Danıştay Kararı 15. Daire 2015/3765 E. 2018/2148 K. 28.02.2018 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/3765 E.  ,  2018/2148 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/3765
Karar No : 2018/2148

Davacı :
Vekilleri :
Davalı :
Vekilleri :
Davanın Özeti : 30/01/2015 tarih ve 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin, özel sağlık kuruluşlarında çalışacak yan dal uzmanlığına sahip bir hekimin çalışma izninin kamudaki yan dal uzmanlığına sahip eğitici ihtiyacının bulunmaması koşuluna bağlanamayacağı, düzenleme ile hekimlerin çalışma hak ve hürriyetinin elinden alındığı, 2012 yılındaki benzer nitelikteki düzenlemenin yürütmesinin durdurulduğu, eğitim kurumlarındaki eğitici ihtiyacının nasıl karşılanacağının ilgili kanunlarda açıkça düzenlendiği, hekimlerin aldıkları uzmanlık diplomalarına göre mesleklerini serbest olarak icra edebilmeleri konusunda 1219 sayılı Kanunda herhangi bir kısıtlama bulunmadığı iddia edilerek; 7. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinin, hukuk güvenliği ve idari istikrar ilkelerine aykırı olarak kamu yararı olmaksızın kazanılmış hakların yok sayılması anlamına gelen düzenlemenin hukuka aykırı olduğu, bir bina ve bahçesinde bulunan işyerlerinden neden optisyenlik müessesesinin değil de muayenehanenin kapatılmasının öngörüldüğünün anlaşılamadığı, daha önce açılan kuruma öncelik tanınması gerektiği, muayenehane ve sağlık kuruluşlarının açılması için uygun bina bulunmasının optisyenlere göre çok daha zor olduğu iddia edilerek; 9. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresinin, düzenlemeyle kendi isteği ile emekli olan hekimler ve 60 yaşından önce emekli olan hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında bu madde uyarınca kadro dışı geçici çalışmalarının engellenerek Anayasa’da düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiği, idarenin hekim istihdam açığı bulunduğunu sık sık tekrarladığı dikkate alındığında, mesleki tecrübesi ve birikimi olan hekimlerin istihdam dışına çıkarılmasının kamu yararına aykırı olduğu iddia edilerek; 9. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresini “Muayenehane hariç sağlık kuruluşları” olarak değiştiren düzenlemenin, düzenleme ile polikliniklerde de yabancı sağlık görevlisi çalıştırılmasının öngörüldüğü, Türk vatandaşı hekimlerin çalışma alanlarının daraltıldığı, düzenlemenin Devletin toplum sağlığını temin etme ve nitelikli sağlık hizmeti sunma gibi temel yükümlülükleri ile uyumsuz olduğu iddia edilerek; 10. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresinin, maddeye yapılan ekleme ile konaklama tesislerinde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı polikliniklerin açılabileceği, tıp kelimesinin önüne, alternatif, tamamlayıcı ya da başka sıfatlar eklenmesinin bilimsel olmadığı, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği hakkında da dava açılmış olduğu, düzenlemeyle hekimlerin etkililiği, yararlılığı kanıtlanmamış, yan etkileri, diğer ilaçlarla etkileşimi tam olarak bilinmeyen yöntemleri uygulamakla yüz yüze bırakıldığı, değişiklikle, yalnız hekimlere tanınan sağlık kuruluşu açma yetkisinin turistik amaçlarla kurulmuş konaklama tesisleri için de tanındığı iddia edilerek; 12. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Geçici 7. maddesinin 1. fıkrasının, 03/08/2010 tarihinden önce açılan muayenehanelerin zaten çalışma belgelerinin bulunduğu, yeniden çalışma belgesi istenmesinin hizmet gereklerine uygun olmadığı, uygulamada bu düzenlemenin önceden açılmış muayenehanelerin de yeni şartları sağlaması gerektiği şeklinde değerlendirilerek hak kaybına neden olunduğu iddia edilerek; 13. maddesi ile asıl Yönetmeliğin geçici 12. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraların, Mart 2014 tarihli değişiklikte özel sağık kuruluşlarında kadro dışı geçici çalışılabilmesi için 31/12/2013 öncesinde emekliye ayrılma ya da başka bir özel sağlık kuruluşunda kadrolu çalışma şartına yer verildiği, bu düzenlemeye karşı açılan davada yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verildiği, yeni düzenleme ile tarih kısmındaki eşitsizliğin yine devam ettirildiği, maddede tanınan istisnai çalışma hakkının 21/03/2014 tarihi ile sınırlandırılmasının, Yönetmeliğin yayım tarihine kadar hak tanınmamasının eşitsizlik oluşturduğu, son tarih belirlenirken keyfi davranıldığı iddia edilerek; 16. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin yedinci maddesinin, muayenehanenin bulunduğu “kısım” ibaresinden neyin kastedildiğinin açıkça anlaşılmadığı, ortak yerler ve eklenti gibi alanların bu kapsama girip girmediğinin belirsiz olduğu, uygulamada farklılıklara neden olunmaması için açıkça “bağımsız bölüm”ün belirtilmesi gerektiği iddia edilerek; 14., 15. ve 16. maddelerde yer alan “adli sicil beyanı” ibarelerinin, Adli Sicil Kanunu ve Yönetmeliğinde “adli sicil kaydı” kavramının kullanıldığı, “adli sicil beyanı”ndan neyin kastedildiğinin açık olmadığı, kişinin kendi beyanının mı, yoksa ilgili idareden alınacak evrakın mı aranacağının anlaşılamadığı, eğer adli sicil kaydı istenecekse, bunun da mesleğini yapmayı engeller nitelikteki kayıtlarla sınırlı olması gerektiği, bu nitelikte olmayan kayıtların istenilemeyeceği, 1219 sayılı Kanun’da belirlenen suç tipleri ile sınırlı olarak adli sicil kaydı istenebileceği, bunun dışındaki hallere ilişkin bilgi istenmesinin keyfilik olacağı iddia edilerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi bakımından, planlamaya ve Bakanlığın düzenleme ve sağlık hizmeti sunumuna ilişkin genel yetkilerine dayanılarak dava konusu düzenlemelerin yapıldığı, bir mesleği icra yetkisine sahip bulunmanın, hiçbir kurala bağlı olmadan o mesleğin yapılabileceği anlamına gelmeyeceği, düzenlemenin Devletin sağlık alanında pozitif edimde bulunma yükümlülüğünün gereği olduğu, Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinin 10/2. maddesine göre eğitici olmayan yardımcı doçent ile başasistanlar ve uzmanlar ile ilgili alanda uzman olmayan öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerinin eğiticiler nezaretinde uzmanlık eğitiminde görev almakta oldukları, Tıpta Uzmanlık Kurulunca belirlenen kriterlere göre yan dal uzmanlık belgesi almaya hak kazananların eğitim ve araştırma hastanelerinin eğitim kadrolarına atanma şartlarını taşıdıkları, anılan Yönetmeliğin 10/1 maddesi uyarınca tıpta uzmanlık eğitimi, ilgili alanda uzmanlığı olan eğitim sorumluları tarafından verilebildiği için, yan dalda uzman olmayan profesör, doçent, yardımcı doçent unvanına sahip olanlar ile eğitim görevlisi veya başasistanların yan dal uzmanlık eğitimi veremeyecekleri, planlama hükümleri nedeniyle yapılan düzenlemelerin, çalışma hürriyetini kısıtlama amacı bulunmayıp, mevcut insan gücü kaynağının en verimli şekilde kullanılmasının amaçlandığı; 7. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi bakımından, 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanunun 9. maddesinde optisyenler için getirilen kısıtlamanın benzerinin göz hastalıkları uzmanının çalışacağı muayenehane ve diğer sağlık kuruluşları yönünden getirildiği, böylece her iki mevzuatla önceden faaliyete başlayan mesleki faaliyetin korumaya alındığı, herhangi bir hak kaybına yol açılmadığı; 9. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresi bakımından, düzenlemenin kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran hekimlerin planlamadan istisna olarak şahsa bağlı hak şeklinde istisnai olarak çalışmalarına izin verilmesine imkân sağlamak üzere yapıldığı, önceki düzenlemede yaş haddi, sınır olarak belirlenmişken, yeni haliyle 60 yaşını dolduranların bu haktan yararlanabildiği, kamu ya da özelden emekli olma ayrımının kaldırıldığı; 9. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresini “Muayenehane hariç sağlık kuruluşları” olarak değiştiren düzenleme bakımından, 1219 sayılı Kanunda yabancıların çalışmasını engelleyen hükümlerin değiştirilmesi üzerine söz konusu düzenlemenini iptali isteminin Anayasa Mahkemesi’nce reddedildiği, Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiyede Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali istemiyle açılan davada, Danıştay 10. Daire tarafından yürütmenin durdurulması isteminin reddedildiği, polikliniklerde yabancı hekim çalıştırmanın hangi sebeplerle hukuka aykırı olacağının davacı tarafından ortaya konulamadığı; 10. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresi bakımından, 1219 sayılı Kanun’un Ek-13. maddesinde; geleneksel/tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin alanları, tanımları, şartları ve uygulama usul ve esaslarının Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceğinin belirlendiği, 10. Kalkınma Planı kapsamında “Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Programı”nın öncelikli dönüşüm programının içine alındığı, sağlık turizminin ülkemizin potansiyeli dikkate alındığında önemli bir fırsat olduğunun görüleceği, bu nedenle geleneksel ve alternatif tıp yöntemlerinin yürürlükteki mevzuat uyarınca konaklama tesislerinde de yapılabilmesinin sağlık turizmine katkı sağlayacağı, davacının iddialarının Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin içeriğine ilişkin olduğu, bu iddialara ilgili davada bakılması gerekeceği; 12. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Geçici 7. maddesinin 1. fıkrası bakımından, 03/08/2010 tarihinden önce açılan muayenehaneler yönünden bir geçiş süreci belirlenmesinin söz konusu olmadığı, sadece uygunluk belgesi alabilmeleri için en son tarihin belirlendiği, bu hükmün uygulanması için il müdürlüklerine gönderilen genel yazıda; 03/08/2010 tarihinden önce açılan muayenehanelerin Yönetmeliğin 12/D maddesinde belirlenen fiziki şartlar aranmaksızın uygunluk belgelerinin düzenleneceğinin bildirildiği; 13. maddesi ile asıl Yönetmeliğin geçici 12. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraları bakımından, düzenleme ile getirilen istisnai hakların hekimlerin lehine olduğu; 16. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin yedinci maddesi bakımından, düzenlemenin bağımsız bölümler yönünden yapıldığı, binanın tamamını ilgilendiren konularda orantısız yük getirilmemesi ve sağlık hizmeti sunumunun zorlaştırılmaması amacıyla düzenleme yapıldığı; 14., 15. ve 16. maddelerde yer alan “adli sicil beyanı” ibareleri bakımından, Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmeliği’nin 8/f. maddesinde başvuru sahiplerinden adli sicil kaydı istenmeyeceği, ilgilinin yazılı beyanının alınacağının düzenlendiği, bu Yönetmelik hükmüne uygun olarak “adli sicil beyanı” ibaresinin kullanıldığı, 1219 sayılı Kanun’un 28. maddesinde, mesleğin yapılmasına engel suçların sayıldığı, mesleğin ifa edilebilmesi için aranan koşulların sağlanıp sağlanmadığının denetlenmesi gerektiğinden bu düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu belirtilerek, dava konusu düzenlemelerin hukuka uygun olduğu, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 30.01.2015 tarih ve 29252 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin; 7. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinin; 9. maddesi ile Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresini “Muayenehane hariç sağlık kuruluşları” olarak değiştiren düzenlemenin ve 9. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresinin; 10. maddesi ile Yönetmeliğin Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresinin; 12. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin Geçici 7. maddesinin 1. Fıkrasının; 13. maddesi ile Yönetmeliğin geçici 12. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraların;16. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin yedinci maddesinin; 14, 15 ve 16. maddelerde yer alan “adli sicil beyanı” ibarelerinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istemiyle açılmıştır.
