzere 11 üyeden teşekkül eder.” hükmü düzenlenmiştir.
Davacı taraf, düzenlemede, yardımcı sağlık personeli ile ilgili alınacak kararlar açısından bilimsel komisyonda sağlık meslek mensuplarına da yer verilmesi gerektiği, kayropraktik hekim sayısının 9 olduğu düşünüldüğünde sağlık meslek mensubunun görüş ve değerlendirmelerinin önem taşıdığı, anılan maddede, “sertifikalı iki tabip üye” ibaresinin yerine “sertifikalı bir tabip üye ve sertifikalı bir yardımcı sağlık personeli üye” ibaresinin olmamasının hukuka aykırı olduğu ileri sürmüş ise de, bilimsel komisyon teşkilinde “yardımcı sağlık personeli üye” bulundurulmasını zorunlu kılan herhangi bir üst hukuk normu bulunmadığından, bu yönüyle dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
3- Dava konusu Yönetmeliğin 9. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler.” cümlesinin iptali istemi yönünden:
Anılan Yönetmeliğin “Uygulamaların yapılabileceği yerler ve yetkili kişiler” başlıklı 9. maddesinde, “(1) Uygulamalar, Bakanlıkça yetkilendirilmiş ünite ile uygulama merkezlerinde ve ilgili alanda “uygulama sertifikası” bulunan tabip ve sadece diş hekimliği alanında olmak üzere diş tabibi tarafından yapılabilir. Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler.
(2) Diş hekimliği uygulama ve araştırma merkezlerinde, diş hastanelerinde ve ağız ve diş sağlığı merkezleri ile diş polikliniklerinde sadece diş hekimliği alanında uygulama yapılabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde ile, uygulamaların sadece ilgili alanda “uygulama sertifikası” bulunan tabip ve diş tabibi tarafından yapılabileceği, uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensuplarının ise merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabileceği hususu açıkça hüküm altına alınmıştır.
Davacı tarafından, sağlık meslek mensuplarının hekim olmadan da bu alanda uygulama yapabilecekleri, dava konusu düzenlemeden sağlık meslek mensuplarının maddi menfaatlerinin olumsuz etkilendiği, anılan cümlenin “Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları teşhis konulmuş hastalara uygulama yapabilirler.” şeklinde yeniden düzenlenmesi gerektiği iddia edilmiştir.
1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesinde, tabipler ve diş tabipleri dışındaki sağlık meslek mensuplarının, hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlayamayacağı ve reçete yazamayacağı kuralı yer almakta olup, buna göre, sağlık meslek mensuplarının, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları alanında eğitim almak ve sertifikalarını onaylatmak şartıyla hekim yönlendirmesi ve onlarla birlikte bu uygulamaları yapmaları mümkün olabileceğinden dava konusu düzenlemede bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
4- Dava konusu Yönetmeliğin Ek 3. maddesinin 7 nolu bölümünün iptali istemi yönünden:
Anılan Yönetmeliğin Ek 3. maddesinde, Ünite ve Uygulama Merkezlerinde Yapılabilecek Uygulamalar Listesi düzenlenmiş olup, listenin 7. Bölümünde de “Kayropraktik” uygulamasına yer verilmiştir. Buna göre, kayropraktik, kas, omurga ve iskelet sisteminin biyomekanik bozuklukları ve bunun sinir sistemi üzerinde oluşturduğu sorunları önlemesiyle ilgilenen destekleyici bir uygulama alanı
olarak tanımlanmış ve uygulamaya yetkili personel, sertifikalı tabip ve tabip gözetiminde sertifikalı sağlık meslek mensubu olarak belirlenmiştir.
Dava dilekçesinde, kayropraktik uygulaması eğitimi alan lisanslı personele de bu tedavi yöntemini hekim olmaksızın yönetebilmesi olanağının verilmesini teminen anılan düzenlemenin “Hekim tarafından teşhis konulmuş hastalarla ilgili alanda sertifikalı sağlık meslek mensupları tarafından kayropraktik uygulama yapılabilir.” şeklinde yapılması gerektiği; dolayısıyla Yönetmeliğin ilgili hükümlerinin eksik düzenlenmiş olması sebebiyle kamu yararına ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek düzenlemenin iptali talep edilmiş ise de, dava dosyasının incelenmesinden, 1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesinde sayılan meslekler arasında “kayropraktik” adında bir meslek tanımı bulunmadığı, bununla birlikte aynı maddede tabipler ve diş tabipleri haricinde sağlık meslek mensuplarının hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlamasının ve reçete yazmasının yasaklandığı; ve yine aynı Kanun hükmüne istinaden hazırlanan Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelikte de “kayropraktik” adı altında bir meslek tanımı yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 1219 sayılı Kanun’un Ek 13. maddesinde, tabipler ve diş tabipleri dışındaki sağlık meslek mensuplarının, hastalıklarla ilgili doğrudan teşhiste bulunarak tedavi planlayamayacağı ve reçete yazamayacağı kuralı yer almakta olup, buna göre, sağlık meslek mensuplarının, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları alanında eğitim almak ve sertifikalarını onaylatmak şartıyla hekim yönlendirmesi ve onlarla birlikte bu uygulamaları yapmaları mümkün olabileceğinden dava konusu düzenlemede kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; DAVANIN REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan 342,90-TL. yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.800,00-TL. avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 (otuz) gün içinde İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yoluna başvurulabileceğinin taraflara bildirilmesine, 07/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.