Danıştay Kararı 15. Daire 2015/1669 E. 2016/1585 K. 10.03.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2015/1669 E.  ,  2016/1585 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/1669
Karar No : 2016/1585

Temyiz Eden (Davalı) :
Vekilleri :
İstemin Özeti : … 1.İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi :Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 21/07/2009 tarih ve 39515/03 Başvuru Numaralı Okçu – Türkiye kararında özetle; ilgili şahsın ilk defa ulusal mahkemelerde dava açtığı 08/11/1991 tarihi ile kararın kesinleştiği 13/03/2007 tarihi arasında onbeş yıl dört aylık bir sürenin geçtiği, o dönemde Türkiye’de baskın enflasyon ortamının hükmetmesi ve uzun yargılama süresinden kaynaklanan maddi kaybı telafi etmesi gereken gecikme faizi oranlarının yetersiz kalması dolayısıyla başvurana tahsis edilen tazminatın neredeyse sıfıra düştüğü, bu bakımdan, idari mahkemelerin bir zararın telafi edilmesi talebiyle ilgili davaları geç karara bağlaması durumunda, bu gecikmeden daha az tazminat ödeyecek olan Devletin değil davacının mağdur olduğu belirtilmektedir. AİHM, bir yandan yargılamanın haddinden fazla sürmesi, öte yandan alacaklı miktarın dengelenmesi bakımından öngörülen gecikme faizinin enflasyon oranı karşısında yetersiz kalması sonucu başvurana takdir edilen tazminatın hatırı sayılır ölçüde değer kaybına uğraması nedeniyle bu başvuruda gözetilmesi gereken “adil dengenin” sağlanmadığı sonucuna varmış olup, başvuranın alacaklı olduğu tazminatın değer kaybetmesine karşılık iç hukukta başvurabileceği bir yolun bulunmaması ve davacıya ödenen tutarın gerçekte ödenmesi gereken tutardan çok daha düşük olması nedeniyle bu durumun yalnızca Devletin işine yaradığı kanaatine vararak AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır. ” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3. maddesi) gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden
doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenleme uyarınca, dava dilekçesinde gösterilen miktarın bir defaya mahsus olarak nihai karar verilinceye kadar artırabileceği hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, artırılan miktara yürütülecek faizin başlangıç noktasında doğmaktadır.
2577 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikte 6100 sayılı Kanun’un ıslaha ilişkin hükümlerine atıf yapılmayarak süre ve diğer usul kuralları gözetilmeksizin denilmek suretiyle Yargıtay içtihatları ile şekillenen ıslaha ilişkin hükümlerden ayrı olarak, idari yargıda açılan tam yargı davalarında, dava dilekçesinde gösterilen tazminat miktarının bir defaya mahsus artırılabileceği düzenlenmiştir.
Daha açık bir ifadeyle, davacıların miktar artırımına ilişkin dilekçede ileri sürdükleri istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesindeki tazminat miktarının artırılmasıdır.
Dava konusu olayımızda olduğu gibi, uygulanan hatalı teşhis ve tedavi nedeniyle uğranılan zararların tazminine ilişkin açılan davalarda, dava açıldığı anda idarenin hatalı eylemi ve eylem nedeniyle uğranılan zararın miktarı tam olarak bilinmemektedir. Kişilerin davasında haklı olup olmadığı, haklı ise hak ettiği tazminat miktarı bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla dava açıldığı anda tazminat miktarı tam olarak bilinmeyen bir davada, kişinin yargılama sürecini de dikkate alarak zararını hesap edebilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, gerek zararın dava açılırken tam olarak bilinememesi, gerek haksız çıkılması durumunda ödemek zorunda kalınacak yargılama giderleri kişileri dava açarken istenilecek tazminat miktarı konusunda düşündürmekte, kimi zaman çok düşük miktarlarla tazminat davası açılmaktadır. Uzun yargılama süresi nedeni ile de talep edilen tazminat miktarı değer kaybına uğramaktadır. Uzun yargılama süresi nedeni ile oluşan durumun, AİHM kararında da belirtildiği gibi, kişi aleyhine sonuç doğurması da hakkaniyete uygun olmayacaktır.