30.01.2015 tarih ve 29252 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. Fıkrası 12.12.2017 tarih ve sayılı 30268 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 3. Maddesiyle değiştirilmiş olduğundan bu maddeye yönelik olarak karar verilmesine gerek görülmemiştir.
Dava konusu yönetmeliğin diğer madde hükümlerinin incelenmesine gelince;
Anayasanın 56. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; üçüncü fıkrasında, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği; dördüncü fıkrasında da, Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği hükmüne yer verilmiştir.
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 1. maddesinde; kanunun amacının, sağlık hizmetleri ile ilgili temel esasları belirlemek olduğu, 2. maddesinde; Milli Savunma Bakanlığı hariç bütün kamu kurum ve kuruluşları ile özel hukuk tüzelkişileri ve gerçek kişileri kapsadığı, 3. maddesinin (a) bendinde; sağlık kurum ve kuruluşlarının yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunacak şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca, diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak plânlanacağı, koordine edileceği, mali yönden destekleneceği ve geliştirileceği, (c) bendinde; bütün sağlık kurum ve kuruluşları ile sağlık personelinin ülke sathında dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılmasının esas olduğu, sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinin bu esas içerisinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca düzenleneceği, (e) bendinde; tesis edilecek eğitim, denetim, değerlendirme ve oto kontrol sistemi ile sağlık kuruluşlarının tespit edilen standart ve esaslar içinde hizmet vermesinin sağlanacağı, (i) bendinde; sağlık hizmetlerinin yurt çapında istenilen seviyeye ulaştırılması amacıyla, bakanlıklar seviyesinden en uçtaki hizmet birimine kadar kamu ve özel sağlık kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasında koordinasyon ve işbirliği yapılacağı, sağlık kurum ve kuruluşlarının coğrafik ve fonksiyonel hizmet alanlarının, verecekleri hizmetler, yönetim, hizmet ilişki ve bağlantıları gibi konularda tespit edilen esaslara uymak ve verilen görevleri yapmakla yükümlü oldukları, 9. maddesinin (c) bendinde, bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel, kıstaslarını belirlemeye, sağlık kurum ve kuruluşlarını sınıflandırmaya ve sınıflarının değiştirilmesine, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarına, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasına, hizmet içi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile bu Kanunla ilgili diğer hususların Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle tespit edileceği belirlenmiş, Ek 11. maddesinde ise; sağlık hizmeti sunumu ile ilgili tüm iş ve işlemlerin nca denetleneceği, Bakanlıkça belirlenen kayıtları uygun şekilde tutmayan veya bildirim zorunluluğunu yerine getirmeyen sağlık kurum ve kuruluşlarının iki defa uyarılacağı, uyarıya uymayanlara bir önceki aya ait brüt hizmet gelirinin yüzde biri kadar idari para cezası verileceği, nca belirlenen acil hastaya müdahale esaslarına, personel, tıbbi cihaz ve donanım, bina ve hizmet birimleri, malzeme ile ilaç standartlarına uyulmaması hâllerinde bir önceki aya ait brüt hizmet gelirinin yüzde beşine kadar idari para cezası uygulanacağı, bu maddedeki idari para cezasını gerektiren fiillerin bir yıl içinde tekrarı hâlinde idari para cezaları bir kat artırılarak uygulanacağı, üçüncü defa işlenmesinde ise sağlık kurum ve kuruluşunun ilgili bölümünün veya tamamının faaliyetinin on güne kadar durdurulacağı kurala bağlanmıştır.
663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinde, herkesin bedenî, zihnî ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamanın Bakanlığın görevi olduğu; bu kapsamda Bakanlığın, a) Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, b) Teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, c) Uluslararası önemi haiz halk sağlığı risklerinin ülkeye girmesinin önlenmesi, ç) Sağlık eğitimi ve araştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi, d) Sağlık hizmetlerinde kullanılan ilaçlar, özel ürünler, ulusal ve uluslararası kontrole tâbi maddeler, ilaç üretiminde kullanılan etken ve yardımcı maddeler, kozmetikler ve tıbbî cihazların güvenli ve kaliteli bir şekilde piyasada bulunması, halka ulaştırılması ve fiyatlarının belirlenmesi, e) İnsan gücünde ve maddî kaynaklarda tasarruf sağlamak ve verimi artırmak, sağlık insan gücünün ülke sathında dengeli dağılımını sağlamak ve bütün paydaşlar arasında işbirliğini gerçekleştirmek suretiyle yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunumunun sağlanması, f) Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişiler tarafından açılacak sağlık kuruluşlarının ülke sathında planlanması ve yaygınlaştırılması ile ilgili olarak sağlık sistemini yöneteceği ve politikaları belirleyeceği; Bakanlığın bu amaçla; a) Strateji ve hedefleri belirleyeceği, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapacağı, c) Rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapacağı, müeyyide uygulayacağı, d) Bölgesel farklılıkları gidermeye ve herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik tedbirler alacağı, e) İlgili kurum ve kuruluşların insan sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörler ve sosyal belirleyicilerle ilgili uygulamalarına ve düzenlemelerine yön vereceği, bunu teminen gerekli bildirimleri yapacağı, görüş bildireceği ve müeyyide uygulayacağı, f) Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alacağı belirtilmiş, 40. maddesinde ise; Bakanlık ve bağlı kuruluşların görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idarî düzenlemeler yapabilecekleri hükmüne yer verilmiştir.
tarafından, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve 663 sayılı nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak, kaynak israfı ve atıl kapasiteye yol açılmaksızın ülke düzeyinde dengeli, verimli ve kaliteli sağlık hizmeti sunulmasını sağlamak üzere ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşlarının yapılandırılmaları, ruhsatlandırma işlemleri, faaliyetleri ve faaliyetlerine son verilmesi, denetimleri ve diğer hususlar ile ilgili usûl ve esasları düzenlemek amacıyla 15.02.2008 tarih ve 26788 sayılı Resmi Gazetede Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik yayımlanmıştır.
Yönetmeliğin 7. maddesi ile değiştirilen esas Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi incelendiğinde;
Dava konusu Yönetmeliğin 7. maddesi ile değiştirilen Ana Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinde, optisyenlik müessesesinin bulunduğu bina ve bahçesi ile müştemilatı içerisinde göz hastalıkları uzmanının mesleğini icra ettiği muayenehane ve diğer sağlık kuruluşlarının faaliyet gösteremeyeceği belirlenmiştir.
5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’un 9. maddesinde; optisyenler ile göz hastalıkları uzmanı tabiplerin, vergi mükellefiyetleri ayrı olsa bile, aynı mekânda veya iç giriş kapıları veya iç bağlantıları bulunan müesseselerde birlikte mesleklerini icra edemeyecekleri, Sağlık kurum ve kuruluşları bünyesinde veya binasının içinde de optisyenlik müessesesi açılamayacağı düzenlenmiştir.
Dava konusu düzenlemeyle, anılan Kanun’un 9. maddesinde optisyenler için getirilen kısıtlamanın benzerinin göz hastalıkları uzmanının çalışacağı muayenehane ve diğer sağlık kuruluşları yönünden de getirilmek suretiyle önceden faaliyete başlayan meslek türünün korumaya alındığı ve bu düzenlemeyle her iki meslek grubuna ilişkin mevzuatlarda karşılıklılık sağlandığı görülmüş olup, belirtilen amaçla yapıldığı anlaşılan düzenlemede kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Yönetmeliğin 9. maddesi ile değiştirilen esas Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresini “Muayenehane hariç sağlık kuruluşları” olarak değiştiren düzenlemenin incelenmesi,
663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin, 40. maddesi ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 9. Maddesinin yukarıda metnine yer verilen (c) bendine göre, bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel, kıstaslarını belirlemeye, sağlık kurum ve kuruluşlarını sınıflandırmaya ve sınıflarının değiştirilmesine, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarına, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasına, hizmet içi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile ilgili yönetmelik çıkarmaya nın yetkili olduğu tartışmasızdır.
Diğer yandan,663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin 58. maddesi, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 1. Maddesi ile 4. maddesinin birinci cümlesinde ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’nun 3. Maddesinde yapılan düzenlemeler ile anılan yönetmeliğin dava konusu edilen hükmü birlikte değerlendirildiğinde, özel yasal düzenlemelerle yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hizmet sunabileceği sağlık alanları istisna tutularak diğer alanlarda, yabancı eğitim kurumlarından diploma almış kişiler ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan kişilerin Türkiye’de mesleklerini icra edebilmelerine olanak sağlandığı görülmekte olup, dava konusu edilen yönetmelik maddelerinin anılan yasa hükümleriyle uyumlu olduğu, bu nedenle anılan madde hükmünde hukuka aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmaktadır.
9. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresinin incelenmesi;
Yönetmeliğin Ek 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının davaya konu değişiklikten önceki hali “Yaş haddinden/Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya emekliye ayrıldıktan sonra yaş haddine ulaşmış olan tabipler ile kamu kurum ve kuruluşlarından 60 yaşını doldurduktan sonra emekli olan tabipler bu maddenin ikinci fıkrasında sayılan kadrolu tabiplerin çalışma şekline uygun olarak kadro dışı geçici olarak çalışabilir.” şeklinde iken, dava konusu değişiklikle “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler ile engellilik oranı en az yüzde 60 olan tabipler bu maddenin ikinci fıkrasında sayılan kadrolu tabiplerin çalışma şekline uygun olarak kadro dışı geçici olarak çalışabilir.” olarak düzenlenmiş olup, kamu veye özel ayrımı yapılmaksızın kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya emekllik şartı aranmayan 60 yaşını dolduran tabiplerin planlamadan istisna tutularak çalışmalarına olanak sağlanmasına ilişkin dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Yönetmeliğin 10. maddesi ile ana Yönetmeliğin Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresinin incelenmesi;
Dava konusu yönetmeliğin 10. Maddesiyle ana Yönetmeliğin Ek 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “koruyucu ve destekleyici nitelikte poliklinikler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresi eklenmiştir.
1219 sayılı Yasanın Ek-13. Maddesinde, Tabiplerce veya tabiplerin yönlendirmesiyle ilgili sağlık meslek mensubu tarafından uygulanmak şartıyla insan sağlığına yönelik geleneksel/tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin alanları, tanımları, şartları ve uygulama usul ve esasları nca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir hükmü yer almış olup dayanağını anılan yasa hükmünden alan dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen esas Yönetmeliğin Geçici 7. maddesinin 1. fıkrası incelendiğinde;
Dava konusu düzenlemeyle, asıl Yönetmeliğin Geçici 7. maddesi; “(1) 3/8/2010 tarihinden önce açılmış olan muayenehaneler bina şartları ve fiziki standartları bakımından mevcut durumları ile faaliyetine devam ederler ve bu muayenehanelere Müdürlükçe 3/8/2015 tarihine kadar uygunluk belgesi düzenlenir. Bu süre içerisinde uygunluk belgesi almayan muayenehanelerin faaliyeti valilikçe durdurulur. Muayenehanelerin mevcut durumlarının tespitinde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihteki resmi kayıtları esas alınır. ” (2)” Birinci fıkra kapsamındaki muayenehanelerin taşınma talepleri bu Yönetmelik hükümlerine göre değerlendirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Davacı tarafından; 03.08.2010 tarihinden önce açılan muayenehanelerin zaten çalışma belgelerinin bulunduğu, yeniden çalışma belgesi istenmesinin hizmet gereklerine uygun olmadığı, uygulamada bu düzenlemenin önceden açılmış muayenehanelerin de yeni şartları sağlaması gerektiği şeklinde değerlendirilerek hak kaybına neden olunacağı ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istenilmekte; davalı idare ise; bu hükmün uygulanması için il müdürlüklerine gönderilen genel yazıda, 03.08.2010’dan önce açılan muayenehanelerin Yönetmeliğin 12/D maddesinde belirlenen fiziki şartlar aranmaksızın uygunluk belgelerinin yeniden düzenleneceğinin bildirildiğini savunulmakta olup; dava konusu düzenlemeyle, 03.08.2010 tarihinden önce açılan muayenehaneler yönünden, sadece uygunluk belgesi alabilmeleri için en son tarihin belirlendiği görülmekle, sağlık kuruluşlarının bu nedenle her hangi bir hak kaybına uğramayacakları ve uygulamanın zaten bu yönde olduğu anlaşılmakla anılan madde hükmünde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Yönetmeliğin 13. maddesi ile ana Yönetmeliğin geçici 12. maddesine eklenen 3. ve 4. Fıkralarının incelenmesi;
Dava konusu yönetmeliğin 13. Maddesiyle Aynı Yönetmeliğin geçici 12 nci maddesine “(3) 31/12/2013-21/3/2014 tarihleri arasında emekliye ayrılmış ve 21/3/2014 tarihi itibarıyla muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak kaydıyla özel sağlık kuruluşlarında kadro dışı geçici olarak çalışabilir. Bu şekildeki geçici çalışma, tabiplere yönelik şahsi bir hak olup, özel sağlık kuruluşlarına müktesep kadro hakkı vermez. Tabiplerin bu hakları çalıştığı kuruluştan ayrılarak başka kuruluşta çalışmak istemesi halinde de aynı şekilde devam eder.
(4) 15/2/2008 tarihinden itibaren özel sağlık kuruluşlarında, çalışma belgesi düzenlenmeksizin herhangi bir sürede sigortalı olarak çalıştığını belgeleyen ve 31/12/2013-21/3/2014 tarihleri arasında muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak koşuluyla bir defaya mahsus özel sağlık kuruluşlarında kadro dışı geçici olarak çalışabilir. Bu şekilde çalışma, tabiplere yönelik bir hak olup, özel sağlık kuruluşlarına müktesep kadro hakkı vermez. Bu şekilde çalışan tabibin, özel sağlık kuruluşlarından ayrılarak başka özel sağlık kuruluşlarında çalışma talebi 19 uncu madde kapsamında değerlendirilir.” hükmü yer almıştır
Söz konusu düzenlemeler ile bu yönetmeliğin yayımından itibaren kadro planlamasından istisna olarak kadrolu çalışmayan hekimler ile özel sağlık kuruluşlarında hekimlik mesleğini yapmayıp idari bölümlerde görev yapan hekimlere hekimlik yapma imkanı getirilmiş olup dava konusu düzenlemelerde dayanağı mevzuat hükümlerine ve hukuka aykırılık görülmemiştir.
Yönetmeliğin 16. maddesi ile değiştirilen esas Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin 7. maddesi incelenmesi;
03.08.2010 tarih ve 27661 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle asıl Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin 7. maddesi; “binada, ilgili mevzuata uygun şekilde yangın için gerekli tedbirlerin alındığını, tesisatın kurulduğunu ve binanın bu açıdan uygunluğunu ayrıntılı olarak gösteren ve yetkili merciden alınan belge” şeklinde düzenlenmişken, dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesi ile yeniden düzenlenerek, “muayenehanenin bulunduğu kısımda ilgili mevzuata göre yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına dair yetkili merciden alınan belge,” muayenehane açılması sırasında istenecek belgeler arasında sayılmıştır.
Davacı tarafından; muayenehanenin bulunduğu “kısım” ibaresinden neyin kastedildiğinin açıkça anlaşılmadığı, ortak yerler ve eklenti gibi alanların bu kapsama girip girmediğinin belirsiz olduğu, belge alınması için yapılan başvurular sırasında ilgili idarelerce maddenin farklı yorumlanması nedeniyle belge alınmasının zorlaşabileceği, uygulamada farklılıklara neden olunmaması için maddede açıkça “bağımsız bölüm”ün belirtilmesi gerektiği ileri sürülerek dava konusu düzenlemenin iptali istenilmekte olup; muayenehane açmak isteyenlerden, sadece binanın muayenehanenin faaliyet göstereceği kısımı yönünden, yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına dair yetkili merciden alınan belgenin getirilmesinin istenildiği açıkça belirtilmekte olup davacı iddiaları yerinde görülmemiştir.