Bu gibi durumları önlemek için 2577 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik ile dava dilekçesinde gösterilen miktarın bir defaya mahsus olarak artırılmasına olanak tanınmıştır. Ancak, artırılan tazminat miktarına idareye başvuru/adli yargıda dava açılması durumunda adli yargıda dava açıldığı tarihten değil de artırılan miktara ilişkin olarak, tazminat miktarının artırılmasına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihin esas alınarak faize hükmedilmesi Anayasa ile koruma altına alınan mülkiyet hakkına aykırı olacaktır. Çünkü, davada haklı çıkılması durumunda, kişi lehine oluşan alacak hakkı, yani mülkiyet oluşturan bu hak, kişiye davalı idareye başvuru/adli yargıda dava açılması halinde, adli yargıda açılan dava tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük olarak tanınmıştır.
Bu nedenlerle, idarenin hizmet kusuru olup olmadığı ve uğranılan zarar miktarı tam olarak bilinmeden açılıp, 2577 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile tazminat miktarı tam olarak
bilindiğinde bir dilekçe ile dava dilekçesinde gösterilen miktarın artırımına olanak tanıyan kanuni düzenleme uyarınca, toplamda hükmedilecek tazminat miktarına uygulanacak faizin başlangıç tarihinin de idarenin temerrüde düştüğü tarih olan idareye başvuru tarihi olması gerektiği ve bu yönde verilen Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, yürütmenin durdurulması talebi görüşülmeden, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, temyiz aşamasında davalı idare yanında müdahale isteminde bulunan … ‘nun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Fer’i müdahale” başlıklı 66. maddesi ile aynı Kanunun 67. maddesinde belirtilen koşulları taşıdığı anlaşıldığından, davalı idare ile birlikte hareket etmek üzere davanın bulunduğu noktadan itibaren müdahale isteminin kabulüne karar verildikten sonra dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacıların 19/09/2002 tarihinde dünyaya gelen bebeğinin, kadın doğum uzmanı olmayan ….Devlet Hastanesi’nde genel cerrahi uzmanı doktor tarafından sezaryen ile dünyaya getirilmesi sonucunda doktorun anneyi kadın doğum uzmanı olan bir hastaneye sevk etmesi gerekirken sevk etmemesi ve ameliyatı kendisinin gerçekleştirmesi sebebiyle ölüm olayının meydana geldiği ileri sürülerek bebeğin ölmesi neticesinde uğramış oldukları maddi ve manevi zararların yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… 1. İdare Mahkemesi’nce; Danıştay Onuncu Dairesi’nin bozma kararına uyularak, Adli Tıp Kurumu raporu uyarınca, hamile olan kadının genel cerrahi uzmanı tarafından sezaryenle doğurtulması için acil şartların ve olağanüstü koşulların gerçekleşmediği sonucuna varıldığı, dolayısıyla doktorun hastayı kadın doğum uzmanına yönlendirmemesinde kusurlu olduğu, bu nedenle davalı idarenin hizmetin kötü işletilmesinden hizmet kusuru ilkesi yönünden zararı tazmin etmesi gerektiği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat isteminin kabulü ile hükmedilen tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Davalı idarece, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, maddi ve manevi tazminat isteminin kabulü ile hükmedilen manevi tazminat ile maddi tazminat isteminin dava dilekçesinde talep edilen 5.000,00-TL’lik kısmına idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısımlarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmamaktadır.
Kararın 04/06/2014 havale tarihli miktar artırımına ilişkin dilekçe ile artırılan maddi tazminat miktarına yürütülecek faize ilişkin bölümü incelenecek olursa;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır. ” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3.maddesi) gerekçesinde, “AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer almıştır. Anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde
adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, artırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Bakılan davada, davacılar tarafından, 04/06/2014 havale tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu uyarınca maddi tazminat miktarı artırılmış, anılan dilekçe 26/06/2014 tarihinde davalı idareye tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla bakılan davada artırılan tazminat miktarı bakımından, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan 26/06/2014 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, artırılan tazminat miktarına da idareye başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüyle … 1. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, miktar artırım dilekçesiyle artırılan tazminat miktarına idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi ile anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/03/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.