Belirtilen nedenle, muayene açılması esnasında, muayenehanenin bulunduğu kısımda ilgili mevzuata göre yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına dair yetkili merciden alınan belgenin aranmasına iilişkin dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
30.01.2015 tarih ve 29252 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 14, 15 ve 16. maddelerinde yer alan “adli sicil beyanı” ibarelerinin
Dava konusu yönetmeliğin 14. Maddesiyle, Aynı Yönetmeliğin Ek-1/a sayılı ekinin “1- A ve B Tipi Tıp Merkezlerinde Ruhsatname Başvurusu İçin Gerekli Belgeler” kısmının 10 uncu maddesinin birinci cümlesinde yer alan “T.C. Kimlik Numarası beyanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “, adli sicil beyanı” ibaresi ve 11 inci maddesinin birinci cümlesinde yer alan “tabip odası kayıt belgesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “, adli sicil beyanı” ibaresi eklenmiş; aynı ekin “2- Polikliniklerde Ruhsatname Başvurusu İçin Gerekli Belgeler” kısmının 9 uncu maddesinin birinci cümlesinde yer alan “T.C. Kimlik Numarası beyanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “, adli sicil beyanı” ibaresi eklenmiş ve 4 üncü maddesi ile 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; aynı ekin “3-Laboratuvar/Müessese Ruhsatname Başvurusu İçin İstenen Belgeler” kısmının “G) Laboratuvar ve Müessese Ruhsat Başvuru Dosyasında Bulunması Gereken Belgeler” bölümüne aşağıdaki 15 inci madde eklenmiştir.“4) Polikliniğin olduğu binada yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına ilişkin olarak ilgili mevzuata göre yetkili mercilerden alınmış olan belge,” “10) Poliklinikte çalışacak tabip ve diş tabipleri için adli sicil beyanı ve ilgili oda kaydı belgesi ile poliklinik ortağı tabipler, poliklinikte çalışacak tabip ve tabip harici sağlık çalışanlarının ikişer adet vesikalık fotoğrafları,” “15. Tabip ve diş tabipleri için ilgili oda kaydı belgesi ve adli sicil beyanı,” 15. maddesiyle, Aynı Yönetmeliğin Ek-1/b sayılı ekinin 3 üncü maddesinde yer alan “T.C. Kimlik Numarası Beyanı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “, adli sicil beyanı” ibaresi ve 4 üncü maddesinin (b) bendinde yer alan “poliklinik ortağı tabiplerin” ibaresinden sonra gelmek üzere “adli sicil beyanı ve” ibaresi eklenmiştir; 16. maddesinde, Aynı Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin üçüncü ve yedinci maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.“3) Muayenehane açacak olan tabibin diplomasının ve varsa uzmanlık belgesinin Müdürlükçe tasdikli sureti, adli sicil beyanı, tabip odası kayıt belgesi ile iki adet vesikalık fotoğrafı,”“7) Muayenehanenin bulunduğu kısımda ilgili mevzuata göre yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına dair yetkili merciden alınan belge,” Hükmü yer almıştır.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28. maddesinde “(Değişik: 23/1/2008-5728/25 md.) Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) (1) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir. İcrayı sanat etmesine mani ve gayrıkabili şifa bir marazı aklı ile malul olduğu bilmuayene tebeyyün eden tabipler, nın teklifi ve Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla icrayı sanattan menolunur ve diplomaları geri alınır.” hükmüne yer verilmiş olup, anılan Maddede sayılan suçlardan hükümlü bulunmayanların hekimlik mesleğini icra etmeleri mümkün olduğundan, bu mesleği yapmak isteyenlerin bu görevi yapmalarına adli yönden sakınca bulunup bulunmadığının tespiti ancak adli sicil kayıtlarından anlaşılabilecektir.
Bu durumda, muayehane açacak tabipler dahil tıp merkezi mesul müdürü ve çalışmak isteyen tüm hekimler için yasada belirtilen adli suçlardan cezaları bulunmadığına dair adli sicil beyanı aranmasında hizmet gerekleri, kamu yararı ve mevzuat hükümlerine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın 30.01.2015 tarih ve 29252 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. Fıkrasına yönelik kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına, anılan yönetmeliğin dava konusu edilen diğer madde ve ibarelerine ilişkin kısmının ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, duruşma için taraflara önceden bildirilen 28/02/2018 tarihinde davacı vekilleri ‘in ve nın, davalı idareyi temsilen ‘in geldiği, davalı idare yanında in de bulundukları, Danıştay Savcısı’nın hazır olduğu görülmekle açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısı’nın düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava, 30/01/2015 tarih ve 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin; 7. maddesi ile değiştirilen 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinin; 9. maddesi ile değiştirilen Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresinin; 9. maddesi ile Ek 1. maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresini “Muayenehane hariç sağlık kuruluşları” olarak değiştiren düzenlemenin; 10. maddesi ile Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresinin; 12. maddesi ile değiştirilen Geçici 7. maddesinin 1. fıkrasının; 13. maddesi ile geçici 12. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraların; 16. maddesi ile değiştirilen Ek-1/d sayılı ekinin yedinci maddesinin; 14, 15 ve 16. maddelerde yer alan “adli sicil beyanı” ibarelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 56. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; üçüncü fıkrasında, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği; dördüncü fıkrasında da, Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği hükmüne yer verilmiştir.
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 1. maddesinde; kanunun amacının, sağlık hizmetleri ile ilgili temel esasları belirlemek olduğu, 2. maddesinde; Milli Savunma Bakanlığı hariç bütün kamu kurum ve kuruluşları ile özel hukuk tüzelkişileri ve gerçek kişileri kapsadığı, 3. maddesinin (a) bendinde; sağlık kurum ve kuruluşlarının yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunacak şekilde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca, diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak plânlanacağı, koordine edileceği, mali yönden destekleneceği ve geliştirileceği, (c) bendinde; bütün sağlık kurum ve kuruluşları ile sağlık personelinin ülke sathında dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılmasının esas olduğu, sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinin bu esas içerisinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca düzenleneceği, (e) bendinde; tesis edilecek eğitim, denetim, değerlendirme ve oto kontrol sistemi ile sağlık kuruluşlarının tespit edilen standart ve esaslar içinde hizmet vermesinin sağlanacağı, (i) bendinde; sağlık hizmetlerinin yurt çapında istenilen seviyeye ulaştırılması amacıyla, bakanlıklar seviyesinden en uçtaki hizmet birimine kadar kamu ve özel sağlık kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasında koordinasyon ve işbirliği yapılacağı, sağlık kurum ve kuruluşlarının coğrafik ve fonksiyonel hizmet alanlarının, verecekleri hizmetler, yönetim, hizmet ilişki ve bağlantıları gibi konularda tespit edilen esaslara uymak ve verilen görevleri yapmakla yükümlü oldukları, 9. maddesinin (c) bendinde, bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel, kıstaslarını belirlemeye, sağlık kurum ve kuruluşlarını sınıflandırmaya ve sınıflarının değiştirilmesine, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarına, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasına, hizmetiçi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile bu Kanunla ilgili diğer hususların Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle tespit edileceği belirlenmiştir.
Anılan Kanun’a, 02/01/2014 tarihli ve 6514 sayılı Kanun’un 46. maddesi ile eklenen Ek 11. maddesinde ise; “Sağlık hizmeti sunumu ile ilgili tüm iş ve işlemler nca denetlenir.
Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti ulaşana ve sağlık hizmeti devamlılık arz edene kadar verilecek olan sağlık hizmeti hariç, ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Özel izne tabi hizmet birimlerini ndan izin almaksızın açan veya buralarda verilecek hizmetleri sunan sağlık kurum ve kuruluşları, bir önceki aya ait brüt hizmet gelirinin yarısına kadar idari para cezası ile cezalandırılır.
Bakanlıkça belirlenen kayıtları uygun şekilde tutmayan veya bildirim zorunluluğunu yerine getirmeyen sağlık kurum ve kuruluşları iki defa uyarılır. Uyarıya uymayanlara bir önceki aya ait brüt hizmet gelirinin yüzde biri kadar idari para cezası verilir.
nca belirlenen acil hastaya müdahale esaslarına; personel, tıbbi cihaz ve donanım, bina ve hizmet birimleri, malzeme ile ilaç standartlarına uyulmaması hâllerinde bir önceki aya ait brüt hizmet gelirinin yüzde beşine kadar idari para cezası uygulanır.
Bu maddedeki idari para cezasını gerektiren fiillerin bir yıl içinde tekrarı hâlinde idari para cezaları bir kat artırılarak uygulanır; üçüncü defa işlenmesinde ise sağlık kurum ve kuruluşunun ilgili bölümünün veya tamamının faaliyeti on güne kadar durdurulur. Aynı isim ve sahiplikte birden fazla sağlık kurum ve kuruluşu bulunması hâlinde idari yaptırımlar sadece ihlalin yapıldığı sağlık kurum ve kuruluşu ile sınırlı olarak uygulanır.
Bu maddede belirtilen idari para cezalarını vermeye valiler, faaliyet durdurma cezasını vermeye yetkilidir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, üniversite sağlık uygulama ve araştırma merkezleri yönünden Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak nca düzenlenir.” kuralına yer verilmiştir.
663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinde, herkesin bedenî, zihnî ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamanın Bakanlığın görevi olduğu; bu kapsamda Bakanlığın, a) Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, b) Teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, c) Uluslararası önemi haiz halk sağlığı risklerinin ülkeye girmesinin önlenmesi, ç) Sağlık eğitimi ve araştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi, d) Sağlık hizmetlerinde kullanılan ilaçlar, özel ürünler, ulusal ve uluslararası kontrole tâbi maddeler, ilaç üretiminde kullanılan etken ve yardımcı maddeler, kozmetikler ve tıbbî cihazların güvenli ve kaliteli bir şekilde piyasada bulunması, halka ulaştırılması ve fiyatlarının belirlenmesi, e) İnsan gücünde ve maddî kaynaklarda tasarruf sağlamak ve verimi artırmak, sağlık insan gücünün ülke sathında dengeli dağılımını sağlamak ve bütün paydaşlar arasında işbirliğini gerçekleştirmek suretiyle yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunumunun sağlanması, f) Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişiler tarafından açılacak sağlık kuruluşlarının ülke sathında planlanması ve yaygınlaştırılması ile ilgili olarak sağlık sistemini yöneteceği ve politikaları belirleyeceği; Bakanlığın bu amaçla; a) Strateji ve hedefleri belirleyeceği, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapacağı, c) Rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapacağı, müeyyide uygulayacağı, d) Bölgesel farklılıkları gidermeye ve herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik tedbirler alacağı, e) İlgili kurum ve kuruluşların insan sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörler ve sosyal belirleyicilerle ilgili uygulamalarına ve düzenlemelerine yön vereceği, bunu teminen gerekli bildirimleri yapacağı, görüş bildireceği ve müeyyide uygulayacağı, f) Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alacağı belirtilmiş, 40. maddesinde ise; Bakanlık ve bağlı kuruluşların görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunla düzenlenmiş konularda idarî düzenlemeler yapabilecekleri hükmüne yer verilmiştir.
….. tarafından, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve 663 sayılı nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak, kaynak israfı ve atıl kapasiteye yol açılmaksızın ülke düzeyinde dengeli, verimli ve kaliteli sağlık hizmeti sunulmasını sağlamak üzere ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşlarının yapılandırılmaları, ruhsatlandırma işlemleri, faaliyetleri ve faaliyetlerine son verilmesi, denetimleri ve diğer hususlar ile ilgili usûl ve esasları düzenlemek amacıyla Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik 15/02/2008 tarihli ve 26788 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
30/01/2015 tarih ve 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile asıl Yönetmeliğin bazı maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Yönetmeliğin dava konusu edilen maddeleri aşağıda incelenmiştir.
1)Dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 19. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi bakımından;
15/02/2008 tarih ve 26788 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesiyle, sağlık kurum ve kuruluşları ile bunlara ait sağlık insan gücü, tıbbi hizmet birimleri ve nitelikleri ile teknoloji yoğunluklu tıbbi cihaz dağılımı alanlarında kamu ve özel sektörü kapsayacak şekilde planlama yapılması öngörülmüştür.
Anılan Yönetmeliğin 28/09/2011 tarihli Yönetmeliğin 1. maddesi ile değişik “Sağlık çalışanlarının sağlık kuruluşundan ayrılması” başlıklı 19. maddesinin 3. fıkrasında; “Birinci fıkra kapsamında ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında tabip başlatılabilir ve bu personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. Bunun dışında kuruluşa yeni başlayacak tabip ve diğer sağlık personeli için, öncelikle mesul müdür tarafından çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe onaylatılır ve çalışma belgesi onaylandığı tarihten itibaren personel sağlık kuruluşunda çalışabilir.” kuralı yer almakta iken, 14/02/2012 tarih ve 28204 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesiyle anılan fıkra; “Sağlık kuruluşu kadrosuna, ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında tabip başlatılabilir. Yan dal uzmanlığı bulunanlar ise, ancak kuruluşun o yan dal uzmanlığında kadrosu bulunması halinde başlatılabilir. Bu personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. Bunun dışında kuruluşa yeni başlayacak tabip ve diğer sağlık personeli için, öncelikle mesul müdür tarafından çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe onaylatılır ve çalışma belgesi onaylandığı tarihten itibaren personel sağlık kuruluşunda çalışabilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Bu fıkradaki “Yan dal uzmanlığı bulunanlar ise, ancak kuruluşun o yan dal uzmanlığında kadrosu bulunması halinde başlatılabilir.” yönündeki düzenlemenin yürütmesinin durdurulması ve iptali sitemiyle Dairemizin E.2013/5807 sayılı esasına kayıtlı dosyasında açılan davada, “dava konusu yönetmelik kuralının, uzman tabiplik statüsünün tabibe verdiği, o uzmanlık dalında mesleğinde çalışma hakkını, sahip olduğu uzmanlıkta kadro bulunması şartının ötesinde, kuruluşun o yandalda da kadrosunun bulunması ve o yandal kadrosunun boş bulunması şartına bağlayarak, 1219 sayılı Yasadaki sınırlamaların ötesinde engellediği, uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzmanlık belgesi almış bir tabibin, o uzmanlık dalı içerisinde ayrıca yandalının da bulunması nedeniyle, sahip olduğu uzmanlık dalında çalışma hakkını ortadan kaldırdığı” gerekçesi ile hukuka aykırı bulunarak yürütmesinin durdurulmasına ve akabinde Dairemizin 01/04/2015 günlü, E:2013/5807; K:2015/1857 sayılı kararı ile iptaline karar verilmiştir.
Ardından, söz konusu cümle dava konusu 30/01/2015 tarihli Yönetmeliğin 6. maddesi ile yeniden düzenlenmiş ve “yan dal uzmanlığı bulunanlar, her bir yan dal uzmanlık alanında ülkedeki ve ildeki eğitim kurumlarında tıpta uzmanlık eğitimini sağlayacak şekilde Bakanlıkça belirlenen sayıda yan dal uzmanı bulunması koşuluyla ve Planlama ve İstihdam Komisyonunun uygun görüşü ile o ildeki ana dal uzmanlık kadrolarında; tıpta uzmanlık eğitimi verilmeyen illerde ise Planlama ve İstihdam Komisyonunca belirlenecek kriterlere ve bu komisyon tarafından verilecek uygun görüşe göre o ildeki ana dal uzmanlık kadrolarında başlatılabilir.” şeklini almıştır.
Davacı tarafından, özel sağlık kuruluşlarında çalışacak yan dal uzmanlığına sahip bir hekimin çalışma izninin kamudaki yan dal uzmanlığına sahip eğitici ihtiyacının bulunmaması koşuluna bağlanamayacağı, düzenleme ile hekimlerin çalışma hak ve hürriyetinin elinden alındığı, 2012 yılındaki benzer nitelikteki düzenlemenin yürütmesinin durdurulduğu, eğitim kurumlarındaki eğitici ihtiyacının nasıl karşılanacağının ilgili kanunlarda açıkça düzenlendiği, hekimlerin aldıkları uzmanlık diplomalarına göre mesleklerini serbest olarak icra edebilmeleri konusunda 1219 sayılı Kanunda herhangi bir kısıtlama bulunmadığı iddia edilerek anılan düzenlemenin iptali istenilmektedir.
Dava devam ederken 12/12/2017 tarihli ve 30268 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile yapılan değişiklik ile madde yeniden düzenlenmiş ve “Sağlık kuruluşu kadrosuna, ayrılanın yerine aynı uzmanlık dalında tabip başlatılabilir ancak yan dal uzmanlığı bulunanlar Bakanlığın uygun görüşü ile ana dalda başlatılabilir. Bakanlık yan dal değerlendirmesini her bir yan dal uzmanlık alanında, ülkedeki ve ildeki eğitim kurumlarının tıpta uzmanlık eğitimini sağlayacak şekilde yan dal uzmanı bulunup bulunmadığı çerçevesinde yapar. Başlatılacak personel için mesul müdür tarafından personel çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe en geç beş iş günü içinde onaylatılır. Ayrılanın yerine başlayış dışındaki her türlü personel başlayışlarında ise, öncelikle mesul müdür tarafından çalışma belgesi düzenlenerek müdürlüğe onaylatılır ve çalışma belgesi onaylandığı tarihten itibaren personel sağlık kuruluşunda çalışabilir.” kuralına yer verilmiş ise de; bu son değişikliğin Özel Hastaneler Yönetmeliğinin Ek 6. maddesine göre oluşturulan ve planlama yapmakla görevli olan Planlama İstihdam Komisyonu’nun anılan Yönetmelikte 25/08/2016 tarihinde yapılan değişiklik ile yürürlükten kaldırılması üzerine yapıldığı, böylece planlama yapılırken Planlama İstihdam Komisyonunun görüşünü alma şartının dava konusu düzenlemeden de çıkarıldığı ve ayrıca planlama yapılırken tıpta uzmanlık eğitimi veren ve vermeyen iller ayrımından vazgeçildiği anlaşılmakta olup, söz konusu değişikliklerin hükmün esasını etkilemediği görülerek dava konusu düzenlemenin incelenmesine geçilmiştir.
Sağlık hizmetinin ülke geneline eşit ve kaliteli şekilde sunumundan birinci derece sorumlu olan idare tarafından yan dal uzmanlık eğitiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması, özel sağlık kuruluşlarında bulunan ana dal uzman hekim kadrolarına yan dalı olan uzman hekimlerin başlatılmasına plansız bir şekilde izin verilerek kamuda ve üniversitede görev yapan mevcut yan dal uzmanlarının tümünün özelde çalışmak için ayrılma riskinin önüne geçilmesi amacıyla yapılan düzenlemede kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmamaktadır.
2) 7. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi bakımından;
Yönetmeliğin 31. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi ilk olarak, 03/07/2014 tarih ve 29049 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesiyle asıl Yönetmeliğe eklenmiş ve düzenlemede “Aynı bina ve bahçesi ile müştemilatı içerisinde serbest eczane ile 3153 sayılı Kanun kapsamında görüntüleme hizmeti sunan müessese ve laboratuvarlar hariç olmak üzere sağlık kuruluşları faaliyet gösteremez. Aynı bina ve bahçesi ile müştemilatı içerisinde optisyenlik müessesesi ile göz hastalıkları uzmanının mesleğini icra ettiği özel muayenehane ve sağlık kuruluşları faaliyet gösteremez.” ibaresine yer verilmiş iken; dava konusu değişiklikle; “Optisyenlik müessesesinin bulunduğu bina ve bahçesi ile müştemilatı içerisinde göz hastalıkları uzmanının mesleğini icra ettiği muayenehane ve diğer sağlık kuruluşları faaliyet gösteremez.” şeklinde değiştirilmiştir.
5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’un 9. maddesinde; optisyenler ile göz hastalıkları uzmanı tabiplerin, vergi mükellefiyetleri ayrı olsa bile, aynı mekânda veya iç giriş kapıları veya iç bağlantıları bulunan müesseselerde birlikte mesleklerini icra edemeyecekleri, sağlık kurum ve kuruluşları bünyesinde veya binasının içinde de optisyenlik müessesesi açılamayacağı düzenlenmiştir.
Dava konusu düzenlemeyle, anılan Kanun’un 9. maddesinde optisyenler için getirilen kısıtlamanın benzerinin dava konusu Yönetmelikte de getirildiği görülmekte olup, her iki düzenleme ile önceden faaliyete başlayan mesleki faaliyetin korumaya alındığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle; mevzuatda karşılıklılık sağlanması amacıyla yapılan düzenlemede kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
3) 9. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresi bakımından;
Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesiyle, sağlık kurum ve kuruluşları ile bunlara ait sağlık insan gücü, tıbbi hizmet birimleri ve nitelikleri ile teknoloji yoğunluklu tıbbi cihaz dağılımı alanlarında kamu ve özel sektörü kapsayacak şekilde planlama yapılması öngörülmüştür.
Ek 1. maddede sağlık kuruluşlarında kalite ve verimliliği artırmak amacıyla planlamadan istisna olarak izin verilebilecek hususlar düzenlenmiştir.
Dava konusu değişiklikle de; Yönetmeliğin Ek 1 inci maddesinin dördüncü fıkrası “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler ile engellilik oranı en az yüzde 60 olan tabipler bu maddenin ikinci fıkrasında sayılan kadrolu tabiplerin çalışma şekline uygun olarak kadro dışı geçici olarak çalışabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Düzenlemeyle kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabiplere planlamadan istisna tutularak, kadro şartı aranmaksızın, kadro dışı geçici çalışma imkânı getirildiği görülmekle, düzenlemede kamu yararı ve hizmet gereklerine, dayanağı mevzuat hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır.
4) 9. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresini “Muayenehane hariç sağlık kuruluşları” olarak değiştiren düzenleme bakımından;
27/05/2012 tarih ve 28305 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 7. maddesiyle esas Yönetmeliğin Ek 1. maddesine eklenen 11. fıkrasında; “Tıp merkezleri, Bakanlıkça izin verilmesi kaydıyla yabancı hekim ve hekim dışı sağlık meslek mensubu çalıştırabilir. Ancak bu şekilde verilecek izin, tıp merkezine planlama kapsamında cihaz ve ünite ekleme hakkı vermez. Bu bent doğrultusunda yapılacak başvurular 22/2/2012 tarihli ve 28212 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik çerçevesinde yürütülür.” düzenlemesi yer almakta iken, dava konusu 30/01/2015 tarihli ve 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 9. maddesi ile, 11. fıkranın birinci cümlesinde yer alan “Tıp merkezleri” ibaresi “Muayenehane hariç sağık kuruluşları” olarak değiştirilmiştir.
02/11/2011 tarihli ve 28103 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan 663 sayılı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 58. maddesinin (8) numaralı fıkrasının (a) bendiyle, 1219 sayılı Kanun’un ‘Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Darülfünunu Tıp Fakültesinden diploma sahibi olmak ve Türk bulunmak şarttır.’ biçimindeki 1. maddesi , ‘Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için tıp fakültesinden diploma sahibi olmak şarttır.’ şeklinde değiştirilmek suretiyle Türkiye’de hekim olarak çalışabilmek için Türk vatandaşı olma şartı kaldırılmıştır.
Anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 58. maddesinin (8) numaralı fıkrasının (b) bendiyle, aynı Kanun’un 4. maddesinin, yabancı memleketlerin tıp fakültelerinden mezun Türk hekimlerinin Türkiye’de hekimlik yapabilme koşullarını düzenleyen birinci cümlesindeki ‘Türk hekimlerinin’ ibaresi ‘hekimlerin’ şeklinde değiştirilerek yurt dışındaki üniversitelerin tıp fakültelerinden mezun olan yabancıların da Türkiye’de hekimlik yapabilmeleri olanaklı kılınmıştır.
Söz konusu maddelerin Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuş ve Anayasa Mahkemesi’nin 14/02/2013 tarihli ve E:2011/150, K:2013/30 sayılı Kararı ile; “Anayasa’nın 48. maddesinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu hükmüne yer verildiği, bu maddede düzenlenen çalışma hakkının öznesi ‘herkes’ olarak belirlenmek suretiyle bu hakkın sadece Türk vatandaşları için değil, kural olarak yabancılar yönünden de güvence altına alındığı, ancak, Anayasa’nın 16. maddesine göre, yabancıların çalışma haklarının milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği, nitekim Türk hukukunda birçok iş ya da mesleğin icrasının çeşitli kanunlarla yabancılara yasaklandığı, bununla birlikte Anayasa’nın 16. maddesinde yabancıların hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılmasının emredilmediği, bu konuda yasama organına izin verildiği, dolayısıyla kanun koyucunun, ülkenin koşullarını dikkate alarak yabancıların hangi iş ya da meslekleri yapıp yapamayacakları konusunda karar vermeye yetkili olduğu, Anayasa’nın 56. maddesiyle devlete yüklenen herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama ödevinin, ülkede yeterli miktarda nitelikli sağlık personeli istihdamı için gerekli olan her türlü tedbirin alınmasını gerektirdiği, bu anayasal gerekler dikkate alınarak sağlık hizmetlerinin asli unsuru olan hekim ihtiyacının karşılanması amacıyla yabancı doktorlara yönelik Türkiye’de çalışma yasağının kaldırılmasının, çalışacaklarda aranan nitelikler ve çalışma şartlarının düzenlenmesinin kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğu” gerekçesi ile bahsi geçen bu maddelerin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
Nitekim bu değişiklik sonrasında; 22/02/2012 tarih ve 28212 sayılı Resmî Gazete’de Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul Ve Esaslarına Dair Yönetmelik yayımlanarak Türkiye’de mesleklerini icra etmek isteyen yabancı sağlık meslek mensuplarının çalışma esas ve usulleri belirlenmiştir.
Bu durumda; 1219 sayılı Kanunda ülkemizde çalışacak hekimlerin Türk vatandaşı olması zorunluluğunun kaldırılması karşısında, özel sağlık kuruluşlarında yabancı hekim ve hekim dışı sağlık meslek mensubu çalıştırabileceğine ilişkin dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
5) 10. maddesi ile asıl Yönetmeliğin Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresi bakımından;
Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin 11/07/2013 tarih ve 28704 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 25. maddesi ile değişik Ek 2. maddesinde konaklama tesislerinde sunulacak sağlık hizmetleri düzenlenmiş ve ikinci fıkrada; “(2) Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesislerinde sadece akut tedavisi tamamlanmış konaklama tesisinde konaklayan kişilere yönelik olmak kaydıyla fizik tedavi ve rehabilitasyon müessesesi veya obeziteyle mücadele, diyabet ve ayaktan kanser tedavisi gören hastalara yönelik koruyucu ve destekleyici nitelikte poliklinikler planlama kapsamında kurulabilir. Konaklama tesisinin bulunduğu ildeki özel sağlık kuruluşları kendi kadro ve kapasitesi kullanmak kaydıyla planlamadan istisna olarak konaklama tesislerinde birim olarak açılabilir. Bu birimlerin başvuruları ilde bağlı olacağı asıl sağlık kuruluşunun mesul müdürünce müdürlüğe yapılır ve faaliyetlerinden bağlı oldukları sağlık kuruluşu sorumludur.
a) Bu fıkrada kapsamındaki kuruluş veya birimler aşağıdaki şekilde açılır. Bu kuruluş veya birimler bu Yönetmelikteki müessese veya poliklinik fiziki şartlarını ile tıbbi donanımı taşımak ve hekim gözetimi ve kontrolünde bulunmak zorundadır.
1) Konaklama tesislerinde hizmet sunulması düşünülen sağlık hizmetleri ve kurulması talep edilen sağlık kuruluşu veya birim için, mesul müdür işletmecinin konaklama tesisi yatırımı için Kültür ve Turizm Bakanlığına müracaat ettiğine dair bir belgeyle birlikte Bakanlıktan izin talep eder.
2) Bakanlık planlanma kapsamında talep edilen sağlık kuruluşunu yatak kapasitesi ve personel sayısı açısından değerlendirir.
3) Bakanlıktan alınan izin belgesi üzerine mesul müdür sağlık kuruluşunun fiziki şartlarını hazırladıktan sonra ilgili mevzuata göre ruhsatlandırılması için Bakanlığa müracaat eder. Bakanlıkça sağlık kuruluşuna ruhsatname, birim için ise uygunluk belgesi düzenlendikten sonra yatırımcı, Kültür ve Turizm Bakanlığına bu sağlık kuruluşlarının turizm işletme belgesi kapasitesine alınması için başvurur.
4) Bu kuruluş ve birimlerin çalışma saatleri, tesisin çalışma programı ve saatleriyle uyumlu olarak düzenlenir. Acil durumlarda hasta nakline uygun düzenlemeler bulunması zorunludur.
5) Bu tür sağlık kuruluşları konaklama tesislerinin dışına taşınamaz ve diğer sağlık kuruluşlarıyla birleşemez.
(3) Konaklama tesislerinde sunulacak sağlık hizmetlerine yönelik diğer hususlarda ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.” kuralına yer verilmek sûretiyle konaklama tesislerinde sadece akut tedavisi tamamlanmış konaklama tesisinde konaklayan kişilere yönelik olmak kaydıyla fizik tedavi ve rehabilitasyon veya obeziteyle mücadele, diyabet, diyaliz ve ayaktan kanser tedavisi gören hastalara yönelik koruyucu ve destekleyici nitelikteki hizmetlerin verileceği sağlık birimlerinin kurulabileceği yönünde düzenlemeye gidilmiştir.
Dava konusu Yönetmelik değişikliği ile de; Ek 2. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “koruyucu ve destekleyici nitelikte poliklinikler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile Bakanlıkça izin verilen geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik” ibaresi eklenmiştir.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin olarak 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un Ek 13. maddesinde, “Tabiplerce veya tabiplerin yönlendirmesiyle ilgili sağlık meslek mensubu tarafından uygulanmak şartıyla insan sağlığına yönelik geleneksel/tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin alanları, tanımları, şartları ve uygulama usul ve esasları nca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almıştır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine dayanılarak, insan sağlığına yönelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama yöntemlerini belirlemek, bu yöntemleri uygulayacak kişilerin eğitimi ve yetkilendirilmeleri ile bu yöntemlerin uygulanacağı sağlık kuruluşlarının çalışma usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla hazırlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği 27/10/2014 tarih ve 29158 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anılan Yönetmeliğin 10. maddesinin ikinci fıkrasında “Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesislerinde, tesiste konaklayan ve sadece akut tedavisi tamamlanmış kişilere uygulanmak kaydıyla Bakanlıkça uygun görülen uygulamalara yönelik birim, planlama kapsamında kurulabilir. Konaklama tesisinin bulunduğu ildeki özel hastaneler ile Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik kapsamındaki özel sağlık kuruluşları tarafından kendi kadro ve kapasitesinin kullanılması kaydıyla planlamadan istisna olarak konaklama tesislerinde birim olarak açılabilir. Bu birim başvuruları özel sağlık kuruluşunun mesul müdürünce müdürlüğe yapılır ve faaliyetlerinden bağlı oldukları özel sağlık kuruluşu sorumludur.” denilmiştir.
Konaklama tesislerinde akut tedavisi tamamlanmış hastalara yönelik olarak yapılacak geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının, tıp biliminin ışığı altında disiplin altına alınmış olarak ilgili mevzuatında belirlenen çalışma usul ve esasları çerçevesinde yürütüleceği muhakkaktır.
Buna göre, sağlık kurum ve kuruluşlarının ülke genelinde eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunacak şekilde planlanmasını koordine etmekle ve kamu ve özel bütün sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinde kaynak israfı ve atıl kapasiteye yol açılmaksızın kaliteli hizmet arzı ve verimliliğini esas almakla yükümlü davalı idare tarafından, sağlık turizmi kapsamında yurt dışından ülkemize gelen veya yurt içinden gelerek konaklama tesislerinde konaklayan akut tedavisi tamamlanmış kişilere yönelik olarak geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yapıldığı poliklinik/birim kurulmasına izin verilmesine yönelik düzenlemede, kamu yararı ve hizmet gereklerine, dayanağı mevzuat hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır.
6) 12. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Geçici 7. maddesinin 1. fıkrası bakımından;
Dava konusu düzenlemeyle, asıl Yönetmeliğin Geçici 7. maddesi; “(1) 3/8/2010 tarihinden önce açılmış olan muayenehaneler bina şartları ve fiziki standartları bakımından mevcut durumları ile faaliyetine devam ederler ve bu muayenehanelere Müdürlükçe 3/8/2015 tarihine kadar uygunluk belgesi düzenlenir. Bu süre içerisinde uygunluk belgesi almayan muayenehanelerin faaliyeti valilikçe durdurulur. Muayenehanelerin mevcut durumlarının tespitinde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihteki resmi kayıtları esas alınır.
(2) Birinci fıkra kapsamındaki muayenehanelerin taşınma talepleri bu Yönetmelik hükümlerine göre değerlendirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Davacı tarafından; 03/08/2010 tarihinden önce açılan muayenehanelerin zaten çalışma belgelerinin bulunduğu, yeniden çalışma belgesi istenmesinin hizmet gereklerine uygun olmadığı, uygulamada bu düzenlemenin önceden açılmış muayenehanelerin de yeni şartları sağlaması gerektiği şeklinde değerlendirilerek hak kaybına neden olunacağı ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istenilmektedir.
Davalı idarece; bu hükmün uygulanması için il müdürlüklerine gönderilen genel yazıda, 03/08/2010 tarihinden önce açılan muayenehanelerin Yönetmeliğin 12/D maddesinde belirlenen fiziki şartlar aranmaksızın uygunluk belgelerinin yeniden düzenleneceğinin bildirildiği savunulmuştur.
Dava konusu düzenlemeyle, 03/08/2010 tarihinden önce açılan muayenehaneler yönünden, sadece uygunluk belgesi düzenlenmesi için en son tarihin belirlendiği görülmekte olup, davalı idarece sağlık kuruluşlarının bu nedenle herhangi bir hak kaybına uğramayacakları ve uygulamanın zaten bu yönde olduğu savunulduğundan, dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamıştır.
7) 13. maddesi ile asıl Yönetmeliğin geçici 12. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraları bakımından;
21/03/2014 tarih ve 28948 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 15. maddesi ile esas Yönetmeliğe eklenen “İstisnai tabip çalıştırılması” başlıklı Geçici 12. maddesinde,
“(1) 31/12/2013 tarihinden önce emekliye ayrılmış ve bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak kaydıyla tıp merkezinde kadro dışı geçici çalışabilir. Bu geçici çalışma tabiplere yönelik bir hak olup tıp merkezine müktesep kadro hakkı vermez. Bu tabiplerin ayrılıp planlamaya tabi başka bir özel sağlık kuruluşunda başlamak istemesi halinde de aynı şekilde kadro dışı geçici çalışmasına izin verilir.
(2) 15/2/2008 tarihinden itibaren planlamaya tabi özel sağlık kuruluşunda herhangi bir süre sigortalı olarak çalıştığını belgeleyen ve 31/12/2013 tarihi itibariyle muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak koşuluyla bir defaya mahsus planlamaya tabi özel sağlık kuruluşlarında kadro dışı geçici olarak çalışabilir. Bu şekilde çalışma tabiplere yönelik bir hak olup sağlık kuruluşuna müktesep kadro hakkı vermez. Bu şekilde çalışan tabibin çalıştığı sağlık kuruluşundan ayrılarak planlamaya tabi başka bir özel sağlık kuruluşunda çalışmak istemesi halinde talep 19 uncu madde kapsamında değerlendirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan hükmün birinci ve ikinci fıkralarındaki 31/12/2013 ibareleri ile birinci fıkrasındaki “tıp merkezinde” ibaresinin, Dairemizin 04/11/2014 tarihli ve E.2014/3860 sayılı kararı ile yürütmesinin durdurulmasına, ardından 17/02/2016 tarihli ve K:2016/952 sayılı kararı ile iptaline karar verilmiştir.
Kararın gerekçesi; “… davalı idarenin, söz konusu düzenleme ile genel çalışma koşullarının bir istisnası olarak atıl durumda olan tabipleri aktif hale getirmeyi amaçladığı anlaşılmakla birlikte, bu alanı düzenlerken davalı idareye geniş bir takdir yetkisi verilmesi, muhatapları açısından eşitlik ve hukuki güvenlik ilkeleri bakımından sakıncalar ortaya çıkarabilmekte olup, takdir yetkisinin kullanımında idarenin eşitlik ilkesi çerçevesinde kriterleri belirlemesi ve muhatapları açısından hukuki güvenlik ilkesini sağlanması gerekmektedir.
Bu nedenle, dava konusu Yönetmeliğin 21.03.2014 tarihinde yayımlandığı ve yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği dikkate alındığında, dava konusu maddenin 1. ve 2. fıkralarında sağlanan kadro dışı geçici çalışma hakkının, 31/12/2013 tarihinden önce emekliye ayrılmış veya 31/12/2013 tarihi itibariyle muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabiplere tanınmış olması, 31/12/2013 tarihi ile dava konusu Yönetmeliğin yayımlandığı 21.03.2014 tarihi arasında aynı durumda olan tabipler yönünden bir hak kaybına neden olmakta ve bu da eşitlik ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Davalı idare tarafından, maddenin uygulanabilmesi şartlarından biri olarak belirlenen 31/12/2013 tarihinin takdir hakkı kapsamında belirlendiği, ileri bir tarihin belirlenmiş olması halinde kamudan hekim ayrılmalarının söz konusu olabileceği belirtilmekle birlikte, Yönetmeliğin yayımı tarihi itibariyle emekli olanlara veya Yönetmeliğin yayımı tarihi itibariyle muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabiplere de maddede sağlanan kadro dışı geçici çalışma hakkının tanınması eşitlik ilkesinin bir gereği olduğu gibi bu hakkın, Yönetmeliğin yayımı tarihi dikkate alınarak tanınması halinde bile davalı idare tarafından ileri sürüldüğü gibi kamudan hekim ayrılması gibi bir durum ortaya çıkmayacağı (Bu hak sadece Yönetmeliğin yayımı tarihi itibariyle emekli olanlar tarafından kullanılabileceğinden) da açıktır.
Öte yandan, dava konusu düzenlemenin birinci fıkrasında, ’31/12/2013 tarihinden önce emekliye ayrılmış ve bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak kaydıyla tıp merkezinde kadro dışı geçici çalışabilir…’ hükmü yer almakta olup, maddedeki şartları sağlayan tabipler açısından kadro dışı geçici çalışmanın sadece tıp merkezleri ile sınırlandırılması, bu hakkın Yönetmelik kapsamındaki diğer sağlık kuruluşlarında çalışmak isteyenler yönünden tanınmamasının hukuki bir gerekçesi/dayanağı da bulunmamaktadır…” şeklindedir.
Yürütmenin durdurulması kararı üzerine 30/01/2015 tarihli ve 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan dava konusu Yönetmeliğin 13. maddesi ile Geçici 12. maddeye 3. ve 4. fıkra eklenmiş ve;
“(3) 31/12/2013-21/3/2014 tarihleri arasında emekliye ayrılmış ve 21/3/2014 tarihi itibarıyla muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak kaydıyla özel sağlık kuruluşlarında kadro dışı geçici olarak çalışabilir. Bu şekildeki geçici çalışma, tabiplere yönelik şahsi bir hak olup, özel sağlık kuruluşlarına müktesep kadro hakkı vermez. Tabiplerin bu hakları çalıştığı kuruluştan ayrılarak başka kuruluşta çalışmak istemesi halinde de aynı şekilde devam eder.
(4) 15/2/2008 tarihinden itibaren özel sağlık kuruluşlarında, çalışma belgesi düzenlenmeksizin herhangi bir sürede sigortalı olarak çalıştığını belgeleyen ve 31/12/2013-21/3/2014 tarihleri arasında muayenehane hariç planlamaya tabi hiçbir özel sağlık kuruluşunda kadrolu olarak çalışmayan tabipler, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde başvuruda bulunmak koşuluyla bir defaya mahsus özel sağlık kuruluşlarında kadro dışı geçici olarak çalışabilir. Bu şekilde çalışma, tabiplere yönelik bir hak olup, özel sağlık kuruluşlarına müktesep kadro hakkı vermez. Bu şekilde çalışan tabibin, özel sağlık kuruluşlarından ayrılarak başka özel sağlık kuruluşlarında çalışma talebi 19 uncu madde kapsamında değerlendirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre, Dairemiz kararının gerekçesi doğrultusunda, yargı kararının uygulanması amacıyla yapıldığı anlaşılan düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
8) 16. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek-1/d sayılı ekinin yedinci maddesi bakımından;
15/02/2008 tarih ve 26788 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin “Muayenehane Açma Başvurusunda İstenecek Belgeler” başlığını taşıyan EK-1/d’de, “1) Muayenehanenin faaliyet göstereceği adres, açılışı ile ilgili işlemlerinin başlatılmasını talep eden imzalı başvuru dilekçesi, 2) Muayenehanenin oda esasında bütün mekanlarının ne amaçla kullanılacağını gösterir en az 1/100 ölçekli ve hizmet sınırları içerisinde bulunduğu Müdürlük tarafından yerinde bizzat görülerek doğruluğu onaylanmış plan örneği, 3) Muayenehane açacak olan tabibin diplomasının ve varsa uzmanlık belgesinin Müdürlükçe tasdikli sureti ve iki adet vesikalık fotoğrafı, 4) Muayenehanesinde kullanacağı ve bulundurulması mecburi asgari tıbbi malzeme ve donanım ile ilaç listeleri dikkate alınarak hazırlanmış, Müdürlük tarafından yerinde bizzat görülerek doğruluğu onaylanmış asgari araç-gereç ve ilaç listesi”nin isteneceği belirtilmiş, 03/08/2010 tarihli Yönetmeliğin 4.maddesi ile EK-1/d’de değişiklik yapılarak, “5) Binanın yapı kullanma izin belgesinin aslı ya da müdürlükçe onaylı sureti, 6) Binanın, ilgili mevzuata göre alınmış depreme dayanıklılık raporu, 7) Binada, ilgili mevzuata uygun şekilde yangın için gerekli tedbirlerin alındığını, tesisatın kurulduğunu ve binanın bu açıdan uygunluğunu ayrıntılı olarak gösteren ve yetkili merciden alınan belgeyi, 8) Çalışan personelin iş sözleşmesi ve Sosyal Güvenlik Kurumu kaydı, 9) Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine göre düzenlenmiş tıbbi atık raporu ve tıbbi atıkların bertarafı için ilgili kurumla yapılmış sözleşmeyi.” muayenehane açma başvurusunda ibraz edilecek belgelere eklenmiş, 03/08/2011 tarihli Yönetmeliğin 4. maddesi ile yapılan değişiklik ile de Ek-1/d’nin 7. maddesi yeniden düzenlenmiş ve binanın ilgili mevzuata uygun şekilde yangın için gerekli tedbirlerin alındığını, tesisatın kurulduğunu ve binanın bu açıdan uygunluğunu ayrıntılı olarak gösteren ve yetkili merciden alınan belgenin, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi başvurusunun, 2/11/1985 tarihli ve 18916 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğine göre 19/8/2008 tarihinden sonra yapılmış binalarda istenmeyeceği düzenleme altına alınmıştır.
Anılan düzenlemenin iptali istemiyle açılan davada; Dairemizin 26/12/2013 tarih ve E:2013/6244; K: 2013/12049 sayılı kararıyla; “binanın sadece bağımsız bir bölümünde faaliyette bulunacak muayenehaneler açısından, binanın diğer bağımsız bölümlerini, ortak kullanım alanlarını da içine alan yani binanın tamamını ilgilendiren konularda (Binanın tamamında, ilgili mevzuata uygun şekilde yangın için gerekli tedbirleri alma, tesisatı kurma ve binanın bu açıdan uygunluğunu sağlama şartı getirilmekte) muayenehane açacak kişiler açısından 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki hükümlerin de ötesinde orantısız bir yükümlülük getirilmesinin, hizmetin gereklerine uygun olmadığı gibi sağlık hizmetinin sunumunu da zorlaştıracak nitelikte bulunduğu” gerekçesiyle düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
Bunun üzerine dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesi ile Ek-1/d’nin 7. maddesi yeniden düzenlenerek, “muayenehanenin bulunduğu kısımda ilgili mevzuata göre yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına dair yetkili merciden alınan belge” muayenehane açılması sırasında istenecek belgeler arasında sayılmıştır.
Davacı tarafından; muayenehanenin bulunduğu “kısım” ibaresinden neyin kastedildiğinin açıkça anlaşılmadığı, ortak yerler ve eklenti gibi alanların bu kapsama girip girmediğinin belirsiz olduğu, belge alınması için yapılan başvurular sırasında ilgili idarelerce maddenin farklı yorumlanması nedeniyle belge alınmasının zorlaşabileceği, uygulamada farklılıklara neden olunmaması için maddede açıkça “bağımsız bölüm”ün belirtilmesi gerektiği ileri sürülerek dava konusu düzenlemenin iptali istenilmektedir.
Davalı idarece; düzenlemenin bağımsız bölümlere ilişkin olarak yapıldığı, binanın tamamını ilgilendiren konularda orantısız yük getirilmemesi ve sağlık hizmeti sunumunun zorlaştırılmaması amacıyla düzenleme yapıldığı savunulmuştur.
Dairemizin anılan kararının gerekçesine uygun şekilde, muayenehane açmak isteyenlerden, sadece binanın muayenehanenin faaliyet göstereceği kısmı yönünden, yangına karşı gereken tedbirlerin alındığına dair yetkili merciden alınan belgenin ibrazının istenmesine ilişkin dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
9) 14., 15. ve 16. maddelerde yer alan “adli sicil beyanı” ibareleri bakımından;
Dava konusu 30/01/2015 tarih ve 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 14., 15. ve 16. maddeleri ile; asıl Yönetmeliğin muhtelif maddelerinde değişiklik yapılarak, tıp merkezleri, poliklinik, laboratuvar ve müesseselerde çalışacak mesul müdür, tabip ve diş tabipleri ile muayenehane açacak hekimlerden ruhsatname/uygunluk belgesi başvurusunda istenecek belgeler arasında adli sicil beyanına yer verilmiştir.
31/07/2009 tarihli ve 27305 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesinin (f) bendinde, idarenin, hizmetleri yerine getirirken başvuru sahibinden istediği bilgi ve belgelerle ilgili düzenlemelerinde esas alacağı ölçütler arasında “Başvuru sahibinden adlî sicil kaydı istenmez, bunun yerine yazılı olarak beyan istenir. Başvurunun form kullanılarak yapıldığı hâllerde, formda adlî sicil beyanı bölümü ayrılır. İdare, beyanın doğruluğunu adlî sicil bilgilerini verebilecek mercilerden teyit eder. İlgili merciler, gerekli bilgileri, teknik altyapısı hazır olan kurumlara elektronik ortamda derhal, diğer hâllerde en geç üç işgünü içinde verir.” yönünde düzenlemeye yer verilmiştir.
Vatandaş beyanına güvenen ve şeffaf bir kamu yönetimi oluşturmak; kamu hizmetlerinin hızlı, kaliteli, basitleştirilmiş ve düşük maliyetli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla, yukarıda yer verilen düzenlemeye uygun olarak tıp merkezleri, poliklinik, laboratuvar ve müesseselerde çalışacak mesul müdür, tabip ve diş tabipleri ile muayenehane açacak hekimlerden ruhsatname/uygunluk belgesi başvurusunda istenecek belgeler arasında adli sicil beyanına yer verilmesine yönelik dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu Yönetmeliğin 9. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresi yönünden oyçokluğuyla, diğer maddeler yönünden oybirliğiyle davanın reddine, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen …-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, bu kararın tebliğini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 28/02/2018 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY (X) :

30/01/2015 günlü, 29252 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi ile değiştirilen Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresi yönünden;
Yönetmeliğin Ek 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının davaya konu değişiklikten önceki hali “Yaş haddinden/Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya emekliye ayrıldıktan sonra yaş haddine ulaşmış olan tabipler ile kamu kurum ve kuruluşlarından 60 yaşını doldurduktan sonra emekli olan tabipler bu maddenin ikinci fıkrasında sayılan kadrolu tabiplerin çalışma şekline uygun olarak kadro dışı geçici olarak çalışabilir.” şeklinde iken, dava konusu değişiklikle “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler ile engellilik oranı en az yüzde 60 olan tabipler bu maddenin ikinci fıkrasında sayılan kadrolu tabiplerin çalışma şekline uygun olarak kadro dışı geçici olarak çalışabilir.” olarak düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu kurala bağlanmıştır.
Buna göre, emeklilik statüsü bakımından aynı durumda olan kişiler arasında dava konusu düzenleme ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayrılan hekimler – kendi istekleriyle emekliye ayrılan hekimler; 60 yaşından önce emekli olan hekimler – 60 yaşını doldurduktan sonra emekli olan hekimler gibi bir ayrıma gidilerek, kadrosuzluk nedeniyle emekli olan hekimler ile 60 yaşını doldurduktan sonra emekli olan tabiplere eşitler arasında eşitsizlik yaratacak şekilde ve çalışma hürriyetine aykırı olarak kadro dışı geçici olarak çalışma imkânı sağlanmış olup, aynı statüdeki kişilerin bir kısmı yönünden eşitsizlik yaratan dava konusu düzenleme belirtilen nedenlerle hukuka aykırı bulunmaktadır.
Açıklanan nedenle, dava konusu Yönetmeliğin 9. maddesi ile değiştirilen asıl Yönetmeliğin Ek 1. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kadrosuzluk nedeniyle emekli olan veya 60 yaşını dolduran tabipler” ibaresinin iptali gerektiği oyuyla çoğunluk kararının bu kısmına katılmıyorum.